From 851311504c6effefabbe7a21671c8f2ef2a71581 Mon Sep 17 00:00:00 2001 From: Alber Date: Tue, 30 Jan 2024 19:14:36 +0000 Subject: Edit: /library/ulus-baker-kullanisli-bir-felsefe-spinozacilik #41 * 2024-01-30T19:14:31 spojsdja -- alber --- ...-baker-kullanisli-bir-felsefe-spinozacilik.muse | 377 +++++++++++---------- 1 file changed, 202 insertions(+), 175 deletions(-) (limited to 'u') diff --git a/u/ub/ulus-baker-kullanisli-bir-felsefe-spinozacilik.muse b/u/ub/ulus-baker-kullanisli-bir-felsefe-spinozacilik.muse index 2d37c45..5872944 100644 --- a/u/ub/ulus-baker-kullanisli-bir-felsefe-spinozacilik.muse +++ b/u/ub/ulus-baker-kullanisli-bir-felsefe-spinozacilik.muse @@ -1,176 +1,203 @@ - - - -Körotonomedya | ulus baker | Kullanýþlý Bir Felsefe: Spinozacýlýk - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
- - - - - - - - - -
körotonomedya > türkçe > ulus baker
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
- - -

Kullanýþlý Bir Felsefe: Spinozacýlýk

Ulus Baker

Bir Hayat - -

Spinoza, çaðdaþ yorumcularýndan Antonio Negri'nin yazdýðý gibi çaðýnýn bir "anomali"sidir. Üstelik, 17. yüzyýl Hollanda'sý gibi bir baþka anomalinin içinde yaþamaktadýr -- din savaþlarýyla ve despotik-merkantilist rejimlerin iktidarlarý altýnda sarsýlan Avrupa'nýn "en özgür", dolayýsýyla en hoþgörülü diyarý... Spinoza, üçüncü kez de anomalidir --o dönemin Amsterdam'ýnda, bir kaç kuþaklýk bir geçmiþe sahip, muhtemelen ya ýspanyol ya da Portekiz göçmeni bir Yahudi ailesine doðmuþtur. Çok deðil 23 yaþýnda, dinsel ve ticari eðitim aldýðý sinagog mektebinden, dahasý cemaatten ve hayattan ihraç edilir. Baþýndan geçen bir aforozdur --ve korkunçtur, çünkü hiç bir Yahudi genci, "doðal bir tüccar" olarak, onunla herhangi bir ticari iliþkiye giremeyecek, sokakta ona dört metreden fazla yaklaþmayacak, yazdýðý hiçbir þeyi okumaya kalkýþmayacaktýr. Artýk yalnýzdýr --Avrupa'nýn en "özgür" ve "hoþgörülü" ülkesi Hollanda'nýn sunduðu burjuva þanslarýný tadabilen gruplardan Kolejlilere (Collegiantes) yaklaþýr önce; ardýndan da Descartes felsefesinden etkilenen bazý entellektüel çevrelere... Amsterdam'ý, özellikle bir Yahudi fanatik tarafýndan uðradýðý hançerli saldýrýnýn ardýndan terketmiþtir --söylendiði kadarýyla, "hoþgörüsüzlüðün ne mene bir þey olduðunu" hep hatýrda tutabilmek için, hançerle yýrtýlmýþ mantosunu da yanýnda taþýyarak. Tek geçim kaynaðý öðrencilik yýllarýnda eðitimini aldýðý "mercek yontuculuðudur". Seyyardýr ve pansiyon benzeri yerlerde yaþamaktadýr. Bir dönem kendisini korumasý altýna alan Van der Ende adlý bir Protestan esnaf ve düþünürün kýzý Margerita'ya tutulmuþ olduðu söyleniyor. Bu konular oldukça karýþýktýr ama Spinoza yine kiþiliðine uygun bir anekdot vermektedir bize: Evlenmek üzere kýzýn babasý ondan Hýristiyanlýðý seçmesini talep etmiþ, o ise reddetmiþtir... Olayýn "gerçek" olmasý pek muhtemel deðildir, ama Spinoza'nýn öz yaþamöyküsünün temel bir özelliðini dýþavurmaktadýr: Baðýmsýzlýk ve zihinsel özerklik... Asosyal biri asla olmadýðý için, yavaþ yavaþ, kendi düþüncelerini yayabildiði bir dostlar ortamý oluþur çevresinde --her meslekten, tiynetten, dinden ve dilden insanlar; hekimler, esnaflar, zanaatkarlar, düþünürler, matematikçiler, tüccarlar... Düþünceleri yavaþ yavaþ geliþmeye ve yetkinleþmeye baþlamýþtýr --Descartes felsefesini tartýþtýðý Kýsa çalýþma'sý ile ýlkeler'i... Ardýndan, Ethica'sýný yazmak üzere yarým býrakacaðý De Emendatione Intellectus (Zihnin Tamiratý Üstüne) adlý kitabý... Bu kitaplar "kamuya açýk" kýlýnmazlar --bilindiði gibi, sahte adla yayýnlanmýþ Tractatus Theologicus Politicus'undan (Tanrýbilimsel ve Siyasal Otorite Üstüne Çalýþma) baþka hiç bir kitabý saðlýðýnda yayýnlanmadý. Çalýþmalarý, yine de "dostlarýnýn malýdýr." Yavaþ yavaþ ün kazanmaya baþlar. Düþünceleri Avrupa ölçekli yayýlmakta ve lanetlenmektedir. O sýralar Prusya Elektörü'nün üniversitesinde, özel hoca olarak ve iyi bir para karþýlýðýnda ders verme üzere bir davet alýr: Bir Spinoza anekdotu daha --elektörün danýþmaný Fabritius, "deðerli bay Spinoza"nýn "kamusal olarak kurulmuþ düzene ve resmi kamusal dine aykýrý düþen öðretilere" raðbet etmeyeceðinden "emindir". Spinoza ise nazik cevabýnda teklifi reddederken anlaþýlan bundan hiç de "emin" deðildir: "Majestelerinin 'kamusal olarak kurulu' öðretilerinin "sýnýrlarýnýn" nereye kadar düþünmesine izin vereceðinden, "kamusal olarak ders vermesinin" kendisini adadýðý düþünme ve felsefe çabasýndan ne ölçüde feragat etmesini gerektireceðinden asla "emin" deðildir. ýkincisi, anlaþýlan Elektör hazretleri Spinoza'nýn düþüncelerinin "gelecekte ne olacaðýný" daha þimdiden "bilmektedirler". Bu yüzden kalkýp gelmesine gerek yoktur. Son olarak, "görüþlerini ve öðretilerini yayma þansý" kendine tanýndýðý için verdiði dersler karþýlýðýnda para almasý hiç de yakýþýk almaz. Öðrencilerinden para almamasý gerekir bir öðretmenin, aksine onlara para vermelidir... Ve Spinoza'nýn cebi her zaman delik olmuþtur... - -

Yalnýzca dostlarýyla paylaþtýðý yalnýzlýðýný sürdürür... Ana kitabý Ethica'sýný bitirir... Bir ara casuslukla suçlanýr. Leibniz tarafýndan ziyaret edilir ve ona Ethica'sýnýn bir nüshasýný verir. ýleride Leibniz Spinoza'yý ziyareti konusunda sorgulandýðýnda "onun neler yaptýðýný denetlemek amacýyla" böyle bir ziyaret yaptýðýný söyleyecektir. Koruyucularý De Witt kardeþler, isyancý bir güruh tarafýndan sokakta paralandýðý zaman ilk ve son kez "soðukkanlýlýðýný kaybederek" sokaklara fýrlayýp baðýrýp küfretmeye baþlar. Evine dönmeye, pansiyon sahibi tarafýndan zorlukla ikna edilir... - -

1774 yýlýnda aniden veremden ya da muhtemel bir akciðer hastalýðýndan (cam yontma zanaatýnýn bir mirasý) öldüðünde geriye belirsiz miktarda yayýnlanmamýþ yazý, kitap ve mektup býrakmýþtýr. Dostlarý bunlarýn bir kýsmýný azar azar yayýnlayarak onun "kötü ününe" katkýda bulunurlar --Leibniz Spinozacýlýðý yok etmek için elinden geleni yaparken, Locke, Hume gibi düþünürler de dahil olmak üzere hemen herkes onu lanetlemekte aðýz birliði içindedirler. Bayle Felsefe Sözlüðü'ndeki Spinoza makalesinde son ve kesin darbeyi vurur: Spinoza, bir asýr boyunca artýk "üzerinde düþünülmemesi", "hatýrlanmamasý" gereken bir düþünürdür. - -

18. yüzyýlýn sonlarýnda Alman Romantikleri Spinoza'yý yeniden "keþfederler": Lessing, özellikle de Goethe... Spinoza evrensel bir uyumun dünyasýdýr artýk --Sturm und Drang'ýn cehennemi gidiþatýndan ve tinsel aþýrýlýklarýndan bunalan Romantiklerimiz, belli bir yanlýþ anlama dozuyla, hayranlýk duyduklarý Spinoza'yý yüceltirler --akýl ile duygular dünyasý arasýndaki uzlaþmanýn doruk noktasý, hiç deðilse anahtarý olarak Spinozacýlýk... - -

Alman Romantiklerinin çaðdaþý Hegel ise, onlardan farklý olarak, iyice ikiyüzlüdür. Spinoza'yý kabul etmiþ görünür ve her fýrsatta "över": Spinozacý olmadan filozof olunamaz... Spinoza erdemin simgesi deðil, ta kendisidir... Buna karþýn, Jena döneminden baþlayarak Spinoza'yý ciddi bir takibat altýnda tutar --ne yapýp edip bu tuhaf ölçüde etkili ve sistemli düþünceyi altetmek, artýk onunla iþi bitirmek zorundadýr. Mantýk Bilimi'nin "Ölçü" baþlýklý bölümünde bütün köprüleri attýðýna nihayet kanaat getirir: Bu adamýn "olumluluðu" o kadar ölçüsüzdür ki, hiç bir þeyin "yadsýnmasýna" olanak bile tanýmamaktadýr. Bu adam her yeri o kadar Tanrýyla doldurmaktadýr ki, insanýn özgürlüðü gibisinden bir düþünceyi ta baþtan yasaklamaktadýr. Nihayet, Spinozacý olmadan filozof filan olunamaz ama, Spinoza'yla kalýrsak "modern" olamayýz... - -

Spinoza günümüz düþünce dünyasýnýn içine bir kez daha doðmaktadýr: Önce, Merleau-Ponty'nin deyimiyle "ufak akýlcýlýk" geleneði hatýrlar onu*. Sonra Nietzsche, düþüncelerinin bütün önemli noktalarýnda aslýnda bunca yýldýr Spinozacý olmuþ olduðunu itiraf eder. Ardýndan, Althusser (ve ardýlý Macherey) Marx için (daha doðrusu Marksizmi 'Hegelci diyalektikten arýndýrmak' için) ünlü "dolaþmasýný" Spinoza güzergahýndan geçirir. Toni Negri gibi bir "ýtalyan Marksisti" Spinoza'yý yalnýzca bir "dolaþma aracý" olarak deðil, "vahþetin bir çaðrýsý", devrimci þiddetin doruðu olarak onaylar. Son olarak Deleuze, Spinoza'nýn "tüm filozoflarýn hükümdarý" olduðunu yazar --hayatý ve eseri felsefeler arasýnda bir felsefe deðil, felsefe adý verilen þeyin ta kendisidir... - -

Felsefe ve Anekdot - -

Hayatýný anlatýrken Spinoza'nýn anekdotlarýndan bahsedip durduk. Bir filozof için "yaþamöyküsü" pek bir þey vermeyecektir. Bir yazar ya da sanatçýyý kavramak için gerekli boyutlardan biri olabilen yaþamöyküsü, genel olarak filozoflar hakkýnda pek bir þey anlatmaz bize. Filozoflar için, bize býraktýklarý anekdotlar önemlidir. Sözgelimi Platon, Syracusa tiraný tarafýndan defedilir; Herakleitos daða çekiyerek tapýnakta çocuklarla oyuna dalar; Empedokles kendini Etna yanardaðýna atar... Þimdi bir Spinoza anekdotu daha... Spinoza'nýn "özel" dostlar çevresinden, biyografisinin yazarý düþünür Tschirnhaus anlatýyor: Spinoza'yý bir gün örümcek aðlarýna sinekler atýp, nasýl hayatlarý için ölümüne mücadele ettiklerini seyrederek çocuk gibi kahkahalarla gülerken yakaladým... Bu anekdot, Spinoza adlý, 17. yüzyýlýn "dönek Yahudi", "lanetli" filozofunun portresinin ana çizgilerini gözlerimiz önünde kurmaktadýr: Hayat, her þeyin varlýðýný sürdürmek için belirsizce ve sonsuzca harcanan bir çabanýn (conatus adýný verir bu çabaya) süregidiþidir... Yani sonsuzca bir akýþ... Tschirnhaus'un bahsettiði çocukluðu bu düþünürün inanýlmaz güçteki düþüncesinin temel unsuru haline getiren iþte bu özelliði, yani doðada mutlak bir masumiyeti varsaymasýydý. Bize belki bir "zalimlik" belirtisi olarak görünebilecek bu anekdot, Ethica yazarýnýn asýrlar öncesinden bize gönderdiði bir mesajdýr aslýnda: Yaþam hiç bir surette "iyilik" ve "kötülük" terimleriyle sorgulanamaz. Hayat sürer... Yaþamýn özü, amaçsýzca ve belirsizce süregitmesidir. - -

Ayný anekdot, Ethica'ya ikinci bir anahtar sunar: Hayat, kaçýnýlmaz bir mücadele, bir kavga, zorunlu ve cebri bir akýþtýr. Bu akýþ üzerinde Tanrýlar bile birbirlerini yemektedirler (Almanlarýn Tanrýsý Osmanlýlarýn Tanrýsýný "yiyecektir")... Ve biz, sapýna kadar "doðanýn içindeki" varlýklar olarak, bu cehennemi akýþa mahküm görünüyoruz... Din savaþlarýndan yýrtabilirsek, belki de iktidarýný yeniden kuracak bir despotun egemenliði altýna düþeceðiz. - -

Durum, Spinoza'nýn "felsefi kavramlarýnýn" iþleyiþi açýsýndan da pek iç açýcý görünmemektedir þimdilik: Biz fikirlerimize bile sahip deðiliz... Aksine fikirlerimiz hep baþýmýza gelen þeylerdir. Bu durumu Spinoza Etiðinin ikinci kitabýnýn hemen baþlarýnda teyit eder: Fikirler bir taraftan "nesnel bir gerçekliðe" sahiptirler --yani "bir þeyleri temsil ederler"... Ama öte yandan, her zaman herhangi bir fikre dair bir "fikir" de oluþturabilecek yaratýklar olduðumuz için, fikirler birer "þey"dirler ve gelip bize çarpýp geçerler... ýnsanlýk halinin önemli bir kýsmýný, fikirlerin birbirini kovalayýp durmasý, birbirlerini destekleyip reddetmesi yaþantýlarý oluþturmaktadýr. - -

Spinoza hiç bir zaman þu soruyu sormaksýzýn herhangi bir düþünce üretmemiþtir: Peki bunlarla ne yapacaðýz? Felsefesi derinden derine pratiktir, bütün örnekler günlük hayata dairdir; hayattýr... Ama hayatta size daha da kötü gibi gelecek bir hakikat daha vardýr. Fikirler bizde olurlar ve birbirlerini kovalayýp dururlar --elden hep kaçarlar... Ama, herbiri bir "þey" de olduðu için, onlarýn "yetkinliðinden", Spinoza'nýn deyiþiyle "varoluþ gücünden" de bahsetmeliyiz. Bu mesele Spinoza felsefesinin anahtarýdýr --bunu anlarsanýz her þeyi anlamýþsýnýz demektir: Sonlu bir varlýða dair bir fikir olarak "örümcek" fikri, sonsuz bir varlýðýn fikri olarak "Tanrý" fikrinden sonsuzca daha az yetkindir, varolma ve etkileme kudreti sonsuzca daha azdýr... Böyle bir þeyi (yani fikirlerin birbirlerinden farklý kuvvetlere sahip olduklarýný) anlarsanýz Spinozacýsýnýz demektir. - -

O zaman artýk Spinoza'nýn "duygulanýþlar" öðretisine geçebilirsiniz. Burada Spinoza bize bir þey hatýrlatacaktýr: Bizde yalnýzca fikirler birbirlerini kovalamakla kalmazlar; ayný zamanda bu fikirlerin herbirine tekabül eden, onlar tarafýndan belirlenen "ruh halleri" de uyanýr. Sokakta yürürken hiç sevmediðim Ahmet ile karþýlaþtým. Bende elbette onu temsil eden bir "Ahmet fikri" oluþtu. Ama yalnýzca bununla kalmýyor hiç bir þey. Kötü bir duygu, ya da izlenim, Ahmet ile karþýlaþmak beni mutsuzlaþtýrdý, üzdü... Sonra pek sevdiðim birisiyle, Mehmet ile karþýlaþýyorum... Seviniyorum... Demek ki, fikirler yalnýzca farklý kuvvetlere sahip olmakla kalmýyorlar, ayný zamanda, Spinoza'nýn deyiþiyle "belirledikleri" "duygulanýþlar" da sürekli bir deðiþim hali yaratýyor.... Bir hale daha mahküm görünüyoruz: Sevinç-üzüntü-sevinç-üzüntü... iþte hayat budur: Sevinç ile üzüntü duygulanýþlarýnýn, fikirler tarafýndan belirlenmiþ olarak, devamlý birbirlerini takip ediþi.... Bu evrensel insanlýk durumunu Spinoza "fluctuatio animi", ruhun dalgalanýþlarý terimiyle ifade ediyor... - -

Bir "fikir" (idea) nedir? Bir "duygulanýþ" (affectus) nedir? Evet, bir fikir iki belirlenime sahiptir: Bir taraftan bir þeyi "temsil" etmektedir, öte taraftan kendisi de bir "þey"dir... Bir duygulanýþ ise, önce bir "þey"dir, sonra da, ikinci özelliði, fikrin aksine o, "hiçbir þeyi temsil etmeyen" bir düþünme tarzýdýr. Yani þu: Biz bir þeyleri kendimize "temsil etmekle" yetinmeyen varlýklarýz. Ayný zamanda o þeylerden etkileniyoruz --onlara kýzýyoruz, onlarý seviyoruz, umutlarýmýzý baðlýyoruz, öfkeleniyorz, onlardan nefret ediyoruz, korkuyoruz, kurtarýcýlarýmýz olarak onlara sarýlýyoruz... ýnsanlýk halinin bir görünümü daha... - -

Unutmayalým: Her duygulanýþ bir fikre sahip olmayý varsaymaktadýr. Baþka bir deyiþle Spinoza bize, sevmek için sevilecek bir þeyin fikrinin, ister bir imge olarak, isterse kavram olarak bizde bulunmasý gerektiðini anlamak istemektedir. Þeftali severim. Aðzýmýn suyu akar. Ama "þeftali" fikrinin bende önceden bulunmasý gerekir... Sokakta eski sevgilimle karþýlaþmak beni üzer. Ama önce onunla bir sevgili hayatý yaþamýþ olmam, ve bu hayatýn bir dramla sona ermiþ olmasý gerekir --üzgünüm... - -

Spinoza o kadar "günlük hayat" içindedir ki, onu okuyup "anlayamadým" demek insanýn düþünme gücünün ne kadar örselendiðini dýþa vuracak kadar büyük bir felakettir. Bir Hegel'i "anlayamamanýz" sizin için artý bir puan olabilir. Hiç deðilse "olumsuzun" yüceltildiði, nefret edilesi ve Nietzsche'nin deyimiyle adamý "tarihin tekne kazýntýsý" haline getiren bir duygudan kendinizi --bilmeden de olsa-- kurtarmýþ olursunuz. Oysa Spinoza felsefesinin iþleyiþ tarzý, onun mutlaka kavranýr olmasýnda yatar. Böyle bir felsefenin kavranamamasý demek, düþünememek anlamýna gelir. Bunun nedeni, Spinoza'nýn düþünmeyi çok geniþ bir anlamýyla ele almasýdýr: Varoluþun sýfatlarýndan biri olarak düþünce... Bu ne demektir? Açýkça söylemek gerekirse, Spinoza'da düþünce ya da genel olarak fikir denilen þey, varolan þeylerin bir özelliðidir, onlarý kavrayan varlýðýn yani Descartes'ýn Cogito'sunun bir ayrýcalýðý deðildir. Her cismin, þu kibrit kutusunun bile bir "fikri" vardýr. O, yalnýzca insandan farklý olarak bu fikri "bilinç" alanýna taþýmaz. Baþka bir deyiþle, kendi hakkýnda bilinç sahibi deðildir. Oysa insan, belki de ne yazýk ki diyeceðiz, kendi hakkýnda bir "fikir" sahibidir. - -

Bu noktaya kadar Spinoza'yý herkes gibi düþünür halde buluruz: ýnsan bilinçli, akýl sahibi bir varlýk olarak, kibritlere ya da hayvanlara göre "üstündür". Ancak çok geçmeden, Spinoza'nýn bakýþ açýsýndan, insanýn tam da "bilinç sahibi" olduðu için belki de en düþkün, en þanssýz varlýklar arasýnda yer alabileceðini de anlarýz. Çünkü insan "mutsuz" olabilmesinin koþullarýný alabildiðine abartmýþ bir varlýk türüdür. "Ayrýcalýklý" olduðunu düþündüðümüz yaþam alanlarý (farkýndalýk, algýlama üstünlüðü ve asýl önemlisi "düþünen bir varlýk olmasý") hiç de öyle, a priori "mutluluk þanslarý" sunuyor deðildir ona. Çünkü gerçekten de, Spinoza'nýn tasvir ettiði korkunç bir döngünün göbeðinde yaþamaktadýr: Fikirleri vardýr ve bu fikirler zorunlu olarak bazý duygu hallerini belirlerler. Bu duygu halleri ise, asla kurtulamayacak gibi göründüðümüz bir kaderin, sevinç-keder-sevinç-keder ardýþýklýðýnýn anlýk dýþavurumlarýndan baþka bir þey deðildir. - -

Spinoza felsefesinin muazzam zerafeti iþe tam da bu noktada belirir. Evet, "düþkün" ruhlarýz biz. En kolaycý bir umudun peþine düþebildiðimiz gibi, en sapkýn, en tahakkümcü tiranlýk tarzlarýnýn bile bizi rahat ettireceðine inanabilir, boyun eðeriz. Boyun eðmek üzere muazzam karmaþýklýða sahip makinalar ve sistemler yaratmýþýzdýr: Din bunlarýn en yalýný, dolayýsýyla en namuslusudur. Ýþte Spinoza'nýn insaný kanýný donduracak sorusu --Tanrý ne iþe yarar? - -

Tanrý mý? - -

Olaðan dindar zihniyet kadar Tanrýbilimsel düþünce de "Tanrý"yý bir "kullaným deðeri"ne sahip kýldýðý ölçüde Spinoza'nýn Tanrý fikrini "pratik felsefe"nin temel dayanaðý haline getirmesi suçlanabilir bir giriþim deðildir. Spinoza, týpký bir Rönesans ressamýnýn yaptýðý gibi, hep ilahiyattan, tanrýsallýktan ve dinsel-metafizik temalardan bahsedip durur. Ama ne kadar bahsederse, o kadar fazla "tanrýtanýmazlýkla" suçlanmýþ olmasý bize onun felsefesinin anahtarlarýndan birini kazandýracaktýr. Nasýl Rönesans resmi, "insanlarýn yoksul dünyasý"nýn sunabileceði temalarla asla gerçekleþtiremeyeceði bir özgür formlar, temalar, renkler ve perspektifler çoðulluðu dünyasýný serbest kýlabilmek amacýyla ilahi temalarý yeniden ve yeniden kurgulayýp durduysa, Spinoza da, pratik felsefenin tek amacý olan "en üstün kývancý" serbest kýlabilmek için Tanrý'yý kullanacaktýr. Ama asla "uhrevi dinlerin" insan-görüntüsü taþýyan Tanrý'sý, ya da mistisizmin vahdet tanrýsý olarak deðil, bütün çokluklarýn toplamý ve birliði olarak sonsuz ve ebedi tanrýsý olarak. Artýk Tanrý ne dinsel ya da ahlaki sorumluluðun hesap sorucu mercii olarak Tanrýdýr, ne de genel olarak filozoflarýn, özel olarak da Descartes gibi düþünürlerin "felsefi" tanrýsýdýr. Spinoza'da Tanrý'nýn "pratik kullanýmý" þöyledir: Yaradan olarak dünyanýn dýþýnda olmayan, ezeli-ebedi bir sonsuzluðun, yani sonsuzca sýfatlanmýþ tözün ifadesi olarak Tanrý. Tanrý varsayýlan bir varlýk deðildir; uygulamaya konulan bir varlýktýr --sonsuzun varlýk tarzý... - -

Tanrýnýn kullanýmýnýn birinci anahtarý, Ethica'nýn ikinci kitabýnda Spinoza "fikirlerin birbirini takip ediþi" üzerinde konuþmaya baþladýðýnda elde edilir: Simmel'in modern kentli dünyasýnda olduðu gibi, bizde fikirler hep birbirlerini takip ederler: Birbirlerini kovalarlar, yok ederler ya da aksine güçlendirip desteklerler. Bu, günlük, olaðan, herkesin bildiði bir "insanlýk halidir". Biz sürekli olarak fikirlerin bombardýmaný altýndayýz. Sokakta yürürken, Ahmet ile karþýlaþtýðýmýzda iþte bir "Ahmet fikri" ve ardýndan gelen bir dizi çaðrýþým... Biraz ilerde Mehmet ile karþýlaþtýðýmda, iþte bir "Mehmet fikri" ve onun çaðrýþýmlarý... Sabahleyin, alacakaranlýðý geride býrakarak yükselen güneþ, ve onun "fikri", öðleyin daha yakýcý bir güneþin "fikri" ve onun akþamleyin çekip gidiþi... Spinoza'da bir "fikir" nedir öyleyse? "Herhangi bir þeyi temsil eden bir düþünme tarzý"dýr. Ve bir þeyi temsil ettiði ölçüde bir fikrin Ônesnel gerçekliði' vardýr. Bu kadar gündelik hayata ait bir halden Spinoza, yoðun bir kuramsal sýçramayla (formaliter) bambaþka bir dünyaya, bol bol Tanrý'dan, sonsuzluktan, ebediyetten bahsedeceði o aðýr, felsefi dünyaya nasýl geçer? Çok basit: Bir fikrin nesnel gerçekliði onun bir þeyi temsil etmesi bakýmýndandýr. Ama ben her zaman bir fikrin de fikrini, bir fikri de temsil eden bir fikri oluþturabilirim. Öyleyse bir fikir de "kendinde" bir "þey"dir... Týpký bir cisim gibi... Spinoza, bir "þey" olarak fikrin gerçekliðine "fikrin biçimsel gerçekliði" demektedir. Ve fikrin "biçimsel gerçekliði"nden bahsetmeye baþladýðýmýz andan itibaren iþin bütün görünümü deðiþir: Spinoza, her "þey" gibi, fikirlerin de "yetkinliðinden" ya da "varolma kudretinden" söz etmeye baþlar --sonlu bir varlýðýn fikri olarak örümcek fikrinin "biçimsel gerçekliði" elbette sonsuz ve ezeli-ebedi bir varlýða dair oluþturulmuþ Tanrý fikrinden sonsuz derecede daha az bir varolma kudreti, yetkinliði ve gücü vardýr. Fikirler zihinde (mens) belli bir kuvvet uygulamaktan asla geri kalmazlar. - -

Spinoza, sonra yine gündelik yaþama döner: Bizde yalnýzca hem kendileri farklý kuvvetler uygulayan "þeyler" olan, hem de "þeyleri temsil eden" fikirler yoktur. - -

Tutkularla gerçekleþtirilebilecek her þey akýl yoluyla da gerçekleþtirilebilir. Spinoza, Hollanda'nýn bu "dönek" Yahudi düþünürü, felsefe dünyasýna Alman Romantiklerince (Lessing, Goethe vs.) yeniden davet edildiði zaman bu formül de esas deðerine kavuþuyordu: Sturm und Drang'ýn aþýrýlýklarýndan artýk býkmýþ olan Goethe ile Lessing, ancak onun felsefesinde "akýl" ile "tutkular" ve "duygular" dünyasý arasýnda bir dolayým þansý bulunabildiðini farkettiler. Protestanlýðý Batý felsefesine yeniden kodlamayý baþaran Kant ve özellikle Hegel yetiþip bu çok özgün "Spinoza etkisi"nin hakkýndan gelinceye kadar, Spinoza'nýn formülü yer yer bir þiir ilhamý bile oluþturabilmiþti. Bugün, klasik felsefe terimlerinin ve metafiziðin aðýr eleþtirilere tabi tutulduðu ortamda Spinoza'yý ikinci bir kez daha davet edebiliyorsak, söz konusu formüle verilen Romantik anlamýn ötesine taþmamýz gerekiyor: Spinoza felsefesi "tutkularýn" yerine "akýl" vaazeden bir felsefe deðildir. ýnsanlarýn "aklýn buyruðuna göre davranacaklarý" umudunu Ethica'da formüle eder etmez ardýnda býrakýr. Yine de bizi "olabilirliklerin", "gizil güçlerin" alanýna mahküm etmeden yapar bunu. Ne eksik ne de fazla, Spinoza felsefesi tam tamýna "pratik" nitelikli bir felsefedir: Bu yüzden, bir dizi formülün, tanýmýn, kanýtlamanýn ve önermenin sýralanýp durduðu "more geometrico", yani "geometrik düzene uygun olarak gösterilmiþ" sunuþ yöntemi... - -

Etika'nýn Tekniði - -

Ethica'yý okumaya giriþmekte bazý kolaylýklarý sunmak zorundayýz þimdi. Özellikle ikinci bölümün baþýnda Spinoza, tartýþmasýnýn kavranabilmesi için çok önemli olan bazý ayrýmlarý ortaya atmaya giriþir: "Fikirlerden" (idea) bahseder. Buna baðlý olarak, bu fikirlerin tekabül ettikleri "bedenlerden" ya da "cisimlerden" (corpora) bahseder. Bahsettiði üçüncü bir þey de "duygulanýþlar"dýr (affectus). Önce Spinoza için bir "fikrin" ne olduðuna bakalým. ýlk nokta Spinoza için "fikrin nesnel gerçekliði"nin ne anlama geldiðini yakalamaktýr. 17. yüzyýla kadar, unutulmamalý ki bir filozof "nesnel gerçeklikten" bahsettiði zaman bundan "bir þeyi temsil eden fikrin" gerçekliðini anlamaktadýr. Bir "üçgen fikri" üçgeni temsil ettiði ölçüde "nesnel gerçekliðe" sahiptir. Nesnel gerçeklik bir fikrin temsil ettiði þeyle olan iliþkisi demektir. - -

* Merleau-Ponty Spinoza'nýn muhteþem masumiyetinin hakkýný verenler arasýnda ilktir: Spinoza, Descartes ve Leibniz, "büyük akýlcýlýðýn" adamlarýdýrlar --"olumlu bir sonsuzluðu" seyrederler ve çocuklar kadar büyük bir mutlulukla, yeni yeni ortaya çýkmaya baþlayan "bilimler" ile "metafizik tinin" arasýný, hiç birisini örselemeden bulmayý baþarýrlar (bkz. M. Merleau-Ponty, "Introduction", Les Philosophes celebres.)

- - - - - -
- -
  arama     rss-feed    bize yazýn    harita metot    ENGLISH   
+#title Kullanışlı Bir Felsefe: Spinozacılık +#author Ulus Baker +#date 1998 +#source https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96id=21,140,0,0,1,0.html +#lang tr +#pubdate 2024-01-30T19:12:58 +#topics spinozacılık, post yapısalcılık, kültür, +#notes * Merleau-Ponty Spinoza'nın muhteşem masumiyetinin hakkını verenler arasında ilktir: Spinoza, Descartes ve Leibniz, "büyük akılcılığın" adamlarıdırlar --"olumlu bir sonsuzluğu" seyrederler ve çocuklar kadar büyük bir mutlulukla, yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan "bilimler" ile "metafizik tinin" arasını, hiç birisini örselemeden bulmayı başarırlar (bkz. M. Merleau-Ponty, "Introduction", Les Philosophes celebres.) + +Körotonomedya | ulus baker | Kullanışlı Bir Felsefe: Spinozacılık + + + + [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96gundem.html][]] | [[http://www.birgun.net/politics_index.php?news_code=1284293626&year=2010&month=09&day=12][]] | + | + [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96index.html][körotonomedya]] > [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96tr.html][türkçe]] > ulus baker | + +| + | + + + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96gundem.html][gündem]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96lecume_des_jours.html][l'écume des jours]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96on_the_common.html][on the common]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96ulusun_ardindan.html][ulus'un ardından ]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96ulus_baker.html][ulus baker yazıları ]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96theoria.html][theoria]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96otonomi.html][otonomi]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96spinozism.html][spinozism]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96vertoviana.html][vertoviana]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96chiapas.html][chiapas]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96pdf.html][pdf arşivi]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96yakinliklar.html][yakınlıklar]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96hakkimizda.html][hakkımızda]] +
+
+ +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96yenilikler.html][yenilikler ]] + + +| | + + + +[[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96id=5,8,0,0,1,0.html][harita metot]] +
+
+ +| | + | + | + +| | +* Kullanışlı Bir Felsefe: Spinozacılık + +** Ulus Baker + +Bir Hayat + +Spinoza, çağdaş yorumcularından Antonio Negri'nin yazdığı gibi çağının bir "anomali"sidir. Üstelik, 17. yüzyıl Hollanda'sı gibi bir başka anomalinin içinde yaşamaktadır -- din savaşlarıyla ve despotik-merkantilist rejimlerin iktidarları altında sarsılan Avrupa'nın "en özgür", dolayısıyla en hoşgörülü diyarı... Spinoza, üçüncü kez de anomalidir --o dönemin Amsterdam'ında, bir kaç kuşaklık bir geçmişe sahip, muhtemelen ya ıspanyol ya da Portekiz göçmeni bir Yahudi ailesine doğmuştur. Çok değil 23 yaşında, dinsel ve ticari eğitim aldığı sinagog mektebinden, dahası cemaatten ve hayattan ihraç edilir. Başından geçen bir aforozdur --ve korkunçtur, çünkü hiç bir Yahudi genci, "doğal bir tüccar" olarak, onunla herhangi bir ticari ilişkiye giremeyecek, sokakta ona dört metreden fazla yaklaşmayacak, yazdığı hiçbir şeyi okumaya kalkışmayacaktır. Artık yalnızdır --Avrupa'nın en "özgür" ve "hoşgörülü" ülkesi Hollanda'nın sunduğu burjuva şanslarını tadabilen gruplardan Kolejlilere (Collegiantes) yaklaşır önce; ardından da Descartes felsefesinden etkilenen bazı entellektüel çevrelere... Amsterdam'ı, özellikle bir Yahudi fanatik tarafından uğradığı hançerli saldırının ardından terketmiştir --söylendiği kadarıyla, "hoşgörüsüzlüğün ne mene bir şey olduğunu" hep hatırda tutabilmek için, hançerle yırtılmış mantosunu da yanında taşıyarak. Tek geçim kaynağı öğrencilik yıllarında eğitimini aldığı "mercek yontuculuğudur". Seyyardır ve pansiyon benzeri yerlerde yaşamaktadır. Bir dönem kendisini koruması altına alan Van der Ende adlı bir Protestan esnaf ve düşünürün kızı Margerita'ya tutulmuş olduğu söyleniyor. Bu konular oldukça karışıktır ama Spinoza yine kişiliğine uygun bir anekdot vermektedir bize: Evlenmek üzere kızın babası ondan Hıristiyanlığı seçmesini talep etmiş, o ise reddetmiştir... Olayın "gerçek" olması pek muhtemel değildir, ama Spinoza'nın öz yaşamöyküsünün temel bir özelliğini dışavurmaktadır: Bağımsızlık ve zihinsel özerklik... Asosyal biri asla olmadığı için, yavaş yavaş, kendi düşüncelerini yayabildiği bir dostlar ortamı oluşur çevresinde --her meslekten, tiynetten, dinden ve dilden insanlar; hekimler, esnaflar, zanaatkarlar, düşünürler, matematikçiler, tüccarlar... Düşünceleri yavaş yavaş gelişmeye ve yetkinleşmeye başlamıştır --Descartes felsefesini tartıştığı Kısa çalışma'sı ile ılkeler'i... Ardından, Ethica'sını yazmak üzere yarım bırakacağı De Emendatione Intellectus (Zihnin Tamiratı Üstüne) adlı kitabı... Bu kitaplar "kamuya açık" kılınmazlar --bilindiği gibi, sahte adla yayınlanmış Tractatus Theologicus Politicus'undan (Tanrıbilimsel ve Siyasal Otorite Üstüne Çalışma) başka hiç bir kitabı sağlığında yayınlanmadı. Çalışmaları, yine de "dostlarının malıdır." Yavaş yavaş ün kazanmaya başlar. Düşünceleri Avrupa ölçekli yayılmakta ve lanetlenmektedir. O sıralar Prusya Elektörü'nün üniversitesinde, özel hoca olarak ve iyi bir para karşılığında ders verme üzere bir davet alır: Bir Spinoza anekdotu daha --elektörün danışmanı Fabritius, "değerli bay Spinoza"nın "kamusal olarak kurulmuş düzene ve resmi kamusal dine aykırı düşen öğretilere" rağbet etmeyeceğinden "emindir". Spinoza ise nazik cevabında teklifi reddederken anlaşılan bundan hiç de "emin" değildir: "Majestelerinin 'kamusal olarak kurulu' öğretilerinin "sınırlarının" nereye kadar düşünmesine izin vereceğinden, "kamusal olarak ders vermesinin" kendisini adadığı düşünme ve felsefe çabasından ne ölçüde feragat etmesini gerektireceğinden asla "emin" değildir. ıkincisi, anlaşılan Elektör hazretleri Spinoza'nın düşüncelerinin "gelecekte ne olacağını" daha şimdiden "bilmektedirler". Bu yüzden kalkıp gelmesine gerek yoktur. Son olarak, "görüşlerini ve öğretilerini yayma şansı" kendine tanındığı için verdiği dersler karşılığında para alması hiç de yakışık almaz. Öğrencilerinden para almaması gerekir bir öğretmenin, aksine onlara para vermelidir... Ve Spinoza'nın cebi her zaman delik olmuştur... + +Yalnızca dostlarıyla paylaştığı yalnızlığını sürdürür... Ana kitabı Ethica'sını bitirir... Bir ara casuslukla suçlanır. Leibniz tarafından ziyaret edilir ve ona Ethica'sının bir nüshasını verir. ıleride Leibniz Spinoza'yı ziyareti konusunda sorgulandığında "onun neler yaptığını denetlemek amacıyla" böyle bir ziyaret yaptığını söyleyecektir. Koruyucuları De Witt kardeşler, isyancı bir güruh tarafından sokakta paralandığı zaman ilk ve son kez "soğukkanlılığını kaybederek" sokaklara fırlayıp bağırıp küfretmeye başlar. Evine dönmeye, pansiyon sahibi tarafından zorlukla ikna edilir... + +1774 yılında aniden veremden ya da muhtemel bir akciğer hastalığından (cam yontma zanaatının bir mirası) öldüğünde geriye belirsiz miktarda yayınlanmamış yazı, kitap ve mektup bırakmıştır. Dostları bunların bir kısmını azar azar yayınlayarak onun "kötü ününe" katkıda bulunurlar --Leibniz Spinozacılığı yok etmek için elinden geleni yaparken, Locke, Hume gibi düşünürler de dahil olmak üzere hemen herkes onu lanetlemekte ağız birliği içindedirler. Bayle Felsefe Sözlüğü'ndeki Spinoza makalesinde son ve kesin darbeyi vurur: Spinoza, bir asır boyunca artık "üzerinde düşünülmemesi", "hatırlanmaması" gereken bir düşünürdür. + +18. yüzyılın sonlarında Alman Romantikleri Spinoza'yı yeniden "keşfederler": Lessing, özellikle de Goethe... Spinoza evrensel bir uyumun dünyasıdır artık --Sturm und Drang'ın cehennemi gidişatından ve tinsel aşırılıklarından bunalan Romantiklerimiz, belli bir yanlış anlama dozuyla, hayranlık duydukları Spinoza'yı yüceltirler --akıl ile duygular dünyası arasındaki uzlaşmanın doruk noktası, hiç değilse anahtarı olarak Spinozacılık... + +Alman Romantiklerinin çağdaşı Hegel ise, onlardan farklı olarak, iyice ikiyüzlüdür. Spinoza'yı kabul etmiş görünür ve her fırsatta "över": Spinozacı olmadan filozof olunamaz... Spinoza erdemin simgesi değil, ta kendisidir... Buna karşın, Jena döneminden başlayarak Spinoza'yı ciddi bir takibat altında tutar --ne yapıp edip bu tuhaf ölçüde etkili ve sistemli düşünceyi altetmek, artık onunla işi bitirmek zorundadır. Mantık Bilimi'nin "Ölçü" başlıklı bölümünde bütün köprüleri attığına nihayet kanaat getirir: Bu adamın "olumluluğu" o kadar ölçüsüzdür ki, hiç bir şeyin "yadsınmasına" olanak bile tanımamaktadır. Bu adam her yeri o kadar Tanrıyla doldurmaktadır ki, insanın özgürlüğü gibisinden bir düşünceyi ta baştan yasaklamaktadır. Nihayet, Spinozacı olmadan filozof filan olunamaz ama, Spinoza'yla kalırsak "modern" olamayız... + +Spinoza günümüz düşünce dünyasının içine bir kez daha doğmaktadır: Önce, Merleau-Ponty'nin deyimiyle "ufak akılcılık" geleneği hatırlar onu*. Sonra Nietzsche, düşüncelerinin bütün önemli noktalarında aslında bunca yıldır Spinozacı olmuş olduğunu itiraf eder. Ardından, Althusser (ve ardılı Macherey) Marx için (daha doğrusu Marksizmi 'Hegelci diyalektikten arındırmak' için) ünlü "dolaşmasını" Spinoza güzergahından geçirir. Toni Negri gibi bir "ıtalyan Marksisti" Spinoza'yı yalnızca bir "dolaşma aracı" olarak değil, "vahşetin bir çağrısı", devrimci şiddetin doruğu olarak onaylar. Son olarak Deleuze, Spinoza'nın "tüm filozofların hükümdarı" olduğunu yazar --hayatı ve eseri felsefeler arasında bir felsefe değil, felsefe adı verilen şeyin ta kendisidir... + +Felsefe ve Anekdot + +Hayatını anlatırken Spinoza'nın anekdotlarından bahsedip durduk. Bir filozof için "yaşamöyküsü" pek bir şey vermeyecektir. Bir yazar ya da sanatçıyı kavramak için gerekli boyutlardan biri olabilen yaşamöyküsü, genel olarak filozoflar hakkında pek bir şey anlatmaz bize. Filozoflar için, bize bıraktıkları anekdotlar önemlidir. Sözgelimi Platon, Syracusa tiranı tarafından defedilir; Herakleitos dağa çekiyerek tapınakta çocuklarla oyuna dalar; Empedokles kendini Etna yanardağına atar... Şimdi bir Spinoza anekdotu daha... Spinoza'nın "özel" dostlar çevresinden, biyografisinin yazarı düşünür Tschirnhaus anlatıyor: Spinoza'yı bir gün örümcek ağlarına sinekler atıp, nasıl hayatları için ölümüne mücadele ettiklerini seyrederek çocuk gibi kahkahalarla gülerken yakaladım... Bu anekdot, Spinoza adlı, 17. yüzyılın "dönek Yahudi", "lanetli" filozofunun portresinin ana çizgilerini gözlerimiz önünde kurmaktadır: Hayat, her şeyin varlığını sürdürmek için belirsizce ve sonsuzca harcanan bir çabanın (conatus adını verir bu çabaya) süregidişidir... Yani sonsuzca bir akış... Tschirnhaus'un bahsettiği çocukluğu bu düşünürün inanılmaz güçteki düşüncesinin temel unsuru haline getiren işte bu özelliği, yani doğada mutlak bir masumiyeti varsaymasıydı. Bize belki bir "zalimlik" belirtisi olarak görünebilecek bu anekdot, Ethica yazarının asırlar öncesinden bize gönderdiği bir mesajdır aslında: Yaşam hiç bir surette "iyilik" ve "kötülük" terimleriyle sorgulanamaz. Hayat sürer... Yaşamın özü, amaçsızca ve belirsizce süregitmesidir. + +Aynı anekdot, Ethica'ya ikinci bir anahtar sunar: Hayat, kaçınılmaz bir mücadele, bir kavga, zorunlu ve cebri bir akıştır. Bu akış üzerinde Tanrılar bile birbirlerini yemektedirler (Almanların Tanrısı Osmanlıların Tanrısını "yiyecektir")... Ve biz, sapına kadar "doğanın içindeki" varlıklar olarak, bu cehennemi akışa mahküm görünüyoruz... Din savaşlarından yırtabilirsek, belki de iktidarını yeniden kuracak bir despotun egemenliği altına düşeceğiz. + +Durum, Spinoza'nın "felsefi kavramlarının" işleyişi açısından da pek iç açıcı görünmemektedir şimdilik: Biz fikirlerimize bile sahip değiliz... Aksine fikirlerimiz hep başımıza gelen şeylerdir. Bu durumu Spinoza Etiğinin ikinci kitabının hemen başlarında teyit eder: Fikirler bir taraftan "nesnel bir gerçekliğe" sahiptirler --yani "bir şeyleri temsil ederler"... Ama öte yandan, her zaman herhangi bir fikre dair bir "fikir" de oluşturabilecek yaratıklar olduğumuz için, fikirler birer "şey"dirler ve gelip bize çarpıp geçerler... ınsanlık halinin önemli bir kısmını, fikirlerin birbirini kovalayıp durması, birbirlerini destekleyip reddetmesi yaşantıları oluşturmaktadır. + +Spinoza hiç bir zaman şu soruyu sormaksızın herhangi bir düşünce üretmemiştir: Peki bunlarla ne yapacağız? Felsefesi derinden derine pratiktir, bütün örnekler günlük hayata dairdir; hayattır... Ama hayatta size daha da kötü gibi gelecek bir hakikat daha vardır. Fikirler bizde olurlar ve birbirlerini kovalayıp dururlar --elden hep kaçarlar... Ama, herbiri bir "şey" de olduğu için, onların "yetkinliğinden", Spinoza'nın deyişiyle "varoluş gücünden" de bahsetmeliyiz. Bu mesele Spinoza felsefesinin anahtarıdır --bunu anlarsanız her şeyi anlamışsınız demektir: Sonlu bir varlığa dair bir fikir olarak "örümcek" fikri, sonsuz bir varlığın fikri olarak "Tanrı" fikrinden sonsuzca daha az yetkindir, varolma ve etkileme kudreti sonsuzca daha azdır... Böyle bir şeyi (yani fikirlerin birbirlerinden farklı kuvvetlere sahip olduklarını) anlarsanız Spinozacısınız demektir. + +O zaman artık Spinoza'nın "duygulanışlar" öğretisine geçebilirsiniz. Burada Spinoza bize bir şey hatırlatacaktır: Bizde yalnızca fikirler birbirlerini kovalamakla kalmazlar; aynı zamanda bu fikirlerin herbirine tekabül eden, onlar tarafından belirlenen "ruh halleri" de uyanır. Sokakta yürürken hiç sevmediğim Ahmet ile karşılaştım. Bende elbette onu temsil eden bir "Ahmet fikri" oluştu. Ama yalnızca bununla kalmıyor hiç bir şey. Kötü bir duygu, ya da izlenim, Ahmet ile karşılaşmak beni mutsuzlaştırdı, üzdü... Sonra pek sevdiğim birisiyle, Mehmet ile karşılaşıyorum... Seviniyorum... Demek ki, fikirler yalnızca farklı kuvvetlere sahip olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda, Spinoza'nın deyişiyle "belirledikleri" "duygulanışlar" da sürekli bir değişim hali yaratıyor.... Bir hale daha mahküm görünüyoruz: Sevinç-üzüntü-sevinç-üzüntü... işte hayat budur: Sevinç ile üzüntü duygulanışlarının, fikirler tarafından belirlenmiş olarak, devamlı birbirlerini takip edişi.... Bu evrensel insanlık durumunu Spinoza "fluctuatio animi", ruhun dalgalanışları terimiyle ifade ediyor... + +Bir "fikir" (idea) nedir? Bir "duygulanış" (affectus) nedir? Evet, bir fikir iki belirlenime sahiptir: Bir taraftan bir şeyi "temsil" etmektedir, öte taraftan kendisi de bir "şey"dir... Bir duygulanış ise, önce bir "şey"dir, sonra da, ikinci özelliği, fikrin aksine o, "hiçbir şeyi temsil etmeyen" bir düşünme tarzıdır. Yani şu: Biz bir şeyleri kendimize "temsil etmekle" yetinmeyen varlıklarız. Aynı zamanda o şeylerden etkileniyoruz --onlara kızıyoruz, onları seviyoruz, umutlarımızı bağlıyoruz, öfkeleniyorz, onlardan nefret ediyoruz, korkuyoruz, kurtarıcılarımız olarak onlara sarılıyoruz... ınsanlık halinin bir görünümü daha... + +Unutmayalım: Her duygulanış bir fikre sahip olmayı varsaymaktadır. Başka bir deyişle Spinoza bize, sevmek için sevilecek bir şeyin fikrinin, ister bir imge olarak, isterse kavram olarak bizde bulunması gerektiğini anlamak istemektedir. Şeftali severim. Ağzımın suyu akar. Ama "şeftali" fikrinin bende önceden bulunması gerekir... Sokakta eski sevgilimle karşılaşmak beni üzer. Ama önce onunla bir sevgili hayatı yaşamış olmam, ve bu hayatın bir dramla sona ermiş olması gerekir --üzgünüm... + +Spinoza o kadar "günlük hayat" içindedir ki, onu okuyup "anlayamadım" demek insanın düşünme gücünün ne kadar örselendiğini dışa vuracak kadar büyük bir felakettir. Bir Hegel'i "anlayamamanız" sizin için artı bir puan olabilir. Hiç değilse "olumsuzun" yüceltildiği, nefret edilesi ve Nietzsche'nin deyimiyle adamı "tarihin tekne kazıntısı" haline getiren bir duygudan kendinizi --bilmeden de olsa-- kurtarmış olursunuz. Oysa Spinoza felsefesinin işleyiş tarzı, onun mutlaka kavranır olmasında yatar. Böyle bir felsefenin kavranamaması demek, düşünememek anlamına gelir. Bunun nedeni, Spinoza'nın düşünmeyi çok geniş bir anlamıyla ele almasıdır: Varoluşun sıfatlarından biri olarak düşünce... Bu ne demektir? Açıkça söylemek gerekirse, Spinoza'da düşünce ya da genel olarak fikir denilen şey, varolan şeylerin bir özelliğidir, onları kavrayan varlığın yani Descartes'ın Cogito'sunun bir ayrıcalığı değildir. Her cismin, şu kibrit kutusunun bile bir "fikri" vardır. O, yalnızca insandan farklı olarak bu fikri "bilinç" alanına taşımaz. Başka bir deyişle, kendi hakkında bilinç sahibi değildir. Oysa insan, belki de ne yazık ki diyeceğiz, kendi hakkında bir "fikir" sahibidir. + +Bu noktaya kadar Spinoza'yı herkes gibi düşünür halde buluruz: ınsan bilinçli, akıl sahibi bir varlık olarak, kibritlere ya da hayvanlara göre "üstündür". Ancak çok geçmeden, Spinoza'nın bakış açısından, insanın tam da "bilinç sahibi" olduğu için belki de en düşkün, en şanssız varlıklar arasında yer alabileceğini de anlarız. Çünkü insan "mutsuz" olabilmesinin koşullarını alabildiğine abartmış bir varlık türüdür. "Ayrıcalıklı" olduğunu düşündüğümüz yaşam alanları (farkındalık, algılama üstünlüğü ve asıl önemlisi "düşünen bir varlık olması") hiç de öyle, a priori "mutluluk şansları" sunuyor değildir ona. Çünkü gerçekten de, Spinoza'nın tasvir ettiği korkunç bir döngünün göbeğinde yaşamaktadır: Fikirleri vardır ve bu fikirler zorunlu olarak bazı duygu hallerini belirlerler. Bu duygu halleri ise, asla kurtulamayacak gibi göründüğümüz bir kaderin, sevinç-keder-sevinç-keder ardışıklığının anlık dışavurumlarından başka bir şey değildir. + +Spinoza felsefesinin muazzam zerafeti işe tam da bu noktada belirir. Evet, "düşkün" ruhlarız biz. En kolaycı bir umudun peşine düşebildiğimiz gibi, en sapkın, en tahakkümcü tiranlık tarzlarının bile bizi rahat ettireceğine inanabilir, boyun eğeriz. Boyun eğmek üzere muazzam karmaşıklığa sahip makinalar ve sistemler yaratmışızdır: Din bunların en yalını, dolayısıyla en namuslusudur. İşte Spinoza'nın insanı kanını donduracak sorusu --Tanrı ne işe yarar? + +Tanrı mı? + +Olağan dindar zihniyet kadar Tanrıbilimsel düşünce de "Tanrı"yı bir "kullanım değeri"ne sahip kıldığı ölçüde Spinoza'nın Tanrı fikrini "pratik felsefe"nin temel dayanağı haline getirmesi suçlanabilir bir girişim değildir. Spinoza, tıpkı bir Rönesans ressamının yaptığı gibi, hep ilahiyattan, tanrısallıktan ve dinsel-metafizik temalardan bahsedip durur. Ama ne kadar bahsederse, o kadar fazla "tanrıtanımazlıkla" suçlanmış olması bize onun felsefesinin anahtarlarından birini kazandıracaktır. Nasıl Rönesans resmi, "insanların yoksul dünyası"nın sunabileceği temalarla asla gerçekleştiremeyeceği bir özgür formlar, temalar, renkler ve perspektifler çoğulluğu dünyasını serbest kılabilmek amacıyla ilahi temaları yeniden ve yeniden kurgulayıp durduysa, Spinoza da, pratik felsefenin tek amacı olan "en üstün kıvancı" serbest kılabilmek için Tanrı'yı kullanacaktır. Ama asla "uhrevi dinlerin" insan-görüntüsü taşıyan Tanrı'sı, ya da mistisizmin vahdet tanrısı olarak değil, bütün çoklukların toplamı ve birliği olarak sonsuz ve ebedi tanrısı olarak. Artık Tanrı ne dinsel ya da ahlaki sorumluluğun hesap sorucu mercii olarak Tanrıdır, ne de genel olarak filozofların, özel olarak da Descartes gibi düşünürlerin "felsefi" tanrısıdır. Spinoza'da Tanrı'nın "pratik kullanımı" şöyledir: Yaradan olarak dünyanın dışında olmayan, ezeli-ebedi bir sonsuzluğun, yani sonsuzca sıfatlanmış tözün ifadesi olarak Tanrı. Tanrı varsayılan bir varlık değildir; uygulamaya konulan bir varlıktır --sonsuzun varlık tarzı... + +Tanrının kullanımının birinci anahtarı, Ethica'nın ikinci kitabında Spinoza "fikirlerin birbirini takip edişi" üzerinde konuşmaya başladığında elde edilir: Simmel'in modern kentli dünyasında olduğu gibi, bizde fikirler hep birbirlerini takip ederler: Birbirlerini kovalarlar, yok ederler ya da aksine güçlendirip desteklerler. Bu, günlük, olağan, herkesin bildiği bir "insanlık halidir". Biz sürekli olarak fikirlerin bombardımanı altındayız. Sokakta yürürken, Ahmet ile karşılaştığımızda işte bir "Ahmet fikri" ve ardından gelen bir dizi çağrışım... Biraz ilerde Mehmet ile karşılaştığımda, işte bir "Mehmet fikri" ve onun çağrışımları... Sabahleyin, alacakaranlığı geride bırakarak yükselen güneş, ve onun "fikri", öğleyin daha yakıcı bir güneşin "fikri" ve onun akşamleyin çekip gidişi... Spinoza'da bir "fikir" nedir öyleyse? "Herhangi bir şeyi temsil eden bir düşünme tarzı"dır. Ve bir şeyi temsil ettiği ölçüde bir fikrin Ônesnel gerçekliği' vardır. Bu kadar gündelik hayata ait bir halden Spinoza, yoğun bir kuramsal sıçramayla (formaliter) bambaşka bir dünyaya, bol bol Tanrı'dan, sonsuzluktan, ebediyetten bahsedeceği o ağır, felsefi dünyaya nasıl geçer? Çok basit: Bir fikrin nesnel gerçekliği onun bir şeyi temsil etmesi bakımındandır. Ama ben her zaman bir fikrin de fikrini, bir fikri de temsil eden bir fikri oluşturabilirim. Öyleyse bir fikir de "kendinde" bir "şey"dir... Tıpkı bir cisim gibi... Spinoza, bir "şey" olarak fikrin gerçekliğine "fikrin biçimsel gerçekliği" demektedir. Ve fikrin "biçimsel gerçekliği"nden bahsetmeye başladığımız andan itibaren işin bütün görünümü değişir: Spinoza, her "şey" gibi, fikirlerin de "yetkinliğinden" ya da "varolma kudretinden" söz etmeye başlar --sonlu bir varlığın fikri olarak örümcek fikrinin "biçimsel gerçekliği" elbette sonsuz ve ezeli-ebedi bir varlığa dair oluşturulmuş Tanrı fikrinden sonsuz derecede daha az bir varolma kudreti, yetkinliği ve gücü vardır. Fikirler zihinde (mens) belli bir kuvvet uygulamaktan asla geri kalmazlar. + +Spinoza, sonra yine gündelik yaşama döner: Bizde yalnızca hem kendileri farklı kuvvetler uygulayan "şeyler" olan, hem de "şeyleri temsil eden" fikirler yoktur. + +Tutkularla gerçekleştirilebilecek her şey akıl yoluyla da gerçekleştirilebilir. Spinoza, Hollanda'nın bu "dönek" Yahudi düşünürü, felsefe dünyasına Alman Romantiklerince (Lessing, Goethe vs.) yeniden davet edildiği zaman bu formül de esas değerine kavuşuyordu: Sturm und Drang'ın aşırılıklarından artık bıkmış olan Goethe ile Lessing, ancak onun felsefesinde "akıl" ile "tutkular" ve "duygular" dünyası arasında bir dolayım şansı bulunabildiğini farkettiler. Protestanlığı Batı felsefesine yeniden kodlamayı başaran Kant ve özellikle Hegel yetişip bu çok özgün "Spinoza etkisi"nin hakkından gelinceye kadar, Spinoza'nın formülü yer yer bir şiir ilhamı bile oluşturabilmişti. Bugün, klasik felsefe terimlerinin ve metafiziğin ağır eleştirilere tabi tutulduğu ortamda Spinoza'yı ikinci bir kez daha davet edebiliyorsak, söz konusu formüle verilen Romantik anlamın ötesine taşmamız gerekiyor: Spinoza felsefesi "tutkuların" yerine "akıl" vaazeden bir felsefe değildir. ınsanların "aklın buyruğuna göre davranacakları" umudunu Ethica'da formüle eder etmez ardında bırakır. Yine de bizi "olabilirliklerin", "gizil güçlerin" alanına mahküm etmeden yapar bunu. Ne eksik ne de fazla, Spinoza felsefesi tam tamına "pratik" nitelikli bir felsefedir: Bu yüzden, bir dizi formülün, tanımın, kanıtlamanın ve önermenin sıralanıp durduğu "more geometrico", yani "geometrik düzene uygun olarak gösterilmiş" sunuş yöntemi... + +Etika'nın Tekniği + +Ethica'yı okumaya girişmekte bazı kolaylıkları sunmak zorundayız şimdi. Özellikle ikinci bölümün başında Spinoza, tartışmasının kavranabilmesi için çok önemli olan bazı ayrımları ortaya atmaya girişir: "Fikirlerden" (idea) bahseder. Buna bağlı olarak, bu fikirlerin tekabül ettikleri "bedenlerden" ya da "cisimlerden" (corpora) bahseder. Bahsettiği üçüncü bir şey de "duygulanışlar"dır (affectus). Önce Spinoza için bir "fikrin" ne olduğuna bakalım. ılk nokta Spinoza için "fikrin nesnel gerçekliği"nin ne anlama geldiğini yakalamaktır. 17. yüzyıla kadar, unutulmamalı ki bir filozof "nesnel gerçeklikten" bahsettiği zaman bundan "bir şeyi temsil eden fikrin" gerçekliğini anlamaktadır. Bir "üçgen fikri" üçgeni temsil ettiği ölçüde "nesnel gerçekliğe" sahiptir. Nesnel gerçeklik bir fikrin temsil ettiği şeyle olan ilişkisi demektir. + + * Merleau-Ponty Spinoza'nın muhteşem masumiyetinin hakkını verenler arasında ilktir: Spinoza, Descartes ve Leibniz, "büyük akılcılığın" adamlarıdırlar --"olumlu bir sonsuzluğu" seyrederler ve çocuklar kadar büyük bir mutlulukla, yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan "bilimler" ile "metafizik tinin" arasını, hiç birisini örselemeden bulmayı başarırlar (bkz. M. Merleau-Ponty, "Introduction", Les Philosophes celebres.) + +| + | + + + | + | + + | [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96id=5,9,0,0,1,0.html][arama]] | | [[https://www.korotonomedya.net/kor/rss.php%EF%B9%96all.rss][rss-feed]] | | [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96id=0,5,0,0,1,0.html][bize yazın]] | | [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96id=5,8,0,0,1,0.html][harita metot]] | | [[https://www.korotonomedya.net/kor/index.php%EF%B9%96en.html][ENGLISH]] | + +| + +| + + - \ No newline at end of file -- cgit v1.2.3