Max Stirner
İşçi ve Hükümet
Hükümetler benim değerime ulaşmama izin vermezler ve sadece benim değersizliğimle var olmaya devam ederler: sonsuza kadar benden fayda sağlamaya, yani beni sömürmeye, beni hesaba çekmeye, beni kullanmaya niyetlidirler, benden elde ettikleri fayda bile sadece bir proletarya sağlamamdan ibarettir; benim “onların yaratığı” olmamı isterler.
Yoksulluk ancak ben ego olarak değeri biçimini kendimde realize ettiğimde, kendi benliğime değer verdiğimde ortadan kalkabilir. Dünyada yükselmek için isyan etmeliyim.
Ürettiğim şey, un, keten ya da topraktan zahmetle kazandığım demir ve kömür, vb. benim değer biçimini realize etmek istediğim işimdir. Ama o zaman işim için değerine göre ödeme yapılmadığından uzun süre şikayet edebilirim: ödeme yapan beni dinlemeyecek ve hükümetler de aynı şekilde, korkunç gücümle patlak vermemem için beni “yatıştırmaları” gerektiğini düşünmediği sürece kayıtsız bir tutum sergileyecektir. Ancak bu “yatıştırma” hepsi bu kadar olacak ve daha fazlasını istemek aklıma gelirse, Hükümetler aslan pençelerinin ve kartal pençelerinin tüm gücüyle bana karşı döneceklerdir: çünkü onlar kral ve canavar, aslan ve kartaldırlar. Malım ve emeğim için belirledikleri fiyatla yetinmeyi reddedersem, malımın fiyatını kendim belirlemeyi, yani “kendim ödemeyi” tercih edersem, ilk etapta malın alıcılarıyla çatışmaya girerim. Eğer bu durum karşılıklı anlayışla yatıştırılabilseydi, hükümetler kolay kolay itirazda bulunmazlardı; çünkü bireylerin birbirleriyle nasıl geçindikleri, yollarına çıkmadıkları sürece onları pek az rahatsız eder. Zararları ve tehlikeleri ancak anlaşamadıklarında, bir uzlaşma olmadığında birbirlerinin saçlarından tuttuklarında başlar. Hükümetler, insanın insanla doğrudan ilişki içinde olmasına tahammül edemez; arabulucu olarak araya girmeli, müdahale etmelidir. Mesih’in, azizlerin, kilisenin olduğu şey, Hükümetler haline gelmiştir – yani “arabulucu”. Kendisini bir “ruh” olarak aralarına koymak için insanı insandan koparır. Daha yüksek ücret isteyen işçiler, bunu zorlamak istedikleri anda suçlu muamelesi görüyorlar. Ne yapmaları gerekiyor? Zorlama olmadan bunu elde edemezler ve zorlamada Hükümetler kendi kendine yardım, egonun fiyatı belirlemesi, kendi mülkiyetinden gerçek, özgür bir realizasyon görürler ki bunu kabul edemezler. O zaman işçiler ne yapmalı? Kendilerine bakmalı ve Hükümetler hakkında hiçbir şey sormamalıdırlar.
Ancak maddi çalışmalarımla ilgili durum ne ise, entelektüel çalışmalarımla ilgili durum da aynıdır. Hükümetler tüm düşüncelerimden değer elde etmeme ve onlara müşteri bulmama izin verirler (onlardan değer elde etmem, yani bana dinleyicilerden onur getirmeleri ve benzerleri); ama sadece düşüncelerim onların düşünceleri olduğu sürece. Öte yandan, onların onaylamadığı (kendine ait kıldığı) düşünceler barındırırsam, o zaman onlardan değer elde etmeme, onları değiş tokuş etmeme, ticarete sokmama hiç izin vermezler. Düşüncelerim ancak bana Hükümet’in lütfuyla bahşedilmişse özgürdür, Hükümet’in lütfuyla bahşedilmişse Hükümet’in düşünceleridir. Kendimi “Hükümetlerin filozofu” olarak kanıtladığım sürece özgürce felsefe yapmama izin verirler; Hükümete karşı felsefe yapmamalıyım, onlara “eksikliklerinden” kurtulmaları için yardım etmeme, onları “ilerletme”me hoşgörü gösterdikleri sürece. Bu nedenle, nasıl ki Hükümetler bana sadece bir ego olarak, onların meşruiyet referansları ve polis izni ile izin veriyorlarsa, bana emanet ettikleri şeyin onların olduğu kanıtlanmadıkça, benim olan şeyden değer elde etmem de bana bahşedilmiş bir şey değildir. Yollarım onların yolları olmalı, yoksa beni yok ederler; düşüncelerim onların düşünceleri olmalı, yoksa ağzımı kapatırlar.
Hükümetlerin benim değerimden daha fazla korkacakları bir şey yoktur ve hiçbir konuda, kendimden bir değer elde etmem için bana sunulan her fırsattan daha dikkatli korunmaları gerekmez. Ben Hükümetlerin ölümcül düşmanıyım ve her zaman ya onlar ya ben alternatifleri arasında gidip geliyorum.