From 6f5cb57ae14d96a38861cbbdc6467d441cd07f3c Mon Sep 17 00:00:00 2001 From: Kara Date: Thu, 18 Jan 2024 20:11:42 +0000 Subject: HTML: /library/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en #14 * 2024-01-18T20:11:36 anarsist kutuphaneden komunizasyon yazisi arsivlendi -- kara --- ...plumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse | 1038 ++++++++++++++++++++ 1 file changed, 1038 insertions(+) create mode 100644 m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse (limited to 'm/ma') diff --git a/m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse b/m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse new file mode 100644 index 0000000..05c403b --- /dev/null +++ b/m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse @@ -0,0 +1,1038 @@ + + + + + Komünizasyon ve Toplumsal Cinsiyetin Ortadan Kaldırılması + + + +
+ + +

Maya Andrea Gonzalez

+ +

Komünizasyon ve Toplumsal Cinsiyetin Ortadan Kaldırılması

+ + +

2011

+ + + + + +
+ +
+ +

+“Günümüz uygarlığı, cinsel ilişkiye ancak bir erkekle bir kadın +arasındaki tek, çözülmez bağlanma temelinde izin verebileceğini, +cinsellikten kendi başına bir haz kaynağı olarak hoşlanmadığını ve buna +yalnızca insanların üremesi için şu âna dek alternatif bir kaynak +bulunamadığından tahammül ettiğini açık bir şekilde ortaya koyar.” Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu +

+ +
+ +

+Komünizasyon devrimci bir pozisyon değildir, devrimden sonra inşaa +ettiğimiz bir toplum biçimi değildir. Bir taktik, stratejik bir +perspektif,bir örgüt ya da bir plan değildir. Komünizasyon, eğer bir +devrim olacaksa sınıf mücadelesi seyrinde almamız gereken bir dizi +önlemi tanımlar. +

+ +

+Komünizasyon; ücretli emek, takas, değer formu, devlet, işbölümü ve özel + mülkiyet dahil olmak üzere bütün kapitalist üretim biçimini ortadan +kaldırır. Devrimin bu şekilde olması bugün sınıf mücadelesinin zorunlu +bir özelliğidir. Kapitalizmin çelişkileri diğer devrim biçimlerinin +gerektirdiği koşulları yok ettiğinden mücadele döngümüz başka bir ufka +sahip olamaz. Devrimden sonra toplumsal farklılıkların çözüldüğü bir +durum hayal etmek artık mümkün değildir.[1] +

+ +

+Komünizasyon olarak devrimin, toplumsal yaşamın getirdiği tüm +farklılıkları ortadan kaldırması gerektiğinden, toplumsal cinsiyet +ilişkilerini de ortadan kaldırmalıdır –toplumsal cinsiyet uygunsuz ya da + sakıncalı olduğu için değil, kapitalist üretim biçimini günlük olarak +yeniden üreten ilişkiler bütününün bir parçası olduğu için. Toplumsal +cinsiyet sermayenin temel çelişkisini oluşturan şeylerden biridir ve bu +nedenle toplumsal cinsiyet devrim sürecinde parçalanmalıdır. Toplumsal +cinsiyet sorununun çözümü için devrimden sonrasını bekleyemeyiz. Onun +varoluşumuzla olan ilişkisi yavaş yavaş dönüşmeyecektir- ister planlı +eskitme ister şakacı yapıbozum yoluyla ister toplumsal cinsiyet +kimliklerinin eşitliği isterse de çok fazla farklılığa dönüşmesi +şeklinde olsun. Aksine devrimin gerçekleşmesi için, komünizasyon +tekillikleriyle tanımlanan bireyler arasındaki ilişkileri başlatarak, +toplumsal cinsiyeti devrim sürecinde yok etmelidir. +

+ +

+Devrimin komünizasyon halini alması, geçmiş yenilgilerden çıkarılan +derslerin hatta geçmiş hareketlerin toplumsal cinsiyet sorununu +çözmedeki acınası başarısızlıklarının sonucu değildir. Olanlardan sonra +geçmişteki için kazanma stratejisi bulup bulamayacağımız bugün hakkında +hiçbir şey söylemez. Çünkü sermaye artık proleterler arasında ücretli +emekçiler olarak ortak koşullar temelinde bir birlik örgütlemiyor. +Sermaye-emek ilişkisi artık işçilerin işçi kimliklerini teyit etmelerine + ve bu temelde devlet içinde iktidarı üstlenebilecek işçi örgütleri +inşaa etmelerine ve bu temelde devlet içinde iktidarı üstlenebilecek bir + işçi örgütleri inşa etmelerine izin vermiyor. İşçileri devrimci bir +özne statüsüne yükselten hareketler “komünist”ti ancak bugün bizim +olamayacağımız tarzda komünistti. Komünizasyon biçimindeki bir devrimin +ne bir öznesi ne de onaylanabilir bir kimliği vardır –Ne işçi, ne çokluk + ne de prekarya- Böyle bir devrimci kimliğin temeli eriyip gitmiştir. +

+ +

+Elbette işçiler hala bir sınıf olarak varlar, Ücretli emek daha önce hiç + olmadığı kadar evrensel bir yaşam koşulu haline gelmiştir Ancak +proletarya dağınık ve parçalanmış durumdadır. Sermaye ile ilişkisi ise +güvencesizdir. Emek arzının yapısal fazlalığı muazzam boyutlardadır. +Dışladıkları küresel meta zincirinde kendilerine yer bulmaya çalışan bir + milyarı aşkın nüfus, en ayrıcalıklı işçi kitleleri dışında emek arzını +kontrol edebilecek kitlesel örgütlenmelerin oluşturulmasını imkansız +kılmaktadır.[2] +Sermaye artık işçiler arasındaki ayrımları şiddetlendiriyor, parçalıyor +ve her zamankinden daha çok buna güveniyor. Bir zamanlar evrensel olarak + geçerli devimci bir ruhun gururlu taşıyıcıları olan İşçi sınıfı +kapitalizmin içinde bir sınıf olarak özerkliği nedeniyle artık sermayeye + karşı bir sınıf olarak gücünü inşaa edemez. Bugün devrim proletaryanın +bölünmüşlüğünden, bu bölünmüşlüğün üstesinden gelebilecek tek süreç +olarak ortaya çıkmalıdır. Eğer devrimci eylem proleterler arasındaki tüm + farklılıkları derhal ortadan kaldırmazsa o zaman devrimci ya da +komünizasyon değildir. +

+ +

+Şu anda, işçilerin bir işçi kimliği temelinde birleşememesi, mücadelenin + temel sınırını oluşturmaktadır. Ancak bu sınır aynı zamanda, toplumsal +cinsiyet ilişkilerinin ve diğer tüm sabit ayrımların ortadan +kaldırılmasını kendi içinde taşıyan bu mücadele döngüsünün dinamik +potansiyelidir. Önceki mücadele döngüsünün sonunun İşçinin önceliğine +karşı bir isyanla - feminizmin önemli bir rol oynadığı bir isyanla - +aynı zamana denk gelmesi tarihsel bir tesadüf değildir. Kadınları, +siyahları ve eşcinselleri ikincil konuma indirgemeyecek bir işçi +hareketini yeniden hayal etmek, bir zamanlar hareket etmesine izin veren + birleştirici/dışlayıcı özellikten tam olarak yoksun bir işçi hareketi +düşünmektir. Geriye dönüp baktığımızda, işçi sınıfının (üretim +araçlarına doğrudan erişimi olmayan herkesi kapsayan bir sınıf olarak) +toplumun çoğunluğunu oluşturmaya yazgılı olması halinde, işçi +hareketinin bu sınıftan net bir çoğunluk örgütleyemeyeceği giderek daha +açık hale gelmektedir. Komünizasyon biçimindeki devrim bu sorunu çözmez +ama yeni bir zemine taşır. Bu yeni alanın araştırmacıları olarak, +toplumsal cinsiyet ilişkilerinin sona erdirilmesine yönelik pratik +hareketin mevcut durumunu değerlendirmeliyiz. Aynı zamanda bu temel +komünizasyon tedbirine ilişkin tartışmayı da genişletmeliyiz. +

+ +

+Yakın zamana kadar komünizasyon teorisi, bir avuç yıllık derginin +yayınlanması etrafında özörgütlenmiş az sayıda grubun ürünü olmuştur. +Eğer bu gruplardan çok azı toplumsal cinsiyeti teorize etme görevini +üstlendiyse, bunun nedeni çoğunun işçi sınıfının varlığına damgasını +vuran ayrımların gerçek temelini incelemekle hiç ilgilenmemiş olmasıdır. + Aksine, geçmiş mücadelelerin erdemlerini ve eksikliklerini deşifre +edebilecekleri devrimci gizli bir şifre çözücü yüzük keşfetmeye +çalışmakla meşgul olmuşlardır. Dolayısıyla, komünizasyon taraftarlarının + çoğu devrimi tüm ayrılıkların derhal aşılması olarak düşünmüş, ancak bu + sonuca bugünün tarihsel özgüllüğüne odaklanmaktan ziyade, geçmiş +hareketlerin başarısız olduğu yerde başarılı olmak için komünizasyonun +ne olması gerektiğine dair bir analiz yoluyla varmışlardır.[3] +

+ +

+Bu sebeple Theorie Communiste (TC) etrafında örgütlenen eğilim +benzersizdir ve biz de açıklamalarımız da büyük ölçüde onu takip +ediyoruz. TC’ye göre komünizasyon biçimindeki devrim ancak bu +mücadeleler ‘sapmaya’(faire l’ecart) başladığında pratik bir olasılık +ortaya çıkar, çünkü mücadelenin kendisi proletaryayı bir sınıf olarak +kendi kendini yeniden üretimini sorgulamaya ve buna karşı hareket etmeye + giderek daha fazla zorlar. Böylece mücadelede “boşluklar” (l’ecarts) +açılır ve bu boşlukların çoğalması zamanımızda komünizmin pratik +olasılığının ta kendisidir. İşçiler işlerini korumak için mücadele etmek + yerine kıdem tazminatı talep ederek fabrikaları yakar ya da havaya +uçururlar. Öğrenciler üniversiteleri işgal eder ama sözde uğruna +mücadele ettikleri talepler adına değil, onlara karşı. Kadınlar zaten +çoğunluğu oluşturdukları hareketlerden kopar, çünkü bu hareketler onları + temsil edemiyor. Ve her yerde işsizler, gençler ve kayıtsızlar, +ayrıcalıklı bir azınlık olan işçilerin mücadelelerine katılıp onları +ezerek, bu azınlığın taleplerinin sınırlı doğasını hem aşikar hem de +sürdürülmesi imkansız hale getiriyor. +

+ +

+Mücadeledeki bu büyüyen boşluklar karşısında; +

+ +
+ +

+“Proletaryanın bir bölümü, mücadelesinin taleplere dayalı karakterinin +ötesine geçerek, komünizasyonlaştırıcı önlemler alacak ve böylece +proletaryanın birleşmesini başlatacaktır ki bu, insanlığın +birleşmesiyle, yani bireylerin kendi tekillikleri içinde kendi +aralarında kurdukları toplumsal ilişkiler bütünü olarak yaratılmasıyla +aynı süreç olacaktır”[4] +

+ +
+ +

+Dolayısıyla TC için proletarya içindeki bölünmeler yalnızca devrim +sırasında üstesinden gelinmesi gereken bir şey değil, aynı zamanda bu +üstesinden gelmenin de kaynağıdır. Belki de bu nedenle TC, komünizasyon +teorisyenleri arasında tek başına, proletarya içindeki belki de en temel + bölünme olan toplumsal cinsiyet ayrımını incelemeye kendini adamıştır. +TC'nin toplumsal cinsiyet üzerine çalışması görece yenidir, özellikle de + son otuz yılını birkaç temel fikri tekrar tekrar rafine ederek ve +yeniden ifade ederek geçirmiş bir grup için. Toplumsal cinsiyet üzerine +2008 yılında yazdıkları ana metin nihayet 2010 yılında (iki ek ile +birlikte) Distinction de Genres, Programmatisme et Communisation adıyla +dergilerinin 23. sayısında yayınlandı. TC ezoterik formülasyonlarıyla +tanınır. Yine de, biraz çabayla, fikirlerinin çoğu açık bir şekilde +yeniden yapılandırılabilir. Toplumsal cinsiyet üzerine çalışmaları +geçici olduğu için uzun alıntılar yapmaktan kaçınıyoruz. TC, +komünizasyonun kapitalist toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması +kadar toplumsal cinsiyetin ortadan kaldırılmasını da içerdiğini iddia +etmektedir. Çünkü kapitalizmi ayakta tutan bölünmeler toplumsal cinsiyet + bölünmesini, toplumsal cinsiyet bölünmesi de diğer tüm bölünmeleri +ayakta tutar. Yine de, her ne kadar TC toplumsal cinsiyetin üretimine +ilişkin titiz bir tarihsel materyalist teori geliştirme yolunda adımlar +atsa da, sonuçta toplumsal cinsiyeti zaten var olan kapitalist üretim +tarzı teorisine dikmekten öteye gidememektedir (bunun nedeni büyük +ölçüde önemli bir Fransız feminist olan Christine Delphy'nin +çalışmalarına dayanmalarıdır[5]). +

+ +

+Buradaki bağlamımız için, TC, aynı zamanda sınıf mücadelesi tarihinin +bir dönemselleştirmesi olduğu ölçüde özellikle büyüleyici bir +komünizasyon teorisine sahiptir - ki bu da sermaye-emek ilişkisi +tarihinin bir dönemselleştirmesine karşılık gelir. Bu da TC'ye komünizme + yönelik mevcut beklentiler konusunda eşsiz bir tarihsel bakış açısı +sağlamaktadır. En önemlisi, TC değer üretiminden ziyade sermaye-emek +ilişkisinin yeniden üretimine odaklanır. Bu odak değişikliği, kapitalist + toplumsal yaşamı fiilen inşa eden ilişkiler bütününü -fabrika ya da +ofis duvarlarının ötesinde- inceleme alanlarına almalarını sağlar. Ve +toplumsal cinsiyet ilişkisi her zaman yalnızca değer üretimi alanının +ötesine uzanmıştır. +

+
I. Kadın Kategorisinin İnşası
+ + +

+Kadın toplumsal bir inşadır. Kadın kategorisinin kendisi, insanlığın +kadın ve erkek olarak ikiye ayrılmasının - sadece kadın ve erkek değil - + ayrılmaz bir dizi toplumsal ilişki içinde ve bu ilişkiler aracılığıyla +düzenlenmektedir. Bu şekilde, cinsel farklılığa başka türlü sahip +olamayacağı özel bir toplumsal önem atfedilir.[6] + Cinsel farklılığa bu sabit önem sınıflı toplumlarda, kadın kategorisi +çoğu (ama hepsi değil) insan dişisinin yaşamlarının bir döneminde türün +cinsel üremesinde yerine getirdiği işlevle tanımlanmaya başladığında +verilir. Sınıflı toplum böylece bedenlere toplumsal bir amaç yükler: +bazı kadınlar bebek 'doğurduğu' için, bebek 'doğurabilecek' tüm bedenler + toplumsal düzenlemeye tabidir. Kadınlar doğumlarının biyolojik +olumsallıklarının köleleri haline gelirler. Sınıflı toplumun uzun tarihi + boyunca, kadınlar yalnızca erkekler için düzenlenmiş bir dünyaya +doğdular - toplumdaki birincil 'aktörler' ve özellikle de mülk sahibi +olma yeteneğine sahip tek insanlar. Böylece kadınlar bir bütün olarak +toplumun malı haline gelmiştir. +

+ +

+Kadınlar tanımları gereği erkek olmadıkları için 'kamusal' toplumsal +yaşamdan dışlanmışlardır. TC'ye göre, kadın alanının bu şekilde +sınırlandırılması, kadınların yalnızca bedenlerine değil, aynı zamanda +faaliyetlerinin bütününe de erkekler tarafından el konulması anlamına +gelmektedir. Varlıkları kadar etkinlikleri de tanım gereği 'özel'dir. Bu + şekilde, kadınların faaliyeti ev içi emek niteliği kazanır. Bu emek +evde yapılan iş olarak değil, kadın işi olarak tanımlanır. Eğer bir +kadın pazarda kumaş satıyorsa dokumacıdır, ama evde kumaş yapıyorsa +sadece bir eştir. Böylece bir kadının faaliyeti, başka, daha saygın bir +toplumsal varlık tarafından gerçekleştirilmesi halinde sahip olacağı +somut belirlenimlerin hiçbiri olmaksızın, yalnızca onun faaliyeti olarak + değerlendirilir. Erkek/kadın cinsiyet ayrımı böylece kamusal/özel ve +toplumsal/evsel olarak ek bir önem kazanır. +

+ +

+Kadınların erkekler için karşılıksız emeği, belki de çocuk 'üretimi' de +dahil olmak üzere, bu nedenle bir sınıf ilişkisi, hatta bir üretim tarzı + (Delphy'nin dediği gibi, ev içi üretim tarzı) mıdır? TC, sınıflı +toplumu artı üreticiler ve artı çıkaranlar arasındaki bir ilişki olarak +tanımlar. Bu gruplar arasındaki toplumsal bölünme, artı değerin +üretilmesi ve çıkarılması amacıyla üretici güçleri organize eden üretim +ilişkilerini oluşturur. Daha da önemlisi, bu ilişkiler, ürünleri olarak +sınıf ilişkisinin kendisinin yeniden üretimine sahip olmalıdır. Bununla +birlikte, TC için - ve biz de bu noktada onları takip ediyoruz - her +üretim tarzı zaten bir bütündür ve aslında kadınların cinsel yeniden +üretimdeki rolünün toplumsal önemi üretim tarzıyla birlikte değişir. Bu, + erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkilerin sınıflar arasındaki +ilişkilerin bir türevi olduğu anlamına gelmez. Daha ziyade, kadın ve +erkek arasındaki ilişkilerin sınıf ilişkisinin temel bir unsurunu +oluşturduğu ve ayrı bir "sistem" olarak düşünülemeyeceği anlamına gelir +ki bu da sınıf temelli sistemle ilişkilidir. +

+ +

+Elbette bu tartışma soyut kalmaktadır. Şimdi sorulması gereken soru, +kadınlar hakkındaki hikayemizi üretim biçimlerinin ardışıklığı +hakkındaki hikayemizle nasıl birleştireceğimizdir. TC'ye göre kadınlar +tüm sınıflı toplumlarda birincil üretici güçtür, çünkü nüfusun artışı +sınıf ilişkisinin yeniden üretiminin temel bir desteğini oluşturur. +Birincil üretici güç olarak nüfusun artırılması, sınıflı toplumun tarihi + boyunca kadınların yükü olmaya devam eder. Bu şekilde, heteroseksüel +matris belirli bir maddi toplumsal ilişkiler kümesi üzerine kurulmuştur. +

+ +

+Bununla birlikte, doğumun özel yükünün sınıflı toplumun ortaya +çıkmasından önceye dayandığını kendimize hatırlatmalıyız. Tarihsel +olarak, her kadın ortalama altı çocuk doğurmak zorundaydı - sadece bu +altı çocuktan ikisinin gelecek nesilleri yeniden üretmek üzere hayatta +kalmasını sağlamak için. Bir kadının hayatı boyunca doğum sırasında ölme + ihtimali neredeyse onda birdi[7] + . Belki de TC'nin sezgisi, insan nüfusunun büyüklüğünde muazzam bir +artışa tanıklık eden sınıflı toplumun ortaya çıkışının, bu gerçeklerin +toplumsal geçerliliğini sertleştirdiğidir. Ancak sınıflı toplumun ortaya + çıkmasından önce bile, insan cinsel üremesinin hiçbir zaman 'doğal' bir + rejimi olmamıştır. Evlilik yaşı, emzirme süresi, doğan çocuk sayısı, +bebek öldürmenin toplumsal olarak kabul edilebilirliği - bunların hepsi +insan toplumsal oluşumları boyunca değişiklik göstermiştir[8]. Bunların çeşitliliği, insan türünün benzersiz bir uyum yeteneğine işaret etmektedir. +

+ +

+Ancak biz insan türünün uzun tarihinden ziyade kapitalist üretim +tarzının tarihiyle ilgileniyoruz. Ücretli emek, hem antik kölelikten hem + de feodal vasallıktan temelde farklıdır. Kölelikte, artı üreticilerin +üretim araçlarıyla hiçbir 'ilişkisi' yoktur. Çünkü kölelerin kendileri +de üretim araçlarının bir parçasıdır. Kölelerin yeniden üretimi ya da +bakımı doğrudan köle sahibinin sorumluluğundadır. Hem erkek hem de kadın + köleler için kamusal ve özel arasındaki ayrım böylece ortadan kalkar, +çünkü köleler tamamen özel alanda var olurlar. Köleler için mülkiyet +mirası ya da vergilendirme gibi devletle ilişkiler de söz konusu +değildir. İlginçtir ki, ataerkilliğin belki de tam da bu nedenle Güney +Amerika'daki köle aileleri arasında oldukça zayıf olduğuna dair bazı +kanıtlar vardır[9]. +Buna karşılık vassallıkta, artı üreticilerin üretim araçlarına doğrudan +erişimi vardır. Artı güç kullanılarak elde edilir. Köylü erkek, köylü +hanesinin kamusal temsilcisi olarak bu dış güçle ilişki içinde durur. +Mülkiyet onun soyundan geçer. Kadın ve çocuk köylüler, kendisi de hem +üretim hem de yeniden üretim alanı olan köyün özel alanıyla sınırlıdır. +Köylü ailesinin ihtiyaç duyduğu şeyi üretmek için özel alanını terk +etmesi gerekmez, sadece ürününün bir kısmını lordlara vermesi +yeterlidir. Bu nedenle köylü aileleri piyasalardan görece bağımsız +kalırlar. +

+ +

+Elbette kadınlar da kapitalizm var olduğu sürece erkeklerle birlikte her + zaman ücretli emekçi olmuşlardır. TC'ye göre, kadınların ev içi +işlerinin cinsiyetlendirilmiş doğası, ev dışında yapıldığında bile +işlerinin yalnızca kadın işi olarak kalmasını belirler. Yani, belirli +bir türden ücretli emek, yani üretken olmayan ya da düşük katma değerli +emek olarak kalır. Kadınlar yarı zamanlı, düşük ücretli işlerde, +özellikle de hizmet sektöründe çalışma eğilimindedir (elbette günümüzde +en yüksek maaş alan profesyoneller de dahil olmak üzere ekonominin tüm +sektörlerinde en azından bazı kadınlar bulunmaktadır). Kadınlar +genellikle başkalarının evlerinde ya da ofislerinde ve uçaklarında ev +hizmetleri vermektedir. Kadınlar fabrikalarda çalıştıklarında, özellikle + tekstil, giyim ve elektronik montajı gibi hassas el işçiliği gerektiren + emek yoğun işlere ayrılırlar. Aynı şekilde, ev içinde yapılan işler, +erkekler yapsa bile - ki çoğunlukla yapmazlar - kadınların işi olarak +kalır. +

+ +

+Bu anlamda, toplumsal cinsiyet ücret ilişkisinde ikili bir kamusal/özel +ilişki olarak somutlaştığında, TC kadınların cinsel yeniden üretimde +oynadıkları rolün temelini teorize etmeyi bırakır. Kadınların ev +dışındaki işlerinin belirli bir karaktere sahip olduğu gerçeği, yalnızca + ev içinde gerçekleştirdikleri işin karakterine kıyasla doğrudur. +Kadınların cinsel yeniden üretimdeki rolünün maddi temeliyle hiçbir +ilişkisi yoktur ve bu anlamda az ya da çok ideolojiktir. Aynı şekilde, +TC de kadınların ev içinde yaptıkları işi, kadınların "üretimin temel +gücü" olarak doğumda oynadıkları rolle ilişkili olarak değil, zorunlu +olarak üretim alanının dışında gerçekleştirilen günlük yeniden üretim +emeği olarak tanımlamaktadır. Eğer kapitalist üretim tarzı içerisinde +kadınlar hem ücretli emekçi hem de ev içi emekçi iseler ve her zaman da +öyle olmuşlarsa, neden neredeyse tamamen kadın olarak kalmaktadırlar? TC + kapitalizmi tartışmaya başladığında, ev içi emeğin maddi olarak +temelsiz bir kavrayışı altında kaybolan cinsel yeniden üretime +odaklanmayı aşamalı olarak bırakır (daha sonra göreceğimiz gibi +biyolojiye referansları geri döner). +

+ +

+Bu gözden kaçırma ciddi bir hatadır. Kapitalist üretim tarzında işin +cinsel olarak ayrıştırılması, kadın yaşamının zamansallığıyla doğrudan +ilişkilidir: Çocuk doğuran, küçük yaşlarda onların beslenmesinin ana +kaynağı olan (emzirme) ve ergenlik döneminde onların birincil bakıcısı +olan kadın. Kapitalizmin uzun tarihi boyunca, kadınların işgücü +piyasasına katılımı belirgin bir 'M-şekilli' eğri izlemiştir[10]. + Kadınlar yetişkinlik dönemine girdiklerinde katılım hızla artmakta, +ardından 20'li yaşların sonlarına ve 30'lu yaşların başlarına +geldiklerinde düşmektedir. Kadınlar 40'lı yaşların sonuna geldiklerinde +katılım tekrar yavaşça yükselmekte ve emeklilik yaşlarında düşmektedir. +Bu modelin nedenleri iyi bilinmektedir. Genç kadınlar tam zamanlı iş +aramakta, ancak çocuk sahibi olduklarında ya çalışmayı bırakacaklarını +ya da yarı zamanlı çalışacaklarını düşünmektedirler. Kadınlar çocuk +doğurmaya başladıklarında işgücüne katılımları azalmaktadır. Çocukları +küçükken çalışmaya devam eden kadınlar daha yoksul proleterler arasında +yer almakta ve aşırı sömürülmektedir: evlenmemiş anneler, dullar ve +boşanmışlar ya da kocalarının gelirleri düşük veya güvenilmez olan +kadınlar. Çocuklar büyüdükçe, giderek daha fazla kadın işgücü piyasasına + geri dönmekte (ya da tam zamanlı çalışmaya geçmektedir), ancak en +azından iş için rekabet ettikleri erkeklere kıyasla, beceri ve istihdam +süresi açısından belirgin bir dezavantajla karşılaşmaktadırlar[11] +

+ +

+Tüm bu nedenlerden ötürü, kapitalist ekonomilerde kadın işçiler için her + zaman özel bir "yere" sahip olmuştur; bu işçiler ya işte çok uzun süre +kalmaları beklenmeyen ya da işgücüne geç giren veya yeniden giren yaşlı +işçilerdir. Bunun da ötesinde kadınlar, Marx'ın "gizli" yedek işgücü +ordusu olarak adlandırdığı ve kapitalist işletmelerin konjonktürel +ihtiyaçlarına göre işgücüne girip çıkması beklenen ordunun önemli bir +bileşenini oluşturmaktadır. İşgücünde kadınlar için belirgin bir yerin +varlığı, kadınların hem evdeki hem de işteki doğal yerlerine ilişkin +toplum çapında bir bağlılığı ve ideolojiyi pekiştirmektedir. Hem +erkeklerin hem de kadınların çalıştığı durumlarda bile erkekler tipik +olarak (en azından yakın zamana kadar) daha yüksek ücret almakta ve ev +dışında daha uzun saatler çalışmaktadır. Dolayısıyla kadınlar üzerinde, +kocalarına maddi olarak bağımlı oldukları ölçüde, tabiiyetlerini kabul +etmeleri, ev içindeki cinsel işbölümü meselelerinde 'fazla +zorlamamaları'[12] +yönünde güçlü bir baskı vardır. Tarihsel olarak bu baskı, kadınların +İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar hukuken olmasa da fiilen birçok +mülkiyet biçiminden dışlanmış olmaları ve sermaye ile ilişkilerinin +aracıları olarak erkeklere bağımlı olmaları gerçeğiyle daha da +artmıştır. Bu nedenle kadınlar, erkek proleterlerin kendileri için +kazandıkları hukuksal özgürlüklere sahip değillerdi - kadınları için +değil. Kadınlar, erkek meslektaşları gibi piyasa ve devlet karşısında +gerçek anlamda 'özgür' emek değildi. +

+
II. 'Kadın' Kategorisinin Yıkımı
+ + +

+TC kapitalizmde kadınların inşasının temelini açıklamakta başarısız olsa + da, kadınların kapitalizm içindeki durumunun bu üretim tarzının ortaya +çıkan çelişkilerine göre nasıl değiştiğine dair kışkırtıcı bir teoriye +sahiptir. "Kapitalizmin kadınlarla bir sorunu var" çünkü mevcut dönemde +sermaye-emek ilişkisi işgücünün sürekli büyümesini karşılayamıyor. Daha +önce de belirttiğimiz gibi, sermaye giderek artan bir şekilde, yapısal +olarak emek talebinden fazla olan büyük ve büyüyen bir artı nüfusla +karşı karşıya kalmaktadır. Bu fazla nüfusun ortaya çıkışı, kapitalist +devletlerin, işçi hareketinin ve feministlerin kadınları 'temel üretici +güç' olarak görme biçimindeki bir dönüşümle aynı zamana denk gelmiştir. +Daha önceki bir dönemde Avrupa'da ve eski Avrupalı yerleşimci +sömürgelerde doğum oranları hızla düşmüştü. Buna verilen yanıt +'pro-natalizm' oldu. Kadınlar artık ulusa karşı görevlerini yerine +getirmedikleri için uygarlık sözde yakın bir yozlaşmayla karşı +karşıyaydı; yeniden teşvik edilmeleri gerekiyordu. 1920'lere +gelindiğinde feministler bile giderek daha fazla doğum yanlısı oldular +ve anneciliği kadınların erkeklere kıyasla 'eşit ama farklı' +saygınlıklarının bir açıklamasına dönüştürdüler. Ancak 1970'lere +gelindiğinde - kapitalist ekonomi uzun süreli bir krize girerken yoksul +ülkelerin nüfusu patladığından - annecilik büyük ölçüde ölmüştü. Dünya, +işgücü talebine göre aşırı nüfuslanmıştı. Kadınlara artık kadın olarak +rollerinde ihtiyaç duyulmuyordu. Onların ikincil rollerinin 'özel +saygınlığı' artık hiç de saygın değildi. +

+ +

+Ancak bu hikayenin sadece yarısıdır. Diğer yarısı ise, TC'nin dikkate +almadığı demografik geçişin kendi tarihinde bulunabilir. Erken gelişimi +sırasında kapitalizm, çalışanların tüketimini arttırmış ve böylece +sağlıklarını iyileştirerek bebek ölümlerini azaltmıştır. Bebek +ölümlerinin azalması da her kadının türün yeniden üretimi için sahip +olması gereken çocuk sayısını azalttı. Başlangıçta bu dönüşüm, kadın +başına hayatta kalan çocuk sayısında bir artış ve nüfusun hızla artması +şeklinde ortaya çıktı. Dolayısıyla, kapitalist toplumsal ilişkilerin +yayılması her yerde kadınların üreme yükündeki artışla ilişkilendirildi. + Ancak zamanla ve şimdi dünyanın hemen her bölgesinde, hem her kadının +sahip olduğu çocuk sayısında hem de bebeklik ve erken çocukluk dönemini +atlatan çocuk sayısında azalma olmuştur. Aynı zamanda, hem erkekler hem +de kadınlar daha uzun yaşadıkça, kadınların yaşam sürelerinin daha azı +ya küçük çocuk sahibi olarak ya da onlara bakarak geçmektedir. Bu +gerçeklerin önemi göz ardı edilemez. Yaşadığımız dönemde heteroseksüel +matrisin düz ceketinin tokalarının hem erkekler hem de kadınlar için (ve + hatta az da olsa ne cinsiyet ayrımı ne de cinsel farklılık +kategorilerine uymayanlar için)[13] neden hafifçe gevşetildiğini açıklıyorlar. +

+ +

+Kapitalizmdeki diğer her şeyde olduğu gibi, kadınların yeniden üretim +kaderlerinden kazandıkları (ya da kazanmakta oldukları) 'özgürlük' boş +zamanla değil, başka çalışma biçimleriyle yer değiştirmiştir. Kadınların + işgücüne sözde katılımı, aslında her zaman kadınların ücretli işlere +zaten var olan katılımlarının zaman ve süresinde bir artış olmuştur. +Ancak şimdi, kadınlar her yerde doğum ve çocuk yetiştirme için daha az +zaman harcadıklarından, işgücü piyasalarına katılımlarının M-Şeklindeki +doğasında bir azalma olmuştur. Dolayısıyla kadınların durumu, bir yandan + çocuk doğurma ve ev işlerinin azalan ama yine de ağır olan yükü, diğer +yandan da hayatlarında giderek artan birincil rol olan ücretli iş +arasında giderek daha fazla bölünmektedir - ancak bu rolde dezavantajlı +olmaya devam etmektedirler. Tüm kadınların bildiği gibi bu durum, +erkeklerle eşit olduğu varsayılan bir çalışma hayatı vaadi ile çocuk +sahibi olma baskısı ve arzusu arasında zorunlu bir seçim olarak kendini +göstermektedir. Bazı kadınların hiç çocuk sahibi olmamayı tercih +etmeleri - ve böylece bu ikilemi kendileri için yetersiz de olsa +çözmeleri - doğum oranının demografik geçiş teorisinin öngördüğünün +altına düşmesinin tek olası açıklamasıdır. Doğurganlık şu anda İtalya ve + Japonya'da kadın başına 1,2 çocuğa kadar düşmüştür; Batı'nın hemen +hemen her yerinde ise 2'nin altına düşmüştür. 1950'de kadın başına 6 +çocuk olan doğurganlık, bugün dünya genelinde 2,5 civarına düşmüştür. +

+ +

+Bu durumda, kadınların piyasalarla bir sorunu olduğu giderek daha açık +hale gelmektedir, çünkü piyasalar kadınlarla uyumsuzdur. Bu uyumsuzluk, +kapitalist üretim tarzıyla ilgili iki olgudan kaynaklanmaktadır. +Birincisi, sermaye, eğer sermaye olarak kalacaksa, işçi sınıfının +yeniden üretimi için doğrudan sorumluluk alamaz. İşçiler kendi +bakımlarından sorumlu oldukları için tekrar tekrar işgücü piyasasına +dönmek zorunda kalırlar. Aynı zamanda, emek piyasaları, eğer piyasa +olarak kalacaklarsa, 'cinsiyet körü'[14] + olmalıdırlar. Piyasalar, işçiler arasındaki rekabeti, işçilerin piyasa +dışı özelliklerine bakmaksızın değerlendirmek zorundadır. Bu piyasa dışı + özellikler arasında insanlığın yarısının kadın olduğu gerçeği de yer +almaktadır. Bazı işverenler için cinsel farklılık ek bir maliyet olarak +görünmekten başka bir şey değildir. Kadın işçiler çocuk +doğurabilmektedir ve bu nedenle çocuk sahibi olmamaları konusunda +kendilerine güvenilemez. Diğer işverenler için de cinsel farklılık tam +da aynı nedenle bir fayda olarak görünür: kadınlar esnek, ucuz işgücü +sağlar. Dolayısıyla kadınlar kapitalist ilişkiler tarafından - tam da +piyasalar cinsiyet körü olduğu için - ücretli kadın işine mahkum +edilirler. +

+ +

+Kadınlar ve piyasalar arasındaki bu uyumsuzluk kadın hareketinin başına +bela olmuştur. Feminizm tarihsel olarak toplumsal yaşamın +cinsiyetlendirilmiş doğasını kabul etmiştir, çünkü kadınlar ancak +toplumsal cinsiyet aracılığıyla kadın kimliklerini teyit edebilir ve bu +temelde örgütlenebilirler. Bu olumlama tarihsel olarak hareket için bir +sorun haline geldi, çünkü toplumsal cinsiyeti -kadın ve erkeklerin +varoluşunu- işçi sınıfı ve sermayenin eşzamanlı varoluşuyla tam olarak +uzlaştırmak imkansızdı[15]. Sonuç olarak, kadın hareketi iki pozisyon arasında gidip gelmiştir[16]. + Bir yandan kadınlar erkeklerle temelde aynı olmaları temelinde eşitlik +için mücadele ettiler. Ancak yeteneklerinin benzerliği ne olursa olsun, +kadınlar ve erkekler sermaye için aynı değildir ve asla aynı +olmayacaktır. Öte yandan kadınlar, erkeklerden 'farklı ama eşit +saygınlıkları' temelinde eşitlik için mücadele etmişlerdir. Ancak burada + annelik olarak açıkça ortaya konan bu farklılık, tam da kadınların +ikincil rolünün nedenidir. +

+ +

+İşçi hareketi, kadınları ve işçileri piyasanın ötesinde ya da en azından + arkasında uzlaştırmayı vaat etmiştir. Ne de olsa Alman Sosyal +Demokrasisinin kurucu metinleri, Marx'ın Kapital'inin yanı sıra +Engels'in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni ve Bebel'in Kadın +ve Sosyalizm adlı eserleriydi. İşçi hareketi, mücadele yoluyla kadınları + evden çıkarıp işgücüne katmayı ve nihayetinde erkeklerin gerçek +eşitleri haline getirmeyi vaat ediyordu. Bu gerçek eşitliğe ulaşmak +için, işçi hareketi kadınların yeniden üretim işlerini 'devrimden sonra' + toplumsallaştıracaktı. Hem ev işleri hem de çocuk bakımı kadınlar ve +erkekler tarafından birlikte yapılacaktı. 1970'lerde Radikal Feminist +hareketin en aşırı unsurları için açık hale geldiği üzere, bu önlemler +kadın ve erkek işçiler arasında 'gerçek eşitliği' sağlamak için asla +yeterli olmayacaktı. Hem toplumsal cinsiyetin hem de emeğin kesiştiği +sınırda bir işçi eşitliğine ulaşmanın tek olasılığı, bebeklerin test +tüplerinde doğması ve nihayetinde kadınlarla hiçbir ilgisi kalmamasıdır[17]. +

+ +

+Aslında, işçi hareketi eline fırsat geçer geçmez kadınlarına ihanet +etti. Ne zaman iktidara yaklaşsalar, erkek işçiler ekonomiyi yönetme +kapasitelerini göstererek, kendilerinin de kadınları nasıl yerlerinde +tutacaklarını bildiklerini göstermeye tamamen istekliydiler. İngiliz +Komünist Partisi'nde kocaları ev işlerinden kurtarmak, kadınların 'parti + çalışmasının'[18] +ana göreviydi. Başka türlü nasıl olabilirdi ki? İşle, daha doğrusu +üretken emekle (kapitalizmin bir kategorisi) tanımlanan bir dünyada +kadınlar her zaman erkeklerden daha az olacaktı. Kadınları erkeklerle +eşit seviyeye 'yükseltme' girişimi her zaman 'evrensel' bir işçi +hareketini kadınların 'özel' ihtiyaçlarına göre ayarlama meselesiydi. +Kapitalizmin sınırları içinde bunu yapma girişimi, çocuk bakımının +asgari düzeyde sosyalleştirilmesi ve kadınları piyasalardaki +dezavantajlarından koruyan asgari bir dizi yasanın (yani doğum izni vb.) + oluşturulması anlamına geliyordu. İşçi hareketleri bu yolda daha da +ilerleyebilirdi. Kadınlara yaptıklarından daha fazla öncelik +verebilirlerdi. Ama gerçek şu ki bunu yapmadılar. Ve şimdi her şey +bitti. +

+ +

+İşçi hareketinin ölümü başka metinlerde de ele alınmıştır.[19] + Ölümü aynı zamanda devrimin tarihsel bir biçiminden diğerine geçişi de +işaret etmektedir. Bugün kadınların sınıf mücadelesi içindeki varlığı +ancak bir yarık (l'ecart), sınıf çatışmasında onun koşullarını +istikrarsızlaştıran bir sapma olarak işlev görebilir. Bu mücadele, +herhangi bir verili durumda katılımcıların çoğunluğunu oluştursalar +bile, onların mücadelesi olamaz. Proleterler bir sınıf olarak hareket +etmeye devam ettikleri sürece, aralarındaki kadınlar kaybetmekten başka +bir şey yapamazlar. Bu nedenle mücadele sırasında kadınlar erkeklerle +çatışmaya girecektir. Hareketi rayından çıkardıkları, ana hedeflerinden +saptırdıkları için eleştirileceklerdir. Ancak mücadelenin 'hedefi' başka + bir yerde yatmaktadır. Proletarya ancak bu (ve diğer) çatışmaların +içinden, sınıf aidiyetini dışsal bir kısıtlama, sermaye ile ilişkisinin +ötesinde herhangi bir şey olabilmek için aşması gereken bir çıkmaz +olarak görmeye başlayacaktır. Bu üstesinden gelme, toplumsal cinsiyeti +ve aramıza giren tüm diğer ayrımları yok eden komünizasyon olarak sadece + devrimdir. +

+ +

[1] + Francesca Manning'e bu metindeki fikirler üzerinde çalışmamdaki paha +biçilmez yardımı için teşekkür ederim. Aaron Benanav'a da bu yazının +düzenlenmesindeki yardımları için teşekkür ederim. +

+ +

[2] Bakınız ‘Misery and Debt’, Endnotes 2 (2010): 20–51, http://endnotes.org.uk/ articles/1. +

+ +

[3] Bu konudaki önemli bir tartışma için bkz: Endnotes 1 (2008), http://endnotes.org. uk/issues/1 +

+ +

[4] Théorie Communiste, 'The Present Moment', yayınlanmadı. +

+ +

[5] Christine Delphy ve Diana Leonard, Familiar Exploitation (Cambridge: Polity Press, 1992). +

+ +

[6] + Tüm insanlar erkek ve kadın kategorilerine uymaz. Mesele, +toplumsallaşmış bir cinsiyetten farklı olarak doğallaştırılmış bir +cinsellik teorisini temellendirmek için biyoloji dilini kullanmak +değildir. Ayrım gözetmeyen doğa, doğal ortalamaları alan ve onları +davranış normlarına dönüştüren bir sosyal yapıya entegre olur. Tüm +'kadınlar' çocuk doğurmaz; belki bazı 'erkekler' doğurur. Bu onları, +cinsel normlara uygunluğu sağlamak için bazen doğumda değiştirilen +bedenleri de dahil olmak üzere, toplumun katı kurallarına daha az borçlu + yapmaz. +

+ +

[7] + Bu istatistikler, bazen bizzat kadınlar tarafından uygulanan kadınlara +yönelik şiddetin, onları türlerin cinsel üremesindeki rollerine sıkı +sıkıya bağlı tutmak için her zaman ne ölçüde gerekli olduğunu açıkça +ortaya koymaktadır. Bakınız Paola Tabet, 'Natural Fertility, Forced +Reproduction', Diana Leonard ve Lisa Adkins, Sex in Question (Londra: +Taylor and Francis, 1996). +

+ +

[8] + Demografiye giriş için bakınız Massimo Livi-Bacci, A Concise History of + World Population (Malden, Mass. ve Oxford: Blackwell, 2007). +

+ +

[9] Ellen Meiksins Wood, ‘Capitalism and Human Emancipation’, New Left Review I/167 ( Jan-Feb 1988): 3–20. +

+ +

[10] Bu terim Japonya'dan gelmektedir, bakınız Makotoh Itoh, The Japanese Economy Reconsidered (Palgrave 2000). +

+ +

[11] Johanna Brenner ve Maria Ramas, 'Rethinking Women's Oppression', New Left Review I/144 (Mar-Apr 1984): 33-71. +

+ +

[12] Johanna Brenner ve Maria Ramas, 'Rethinking Women's Oppression', New Left Review I/144 (Mar-Apr 1984): 33-71. +

+ +

[13] + Kadınların mülkiyetle ilişkisine dair daha gelişmiş bir teori için +bakınız 'Notes on the New Housing Question', Endnotes 2 (2010): 52-66, +http://endnotes. org.uk/articles/3. Bu gevşemenin zemini ve zamanlaması +queer teorinin sınırları içinde açıklanamaz kalmıştır. +

+ +

[14] Brenner ve Ramas, 'Rethinking Women's Oppression'. +

+ +

[15] + Bu anlamda, elbette sadece kadınların işçi hareketi içindeki durumunun +tarihiyle ilgileniyoruz. Burjuva oy hakkı savunucuları, mülkiyete dayalı + oy kullanma niteliklerini savundular - böylece kadınları sınıf düşmanı +olarak dışladılar. Yirminci yüzyılın ortalarına gelindiğinde, aynı +burjuvalar kadınların annelik rolünün savunucuları haline geldiler - +aynı zamanda 'tehlikeli sınıflar' arasında kadınların bedenlerini +kontrol etmek için örgütler kurdular. +

+ +

[16] Joan W. Scott, Only Paradoxes to Offer (Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 1996). +

+ +

[17] + Radikal feminizm 20. yüzyılın ikinci yarısında ilginç bir yörünge +izleyerek önce çocuk doğurmayı, sonra ev işlerini ve nihayet cinsel +şiddeti (ya da erkek orgazmını) kadınların ezilmesinin temeli olarak +kabul etti. Sorun, bu feministlerin her durumda, tarihsel bir olgu +haline gelen şey için tarih dışı bir zemin aramalarıdır. +

+ +

[18] + Kadınların işçi hareketi içindeki konumunun tarihi hakkında bakınız +Geoff Eley, Forging Democracy (Oxford: Oxford University Press, 2002). +

+ +

[19] Théorie Communiste, 'Much Ado about Nothing', Endnotes 1 (2008), http://endnotes.org.uk/articles/13. +

+ +
+
+ +
+ + + + + +
+ Çeviri: AIUX
İngilizce Aslı: Communization and the abolition of gender +
+ + + + + + + + + + + +
+ +
+ + + + + \ No newline at end of file -- cgit v1.2.3