Arşiv tarihçesi

summaryrefslogtreecommitdiff
path: root/b/bo
diff options
context:
space:
mode:
Diffstat (limited to 'b/bo')
-rw-r--r--b/bo/birartibir-org-yeni-bir-devrimci-ozne-icin.muse168
1 files changed, 168 insertions, 0 deletions
diff --git a/b/bo/birartibir-org-yeni-bir-devrimci-ozne-icin.muse b/b/bo/birartibir-org-yeni-bir-devrimci-ozne-icin.muse
new file mode 100644
index 0000000..1afab8d
--- /dev/null
+++ b/b/bo/birartibir-org-yeni-bir-devrimci-ozne-icin.muse
@@ -0,0 +1,168 @@
+<p>&Ouml;mr&uuml;n&uuml; devrimci m&uuml;cadeleye adayan, bu uğurda ufuk a&ccedil;ıcı ve k&uuml;resel yankı uyandıran bir&ccedil;ok eser kaleme alan Antonio Negri&rsquo;yi 90 yaşında yitirdik. 2000&rsquo;de Michael Hardt&rsquo;la beraber kaleme aldığı &ldquo;İmparatorluk&rdquo; ve ardından gelen &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo;, d&ouml;n&uuml;şen iş&ccedil;i sınıfını ve &uuml;retim şartlarını, yeni toplumsal hareketlerin getirdiği olanakları masaya yatırıyordu. Bir omuzunda &lsquo;68&rsquo;in ve İtalyan otonom iş&ccedil;i hareketinin mirası, diğer omuzunda Marx ve Spinoza, &ouml;mr&uuml;n&uuml;n sonuna kadar devrimci arayışını elden bırakmadı. Anısına, m&uuml;cadelesine, mirasına saygıyla, &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo;un &ccedil;ıktığı yıllara gidiyoruz. &Ouml;nce Negri s&ouml;z alıyor, ardından Hardt&rsquo;la beraber &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo;tan ne anladıklarını anlatıyorlar. 2005 Express&rsquo;inden naklen&hellip;</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p><strong>&Ouml;nceki kitabınızda&nbsp;<em>İmparatorluk</em>&rsquo;u tanımlamıştınız, yeni kitabınız&nbsp;<em>&Ccedil;okluk</em>&rsquo;ta, imparatorluğun d&uuml;şmanını anlatıyorsunuz. &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo; (multitude) kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?</strong></p>
+
+<p><strong>Antonio Negri:</strong>&nbsp;Evet, imparatorluğun d&uuml;şmanına &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo; adını verdik; b&uuml;t&uuml;n alanlarda farklılıklarını yetiştiren, geliştiren bir hasım bu. Ama bu farklılıkların ortak bir temeli var, o da &ouml;ncelikle emir-komutayı, y&ouml;netimi ve emperyal d&uuml;zeyde kolektif sermayenin s&ouml;m&uuml;r&uuml;s&uuml;n&uuml; reddetmek. Bu başkaldırının, isyanın i&ccedil;eriği, iktidarı yeniden ele ge&ccedil;irme denemeleri, farklı kesimlerden, &ouml;zellikle de emek&ccedil;ilerden geliyor. Asıl muhalefet h&acirc;l&acirc; emek&ccedil;iler; dolayısıyla, &ccedil;okluk, her ne kadar &ldquo;iş&ccedil;i sınıfı&rdquo; kavramından &ccedil;ok daha geniş olsa da, yine bir sınıf kavramıdır. Bu, iktidarın tam olarak kavrayamadığı, yakalayamadığı bir şey, &ccedil;&uuml;nk&uuml; kendisini oluşturan tekilliklere uyarlı olarak &ccedil;okluk s&uuml;rekli değişim halinde ve onu ne sınıf, ne kitle ne de halk olarak tanımlayabilirsiniz, durmadan yenileniyor &ccedil;&uuml;nk&uuml;&hellip;</p>
+
+<p>&#39;&#39;Bug&uuml;n iş&ccedil;i sınıfı, yeni bir devrimci &ouml;znelik kurabilmek i&ccedil;in fazla dar bir kavram. Sadece iş&ccedil;i sınıfı değil, entelekt&uuml;el emek, hizmetler ve k&ouml;yl&uuml;l&uuml;k de gerekiyor&hellip;&#39;&#39;</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p>&Ccedil;okluk, d&uuml;nyayı &uuml;reten insanlar b&uuml;t&uuml;n&uuml;n&uuml; belirten bir kavram. D&uuml;nyayı &uuml;retmek demek, &uuml;retim aracılığıyla, emek aracılığıyla &ldquo;site&rdquo;ye katılmak demek. &Ccedil;okluk kavramında, bug&uuml;n &uuml;retimin, zenginliğin, malların yalnızca &ccedil;alışmayla, emekle değil, aynı zamanda ilişkiyle, arzuyla, dille, bilgiyle, yani &ldquo;gayrımaddi emek&rdquo;le &uuml;retildiği fikri var. Bu kitapta, gayrımaddi emek kavramına gayet maddi bir temel oluşturmaya ve maddi emekte dahi, bir dizi gayrımaddi unsurun bulunduğunu g&ouml;stermeye &ccedil;alışıyoruz. Modemitenin başlangıcından itibaren, Hobbes&rsquo;dan Descartes&rsquo;a, oradan Hegel&rsquo;e, b&uuml;t&uuml;n siyaset felsefesinde &ccedil;okluk kavramıyla karşılaşıyoruz, ama genellikle, bi&ccedil;imi olmayan, &ldquo;pleb&rdquo;e, &ldquo;halk yığını&rdquo;na indirgenmiş bir şekilde. &Ccedil;okluk olumsuz bir unsurdu; Spinoza onu yaratıcı bir terime d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rd&uuml;. &Ccedil;okluk fikrini, &ldquo;mutlak demokrasi&rdquo; olarak adlandırdığı durumun imk&acirc;nı olarak d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;. Bu kavramı geliştirerek, kargaşanın olmadığı yerde, yani devletsel prenslik g&uuml;&ccedil;leriyle yurttaşlar &ccedil;okluğunun birbiriyle &ccedil;atışma halinde olmadığı bir yerde politikadan bahsedilemeyeceğini s&ouml;yleyen Makyavel&rsquo;deki fikri yeniden kullandı. Bu, 14. y&uuml;zyılın sonunda, b&uuml;y&uuml;k bir halk ayaklanmasının &ouml;nc&uuml;leri olan Floransa şehrinin emek&ccedil;ilerine, &ldquo;ciompi&rsquo;lere bir g&ouml;ndermeydi. Bug&uuml;n emeğin ve yaşam bi&ccedil;imlerinin d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m&uuml;n&uuml;n &ccedil;okluğa doğrudan, vasıtasız ifade imk&acirc;nları verdiği g&ouml;r&uuml;ş&uuml;ndeyiz.</p>
+
+<p><em>İmparatorluk</em>&rsquo;ta ulus-devleti &ouml;nemsemediğimiz, ihmal ettiğimiz s&ouml;ylendi. Doğru, ama aynı zamanda yanlış da. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hi&ccedil; kimse bug&uuml;n ispanya&rsquo;da, Arjantin&rsquo;de, Irak&rsquo;ta bazı d&ouml;n&uuml;ş&uuml;mlerin yaşanmadığını d&uuml;ş&uuml;necek kadar enayi değil&hellip; Bizim s&ouml;ylediğimiz, sadece, &ccedil;okluğun meselelerini &ldquo;ulus&rdquo;un &ccedil;&ouml;zemeyeceği&hellip;</p>
+
+<p>Bug&uuml;n, &ldquo;fetret devri&rdquo; diyebileceğimiz &ldquo;y&ouml;netimsiz&rdquo; bir d&ouml;nem yaşıyoruz, yani moderniteden post-moderniteye, modem ulus-devlet rejiminden emperyal rejime ge&ccedil;iyoruz. Bu ge&ccedil;işi tam olarak kavramak herkes i&ccedil;in, hatta elitler, b&uuml;y&uuml;k patronlar, emperyal aristokrasi dediklerimiz i&ccedil;in dahi son derece zor. Elbette, k&uuml;reselleşme gibi bazı koşullar verili, ama ne olacağını tam olarak bilemiyoruz. Yine de &ouml;ng&ouml;rebileceğimiz bazı şeyler var. &Ouml;rneğin, Bush&rsquo;un ikinci d&ouml;nemi boyunca, Amerikan politikalarının radikal bir değişim ge&ccedil;irerek Irak savaşını kabul etmemiş olan &uuml;lkelere a&ccedil;ılacağını sanıyorum, ittifaklar oluşturularak, kapitalizmin ortak b&uuml;y&uuml;k &ccedil;ıkarları i&ccedil;in &ldquo;anayasal&rdquo; bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;n arandığı, dolayısıyla Birleşmiş Milletler&rsquo;in ve m&uuml;dahale g&uuml;&ccedil;lerinin, yani k&uuml;resel polisliğin yeni bir bi&ccedil;im aldığı &ldquo;&ccedil;ok yanlı&rdquo; bir rejimin oluşturulacağını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Ondan sonra, bu m&uuml;ttefikler tutarlı ve b&uuml;t&uuml;nl&uuml;kl&uuml; bir jeo-politikayı tanımlayacaklardır.</p>
+
+<p><strong>&Ccedil;okluğun halktan, kitlelerden ve iş&ccedil;i sınıfından farklı olduğunu s&ouml;yl&uuml;yorsunuz. &Ccedil;okluk, yeni bir proletarya mı?</strong></p>
+
+<p>Proletarya kavramı biraz negatif. Muğlak bir kavram. Her ne kadar değerler &uuml;retiminin temel kavramıysa da, bi&ccedil;imlenmemiş bir kavram. Proletarya diktat&ouml;rl&uuml;ğ&uuml;nden s&ouml;z ediliyor, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bir &ouml;nc&uuml;yle bağlantılandırılmadığında, proletarya kavramı tamamen anarşist hale geliyor. &Ccedil;okluk, tek tek b&uuml;t&uuml;n kişilerin işlevleri arasındaki ilişkilerin toplumsal hayatın temel esaslarını oluşturduğu bir ağ, bir şebekedir, iktidarın &ccedil;okluğa ihtiyacı vardır. Ama &ccedil;okluk, iktidar tarafından engellenir, kısıtlanır.</p>
+
+<p>18. y&uuml;zyılın sonlarında iş&ccedil;i sınıfının durumu gibi tıpkı. Tiers-&Eacute;tat i&ccedil;in Abb&eacute; Siey&egrave;s ş&ouml;yle diyordu:&nbsp;<em>&ldquo;Her şeyiz ve hi&ccedil;bir şeyimiz yok.&rdquo;</em></p>
+
+<p>&Ccedil;okluk, ne t&uuml;r bir politik &ouml;znedir? B&uuml;y&uuml;k mesele burada. Bu, aynı zamanda &ouml;znenin kendini ifade ettiği uzamın, zamanın da meselesi. Bug&uuml;n bir rejim d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m&uuml; yaşıyoruz; demokrasi bi&ccedil;imleri daha geniş ve yine bu nedenle h&acirc;l&acirc; daha kısıtlı, daha baskı altında, daha dar. &Ccedil;okluğun &ouml;zneliği d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m ge&ccedil;iriyor.</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p><strong>Nerede bu &ccedil;okluk? B&ouml;yle bir &ccedil;okluk var mı?</strong></p>
+
+<p>Harika &ouml;rnekler var: Devletin temel iktidarı olan savaş yapmayı onun elinden almaya &ccedil;alışan, toplumun geneline yayılan savaşa karşı hareketler&hellip; &Ouml;rneğin ispanya&rsquo;da, 11 Mart saldırısından sonra, insanlar &ouml;zerk bir şekilde, siyasal ufku d&ouml;n&uuml;şt&uuml;ren şebekeler oluşturdular &ndash;tıpkı Madrid Kom&uuml;n&uuml; gibi. 2001&rsquo;de, Arjantin&rsquo;de, farklı toplumsal tabakalar birlikte &ouml;rg&uuml;tlenmeyi başardılar ve&nbsp;<em>&ldquo;Que se vayan todos!&rdquo;</em>&nbsp;(&ldquo;Hepsi &ccedil;ekip gitsinler!&rdquo;),&nbsp;<em>&ldquo;Temsil edilmekten usandık!&rdquo;&nbsp;</em>dediler. Bu, anarşik, başkaldırmacı bir şey değildi, iktidarın yapılanmasının sonu da değildi, ama ona mutlak demokrasi bi&ccedil;imi vermenin bir imk&acirc;nıydı. 1995 ve 96 yıllarında, Paris&rsquo;te metro &ccedil;alışanlarının sırf kendi korporatist &ccedil;ıkarlarını savunmak i&ccedil;in değil, Jupp&eacute;&rsquo;nin Sosyal G&uuml;venlik reformuna karşı &ccedil;ıkmak isteyen yurttaşların b&uuml;t&uuml;n&uuml;n&uuml; de dahil eden m&uuml;cadeleleri de b&ouml;yle. Hayatlarının bir par&ccedil;ası olan bir şeye dokunuluyordu. Bildik &ouml;zel-kamusal ayrımının yanında, &ldquo;kom&uuml;nal&rdquo; fikri de bu. Bu, aynı zamanda, ekonomi-politiğin de bir eleştirisi.</p>
+
+<p>&Ouml;zel olan, &uuml;rettiğimiz her şeyin temelindeki bu kom&uuml;nal unsuru yadsıyor: Bu yapı, yurttaşlığa, topluma, onun hareketlerine, eğitim d&uuml;zeyine, ortalama &ouml;m&uuml;r s&uuml;resine, i&ccedil; &ouml;rg&uuml;tlenmesine, diyaloğa, dilin &ouml;zg&uuml;nl&uuml;ğ&uuml;ne, yani zenginliğin yaratılmasında zaruri olan her şeye uzanıyor. Bug&uuml;n sadece ulus-devletin, kamunun sağlayabileceği b&uuml;y&uuml;k ara&ccedil;lara ihtiyacımız var. Ama bir o kadar da tekilliklerin, &ouml;zg&uuml;ll&uuml;klerin kapasitesinin sağlayabileceği yaratıcılığa ihtiyacımız var. Sağlığın ya da enerjinin &ouml;zelleştirilmesinden yana olduğum anlamına gelmiyor bu. Ancak, bu b&uuml;y&uuml;k kamusal ger&ccedil;eklikleri ortak, kom&uuml;nal ger&ccedil;ekliklere d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rmek i&ccedil;in &ccedil;alışabileceğimize ve &ccedil;alışmamız gerektiğine inanıyorum. &ldquo;Kamu&rdquo; bizatihi demokratik bir şey değildir, kapitalizmin demokrasisidir.</p>
+
+<p><strong>Bu fazlasıyla geniş &ccedil;okluk kavramını nerdeyse El Kaide bile benimseyebilir&hellip;</strong></p>
+
+<p>El Kaide, bildiğim kadarıyla, son derece modern bir savaş &ouml;rg&uuml;tlenmesi bi&ccedil;imi, aynı zamanda bir iletişim ve toplumsal &ouml;rg&uuml;tlenme bi&ccedil;imi de olan ağ şeklinde faaliyette bulunuyor. Ama en abs&uuml;rd ve en iğren&ccedil; bir şekilde, dini ve ideolojik Merkezi Birlik komuta bi&ccedil;imlerini tekrarlıyor. El Kaide, bir millet, dini bir millet. Bu millet, bu halk, bu savaş birlikleri bi&ccedil;imleri &ouml;zneliği yadsıyor. El Kaide ile &ouml;zg&uuml;rl&uuml;klerin inşası diye bir şey s&ouml;z konusu değil.</p>
+
+<p>Bug&uuml;n Batılı kapitalist &uuml;lkelerin angaje oldukları savaş bi&ccedil;imine bakın: Orada da son derece maharetli, karmaşık şebeke bi&ccedil;imleri s&ouml;z konusu, hepimizi dinleyen o b&uuml;y&uuml;k &ldquo;k&uuml;resel&rdquo; zek&acirc;&hellip; El Kaide ve Bush&rsquo;un ordusu, en u&ccedil; karşı-medeniyetin iki bi&ccedil;imidir. İmparatorluk, artık uluslar arasındaki savaşları tanımıyor: D&uuml;nyayı yapılandıran g&uuml;&ccedil;lerin cebri &ouml;rg&uuml;tlenmesine ihtiya&ccedil; duyan kapitalist &ccedil;ıkarların k&uuml;resel &ouml;l&ccedil;ekte homojenleşmesini tanıyor.</p>
+
+<p>Bu bağlamda, hakiki bir savaştan değil, &ldquo;d&uuml;zenleyici&rdquo; savaştan s&ouml;z ediyoruz: Bir uzamın savunmasıyla bağlantılı, d&uuml;zenli, vatansever, b&uuml;y&uuml;k ordular artık yok. Her an yery&uuml;z&uuml;n&uuml;n her noktasında yer değiştirebilen k&uuml;&ccedil;&uuml;k ve b&uuml;y&uuml;k birliklerle karşı karşıyayız&hellip;</p>
+
+<p>&#39;&#39;Bug&uuml;n sadece ulus-devletin, kamunun sağlayabileceği b&uuml;y&uuml;k ara&ccedil;lara ihtiyacımız var. &ldquo;Kamu&rdquo; bizatihi demokratik bir şey değildir, kapitalizmin demokrasisidir.&#39;&#39;</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p>Bu, aynı zamanda, biyopolitik bir savaş. Bug&uuml;n, savaş ilan etmek, &ouml;rneğin sadece Saddam&rsquo;ı saf dışı bırakmak değil, esas olarak bir toplumu &ouml;rg&uuml;tlemek,&nbsp;<em>&ldquo;to build a nation&rdquo;</em>&nbsp;(bir ulus inşa etmek) anlamı taşıyor. Silah yerine, &ccedil;ok g&uuml;&ccedil;l&uuml; k&uuml;lt&uuml;rel, tıbbi, ekonomik m&uuml;dahale ara&ccedil;ları kullanmak demek bu. &Ouml;nleyici savaş, dayatılacak bir toplum fikri bi&ccedil;imini alıyor. Savaş, d&uuml;nyanın s&uuml;rekli olarak belli bir d&uuml;zene sokulmasının temeli haline geliyor. Bu, bir polis savaşı. Egemenlik kavramı derin bir kriz yaşıyor. Ayakta kalmak, kendini s&uuml;rd&uuml;rebilmek i&ccedil;in imparatorluğun savaşa ihtiyacı var. &ldquo;Askeri Alanda Devrim&rdquo; &ndash;1989&rsquo;dan sonra ve soğuk savaşın bitiminde Amerikan askeri stratejisinde d&ouml;n&uuml;m noktası&ndash; Schwarzenegger tarzı asker, Terminator teorisidir, askerin &ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n sonudur: D&uuml;nya &uuml;zerinde d&uuml;zeni sağlamak i&ccedil;in polislik faaliyetlerinde bulunan Amerikan askeri.</p>
+
+<p><em>Essaim</em>&nbsp;adında k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir trajedi yazdım, bu yıl Paris&rsquo;te, Colline tiyatrosunda sahnelenecek. Savaş ara&ccedil;ları dışında direnme yolları arayan bir kamikazenin hik&acirc;yesi. Kamikaze, dayatılan, zoraki şiddetin yoğunlaşmasıdır, direnme ara&ccedil;larından mahrum bırakılmış bir insanlığın korkun&ccedil; işaretidir. Bu ikisi arasında bir bağlantı olduğunu sanıyorum.</p>
+
+<p><strong>11 Eyl&uuml;l, tahlillerinizde herhangi bir değişiklik yapmanıza neden oldu mu?</strong></p>
+
+<p>Değişiklik denemez, ama g&uuml;&ccedil;lendirdi. Emperyal iktidar i&ccedil;in savaşın temel meşrulaştırıcı bir enstr&uuml;man haline geldiği kanısındayım. Aynı zamanda, imparatorluğun &ccedil;eşitli elitleri arasında&nbsp;<em>a priori</em>&nbsp;bir fikir birliği olduğunu da d&uuml;ş&uuml;nm&uuml;yorum. Olduk&ccedil;a kuvvetli ayrışmalar da var, emperyal aristokrasilerin i&ccedil;inde dahi, hatta &ccedil;okuluslu gruplarla bile &ccedil;eşitli &ccedil;elişkilere d&uuml;şen ABD&rsquo;nin yıkıcı tek yanlılığının &ouml;tesinde ayrışmalar s&ouml;z konusu. Aynı zamanda, bu yeni iktidar alanında meydana gelen a&ccedil;ık ya da yeraltı m&uuml;cadelelerinin ilk tecr&uuml;beleri de ilgin&ccedil; veriler sunuyor bize. &Ouml;ncelikle, hayatın yeniden &uuml;retiminin siyasal koşullarının denetiminde demokrasinin yeni bir ifadesi talebinde. Sonra, sınırların kaldırılmasını ve evrensel bir yurttaşlığı arzulayan, ulusal &ccedil;er&ccedil;evenin &ouml;tesinde hareketlerin gelişiminde. Nihayetinde, bu eylemler, s&uuml;rekli teknolojik devrim sonucunda &ouml;znelerin m&uuml;lk&uuml; haline gelen &uuml;retim ara&ccedil;ları sayesinde &uuml;retilen zenginliği yeniden ele ge&ccedil;irmeyi ama&ccedil;layan bireyleri ve &ccedil;oklukları angaje ediyorlar. Ger&ccedil;ekte, sadece &ldquo;kom&uuml;n&rdquo;, Spinoza&rsquo;nın kullandığı anlamda &ldquo;ortaklaşmacılık&rdquo; imparatorluğa karşı koyabilir.</p>
+
+<p><strong>Fransa&rsquo;da cumhurbaşkanlığı se&ccedil;imlerinde de b&uuml;y&uuml;k rol oynayan ve giderek artan &ldquo;g&uuml;venlik&rdquo; vurgusunu nasıl yorumluyorsunuz?</strong></p>
+
+<p>İ&ccedil; g&uuml;venlik teması aşağı yukarı b&uuml;t&uuml;n ileri Batı toplumlarında ağırlık kazandı; i&ccedil;inde bulundukları derin krizde y&ouml;netici elitler i&ccedil;in m&uuml;kemmel bir şantaj bahanesi oldu. &Ccedil;oğunluğun s&ouml;zde g&uuml;venliği, binlerinin yolsuzluklarını ve kokuşmasını b&uuml;y&uuml;k bir g&uuml;venlik i&ccedil;inde maskeleyen bir t&uuml;r fetiş oldu. &Ccedil;ok a&ccedil;ık ki, bug&uuml;n ortaya &ccedil;ıktığı şekliyle g&uuml;venlik temasının Hobbes&rsquo;un tarif ettiği doğal toplum i&ccedil;indeki g&uuml;venlik meselesiyle ortak bir yanı yok: Bug&uuml;n, g&uuml;venliğin temelinde, herkesin herkese karşı savaşı değil, birka&ccedil; kişinin &ccedil;okluğa karşı savaşı s&ouml;z konusu. G&uuml;venlik, genel iradenin yerini aldı.</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p><strong>G&uuml;venlik takıntısının imparatorluğa &ouml;zg&uuml; bir pratik olmasının nedeni ne? S&ouml;z konusu olan, g&uuml;venlik meselesinin k&uuml;reselleşmesi mi?</strong></p>
+
+<p>G&uuml;venlik saplantısı, su g&ouml;t&uuml;rmez bir şekilde imparatorluğa has bir pratiği a&ccedil;ığa &ccedil;ıkarıyor. S&ouml;ylediğim gibi, imparatorluk, bug&uuml;n, savaşı d&uuml;nya toplumunu d&uuml;zenleyici bir g&uuml;&ccedil; haline getirdi. G&uuml;venlik konusu bu projeye bağlı. Ve g&uuml;n&uuml;m&uuml;zde savaş bir polis operasyonuna d&ouml;n&uuml;şt&uuml;ğ&uuml;ne g&ouml;re (bunun i&ccedil;inde d&uuml;şman da &ldquo;halk d&uuml;şmanı&rdquo; oluyor), g&uuml;venlik ile savaş, polis ile savaş arasındaki fark sadece niceliksel bir fark haline geldi. &ldquo;D&uuml;ş&uuml;k yoğunluklu savaş&rdquo; ile &ldquo;y&uuml;ksek yoğunluklu polis operasyonu&rdquo; durumlarının birbirine karıştığına bug&uuml;ne kadar da tanık olmadık mı? &Ouml;rneğin, İsrail-Filistin &ccedil;atışmalarında ya da Cenova&rsquo;daki G8 karşıtı g&ouml;sterilerin bastırılmasında&hellip; G&uuml;venlik konusu, savaşı oluşturan iktidarın tek yanlı niteliğiyle &ccedil;ok sıkı bağlantılı.</p>
+
+<p><strong>Kitap boyunca, &ldquo;biyo-iktidar&rdquo;, &ldquo;biyo-politika&rdquo; terimleriyle akıl y&uuml;r&uuml;t&uuml;yorsunuz. Toni Negri&rsquo;nin fikriyatı zaman i&ccedil;inde daha &ldquo;Foucault&rsquo;cu&rdquo; mu oldu?</strong></p>
+
+<p>Foucault &ouml;ld&uuml;ğ&uuml;nde Paris&rsquo;teydim; d&uuml;ş&uuml;ncelerini neoliberal g&ouml;r&uuml;ş&uuml;n &ouml;nc&uuml;lleri olarak sunma maksadıyla onu anti-Marksistleştirme doğrultusunda yapılan g&uuml;&ccedil;l&uuml; baskıları &ccedil;ok iyi hatırlıyorum. Oysa, yirmi k&uuml;sur yıl sonra, aslında, &ccedil;ok zeki bir şekilde Marksist bir revizyonist olduğu fark ediliyor. Bug&uuml;n iş&ccedil;i sınıfı, yeni bir devrimci &ouml;znelik kurabilmek i&ccedil;in fazla dar bir kavram. Devrimci &ouml;zneliğe, buna dahil olabilme kapasitesindeki herkesi dahil edebilmek i&ccedil;in, sadece iş&ccedil;i sınıfı değil, entelekt&uuml;el emek, hizmetler ve k&ouml;yl&uuml;l&uuml;k de gerekiyor&hellip; Bir anlamda Foucault bu ger&ccedil;ekliği &ouml;ng&ouml;rm&uuml;şt&uuml;. Sermayenin iktidarının, iş&ccedil;ilerin hayatını fabrikada denetlediği gibi, b&uuml;t&uuml;n toplum &uuml;zerinde etkili olduğunu g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;. 1960&rsquo;lı yıllarda, Torino&rsquo;da yaşarken, şehrin b&uuml;t&uuml;n organizasyonunun Fiat fabrikasına g&ouml;re d&uuml;zenlenmiş olduğunu hatırlıyorum: B&uuml;t&uuml;n kent bu fabrikaya g&ouml;re işliyordu&hellip;</p>
+
+<p>&#39;&#39;&Ouml;nleyici savaş, dayatılacak bir toplum fikri bi&ccedil;imini alıyor. Savaş, d&uuml;nyanın s&uuml;rekli olarak belli bir d&uuml;zene sokulmasının temeli haline geliyor. Bu, bir polis savaşı.&#39;&#39;</p>
+
+<p>İtalya&rsquo;da 70&rsquo;li yıllarda ortaya &ccedil;ıkan Marksizmin soldan revizyonizmi (&ouml;rneğin, iş&ccedil;i otonomu deneyimi) tarafından bu ger&ccedil;eklerin sadece teorik d&uuml;zeyde değil, asıl &ouml;nemlisi, alan &uuml;zerinde de, pratikte de anlaşıldığını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Ev işgallerini, ulaşım ara&ccedil;larında, okullarda toplumsal hareketleri, kira, fatura grevlerini vesaire ortaya &ccedil;ıkaran da bu oldu. 1970&rsquo;li yıllardaki İtalyan m&uuml;cadele hareketlerinin &ccedil;ok b&uuml;y&uuml;k bir teorik i&ccedil;eriğe sahip olduğunu da unutmamak gerek. Bence Foucault, başka akımların politik bi&ccedil;imde yorumlamayı başardığı şeyi teorik d&uuml;zeyde g&ouml;ren bir kişiydi; dolayısıyla da bu kom&uuml;nist postmodernizme tamamen dahildir.</p>
+
+<p><strong><em>İmparatorluk</em></strong><strong>&rsquo;ta, &ldquo;emperyal iktidar artık &lsquo;&ccedil;okluk&rsquo;un g&uuml;&ccedil;lerini disipline edemez; tek yapabileceği, onun toplumsal ve genel &uuml;retici kapasiteleri &uuml;zerinde denetimini dayatmaktır&rdquo; diyorsunuz. Denetimler karşısında bir geri &ccedil;ekilme tavrı olarak işg&uuml;c&uuml;n&uuml;n &ldquo;esnek&rdquo;leşmesi, &ldquo;seyyarlaşması&rdquo;, belli bir bir işyerine bağlanmaması, eskisi gibi uzun d&ouml;nemli akitler yerine kısa d&ouml;nemli s&ouml;zleşmelerle &ccedil;alışması ya da bir t&uuml;r &ldquo;freelance&rdquo;e y&ouml;nelmesi &ldquo;iktidar alanlarının boşaltılması&rdquo; olarak da d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lebilir mi?</strong></p>
+
+<p>Bu &ldquo;seyyarlık&rdquo; ya da &ldquo;bağsızlık&rdquo; birka&ccedil; anlam taşıyor. &Ccedil;oğu zaman, proletaryanın sefaletinin yeni bi&ccedil;imini yansıtıyor. Bununla birlikte, &ldquo;fordist&rdquo; emek g&uuml;c&uuml;n&uuml;n kendisini boğan inzibat rejimlerinden kurtulma arzusuna da terc&uuml;man oluyor. Post-fordist emek organizasyonunda ve değer &uuml;retim rejimlerinin postmodern boyutunda, &ldquo;bağsızlık&rdquo;, kapitalist s&ouml;m&uuml;r&uuml;n&uuml;n vahşetinin en m&uuml;kemmel ispatıdır. Genellikle, &ldquo;bağsızlık&rdquo; giderek daha fazla entelekt&uuml;el emeği ya da daha geniş olarak gayrımaddi emeği &ccedil;ağrıştırıyor. Maddi olmayan &uuml;r&uuml;nler &uuml;retenler artık kapitalistlerin tekelinde olmayan &uuml;retim aracını bedenlerine, beyinlerine sokmuştur: Bug&uuml;n bu konumdakiler, kendilerini yeniden &uuml;retmenin ara&ccedil;larına sahiptir. İş&ccedil;i sınıfının yok olmasından doğan bu entelekt&uuml;el proletaryayla birlikte ilk d&ouml;n&uuml;m noktası yaşanıyor ve işte burada &ccedil;okluk oluşuyor. Dolayısıyla işte burada, bu u&ccedil; noktadaki ge&ccedil;işten (entelekt&uuml;el g&uuml;&ccedil; ve yoksulluğun birbirine girdiği bir ge&ccedil;iş) itibaren arzu kendini ifade etmeye başlayabilir. Karşı-imparatorluk&rsquo;un şekillenmeye başlamasını da ancak burada g&ouml;rebiliriz.</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p><strong>&Ccedil;okluğun arzusu, imparatorluğun siyasetlerin denetlenmesi rejiminden başka bir rejimde, ancak &ldquo;bağsızlık&rdquo;la mı ger&ccedil;ekleşebilir?</strong></p>
+
+<p>Firar, ka&ccedil;ma, toplu g&ouml;&ccedil; &ndash;bunlar olumsuz &ccedil;areler değil, imparatorluğun &ldquo;dışarısı&rdquo; yok, &ccedil;&uuml;nk&uuml; imk&acirc;n dahilindeki b&uuml;t&uuml;n uzamları daha baştan i&ccedil;ine alıyor: Dolayısıyla da g&ouml;&ccedil;, bireylerin &ccedil;okluğu oluşturan tekilliklerin bilincinin i&ccedil;inde oluşuyor. G&ouml;&ccedil;, sadece &ldquo;başka yere gitmek&rdquo; değildir. Eğer &ouml;yle olsaydı, &ldquo;hi&ccedil;bir yere gitmek&rdquo;e, bir olmayan-yer arayışına indirgenirdi. Tam tersine, toplu g&ouml;&ccedil; varlığın bir artı-değeridir; yaratıcılığın, buluşun ve pozitif &ouml;nerinin g&uuml;c&uuml;n&uuml; temsil eder. Dolayısıyla topluluğun, işbirliğinin g&uuml;c&uuml;, &ldquo;kolektif bireyler&rdquo;in oluşumu s&ouml;z konusudur. Toplu g&ouml;&ccedil;, ortak aklın, yani ortak zek&acirc; ve g&uuml;c&uuml;n yeniden ele ge&ccedil;iriliş &acirc;nıdır. Toplu g&ouml;&ccedil;&uuml;n fig&uuml;rleri mutlaka retorik değildir, tam tersine. Oy kullanmamak, sınırları aşan dayanışma bağları geliştirmek, vek&acirc;leti, temsiliyeti reddetmek, ortak ifade alanları kurmak, evrensel, genel talepler saptamak &ndash;ve bunları ger&ccedil;ekleştirmek i&ccedil;in m&uuml;cadele etmek&ndash;, b&uuml;t&uuml;n g&ouml;&ccedil;menler i&ccedil;in evrensel yurttaşlık hakkı talebinde bulunmak, entelekt&uuml;el m&uuml;lkiyetin kaldırılmasını istemek &ndash;&ccedil;&uuml;nk&uuml; d&uuml;ş&uuml;nce ve yaratım herkese aittir&hellip; İşte b&uuml;t&uuml;n bunlar toplu g&ouml;&ccedil; dediğim şeyin unsurları.</p>
+
+<p><strong>Firar, geri &ccedil;ekilme, toplu g&ouml;&ccedil; hakikaten politik alternatifler olabilir mi? Bu sorunun nedeni herhangi bir &uuml;retim ya da iktidar alanından firar etmenin imk&acirc;nsız g&ouml;z&uuml;kmesi değil, bu firarın nasıl bir siyasal ara&ccedil; olduğunu anlamanın zorluğu&hellip;</strong></p>
+
+<p>Karşı-İmparatorluk cumhuriyet&ccedil;idir, ama dikkat edin, &ldquo;cumhuriyet&rdquo;ten &ouml;zellikle Fransa&rsquo;da olduğu gibi, solcu ulusal-pop&uuml;list d&uuml;ş&uuml;nceye bahane oluşturan bi&ccedil;imi anlamıyorum. Cumhuriyet, harfiyen, &ldquo;kom&uuml;nal&rdquo; g&uuml;&ccedil;t&uuml;r. Daha doğrusu, Cumhuriyet bir mutlak demokrasi projesidir ve dolayısıyla da ortak paydanın, &ldquo;kom&uuml;n&rdquo;&uuml;n doğrudanlığını ortadan kaldıran hi&ccedil;bir yabancılaştırıcı aracının bulunmadığı &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k ve eşitlik iddiasıdır, i&ccedil;kinlik ufku cumhuriyet&ccedil;idir, yani aşkın ya da deney&uuml;st&uuml; olan b&uuml;t&uuml;n yanılsamaların reddidir.</p>
+
+<p>&#39;&#39;&Ccedil;oğunluğun s&ouml;zde g&uuml;venliği, birilerinin yolsuzluklarını b&uuml;y&uuml;k bir g&uuml;venlik i&ccedil;inde maskeleyen bir t&uuml;r fetiş oldu. Bug&uuml;n, birka&ccedil; kişinin &ccedil;okluğa karşı savaşı s&ouml;z konusu.&#39;&#39;</p>
+
+<p>Platon&rsquo;u ve Platon&rsquo;dan bu yana d&uuml;nyaya h&uuml;kmeden, &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo;un ancak &ldquo;birlik-beraberlik&rdquo; bi&ccedil;iminde ifade edilebildiği b&uuml;t&uuml;n politik teorileri bir kenara bırakmak gerek. &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo; bu yanılsamanın tam zıttıdır: &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo;, olduğu gibi, kendi gibi yaşayan tekilliklerin, g&uuml;&ccedil;lerin, &ouml;zg&uuml;rl&uuml;klerin &ccedil;oğulluğudur. &ldquo;Halk&rdquo; ve &ldquo;kitle&rdquo; kavramları &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo; fikrine karşıdır: Halk, m&uuml;lk sahibi bireylerin bir birlik olarak &ccedil;oğulluğu, kitleyse emek&ccedil;i bireylerin kompakt b&uuml;t&uuml;n&uuml;d&uuml;r. Burada, liberalizm ve faşizm aynı alanda oynuyorlar. Sadece cumhuriyet&ccedil;i &ccedil;okluk mutlak olarak demokratiktir ve bireysel m&uuml;lkiyetin mistifikasyonu gibi bu Platoncu fetişlerden ve kitlenin hezeyanından kurtulur.</p>
+
+<p>&Ccedil;okluk derken, doğrudan demokrasi ya da h&uuml;k&uuml;metsiz bir anarşik bi&ccedil;imi kastetmiyorum. &Ccedil;okluk, bir karşı-İmparatorluk kurma kapasitesine sahiptir. Bu kapasitenin olgusal d&uuml;zeyde nihayetlenmesi i&ccedil;in de yaşadığımız krizin daha da derinleşmesi &ndash;ki o da gecikmeyecektir&ndash; imparatorluğun ontolojik yozlaşmasının k&uuml;resel piyasanın dev ekranına yansıması gerekiyor. Aslında, hepimizin bilin&ccedil;lerimizde doğduğunu hissettiğimiz bu uyanmanın nihayet tamamen a&ccedil;ığa &ccedil;ıkması gerekiyor.</p>
+
+<p><strong><em>&Ccedil;okluk</em></strong><strong>&nbsp;gelecekteki zaferin neredeyse k&acirc;hince ilanıyla sona eriyor:&nbsp;<em>&ldquo;G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde zamanın, &ccedil;oktan &ouml;lm&uuml;ş bir şimdiyle &ccedil;oktan yaşamaya başlamış bir gelecek arasında yarılmış olduğunu şimdiden g&ouml;r&uuml;yoruz: Aradaki dipsiz u&ccedil;urum devasa boyutlara varıyor. Belirli bir zamanda, bir olay bizi bu yaşayan geleceğe doğru ok gibi fırlatacak. Ve bu, ger&ccedil;ek siyasal aşk eylemi olacak.&rdquo;</em>&nbsp;Oysa bug&uuml;n, bu &ccedil;okluğun en g&uuml;&ccedil;l&uuml; ifade bi&ccedil;imlerinden biri olan alternatif k&uuml;resel hareket bir ilgi ve &ccedil;ekim krizi yaşıyor. Acaba m&uuml;mk&uuml;n olanla, hatta g&ouml;nl&uuml;n&uuml;zde yatanla ger&ccedil;ekliği karıştırıyor olabilir misiniz?</strong></p>
+
+<p>Belki de, aslında, bu kitabı tamamladığımızda, harekete beslediğimiz umut bug&uuml;nk&uuml;nden fazlaydı. Alternatif k&uuml;resel hareketin krizde olduğu g&ouml;r&uuml;ş&uuml;ne katılıyorum. D&uuml;ş&uuml;nce, teori, &ouml;neri krizi&hellip; Ancak, hareketlerin d&ouml;ng&uuml;leri vardır. Ve &ouml;yle sanıyorum ki, imparatorluk, egemenliğe dair s&ouml;ylem, bu d&ouml;nemde olup bitenler geri d&ouml;n&uuml;ş&uuml; olmayan şeyler.</p>
+
+<p>Ulus-devletin restorasyonunun olacağına inanmıyorum. Daha geniş federasyon hareketlerine karşı &ccedil;ıkan b&uuml;t&uuml;n siyasal pozisyonlar, isterse soldan olsun, genelleşmekte. Emeğin &ouml;rg&uuml;tlenmesi ve toplumsal m&uuml;cadeleler a&ccedil;ısından, bu m&uuml;cadelelerin giderek daha fazla &ldquo;kom&uuml;nal&rdquo; niteliğe b&uuml;r&uuml;neceğine inanıyorum. Şu &acirc;na kadar Amerikan tek yanlılığıyla kendini ifade eden emperyal s&uuml;re&ccedil;le kopuşun olanakları olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Olduk&ccedil;a farklı, yeni akt&ouml;rleri olan bir d&uuml;nyanın ortaya &ccedil;ıkışını g&ouml;rmekteyiz: Şu ya da bu d&uuml;zeyde birleşen bir Latin Amerika, şu ya da bu d&uuml;zeyde tehlikeli bir &Ccedil;in, belki de nihayet demokratik bir g&uuml;&ccedil; olabilecek bir Avrupa.</p>
+
+<p>Alternatif k&uuml;resel hareketin y&uuml;kselişi, muhalefetin sadece ilk aşamasıydı. Bundan b&ouml;yle, b&uuml;t&uuml;n hareketler bu eleştiri d&uuml;zeyi ve harekete ge&ccedil;irme kapasitesini temel alacaktır. Bu, benim a&ccedil;ımdan son derece &ouml;nemli. Yeni temsiliyet ve y&ouml;netim bi&ccedil;imleri yaratmak gerekiyor; &ouml;zg&uuml;ll&uuml;klerin, tekilliklerin dolaysız bir bi&ccedil;imde y&ouml;netimlere, insanlar arasında ilişkilerin geliştiği b&uuml;t&uuml;n bi&ccedil;imlere m&uuml;dahale edebildiği y&ouml;ntemler. Hareketin yeniden kendini toparlayabileceğini d&uuml;ş&uuml;nmek mak&ucirc;l olur. Her ne kadar kasvetli cenaze s&ouml;ylevi vermiyorsam da, bu harekette &ouml;lm&uuml;ş olan, Cenova&rsquo;da g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z şekliyle b&uuml;y&uuml;k kalabalıklardır. Bizler, daha yaşlılar, buna benzer en az iki-&uuml;&ccedil; d&ouml;nemden ge&ccedil;tik. Her seferinde de yeniden &ccedil;alışmaya koyulmak gerektiğini &ouml;ğrendik. Mağlup mu olduk? Bu fikre katılmıyorum. Bug&uuml;n İtalya&rsquo;da yaşayan, hayatiyet taşıyan ne varsa o yıllarla al&acirc;kalıdır: B&uuml;t&uuml;n İtalyan alternatif k&uuml;reselciliği, solun b&uuml;y&uuml;k barış yanlılığı, bu &ouml;rg&uuml;tlenme kapasitesi&hellip; Ve hatta teori bile. Yenilginin fel&acirc;ket olduğunu asla d&uuml;ş&uuml;nmedim. Yenilgi bozgun değildir.</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p><strong>Yani sizce &ldquo;&ccedil;okluk projesi&rdquo; ulaşılabilir, ger&ccedil;ekleştirilebilir bir proje. Umudunuz her yenilgiden sonra yeniden &ccedil;alışmaya koyulabilme g&uuml;c&uuml;ne mi, neye dayanıyor?</strong></p>
+
+<p>Aslında, paradoksal bir şekilde, umudumuz savaşa dayanıyor, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu klasik bir emperyalist savaş değil. Savaş, g&uuml;n&uuml;m&uuml;z kapitalizminin, &ldquo;doğal&rdquo;, diyelim, s&ouml;m&uuml;r&uuml; bi&ccedil;im ve tedbirlerinin kalmadığının bilincine varmasıdır. Hakikaten &ccedil;ok derin bir kapitalist kriz var, &ccedil;&uuml;nk&uuml; sermaye sistem i&ccedil;inde denetim kapasitesine sahip değil artık. Aslında, bug&uuml;n diren&ccedil; sadece d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m&uuml;n motoru olarak siyasal a&ccedil;ıdan &ouml;nemli değil, aynı zamanda, &uuml;retkenlik a&ccedil;ısından sermayenin kendisi i&ccedil;in de &ouml;nemli, &ccedil;&uuml;nk&uuml; sermaye ş&ouml;yle bir durumda: Yaşamak i&ccedil;in yaratıcılığa, iş&ccedil;ilerin, entelekt&uuml;el emeğin &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;ne, yeni toplumsal ilişkilere, dil ilişkilerine vesaire ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu &ouml;zg&uuml;rl&uuml;kleri koruma zorunluluğuyla (bug&uuml;n değeri belirleme imk&acirc;nını sağlayan zorunluluk) bu diren&ccedil; s&uuml;recini denetleyebilmekteki yetersizlik arasında bocalıyor.</p>
+
+<p>Michael Hardt ve ben ne iyimseriz ne de karamsar. Sadece, &ccedil;okluk adını verdiğimiz bu yeni devrimci &ouml;zneyi inşa etmemiz gerektiğini s&ouml;yl&uuml;yoruz ve bazı araştırma şemaları sunuyoruz, bu şemaların eylem şemalarına d&ouml;n&uuml;şmesiyse bizi sevindirir. Marx devrimci iş&ccedil;i sınıfını ortaya attığında karşısındaki &ouml;rnekler bug&uuml;n bizim karşımızdakinden &ccedil;ok daha k&uuml;&ccedil;&uuml;kt&uuml;. 1840 yılında iş&ccedil;i sınıfı o kadar da inşa edilmiş bir şey değildi, &ouml;yle değil mi?</p>
+
+<p><em>Express</em>, sayı 46, Şubat 2005</p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<h4>ANTONIO NEGRI VE MICHAEL HARDT İLE&nbsp;<em>&Ccedil;OKLUK</em></h4>
+
+<h2>Demokrasiyi yeniden icat etmek</h2>
+
+<p><em>Negri ve Hardt &ccedil;ok ses getiren &ldquo;İmparatorluk&rdquo; kitabının devamını getiren &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo;u Humanit&eacute; gazetesine anlatmışlardı&hellip;</em></p>
+
+<p>&nbsp;</p>
+
+<p><strong><em>İmparatorluk</em>&nbsp;g&uuml;n&uuml;m&uuml;z&uuml;n k&uuml;reselleşen kapitalizmini anlatıyordu,&nbsp;<em>&Ccedil;okluk</em>&nbsp;buna muhalefet eden yeni g&uuml;&ccedil;leri tahlil ediyor; bu bağlamda Marx ve Engels&rsquo;in&nbsp;<em>Kom&uuml;nist Manifesto</em>&rsquo;sunu yeniden mi yazıyorsunuz?</strong></p>
+
+<p><strong>Michael Hardt:</strong>&nbsp;<em>İmparatorluk</em>&nbsp;ve&nbsp;<em>&Ccedil;okluk</em>&rsquo;un Marksist metinler olduğu doğru. G&uuml;n&uuml;m&uuml;z&uuml;n s&ouml;m&uuml;r&uuml; sistemini anlamaya &ccedil;alışan&nbsp;<em>İmparatorluk</em>, proje olarak Marx&rsquo;ın<em>&nbsp;Kapital</em>&rsquo;ine benzetilebilir.&nbsp;<em>Manifesto</em>, devrimci bir &ouml;zne &ouml;nerebilen bir metindir. Bu anlamda&nbsp;<em>&Ccedil;okluk</em>&nbsp;da b&ouml;yle bir &ccedil;alışma.</p>
+
+<p><strong>Antonio Negri</strong>: Biz kapitalizmin ve sınıf ilişkilerinin Marksist analiz temeli &uuml;zerinde &ccedil;alışıyoruz;&nbsp;<em>&Ccedil;okluk</em>&nbsp;g&uuml;n&uuml;m&uuml;ze uygulanan bir ekonomi-politik eleştirisi.</p>
+
+<p><strong>Bu yeniden tanımlama &ccedil;abanız, bir yandan, &ouml;zellikle alternatif k&uuml;reselleşmeci &ccedil;evreler tarafından b&uuml;y&uuml;k ilgi ve coşkuyla karşılanırken, &ouml;te yandan da, ulus, halk gibi kavramları sorgulamanız egemen liberalizme karşı durmaya &ccedil;alışan sendikal ve siyasal &ouml;rg&uuml;tlenmeler tarafından kuşkuyla karşılanıyor. Bu kuşkuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?</strong></p>
+
+<p><strong>Hardt:</strong>&nbsp;Tahlilimizin temellerine dair bazı ş&uuml;pheler ve endişeler daha &ouml;nceden de dile getirilmişti. Solun bazı geleneksel eğilimleri bizi bu konuda eleştiriyor. Aslında, b&uuml;t&uuml;n yaptığımız herkesin bildiği şeyleri tahlil etmekten ibaret.</p>
+
+<p><strong>Negri:</strong>&nbsp;İş&ccedil;i hareketini, bize genel olarak kom&uuml;nist tarihten miras kalan Avrupa&rsquo;nın iş&ccedil;i hareketi vizyonuyla karıştırmamak gerek. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; iş&ccedil;i hareketi bu tarihi aşıyor. &Ouml;rneğin ABD&rsquo;de bu gelenek yoktu, ama yine de bir iş&ccedil;i hareketinin olmadığı s&ouml;ylenemez. Latin Amerika&rsquo;da bu gelenek kısmen var; Arap d&uuml;nyasındansa s&ouml;z etmiyorum. Demek ki, &ouml;ncelikle bir &ldquo;s&ouml;m&uuml;r&uuml;lenler&rdquo; meselesi var, bu mesele d&uuml;nya &ccedil;apında ve Batılı sosyalizmin Avrupa merkezli deneyimi bunu sonlandıramadı.</p>
+
+<p>İkinci olarak, sendikaların, partilerin, ama asıl &ouml;nemlisi iş&ccedil;i sınıfı ya da ulus gibi b&uuml;y&uuml;k mefhumların krizi var. Ve bu krizin sorgulaması hep sağa doğru oldu.&nbsp;<em>İmparatorluk</em>&rsquo;un farkı, tam tersine, sol bir s&ouml;yleme dayanıyor olması. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &ldquo;tamamen d&ouml;n&uuml;şen iş&ccedil;i sınıfı&rdquo; kavramı, her ne kadar &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo;la karışıyor olsa da, kendi varlığını s&uuml;rd&uuml;r&uuml;yor.</p>
+
+<p>Bizim s&ouml;ylediğimiz şu: İş&ccedil;i sınıfı bug&uuml;n asli itici g&uuml;&ccedil; değil, &ccedil;&uuml;nk&uuml; aynı şekilde, hatta bazen daha &ccedil;ok, s&ouml;m&uuml;r&uuml;len bir &uuml;retici g&uuml;&ccedil;ler b&uuml;t&uuml;n&uuml;n&uuml;n par&ccedil;ası.</p>
+
+<blockquote>
+<p>&ldquo;İmparatorluk&rdquo;, proje olarak Marx&rsquo;ın &ldquo;Kapital&rdquo;ine benzetilebilir. &ldquo;Manifesto&rdquo;, devrimci bir &ouml;zne &ouml;nerebilen bir metindir. &ldquo;&Ccedil;okluk&rdquo; da b&ouml;yle bir &ccedil;alışma.</p>
+</blockquote>
+
+<p><strong>Bu s&ouml;m&uuml;r&uuml;len diğer &uuml;retici g&uuml;&ccedil;ler hangileri?</strong></p>
+
+<p><strong>Negri:</strong>&nbsp;Bilgi ve bilgisayar devrimine bağlı olarak gayrımaddi emek alanında bulunanlar. Bunlar entelekt&uuml;el ve gayrımaddi &uuml;r&uuml;nler &uuml;reten insanlar. Ayrıca, &ccedil;ift&ccedil;iler var.</p>
+
+<p><strong>Hardt:</strong>&nbsp;Bilgisayar ve ona bağlı olarak oluşan ağlardaki teknolojik evrim &ccedil;ok &ouml;nemli bir rol oynuyor. S&ouml;m&uuml;r&uuml;lenleri &ldquo;end&uuml;striyel iş&ccedil;i sınıfı&rdquo;yla sınırlayabilir miyiz? &nbsp;Diğer emek g&uuml;&ccedil;lerinden de s&ouml;z etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla da oluşmakta olan ve &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo; adını verdiğimiz yeni &ouml;zneyi tanımlama cesaretini g&ouml;sterdik. &Ccedil;okluk, &uuml;retken emeğin b&uuml;t&uuml;n&uuml;n&uuml; kapsıyor ve bir&ccedil;ok toplumsal katmanı katediyor, fabrikalar da dahil.</p>
+
+<p><strong>Emek d&uuml;nyasındaki d&ouml;n&uuml;ş&uuml;mlerden s&ouml;z ederken sadece olumlu yanlara değiniyorsunuz. Bu &ldquo;m&uuml;mk&uuml;n olan başka d&uuml;nya&rdquo; şu anda potansiyel olarak mevcut mu?</strong></p>
+
+<p><strong>Hardt:</strong>&nbsp;Marx&rsquo;ın dediği gibi, &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;n anahtarına sahip değilseniz, soruyu da soramazsınız. Eğer &ldquo;&ccedil;okluk&rdquo; tahayy&uuml;l edilebiliyorsa, bu, devrimin ara&ccedil;ları varolduğu i&ccedil;indir.</p>
+
+<p><strong>Negri:</strong>&nbsp;İş&ccedil;i sınıfı tarihinde, en az d&ouml;rt modele g&ouml;nderme yapılır: 19. y&uuml;zyılın ortalarına kadar, kırsal alanlardan kentlere doğru hareket eden proleter pleb; ideolojinin ve umudun &uuml;reticisi, kalifiye profesyonel iş&ccedil;i; sonraysa, Taylorizmle kitleselleşen iş&ccedil;i. Bug&uuml;n, bir başka toplumsal &uuml;retici fonksiyon ve bir başka tip iş&ccedil;i ortaya &ccedil;ıktı: Bilgisayarın başında &ccedil;alışan kişi. Bu durum, &uuml;retici kavramını genişletmeyi ve ayrıca &uuml;retim ara&ccedil;larını yeniden ele ge&ccedil;irmeyi varsayıyor. Beyin temel ara&ccedil; haline gelince, &uuml;retim ara&ccedil;ları ve &uuml;retici g&uuml;&ccedil;ler ayrımı kalmıyor ve bu devrimci bir potansiyel. Bu evrim karşısında, sermaye de pasif değil. İş&ccedil;i sınıfının d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m&uuml; ve &uuml;retken &ccedil;okluk temelinde egemenlik projesini yeniden inşa ediyor. Biz, &ouml;ncelikle, emeğin &ouml;rg&uuml;tlenmesinin değiştiğini s&ouml;yl&uuml;yoruz ve bu koşullarda devrim &ouml;nermenin ne anlama geldiğini sorguluyoruz. B&uuml;t&uuml;n yeniden bi&ccedil;imlenme kapasitesine rağmen, kapitalizm bug&uuml;n savaşa ve s&uuml;rekli olağan&uuml;st&uuml; hale mahk&ucirc;m.</p>
+
+<p><strong>Değerlendirme y&ouml;nteminizde sanki &ldquo;Aydınlanma&rdquo; &ouml;nemli bir yer tutuyor&hellip;</strong></p>
+
+<p><strong>Hardt:</strong>&nbsp;Modernitenin sonlarında, başlangıcındaki meselelerin tekrarına tanık oluyoruz, &ouml;rneğin, savaş konusunda. Modernite, egemenlik ve savaş meselesiyle ve Hobbes&rsquo;la, Descartes&rsquo;la başladı. İ&ccedil;inde bulunduğumuz modernitenin krizi, gezegen &ouml;l&ccedil;eğinde bir i&ccedil;savaşa eşlik ediyor. Nasıl ki Fransız devrimi antik demokrasi fikrini benimseyip yerleştiremezdiyse, biz de modern ulusal demokrasi kavramını tekrardan alıp d&uuml;nyaya &ouml;neremeyiz. Demokratik bir D&uuml;nya Devleti yaratmak istemenin bir m&acirc;n&acirc;sı yok. Bu, Fransız devrimcilerinin ulusal bir site yaratmak istediklerini s&ouml;ylemelerine benzer. Babeuf&rsquo;&uuml; tekrar etmek ya da Atina&rsquo;yı yeniden kurmak değil s&ouml;z konusu olan, ama&ccedil; demokrasiyi yeniden icat etmek.</p>
+
+<p><strong>Negri:</strong>&nbsp;18. y&uuml;zyıla d&ouml;n&uuml;ş, Foucault&rsquo;nun da meselesiydi. İktidar nedir? Tıpkı Descartes gibi Foucault da fark ettirmeden hakikaten &ccedil;ok &ouml;nemli adımlar attı. Sadece kurtuluş teorisini değil, &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k teorisini de yeniden icat etti. Foucault, ve aynı zamanda son d&ouml;nem Althusser, o da &ouml;znelikten ve arzudan s&ouml;z etmeye başlamıştı. Ve son &acirc;na kadar kom&uuml;nist olduğunu s&ouml;yl&uuml;yordu. &Ouml;l&uuml;m&uuml;nden altı ay evvel, bir sohbet sırasında ona sormuştum,&nbsp;<em>&ldquo;evet, kom&uuml;nistim, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu s&ouml;ylediklerim de kom&uuml;nist&rdquo;</em>&nbsp;demişti.</p>
+
+<p><strong>&Ccedil;okluk kom&uuml;nist mi?</strong></p>
+
+<p><strong>Negri:</strong>&nbsp;Elbette! Marx s&ouml;z etmeye başladığında iş&ccedil;i sınıfı kom&uuml;nist miydi? B&uuml;t&uuml;n d&uuml;nya &uuml;zerinde y&uuml;z bin kişi kadar değil miydi? Bizim s&ouml;z&uuml;n&uuml; ettiğimiz &ccedil;okluk, daha şimdiden nicel olarak &ccedil;ok daha geniş. İş&ccedil;i sınıfı kom&uuml;nistti, ama başka şeylerdi de. Almanya&rsquo;da, 1933 ve &lsquo;45 arasında, başka bir şeydi; İtalya&rsquo;da 1940&rsquo;lı yıllarda, Fransa&rsquo;da &ccedil;eşitli d&ouml;nemlerde başka şey oldu. ABD&rsquo;de hi&ccedil;bir zaman kom&uuml;nist olmadı. Bu bir irade ve istek meselesi değil, kom&uuml;nist potansiyellerin neler olduğunu anlama meselesi. Ve benim bakış a&ccedil;ıma g&ouml;re, &ccedil;okluğun kom&uuml;nist potansiyelleri, Marx&rsquo;ın teorisini yaptığı d&ouml;nemdeki iş&ccedil;i sınıfının kom&uuml;nist potansiyellerinden son derece daha fazla.</p>
+
+<p><strong>Hardt:</strong>&nbsp;Kitapta kom&uuml;nizmden &ccedil;ok fazla s&ouml;z edilmiyor ama, kom&uuml;nizmin b&uuml;t&uuml;n temaları işleniyor, işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n eleştirisi, &ouml;zel m&uuml;lkiyetin eleştirisi, yeni bir emek &ouml;zneliği &ouml;nerisi&hellip; Bir kom&uuml;nist &ouml;nerinin ve tahlilin b&uuml;t&uuml;n unsurları var. İş&ccedil;i sınıfının en &ouml;nemli teorik ve pratik anahtarlarından biri, bir sınıfı sınıf haline getiren sınıf bilinci.</p>
+
+<p><strong>&Ccedil;okluk, kendinin bilincinde mi?</strong></p>
+
+<p><strong>Negri:</strong>&nbsp;Bu &ouml;nemli bir mesele. Eski kom&uuml;nist kavrayış, iş&ccedil;i sınıfının maddi &ccedil;ıkarlarının onu politikleştirdiği &ouml;nermesinde bulunuyor. Bilin&ccedil;, iş&ccedil;i sınıfının maddi şartlarıyla onun politik a&ccedil;ılımı arasında bir bağ. Ve bu bilin&ccedil; dışarıya taşınmıştı. Parti ve &ouml;nc&uuml;ler ona rehberlik ediyordu. Bug&uuml;n bu s&uuml;re&ccedil; hi&ccedil; kuşkusuz kendi kendine &ouml;rg&uuml;tlenebilir. Kendi kendine &ouml;rg&uuml;tlenmek diyorum, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu spontane, kendiliğinden bir s&uuml;re&ccedil; değil. Ama bu s&uuml;re&ccedil;te, maddi koşullar d&uuml;zeyinden siyasal ifadeye ge&ccedil;işi sağlayacak bir dışarısı yok, &ouml;nc&uuml; yok. Oto-&ouml;rg&uuml;tlenme konusunu karikat&uuml;rize etme tehlikesine d&uuml;şmemek l&acirc;zım. Bu &ndash;bilhassa anarşist&ndash; fikir &ccedil;er&ccedil;evesinde &ccedil;ok geniş bir literat&uuml;r mevcut. Bu, sosyalizmin tarih &ouml;ncesinin bir par&ccedil;ası olduğu gibi, ekoloji gibi b&uuml;y&uuml;k hareketlerin de par&ccedil;ası.</p>
+