Arşiv tarihçesi

summaryrefslogtreecommitdiff
diff options
context:
space:
mode:
authorKara <kara@edu.wll.im>2024-01-18 19:34:31 +0000
committerKara <kara@edu.wll.im>2024-01-18 19:34:31 +0000
commit4a596e88b55492bcd878a369ef44fa5dd1993da4 (patch)
tree4e8ae6b1bc6047bee2b12c6a615595f9ceb24b5b
parentca9bb68a5541be66a9a1fec6874b3f48da4bec75 (diff)
Edit: /library/tristan-tzara-dada-manifestosu #10
* 2024-01-18T19:34:08 Dada manifestosunu koydum -- kara
-rw-r--r--t/tt/tristan-tzara-dada-manifestosu.muse81
1 files changed, 47 insertions, 34 deletions
diff --git a/t/tt/tristan-tzara-dada-manifestosu.muse b/t/tt/tristan-tzara-dada-manifestosu.muse
index b253565..a82bf2a 100644
--- a/t/tt/tristan-tzara-dada-manifestosu.muse
+++ b/t/tt/tristan-tzara-dada-manifestosu.muse
@@ -1,68 +1,81 @@
-<p>&nbsp;</p>
+#title Dada Manifestosu
+#author Tristan Tzara
+#date 23 Temmuz 1918
+#source https://itaatsiz.org/tristan-tzara-ve-dada-manifestosu/
+#lang en
+#pubdate 2024-01-18T19:25:22
+#topics dadaizm,anti-emperyalist
+#notes Bu yazı ve manifesto çevirisi daha önce https://www.e-skop.com/skopbulten/dadanin-100-yili-tristan-tzara-ve-dada-manifestosu/2915 adresinde 16/4/2016 tarihinde yayınlanmıştır. Çeviri: Kaya Özsezgin
-<p>&nbsp;</p>
-<p><em>Gazetecileri beklenmedik bir d&uuml;nyanın eşiğine getiren bir s&ouml;zc&uuml;ğ&uuml;n &ndash;DADA&ndash; b&uuml;y&uuml;s&uuml;, bizim a&ccedil;ımızdan hi&ccedil;bir &ouml;nem taşımıyor.</em></p>
-<p><em>Bir manifesto ilan etmek i&ccedil;in A, B, C&rsquo;yi istemek gerek, 1, 2, 3&rsquo;e ateş p&uuml;sk&uuml;rmek, sabrını taşırmak ve k&uuml;&ccedil;&uuml;k-b&uuml;y&uuml;k a, b, c&rsquo;leri fethedip yayabilmek i&ccedil;in kanatlarını bilemek, imzalamak, bağırmak, k&uuml;fretmek, d&uuml;zyazıyı karşı &ccedil;ıkılamaz ve mutlak bir a&ccedil;ıklık i&ccedil;inde d&uuml;zenlemek, kusursuzluğunu kanıtlamak ve tıpkı bir fahişenin son belirişinin Tanrı&rsquo;nın &ouml;z&uuml;n&uuml; kanıtlaması gibi yeniliğin hayata benzediğini savunmak. Onun varlığı, akordeonlarla, manzaralarla ve tatlı s&ouml;zlerle zaten kanıtlanmıştı. </em><em>✩</em><em> Doğaldır insanın kendi ABC&rsquo;sini dayatması &ndash; dolayısıyla can sıkıcıdır. Herkes bunu bir kristalbl&ouml;fmeryem bi&ccedil;iminde yapar,&nbsp; bir para sistemi, bir ecza &uuml;r&uuml;n&uuml;, ateşli ve kısır ilkbahara &ccedil;ağıran &ccedil;ıplak bir bacak bi&ccedil;iminde yapar. Yenilik tutkusu cana yakın ha&ccedil;tır, naif bir adamsendeciliği kanıtlar, nedensiz, ge&ccedil;ici ve olumlu bir işarettir. Ne var ki, bu gereksinim de geride kalmıştır. Sanata en &uuml;st yalınlık itkisini &ndash;yeniliği&ndash; vererek, can sıkıntısını &ccedil;armıha germek i&ccedil;in heyecanlı ve coşkulu olunur, hoş&ccedil;a vakit ge&ccedil;irmenin tersine insanca ve hakiki olunur. Işıkların kesiştiği noktada, dikkatli, uyanık, yılların akışını bekleyerek, ormanda. </em><em>✩</em></p>
+<br>
-<p><em>Bir manifesto yazıyorum ve hi&ccedil;bir şey istemiyorum, ama gene de bir şeyler s&ouml;ylemekten geri kalmıyorum, &uuml;stelik ilke olarak manifestolara karşıyım, ilkelere karşı olduğum gibi (her t&uuml;mcenin ahlaki değeri a&ccedil;ısından ilkeler, aşırı bir kolaylık sağlıyor; yaklaşık değer, empresyonistlerin buluşuydu.) </em><em>✩</em></p>
+<br>
-<p><em>Karşıt eylemlerin bir arada, tek bir solukta ger&ccedil;ekleştirilebileceğini g&ouml;stermek i&ccedil;in kaleme almaktayım bu manifestoyu; eyleme karşıyım ben; s&uuml;rekli karşı &ccedil;ıkma i&ccedil;in olduğu kadar, olumlama i&ccedil;in de; ne karşı &ccedil;ıkarım ne de onaylarım, a&ccedil;ıklama da yapmam, sağduyudan nefret ederim &ccedil;&uuml;nk&uuml;.</em></p>
+<em>Gazetecileri beklenmedik bir dünyanın eşiğine getiren bir sözcüğün –DADA– büyüsü, bizim açımızdan hiçbir önem taşımıyor.</em>
-<p><em>DADA &ndash; d&uuml;ş&uuml;nceleri ava s&uuml;r&uuml;kleyen bir s&ouml;zc&uuml;k işte; her burjuva k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir oyun yazarıdır, değişik konular bulur, kendi zek&acirc; d&uuml;zeyine uygun kişilere &ndash;sandalye &uuml;zerindeki kozalara&ndash; yer a&ccedil;mak yerine, dalavereyi &ndash;konuşan ve kendini tanımlayan hik&acirc;yeyi&ndash; pekiştirmek i&ccedil;in, (uyguladığı psikanaliz y&ouml;ntemine g&ouml;re) nedenler ve ama&ccedil;lar peşinde koşar. </em><em>✩</em></p>
+<em>Bir manifesto ilan etmek için A, B, C’yi istemek gerek, 1, 2, 3’e ateş püskürmek, sabrını taşırmak ve küçük-büyük a, b, c’leri fethedip yayabilmek için kanatlarını bilemek, imzalamak, bağırmak, küfretmek, düzyazıyı karşı çıkılamaz ve mutlak bir açıklık içinde düzenlemek, kusursuzluğunu kanıtlamak ve tıpkı bir fahişenin son belirişinin Tanrı’nın özünü kanıtlaması gibi yeniliğin hayata benzediğini savunmak. Onun varlığı, akordeonlarla, manzaralarla ve tatlı sözlerle zaten kanıtlanmıştı.</em> <em>✩</em> <em>Doğaldır insanın kendi ABC’sini dayatması – dolayısıyla can sıkıcıdır. Herkes bunu bir kristalblöfmeryem biçiminde yapar, bir para sistemi, bir ecza ürünü, ateşli ve kısır ilkbahara çağıran çıplak bir bacak biçiminde yapar. Yenilik tutkusu cana yakın haçtır, naif bir adamsendeciliği kanıtlar, nedensiz, geçici ve olumlu bir işarettir. Ne var ki, bu gereksinim de geride kalmıştır. Sanata en üst yalınlık itkisini –yeniliği– vererek, can sıkıntısını çarmıha germek için heyecanlı ve coşkulu olunur, hoşça vakit geçirmenin tersine insanca ve hakiki olunur. Işıkların kesiştiği noktada, dikkatli, uyanık, yılların akışını bekleyerek, ormanda.</em> <em>✩</em>
-<p><em>Her seyirci bir dalaverecidir aynı zamanda &ndash; eğer bir s&ouml;zc&uuml;ğ&uuml; a&ccedil;ıklamak (&ouml;ğrenmek!) peşindeyse. Duvarları yılansı karmaşıklıklarla dolu sığınağından, i&ccedil;g&uuml;d&uuml;lerinin kışkırtılmasına g&ouml;z yumar. Evlilik yaşamıyla ilgili mutsuzluklar da buradan doğar.</em></p>
+<em>Bir manifesto yazıyorum ve hiçbir şey istemiyorum, ama gene de bir şeyler söylemekten geri kalmıyorum, üstelik ilke olarak manifestolara karşıyım, ilkelere karşı olduğum gibi (her tümcenin ahlaki değeri açısından ilkeler, aşırı bir kolaylık sağlıyor; yaklaşık değer, empresyonistlerin buluşuydu.)</em> <em>✩</em>
-<p><em>A&ccedil;ıklamak: Boş kafataslarının bulunduğu değirmenlerde kızılg&ouml;beklerin eğlentisi.</em></p>
+<em>Karşıt eylemlerin bir arada, tek bir solukta gerçekleştirilebileceğini göstermek için kaleme almaktayım bu manifestoyu; eyleme karşıyım ben; sürekli karşı çıkma için olduğu kadar, olumlama için de; ne karşı çıkarım ne de onaylarım, açıklama da yapmam, sağduyudan nefret ederim çünkü.</em>
-<p><strong>Dadanın Hi&ccedil;bir Anlamı Yoktur</strong></p>
+<em>DADA – düşünceleri ava sürükleyen bir sözcük işte; her burjuva küçük bir oyun yazarıdır, değişik konular bulur, kendi zekâ düzeyine uygun kişilere –sandalye üzerindeki kozalara– yer açmak yerine, dalavereyi –konuşan ve kendini tanımlayan hikâyeyi– pekiştirmek için, (uyguladığı psikanaliz yöntemine göre) nedenler ve amaçlar peşinde koşar.</em> <em>✩</em>
-<p>Hi&ccedil;bir anlam taşımayan bir s&ouml;zc&uuml;k i&ccedil;in zaman harcamak boş geliyorsa, nafile ise&hellip; Kafalarda dolaşan ilk d&uuml;ş&uuml;nce, bakteriyolojik d&uuml;zeydedir: O s&ouml;zc&uuml;ğ&uuml;n etimolojik, tarihsel ya da en azından psikolojik kaynağına inmek. Gazetelerden &ouml;ğrendiğimize g&ouml;re, Kru zencileri, kutsal bir ineğin kuyruğuna DADA diyorlarmış. İtalya&rsquo;nın bir y&ouml;resinde, k&uuml;p ve anne, aynı s&ouml;zc&uuml;kle karşılanıyor: DADA. Tahta at ve dadı, Rus&ccedil;ada ve Rumencede &ccedil;ifte olumlama: DADA. Bilgili gazeteciler bu s&ouml;zc&uuml;kte, bebeklere &ouml;zg&uuml; bir sanat g&ouml;r&uuml;yorlardı, g&uuml;n&uuml;m&uuml;z&uuml;n &ouml;teki k&uuml;&ccedil;&uuml;k&ccedil;ocukları&ccedil;ağıranisa ermişleri ise, kuru ve g&uuml;r&uuml;lt&uuml;c&uuml;, g&uuml;r&uuml;lt&uuml;c&uuml; ve tekd&uuml;ze bir ilkelciliğe d&ouml;n&uuml;ş g&ouml;r&uuml;yorlar bu s&ouml;zc&uuml;kte. Bir s&ouml;zc&uuml;k &uuml;zerinde duyarlılık inşa edilemez; her yapı, can sıkıcı bir yetkinleşmeye yakınsar, yaldızlı bir bataklığın durgunluğuna, g&ouml;rece insan&icirc; &uuml;r&uuml;ne. Kendinde g&uuml;zel olmak gibi bir ama&ccedil; taşımamalıdır sanat yapıtı, zira &ouml;l&uuml;d&uuml;r o; ne neşeli ne &uuml;zg&uuml;n, ne a&ccedil;ık ne kapalı, ermiş aylaların pastalarını ya da atmosferler arasında arkaya eğilmiş bir koşunun terlerini silmeye yardım ederek, kişileri sevindirmek ya da onlara k&ouml;t&uuml; davranmak. Bağlı olduğu yasa gereği, nesnel olarak, herkes i&ccedil;in g&uuml;zel değildir hi&ccedil;bir zaman bir sanat yapıtı. O halde, eleştiri gereksizdir, onun varlığından &ouml;znel olarak s&ouml;z edilebilir, ancak herkes i&ccedil;in en k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir genel nitelik g&ouml;stermez. B&uuml;t&uuml;n insanlıkta ortak olan ruhsal temeli bulduğumuza mı inanıyoruz? İsa&rsquo;nın deneyimi ve kutsal kitap, geniş ve iyiliksever kanatlarının altında şunları gizlemektedir: Bok, hayvanlar, g&uuml;nler. Bu sonsuz, bi&ccedil;imsiz &ccedil;eşitleme karmaşasına, insana d&uuml;zen vermek nasıl istenebilir? &ldquo;Komşunu sev&rdquo; ilkesi, ger&ccedil;ekte ikiy&uuml;zl&uuml;l&uuml;kt&uuml;r. &ldquo;Kendini tanı&rdquo;, bir &uuml;topyadır, ama daha kabul edilebilir bir yanı da yok değildir bu s&ouml;z&uuml;n, &ccedil;&uuml;nk&uuml; k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml; barındırır. Acımak yok. İnsan kırımından sonra, bize kalan arıtılmış bir insanlık umududur. İnandırmak istemediğim i&ccedil;in, kendimden s&ouml;z ediyorum hep. Başkalarını kendi ırmağıma s&uuml;r&uuml;klemeye hakkım yok, kimseyi beni izlemeye zorlamıyorum, herkes kendi sanatını kendince yapar &ndash; eğer yıldızların katına hızla y&uuml;kselmenin zevkini tatmışsa, &ouml;l&uuml;lerin ya da doğurgan kasılmaların &ccedil;i&ccedil;ekleriyle s&uuml;sl&uuml; madenlere inebilmişse. Sarkıtlar: onları her yerde aramalı, acıyla b&uuml;y&uuml;m&uuml;ş yuvalarda, meleklerin tavşanlarınki kadar beyaz g&ouml;zlerinde. B&ouml;yle doğdu DADA,[13]&nbsp;bağımsız olma ve topluluğun i&ccedil;y&uuml;z&uuml;ne g&uuml;vensizlik ihtiyacından. Bizimle birlikte &ccedil;alışanlar, &ouml;zg&uuml;rl&uuml;klerini korur. Hi&ccedil;bir kuramdan yana değiliz. K&uuml;bist ve f&uuml;t&uuml;rist akademilerden gına geldi artık: bu akademiler, bi&ccedil;imsel d&uuml;ş&uuml;nce laboratuarlarından başka bir şey değiller bize g&ouml;re. Para kazanmak ve burjuva zevklerini okşamak i&ccedil;in mi yapılır sanat? Para şıkırtılarının sesi duyuluyor kafiyelerde, şiş g&ouml;beklerin kavisi boyunca kayıyor ton değişimleri. B&uuml;t&uuml;n sanat&ccedil;ı toplulukları, değişik kuyruklu yıldızlara binerek vardılar en sonunda bu bankaya. Yastıklara serilme ve yiyip i&ccedil;me olanaklarına kapılar a&ccedil;ık.</p>
+<em>Her seyirci bir dalaverecidir aynı zamanda – eğer bir sözcüğü açıklamak (öğrenmek!) peşindeyse. Duvarları yılansı karmaşıklıklarla dolu sığınağından, içgüdülerinin kışkırtılmasına göz yumar. Evlilik yaşamıyla ilgili mutsuzluklar da buradan doğar.</em>
-<p>Verimli bir toprağa yerleşiyoruz burada.</p>
+<em>Açıklamak: Boş kafataslarının bulunduğu değirmenlerde kızılgöbeklerin eğlentisi.</em>
-<p>Ayrıca, gene burada kamuya seslenme hakkını kullanıyoruz, &ccedil;&uuml;nk&uuml; &uuml;rpermelerin ve uyanışın ne olduğunu &ouml;ğrendik. Tasasız tene, &uuml;&ccedil;dişli yabayı saplıyoruz enerjiden sarhoş hayaletler gibi. Baş d&ouml;nd&uuml;r&uuml;c&uuml; tropik yeşilliklerin bolluğunda oluk oluk akan uğursuzluk selleriyiz biz, zamk ve yağmur bizim terimiz, kanıyoruz ve susuzluğu yakıyoruz, diriliktir bizim kanımız.</p>
+<strong>Dadanın Hiçbir Anlamı Yoktur</strong>
-<p>K&uuml;bizm, nesneye basit bir bakıştan doğmuştu: C&eacute;zanne, bir fincanı, g&ouml;zlerinden yirmi santimetre aşağıda tutarak &ccedil;izerdi, k&uuml;bistler fincana yukardan bakarak onun resmini yapıyorlar, kimileri de nesneden aldığı dikey bir kesiti bir kenara akıllıca yerleştirerek onun g&ouml;r&uuml;n&uuml;ş&uuml;n&uuml; karmaşık hale getiriyor. (Burada, ne yaratıcı sanat&ccedil;ıları unutuyorum, ne de kesin form verdikleri malzemenin b&uuml;y&uuml;k ama&ccedil;larını.) ✩ F&uuml;t&uuml;rist ise, aynı fincanı, birka&ccedil; g&uuml;&ccedil;l&uuml; &ccedil;izgiyle, muzip&ccedil;e s&uuml;slenmiş ve yan yana dizilmiş bir nesneler dizisi olarak, devinim halinde g&ouml;r&uuml;r. Entelekt&uuml;el sermaye yatırımına y&ouml;nelik iyi ya da k&ouml;t&uuml; bir resim olmasına engel değildir bu t&uuml;r bakış. Yeni ressam bir d&uuml;nya yaratır, bu d&uuml;nyanın &ouml;ğeleri, aynı zamanda onun kullandığı ara&ccedil; gere&ccedil;lerdir, herhangi bir kanıta gerek duymaksızın, yalın ve kesin bir yapıttır onun &ccedil;izdiği. Yeni sanat&ccedil;ı karşı &ccedil;ıkar: Artık resim (simgesel ve yanılsama &uuml;r&uuml;n&uuml; bir &ccedil;oğaltım) yapmaz o, doğrudan doğruya taş, ahşap, demir ve kalaydan kayalar, anlık duygulanımın duru r&uuml;zg&acirc;rıyla her y&ouml;ne d&ouml;nd&uuml;r&uuml;lebilen &ouml;nc&uuml; organizmalar yaratır. ✩ Resimsel ya da plastik her yapıt, sonu&ccedil;ta gereksizdir; k&ouml;le ruhlara korku veren bir ucube olsa da, insan giysilerine b&uuml;r&uuml;nm&uuml;ş hayvanların yemekhanelerini s&uuml;sleyen yavan yapıtlardan, insanların o h&uuml;z&uuml;nl&uuml; masalının resimlerinden olmasa da. &ndash; Yeni durumların ve olanakların birbirini izlediği ve birbiriyle yer değiştirdiği bir d&uuml;nyanın ger&ccedil;ekliği i&ccedil;inde, g&ouml;zlerimizin &ouml;n&uuml;nde, bir tuval &uuml;zerinde, geometrik olarak saptanmış iki paralel &ccedil;izginin bakışımını sağlama sanatıdır tablo. Bu d&uuml;nya, yapıtta ne &ouml;zellikle belirtilmiş ne de tanımlanmıştır, sayısız &ccedil;eşitlemeleri i&ccedil;inde, resmi izleyene aittir. Yaratıcısı i&ccedil;in, herhangi bir nedene ve kurama dayanmaz.&nbsp;<em>D&uuml;zen = d&uuml;zensizlik; ben = ben-olmayan; olumlama = yadsıma</em>, mutlak bir sanatın y&uuml;ce ışıkları. D&uuml;zenli ve kozmik kaosun saflığında mutlak, s&uuml;reksiz, soluksuz, ışıksız, denetimsiz bir &acirc;nı kapsayan şu k&uuml;recik i&ccedil;inde sonsuz, ✩ Eski bir yapıtı, aynı zamanda yeniliği i&ccedil;in severim ben. Bizi ge&ccedil;mişe bağlayan, karşıtlıktan başka bir şey değildir. ✩ Bize ahlak dersi veren, psikolojik temeli tartışan ya da iyileştirdikleri iddiasında bulunan yazarlarda, gizli bir kazanma arzusunun yanı sıra,&nbsp; sınıflandırdıkları, b&ouml;l&uuml;şt&uuml;kleri, y&ouml;nlendirdikleri g&uuml;l&uuml;n&ccedil; bir hayat bilgisi bulunur; tempo tuttuklarında, kategorilerin buna uygun dans ettiğini g&ouml;rmekte diretirler. Okurları ise, alaylı bir şekilde g&uuml;ler ve yollarına devam ederler: neye yarar b&uuml;t&uuml;n bunlar?</p>
+Hiçbir anlam taşımayan bir sözcük için zaman harcamak boş geliyorsa, nafile ise… Kafalarda dolaşan ilk düşünce, bakteriyolojik düzeydedir: O sözcüğün etimolojik, tarihsel ya da en azından psikolojik kaynağına inmek. Gazetelerden öğrendiğimize göre, Kru zencileri, kutsal bir ineğin kuyruğuna DADA diyorlarmış. İtalya’nın bir yöresinde, küp ve anne, aynı sözcükle karşılanıyor: DADA. Tahta at ve dadı, Rusçada ve Rumencede çifte olumlama: DADA. Bilgili gazeteciler bu sözcükte, bebeklere özgü bir sanat görüyorlardı, günümüzün öteki küçükçocuklarıçağıranisa ermişleri ise, kuru ve gürültücü, gürültücü ve tekdüze bir ilkelciliğe dönüş görüyorlar bu sözcükte. Bir sözcük üzerinde duyarlılık inşa edilemez; her yapı, can sıkıcı bir yetkinleşmeye yakınsar, yaldızlı bir bataklığın durgunluğuna, görece insanî ürüne. Kendinde güzel olmak gibi bir amaç taşımamalıdır sanat yapıtı, zira ölüdür o; ne neşeli ne üzgün, ne açık ne kapalı, ermiş aylaların pastalarını ya da atmosferler arasında arkaya eğilmiş bir koşunun terlerini silmeye yardım ederek, kişileri sevindirmek ya da onlara kötü davranmak. Bağlı olduğu yasa gereği, nesnel olarak, herkes için güzel değildir hiçbir zaman bir sanat yapıtı. O halde, eleştiri gereksizdir, onun varlığından öznel olarak söz edilebilir, ancak herkes için en küçük bir genel nitelik göstermez. Bütün insanlıkta ortak olan ruhsal temeli bulduğumuza mı inanıyoruz? İsa’nın deneyimi ve kutsal kitap, geniş ve iyiliksever kanatlarının altında şunları gizlemektedir: Bok, hayvanlar, günler. Bu sonsuz, biçimsiz çeşitleme karmaşasına, insana düzen vermek nasıl istenebilir? “Komşunu sev” ilkesi, gerçekte ikiyüzlülüktür. “Kendini tanı”, bir ütopyadır, ama daha kabul edilebilir bir yanı da yok değildir bu sözün, çünkü kötülüğü barındırır. Acımak yok. İnsan kırımından sonra, bize kalan arıtılmış bir insanlık umududur. İnandırmak istemediğim için, kendimden söz ediyorum hep. Başkalarını kendi ırmağıma sürüklemeye hakkım yok, kimseyi beni izlemeye zorlamıyorum, herkes kendi sanatını kendince yapar – eğer yıldızların katına hızla yükselmenin zevkini tatmışsa, ölülerin ya da doğurgan kasılmaların çiçekleriyle süslü madenlere inebilmişse. Sarkıtlar: onları her yerde aramalı, acıyla büyümüş yuvalarda, meleklerin tavşanlarınki kadar beyaz gözlerinde. Böyle doğdu DADA,[13] bağımsız olma ve topluluğun içyüzüne güvensizlik ihtiyacından. Bizimle birlikte çalışanlar, özgürlüklerini korur. Hiçbir kuramdan yana değiliz. Kübist ve fütürist akademilerden gına geldi artık: bu akademiler, biçimsel düşünce laboratuarlarından başka bir şey değiller bize göre. Para kazanmak ve burjuva zevklerini okşamak için mi yapılır sanat? Para şıkırtılarının sesi duyuluyor kafiyelerde, şiş göbeklerin kavisi boyunca kayıyor ton değişimleri. Bütün sanatçı toplulukları, değişik kuyruklu yıldızlara binerek vardılar en sonunda bu bankaya. Yastıklara serilme ve yiyip içme olanaklarına kapılar açık.
-<p>Doymak bilmez kitlelere ulaşmayan bir edebiyat var. Yazarının ger&ccedil;ek bir ihtiyacından ve yazarın kendisi i&ccedil;in doğmuş, yaratıcıların yapıtı. Yasaların ge&ccedil;erli olmadığı, y&uuml;ce bir bencillik bilgisi. ✩ Her sayfa patlamalıdır, ya derin ve ağır bir ciddiyetle, bir kasırgayla, baş d&ouml;nd&uuml;r&uuml;c&uuml; bir etkiyle, yenilikle, sonsuzlukla, i&ccedil;erdiği ezici şakayla, ilkelerin coşkusuyla ya da basım tekniğiyle. İşte ka&ccedil;ıp giden sallantılı bir d&uuml;nya, cehennem &ccedil;ıngıraklarının m&uuml;stakbel &acirc;şığı, işte &ouml;te yanda: yeni insanlar. Odunlar, zıplayanlar, hı&ccedil;kırıklarla sarsılanlar. İşte sakatlanmış bir d&uuml;nya, ve iyileştirme hastalığına kapılmış sahte edebiyat doktorları.</p>
+Verimli bir toprağa yerleşiyoruz burada.
-<p>Şimdi size sesleniyorum: başlangı&ccedil; diye bir şey yok ve sarsılmıyoruz biz, duygusal değiliz. Bulutların ve duaların &ccedil;arşafını, deli bir r&uuml;zg&acirc;r gibi yırtıyoruz; yıkımın b&uuml;y&uuml;k g&ouml;sterisini hazırlamaktayız, yangını ve bozulmayı. Yası ortadan kaldırmaya hazırlanıyoruz ve g&ouml;zyaşlarının yerine, bir kıtadan &ouml;tekine yayılan sirenleri koyuyoruz. Yoğun sevin&ccedil; bayraklarını ve zehrin kederinden uzak kalanları. ✩ DADA, soyutlamanın simgesidir; reklam ve ticaret de şiirsel &ouml;ğelerdir.</p>
+Ayrıca, gene burada kamuya seslenme hakkını kullanıyoruz, çünkü ürpermelerin ve uyanışın ne olduğunu öğrendik. Tasasız tene, üçdişli yabayı saplıyoruz enerjiden sarhoş hayaletler gibi. Baş döndürücü tropik yeşilliklerin bolluğunda oluk oluk akan uğursuzluk selleriyiz biz, zamk ve yağmur bizim terimiz, kanıyoruz ve susuzluğu yakıyoruz, diriliktir bizim kanımız.
-<p>Beynin &ccedil;ekmecelerini kırıp par&ccedil;alıyorum, toplumsal &ouml;rg&uuml;tlenmenin de: Her yerde ahlak kurallarını &ccedil;iğnemek ve g&ouml;ky&uuml;z&uuml;n&uuml;n elini cehenneme, cehennemin g&ouml;zlerini g&ouml;ky&uuml;z&uuml;ne fırlatmak, ger&ccedil;ek g&uuml;&ccedil;lerde yeniden kurmak evrensel bir sirkin doğurgan &ccedil;arkını ve her bireyin d&uuml;şlemini.</p>
+Kübizm, nesneye basit bir bakıştan doğmuştu: Cézanne, bir fincanı, gözlerinden yirmi santimetre aşağıda tutarak çizerdi, kübistler fincana yukardan bakarak onun resmini yapıyorlar, kimileri de nesneden aldığı dikey bir kesiti bir kenara akıllıca yerleştirerek onun görünüşünü karmaşık hale getiriyor. (Burada, ne yaratıcı sanatçıları unutuyorum, ne de kesin form verdikleri malzemenin büyük amaçlarını.) ✩ Fütürist ise, aynı fincanı, birkaç güçlü çizgiyle, muzipçe süslenmiş ve yan yana dizilmiş bir nesneler dizisi olarak, devinim halinde görür. Entelektüel sermaye yatırımına yönelik iyi ya da kötü bir resim olmasına engel değildir bu tür bakış. Yeni ressam bir dünya yaratır, bu dünyanın öğeleri, aynı zamanda onun kullandığı araç gereçlerdir, herhangi bir kanıta gerek duymaksızın, yalın ve kesin bir yapıttır onun çizdiği. Yeni sanatçı karşı çıkar: Artık resim (simgesel ve yanılsama ürünü bir çoğaltım) yapmaz o, doğrudan doğruya taş, ahşap, demir ve kalaydan kayalar, anlık duygulanımın duru rüzgârıyla her yöne döndürülebilen öncü organizmalar yaratır. ✩ Resimsel ya da plastik her yapıt, sonuçta gereksizdir; köle ruhlara korku veren bir ucube olsa da, insan giysilerine bürünmüş hayvanların yemekhanelerini süsleyen yavan yapıtlardan, insanların o hüzünlü masalının resimlerinden olmasa da. – Yeni durumların ve olanakların birbirini izlediği ve birbiriyle yer değiştirdiği bir dünyanın gerçekliği içinde, gözlerimizin önünde, bir tuval üzerinde, geometrik olarak saptanmış iki paralel çizginin bakışımını sağlama sanatıdır tablo. Bu dünya, yapıtta ne özellikle belirtilmiş ne de tanımlanmıştır, sayısız çeşitlemeleri içinde, resmi izleyene aittir. Yaratıcısı için, herhangi bir nedene ve kurama dayanmaz. <em>Düzen = düzensizlik; ben = ben-olmayan; olumlama = yadsıma</em>, mutlak bir sanatın yüce ışıkları. Düzenli ve kozmik kaosun saflığında mutlak, süreksiz, soluksuz, ışıksız, denetimsiz bir ânı kapsayan şu kürecik içinde sonsuz, ✩ Eski bir yapıtı, aynı zamanda yeniliği için severim ben. Bizi geçmişe bağlayan, karşıtlıktan başka bir şey değildir. ✩ Bize ahlak dersi veren, psikolojik temeli tartışan ya da iyileştirdikleri iddiasında bulunan yazarlarda, gizli bir kazanma arzusunun yanı sıra, sınıflandırdıkları, bölüştükleri, yönlendirdikleri gülünç bir hayat bilgisi bulunur; tempo tuttuklarında, kategorilerin buna uygun dans ettiğini görmekte diretirler. Okurları ise, alaylı bir şekilde güler ve yollarına devam ederler: neye yarar bütün bunlar?
-<p>Sorun felsefedir: Hayata, tanrıya, d&uuml;ş&uuml;nceye ya da başka herhangi bir şeye, ne yandan bakmaya başlamalı. Sahtedir bakılan her şey. G&ouml;receli sonucun, akşam yemeğinden sonra pastayla kiraz arasında yapılacak bir se&ccedil;imden daha &ouml;nemli olabileceğine inanmıyorum. G&ouml;r&uuml;ş&uuml;n&uuml; dolaylı yoldan kabul ettirmek i&ccedil;in, bir şeyin &ouml;teki y&uuml;z&uuml;ne alelacele bakma bi&ccedil;imine diyalektik denir, yani &ccedil;evresinde y&ouml;ntem dansı yaparak, kızarmış patateslerin ruhu i&ccedil;in kıyasıya pazarlık etmek.</p>
+Doymak bilmez kitlelere ulaşmayan bir edebiyat var. Yazarının gerçek bir ihtiyacından ve yazarın kendisi için doğmuş, yaratıcıların yapıtı. Yasaların geçerli olmadığı, yüce bir bencillik bilgisi. ✩ Her sayfa patlamalıdır, ya derin ve ağır bir ciddiyetle, bir kasırgayla, baş döndürücü bir etkiyle, yenilikle, sonsuzlukla, içerdiği ezici şakayla, ilkelerin coşkusuyla ya da basım tekniğiyle. İşte kaçıp giden sallantılı bir dünya, cehennem çıngıraklarının müstakbel âşığı, işte öte yanda: yeni insanlar. Odunlar, zıplayanlar, hıçkırıklarla sarsılanlar. İşte sakatlanmış bir dünya, ve iyileştirme hastalığına kapılmış sahte edebiyat doktorları.
-<p>İdeal, ideal, ideal,</p>
+Şimdi size sesleniyorum: başlangıç diye bir şey yok ve sarsılmıyoruz biz, duygusal değiliz. Bulutların ve duaların çarşafını, deli bir rüzgâr gibi yırtıyoruz; yıkımın büyük gösterisini hazırlamaktayız, yangını ve bozulmayı. Yası ortadan kaldırmaya hazırlanıyoruz ve gözyaşlarının yerine, bir kıtadan ötekine yayılan sirenleri koyuyoruz. Yoğun sevinç bayraklarını ve zehrin kederinden uzak kalanları. ✩ DADA, soyutlamanın simgesidir; reklam ve ticaret de şiirsel öğelerdir.
-<p>Bilgi, bilgi, bilgi,</p>
+Beynin çekmecelerini kırıp parçalıyorum, toplumsal örgütlenmenin de: Her yerde ahlak kurallarını çiğnemek ve gökyüzünün elini cehenneme, cehennemin gözlerini gökyüzüne fırlatmak, gerçek güçlerde yeniden kurmak evrensel bir sirkin doğurgan çarkını ve her bireyin düşlemini.
-<p>Bumbum, bumbum, bumbum, &nbsp;</p>
+Sorun felsefedir: Hayata, tanrıya, düşünceye ya da başka herhangi bir şeye, ne yandan bakmaya başlamalı. Sahtedir bakılan her şey. Göreceli sonucun, akşam yemeğinden sonra pastayla kiraz arasında yapılacak bir seçimden daha önemli olabileceğine inanmıyorum. Görüşünü dolaylı yoldan kabul ettirmek için, bir şeyin öteki yüzüne alelacele bakma biçimine diyalektik denir, yani çevresinde yöntem dansı yaparak, kızarmış patateslerin ruhu için kıyasıya pazarlık etmek.
-<p>diye bağırırsam gelişmeyi, yasayı, ahlakı ve b&uuml;t&uuml;n &ouml;teki g&uuml;zel nitelikleri yeterince doğru bi&ccedil;imde kaydetmiş olurum; &ccedil;ok akıllı bir&ccedil;ok insan, bir&ccedil;ok kitapta bunları tartışmış ve sonunda gene de her biri, kendi kişisel bumbumuna g&ouml;re dans ettiğini ve kendi bumbumu konusunda haklı olduğunu ileri s&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r; hastalıklı merakını doyuma ulaştırmak; tanımlanamaz ihtiya&ccedil;lar i&ccedil;in &ouml;zel ziller; banyo; parasal sorunlar; yaşam &uuml;zerindeki yansımalarıyla mide; hayvansal amonyak bazlı fıltrelerle yağlanmış dilsiz yaylarıyla bir hayalet orkestra demetinde ifade bulan gizemli değneğin otoritesi. Bir meleğin mavi kelebek g&ouml;zl&uuml;ğ&uuml;yle, hepi topu yirmi paralık bir ortak minnettarlık uğruna i&ccedil;eriyi kazdılar. ✩ Eğer hepsi haklıysa ve eğer b&uuml;t&uuml;n haplar yalnızca Pink&rsquo;se, bir kerecik olsun haklı olmamayı deneyelim. ✩ Yazılan şeyin d&uuml;ş&uuml;nce a&ccedil;ısından usa yatkın bi&ccedil;imde a&ccedil;ıklanabilir olduğuna inanılıyor. Ancak &ccedil;ok g&ouml;rece bir şeydir bu. D&uuml;ş&uuml;nce felsefe i&ccedil;in iyidir, ama g&ouml;relidir. Tehlikeli bir hastalıktır psikanaliz, insanın ger&ccedil;ek-karşıtı eğilimlerini uyuşturur ve burjuvaziyi sistemleştirir. Nihai ger&ccedil;eklik yoktur. Diyalektik, sıradan bir bi&ccedil;imde/her hal&uuml;k&acirc;rda edineceğimiz g&ouml;r&uuml;şlere bizi y&ouml;nlendiren eğlendirici bir makinedir. Mantığın aşırı titiz inceliğiyle, ger&ccedil;eği sergilemiş olduğumuzu ve bu ger&ccedil;eklere ilişkin g&ouml;r&uuml;şlerin doğruluğunu sağladığımızı mı sanıyoruz? Duyular tarafından sıkıştırılmış mantık, organik bir hastalıktır. D&uuml;ş&uuml;n&uuml;rler, bu &ouml;ğeye g&ouml;zlem g&uuml;c&uuml;n&uuml; eklemekten pek hoşlanırlar. Ama d&uuml;ş&uuml;nmenin tam da bu muhteşem niteliği, onun g&uuml;&ccedil;s&uuml;zl&uuml;ğ&uuml;n&uuml;n de kanıtıdır. G&ouml;zlem yapılır, bir ya da bir&ccedil;ok g&ouml;r&uuml;ş a&ccedil;ısından bakılır, var olan milyonlarcası arasından se&ccedil;ilir bu bakış a&ccedil;ıları. Deneyim de, sonu&ccedil; olarak rastlantının ve bireysel yetilerin bir sonucudur. ✩ Bilim spek&uuml;latif sistem haline gelir gelmez, yararlılık niteliğini, o son derece yararsız, ama en azından bireysel niteliğini yitirir yitirmez tiksinti verir bana. Vıcık vıcık nesnellikten ve uyumdan, her şeyi d&uuml;zen i&ccedil;inde g&ouml;rmek isteyen şu bilimden nefret ederim. Devam edin &ccedil;ocuklarım, insanlık&hellip; Doğanın k&ouml;leleri olduğumuzu s&ouml;yl&uuml;yor bilim: her şey d&uuml;zen i&ccedil;inde, sevişin ve kafalarınızı kırın. Devam edin &ccedil;ocuklarım, insanlık, kibar burjuvalar ve kızoğlankız gazeteciler&hellip; ✩ Sistemlere karşıyım, sistemlerin en kabul edilebilir olanı, ilke olarak hi&ccedil;bir sisteme sahip olmamaktır. ✩ Tamamlanmak, beninin vazosunu dolduruncaya kadar, kendi k&uuml;&ccedil;&uuml;kl&uuml;ğ&uuml; i&ccedil;inde yetkinleşmek, d&uuml;ş&uuml;nceden yana ve d&uuml;ş&uuml;nceye karşı savaşma cesareti, ekmeğin gizemi, ekonomik zambaklar bi&ccedil;iminde korkun&ccedil; bir burgunun birden &ccedil;alışmaya başlaması:&nbsp;</p>
+İdeal, ideal, ideal,
-<p><strong>DADACI KENDİLİĞİNDENLİK</strong></p>
+Bilgi, bilgi, bilgi,
-<p>Herkesin kendine &ouml;zg&uuml; durumunu kolladığı, kendini savunmaktan değilse de, başkalarına saygı duymaktan geri kalmadığı bir yaşam bi&ccedil;imine adamsendecilik derim ben, ulusal marşa d&ouml;n&uuml;şen&nbsp;<em>two-step</em>, elden d&uuml;şme eşya satan d&uuml;kk&acirc;n. Bize Bach f&uuml;gleri dinleten telsiz telefon, genelevler i&ccedil;in ışıklı reklamlar ve tabelalar, Tanrı adına karanfiller dağıtan org, bunların t&uuml;m&uuml; ger&ccedil;ekten de fotoğrafın ve tek yanlı din eğitiminin yerini alıyor.</p>
+Bumbum, bumbum, bumbum,
-<p><strong>Etkin yalınlık.</strong></p>
+diye bağırırsam gelişmeyi, yasayı, ahlakı ve bütün öteki güzel nitelikleri yeterince doğru biçimde kaydetmiş olurum; çok akıllı birçok insan, birçok kitapta bunları tartışmış ve sonunda gene de her biri, kendi kişisel bumbumuna göre dans ettiğini ve kendi bumbumu konusunda haklı olduğunu ileri sürmüştür; hastalıklı merakını doyuma ulaştırmak; tanımlanamaz ihtiyaçlar için özel ziller; banyo; parasal sorunlar; yaşam üzerindeki yansımalarıyla mide; hayvansal amonyak bazlı fıltrelerle yağlanmış dilsiz yaylarıyla bir hayalet orkestra demetinde ifade bulan gizemli değneğin otoritesi. Bir meleğin mavi kelebek gözlüğüyle, hepi topu yirmi paralık bir ortak minnettarlık uğruna içeriyi kazdılar. ✩ Eğer hepsi haklıysa ve eğer bütün haplar yalnızca Pink’se, bir kerecik olsun haklı olmamayı deneyelim. ✩ Yazılan şeyin düşünce açısından usa yatkın biçimde açıklanabilir olduğuna inanılıyor. Ancak çok görece bir şeydir bu. Düşünce felsefe için iyidir, ama görelidir. Tehlikeli bir hastalıktır psikanaliz, insanın gerçek-karşıtı eğilimlerini uyuşturur ve burjuvaziyi sistemleştirir. Nihai gerçeklik yoktur. Diyalektik, sıradan bir biçimde/her halükârda edineceğimiz görüşlere bizi yönlendiren eğlendirici bir makinedir. Mantığın aşırı titiz inceliğiyle, gerçeği sergilemiş olduğumuzu ve bu gerçeklere ilişkin görüşlerin doğruluğunu sağladığımızı mı sanıyoruz? Duyular tarafından sıkıştırılmış mantık, organik bir hastalıktır. Düşünürler, bu öğeye gözlem gücünü eklemekten pek hoşlanırlar. Ama düşünmenin tam da bu muhteşem niteliği, onun güçsüzlüğünün de kanıtıdır. Gözlem yapılır, bir ya da birçok görüş açısından bakılır, var olan milyonlarcası arasından seçilir bu bakış açıları. Deneyim de, sonuç olarak rastlantının ve bireysel yetilerin bir sonucudur. ✩ Bilim spekülatif sistem haline gelir gelmez, yararlılık niteliğini, o son derece yararsız, ama en azından bireysel niteliğini yitirir yitirmez tiksinti verir bana. Vıcık vıcık nesnellikten ve uyumdan, her şeyi düzen içinde görmek isteyen şu bilimden nefret ederim. Devam edin çocuklarım, insanlık… Doğanın köleleri olduğumuzu söylüyor bilim: her şey düzen içinde, sevişin ve kafalarınızı kırın. Devam edin çocuklarım, insanlık, kibar burjuvalar ve kızoğlankız gazeteciler… ✩ Sistemlere karşıyım, sistemlerin en kabul edilebilir olanı, ilke olarak hiçbir sisteme sahip olmamaktır. ✩ Tamamlanmak, beninin vazosunu dolduruncaya kadar, kendi küçüklüğü içinde yetkinleşmek, düşünceden yana ve düşünceye karşı savaşma cesareti, ekmeğin gizemi, ekonomik zambaklar biçiminde korkunç bir burgunun birden çalışmaya başlaması:
-<p>Işık derecelerini se&ccedil;me g&uuml;&ccedil;s&uuml;zl&uuml;ğ&uuml;: alacakaranlığı yalamak, bal ve dışkıyla dolu koca ağız i&ccedil;inde y&uuml;zmek. Sonsuzluk &ouml;l&ccedil;eğine vurulduğunda, boşunadır her eylem &ndash; (sonucu alabildiğine grotesk olacak bir ser&uuml;vene atılmasına seyirci kalırsak d&uuml;ş&uuml;ncenin &ndash; insanoğlunun g&uuml;&ccedil;s&uuml;zl&uuml;ğ&uuml;n&uuml; tanımak a&ccedil;ısından &ouml;nemli bir olgu.) Ama eğer yaşam, ama&ccedil;sız ve doğum acısız k&ouml;t&uuml; bir şaka ise, solgun kasımpatları gibi, işin i&ccedil;inden tam anlamıyla sıyrılıp &ccedil;ıkmak gerektiğine inandığımıza g&ouml;re, yeg&acirc;ne mutabakat temelini ilan ediyoruz demektir: sanat. Zihnin yaman savaş&ccedil;ıları olarak bizim y&uuml;zyıllardır ona verdiğimiz &ouml;nemi taşımaz sanat. Kimsenin canını yakmaz o, sanatla ilgilenmeyi bilenler g&ouml;ze girecekler, &uuml;lkeyi sesleriyle doldurmak gibi g&uuml;zel bir fırsat ele ge&ccedil;irecekler. Sanat mahrem bir şeydir, sanat&ccedil;ı kendisi i&ccedil;in sanat yapar; anlaşılır yapıt &uuml;retmek gazetecinin işidir ve şu anda bu canavarı yağlıboyaya karıştırmak hoşuma gidiyor: k&acirc;ğıt t&uuml;p metale &ouml;yk&uuml;n&uuml;yor, sıkıldığında otomatik bi&ccedil;imde i&ccedil;inden kin, kalleşlik, al&ccedil;aklık boşalıyor. Sanat&ccedil;ı, şair, bu end&uuml;strideki bir b&ouml;l&uuml;m şefi suretinde yoğunlaşmış kitleden akan zehirden hoşlanır, kendisine hakaret edilmesine bayılır: değişmezliğinin kanıtıdır bu. Yazar, gazetelerin &ouml;vd&uuml;ğ&uuml; sanat&ccedil;ı olarak, yapıtının anlaşıldığına tanıklık eder: kamu yararı i&ccedil;in bi&ccedil;ilmiş bir paltonun gariban astarı; kabalığı &ouml;rten pa&ccedil;avralar, bayağı i&ccedil;g&uuml;d&uuml;ler barındıran bir hayvanın azgınlığına katkıda bulunan sidik. Tipografik mikroplarla &ccedil;oğalan p&ouml;rs&uuml;k ve yavan et.</p>
+<strong>DADACI KENDİLİĞİNDENLİK</strong>
-<p>İ&ccedil;imizde oldum olası var olan sulu g&ouml;zl&uuml;l&uuml;k eğilimini alt &uuml;st ettik. Bu t&uuml;rden her sızıntı ishal turşusudur. Bu sanatı desteklemek, onu sindirmek demektir. Bize g&uuml;&ccedil;l&uuml;, sağlam, &ouml;zl&uuml; ve hi&ccedil;bir zaman anlaşılmayacak yapıtlar gerek. Mantık, kafa karıştırır. Mantık yanıltıcıdır. Kavramların iplerini, yani s&ouml;zleri, bi&ccedil;imsel kenarlarına, aldatıcı u&ccedil;lara ve merkezlere doğru &ccedil;eker. &Ouml;ld&uuml;r&uuml;c&uuml;d&uuml;r onun zincirleri, bağımsızlığı boğan bin kollu bir canavardır o. Sanat mantıkla birleşmiş olsaydı, ensest yapmış olurdu, kuyruğunu kendi bedeni i&ccedil;ine &ccedil;ekerek, onu yiyip yutarak, kendi kendisiyle zina yapardı ve Protestanlık katranına bulanmış bir karabasana d&ouml;nerdi, bir anıt, grimsi ve ağır bir bağırsak yığını olurdu.</p>
+Herkesin kendine özgü durumunu kolladığı, kendini savunmaktan değilse de, başkalarına saygı duymaktan geri kalmadığı bir yaşam biçimine adamsendecilik derim ben, ulusal marşa dönüşen <em>two-step</em>, elden düşme eşya satan dükkân. Bize Bach fügleri dinleten telsiz telefon, genelevler için ışıklı reklamlar ve tabelalar, Tanrı adına karanfiller dağıtan org, bunların tümü gerçekten de fotoğrafın ve tek yanlı din eğitiminin yerini alıyor.
-<p>Fakat esneklik, coşku ve hatta adaletsizliğin neşesi, masum bir alışkanlık haline getirdiğimiz ve bizi g&uuml;zel kılan şu k&uuml;&ccedil;&uuml;k ger&ccedil;ek: inceyiz biz ve yumuşaktır parmaklarımız, her yere sokulan, neredeyse akıcı bir bitkinin dalları gibi kayıverirler; kinikler adaletsizliğin ruhumuzu tanımladığını ileri s&uuml;rerler. Bir bakış a&ccedil;ısıdır bu da; ama ne mutlu ki, b&uuml;t&uuml;n &ccedil;i&ccedil;ekler kutsal değildir ve bizde tanrısal olan şey, insan-karşıtı eylemin uyanışıdır. Burada k&acirc;ğıttan yapma bir &ccedil;i&ccedil;ektir s&ouml;z konusu olan: maskeli yaşamın balosunun m&uuml;davimi olan, zarafetin mutfağını, uysal ya da etli butlu, ak&ccedil;a pak&ccedil;a kuzenleri ziyaret eden beylerin yakalarına taktıkları bir &ccedil;i&ccedil;ek. Bizim se&ccedil;tiğimiz şeylerle iş &ccedil;evirir bu beyler. Kutupların karşıtlığı ve birliği, bir anda ger&ccedil;ekliğe d&ouml;n&uuml;şebilir. Her ne olursa olsun bu bayağılığı, k&ouml;sn&uuml;l, k&ouml;t&uuml;l&uuml;k kokan bir ahlakın uzantısını telaffuz etmekte ısrarlıysak. Ahlak, zek&acirc; &uuml;r&uuml;n&uuml; her felaket gibi, k&ouml;relticidir sonunda. Ahlakın ve mantığın denetimi, polis memurlarının &ouml;n&uuml;nde kayıtsızlığı kabul ettirdi bize &ndash;k&ouml;lelik buradan kaynaklanır&ndash; burjuvaların karnını tıka basa doyuran ve sanat&ccedil;ılara a&ccedil;ık kalan yeg&acirc;ne aydınlık ve temiz cam koridorları kirleten kokuşmuş farelerdir bunlar.</p>
+<strong>Etkin yalınlık.</strong>
-<p>Herkes ş&ouml;yle haykırsın: Yerine getirilmesi gereken b&uuml;y&uuml;k bir yıkım ve yadsıma işi var. S&uuml;p&uuml;rmek, temizlemek. Kişinin temizliği, delilik halinden sonra kendini g&ouml;sterir &ndash; asırları par&ccedil;alayan ve yok eden haydutların ellerine terk edilmiş bir d&uuml;nyanın saldırgan, tam deliliğinden sonra. Ama&ccedil;sız, niyetsiz, d&uuml;zensiz: dizginlenemez delilik, kokuşma. S&ouml;z&uuml; ya da bileği g&uuml;&ccedil;l&uuml; olanlar yaşamlarını s&uuml;rd&uuml;recekler, &ccedil;&uuml;nk&uuml; atak davranıyor onlar kendilerini savunmakta, kol ve bacaklarının, duygularının ataklığı, fa&ccedil;alı g&ouml;ğ&uuml;sleri &uuml;zerinde yalazlanıyor.</p>
+Işık derecelerini seçme güçsüzlüğü: alacakaranlığı yalamak, bal ve dışkıyla dolu koca ağız içinde yüzmek. Sonsuzluk ölçeğine vurulduğunda, boşunadır her eylem – (sonucu alabildiğine grotesk olacak bir serüvene atılmasına seyirci kalırsak düşüncenin – insanoğlunun güçsüzlüğünü tanımak açısından önemli bir olgu.) Ama eğer yaşam, amaçsız ve doğum acısız kötü bir şaka ise, solgun kasımpatları gibi, işin içinden tam anlamıyla sıyrılıp çıkmak gerektiğine inandığımıza göre, yegâne mutabakat temelini ilan ediyoruz demektir: sanat. Zihnin yaman savaşçıları olarak bizim yüzyıllardır ona verdiğimiz önemi taşımaz sanat. Kimsenin canını yakmaz o, sanatla ilgilenmeyi bilenler göze girecekler, ülkeyi sesleriyle doldurmak gibi güzel bir fırsat ele geçirecekler. Sanat mahrem bir şeydir, sanatçı kendisi için sanat yapar; anlaşılır yapıt üretmek gazetecinin işidir ve şu anda bu canavarı yağlıboyaya karıştırmak hoşuma gidiyor: kâğıt tüp metale öykünüyor, sıkıldığında otomatik biçimde içinden kin, kalleşlik, alçaklık boşalıyor. Sanatçı, şair, bu endüstrideki bir bölüm şefi suretinde yoğunlaşmış kitleden akan zehirden hoşlanır, kendisine hakaret edilmesine bayılır: değişmezliğinin kanıtıdır bu. Yazar, gazetelerin övdüğü sanatçı olarak, yapıtının anlaşıldığına tanıklık eder: kamu yararı için biçilmiş bir paltonun gariban astarı; kabalığı örten paçavralar, bayağı içgüdüler barındıran bir hayvanın azgınlığına katkıda bulunan sidik. Tipografik mikroplarla çoğalan pörsük ve yavan et.
-<p>Ahlak ortaya &ccedil;ıkardı iyilikseverliği ve merhameti, filler ve gezegenler gibi s&uuml;rg&uuml;n veren ve iyi diye nitelenen o iki yağ topağını. Onların iyilikle alakası yok. Apa&ccedil;ıktır iyilik, aydınlık ve kararlıdır, uzlaşmaya ve politikaya karşı acımasızdır. Ahlaklılık, b&uuml;t&uuml;n insanların damarlarına &ccedil;ikolata akıtır. Bu g&ouml;rev, doğa&uuml;st&uuml; bir g&uuml;&ccedil; tarafından buyurulmuş değildir, d&uuml;ş&uuml;nce tacirleri ile &uuml;niversite tekelcilerinin tr&ouml;st&uuml;d&uuml;r. Duygusallık: birbirleriyle dalaşan ve canları sıkılan bir grup insana bakarak takvimi ve bilgelik ilacını buldular. Etiketler yapıştırılarak filozofların savaşı patlak verdi (merkantilizm, bilan&ccedil;o, kılı kırk yaran aşağılık &ouml;nlemler) ve bir kez daha anlaşıldı ki merhamet bir duygudur, sağlığı bozan, tiksintiyle ilişkili ishal gibi bir duygu, g&uuml;neşi kirleten pis heriflerin iğren&ccedil; işidir.</p>
+İçimizde oldum olası var olan sulu gözlülük eğilimini alt üst ettik. Bu türden her sızıntı ishal turşusudur. Bu sanatı desteklemek, onu sindirmek demektir. Bize güçlü, sağlam, özlü ve hiçbir zaman anlaşılmayacak yapıtlar gerek. Mantık, kafa karıştırır. Mantık yanıltıcıdır. Kavramların iplerini, yani sözleri, biçimsel kenarlarına, aldatıcı uçlara ve merkezlere doğru çeker. Öldürücüdür onun zincirleri, bağımsızlığı boğan bin kollu bir canavardır o. Sanat mantıkla birleşmiş olsaydı, ensest yapmış olurdu, kuyruğunu kendi bedeni içine çekerek, onu yiyip yutarak, kendi kendisiyle zina yapardı ve Protestanlık katranına bulanmış bir karabasana dönerdi, bir anıt, grimsi ve ağır bir bağırsak yığını olurdu.
-<p>Felsefi d&uuml;ş&uuml;nce fabrikalarından &ccedil;ıkan kokuşmuş bir g&uuml;neşin şu belsoğukluğuna, b&uuml;t&uuml;n kozmik yetilerin karşı olduğunu duyuruyorum buradan,</p>
+Fakat esneklik, coşku ve hatta adaletsizliğin neşesi, masum bir alışkanlık haline getirdiğimiz ve bizi güzel kılan şu küçük gerçek: inceyiz biz ve yumuşaktır parmaklarımız, her yere sokulan, neredeyse akıcı bir bitkinin dalları gibi kayıverirler; kinikler adaletsizliğin ruhumuzu tanımladığını ileri sürerler. Bir bakış açısıdır bu da; ama ne mutlu ki, bütün çiçekler kutsal değildir ve bizde tanrısal olan şey, insan-karşıtı eylemin uyanışıdır. Burada kâğıttan yapma bir çiçektir söz konusu olan: maskeli yaşamın balosunun müdavimi olan, zarafetin mutfağını, uysal ya da etli butlu, akça pakça kuzenleri ziyaret eden beylerin yakalarına taktıkları bir çiçek. Bizim seçtiğimiz şeylerle iş çevirir bu beyler. Kutupların karşıtlığı ve birliği, bir anda gerçekliğe dönüşebilir. Her ne olursa olsun bu bayağılığı, kösnül, kötülük kokan bir ahlakın uzantısını telaffuz etmekte ısrarlıysak. Ahlak, zekâ ürünü her felaket gibi, körelticidir sonunda. Ahlakın ve mantığın denetimi, polis memurlarının önünde kayıtsızlığı kabul ettirdi bize –kölelik buradan kaynaklanır– burjuvaların karnını tıka basa doyuran ve sanatçılara açık kalan yegâne aydınlık ve temiz cam koridorları kirleten kokuşmuş farelerdir bunlar.
-<p>DADACI TİKSİNTİNİN</p>
+Herkes şöyle haykırsın: Yerine getirilmesi gereken büyük bir yıkım ve yadsıma işi var. Süpürmek, temizlemek. Kişinin temizliği, delilik halinden sonra kendini gösterir – asırları parçalayan ve yok eden haydutların ellerine terk edilmiş bir dünyanın saldırgan, tam deliliğinden sonra. Amaçsız, niyetsiz, düzensiz: dizginlenemez delilik, kokuşma. Sözü ya da bileği güçlü olanlar yaşamlarını sürdürecekler, çünkü atak davranıyor onlar kendilerini savunmakta, kol ve bacaklarının, duygularının ataklığı, façalı göğüsleri üzerinde yalazlanıyor.
+
+Ahlak ortaya çıkardı iyilikseverliği ve merhameti, filler ve gezegenler gibi sürgün veren ve iyi diye nitelenen o iki yağ topağını. Onların iyilikle alakası yok. Apaçıktır iyilik, aydınlık ve kararlıdır, uzlaşmaya ve politikaya karşı acımasızdır. Ahlaklılık, bütün insanların damarlarına çikolata akıtır. Bu görev, doğaüstü bir güç tarafından buyurulmuş değildir, düşünce tacirleri ile üniversite tekelcilerinin tröstüdür. Duygusallık: birbirleriyle dalaşan ve canları sıkılan bir grup insana bakarak takvimi ve bilgelik ilacını buldular. Etiketler yapıştırılarak filozofların savaşı patlak verdi (merkantilizm, bilanço, kılı kırk yaran aşağılık önlemler) ve bir kez daha anlaşıldı ki merhamet bir duygudur, sağlığı bozan, tiksintiyle ilişkili ishal gibi bir duygu, güneşi kirleten pis heriflerin iğrenç işidir.
+
+Felsefi düşünce fabrikalarından çıkan kokuşmuş bir güneşin şu belsoğukluğuna, bütün kozmik yetilerin karşı olduğunu duyuruyorum buradan,
+
+DADACI TİKSİNTİNİN
+
+bütün olanaklarıyla, zorlu bir savaşı bildiriyorum.
+
+Ailenin yadsınmasına yol açabilecek tiksintinin her ürünü dada’dır; yıkıcı eylem halindeki bütün varlığının yumruklarını havaya kaldırarak protesto: <strong>DADA</strong>; uzlaşmanın ve inceliğin edepli cinselliğiyle şimdiye kadar kolayca reddedilmiş bütün olanakları tanıma: DADA; mantığı ve yaratıcılık yoksunlarının dansını ortadan kaldırma: <strong><em>DADA</em></strong>; uşaklarımızın değer diye yerleştirdiği her hiyerarşi ve sosyal denklemi ortadan kaldırma: <strong>DADA</strong>; her nesne, bütün nesneler, duygular ve karanlıklar, görünümler ve paralel çizgilerin açık çarpışması, birer yoludur savaşmanın: DADA’nın; belleği yok etmek: DADA; arkeolojiyi yok etmek: <em>DADA</em>; peygamberleri yok etmek: <strong>DADA</strong>; geleceği yok etmek: <strong>DADA</strong>; kendiliğindenliğin dolaysız ürünü olan her tanrıya tartışmasız, mutlak inanç: <strong>DADA</strong>; bir uyumdan zarafetle, önyargısızca öteki küreye atlama; sesli bir disk gibi fırlatılıp atılmış bir sözün yörüngesi; zamanın çılgınlıklarına kapılmış bütün bireyselliklere saygı: ciddi, ürkek, çekingen, zorlu, güçlü, kararlı, coşkulu; ibadethanesini her tür ağır ve yararsız eşyadan arındırmak; kırıcı ya da sevdalı düşünceyi tükürerek dışarı atmak ışıltılı bir çağlayan gibi, ya da onu hep içinde tutmak –fark etmeyeceğini bilmenin verdiği hoşnutlukla– baş meleklerin bedenleri ve ruhlarıyla süslü, soylular için böceklerden temizlenmiş çalılıklarda duyulan aynı yoğunlukla. Özgürlük: <strong>DADA DADA DADA</strong>, kasılmış acıların uluması, karşıtların ve bütün karşıtlıkların birbirine dolaşması, grotesklerin, sonuçsuzlukların: HAYATIN.
-<p>b&uuml;t&uuml;n olanaklarıyla, zorlu bir savaşı bildiriyorum.</p>
-<p>Ailenin yadsınmasına yol a&ccedil;abilecek tiksintinin her &uuml;r&uuml;n&uuml; dada&rsquo;dır; yıkıcı eylem halindeki b&uuml;t&uuml;n varlığının yumruklarını havaya kaldırarak protesto:&nbsp;<strong>DADA</strong>; uzlaşmanın ve inceliğin edepli cinselliğiyle şimdiye kadar kolayca reddedilmiş b&uuml;t&uuml;n olanakları tanıma: DADA; mantığı ve yaratıcılık yoksunlarının dansını ortadan kaldırma:&nbsp;<strong><em>DADA</em></strong>; uşaklarımızın değer diye yerleştirdiği her hiyerarşi ve sosyal denklemi ortadan kaldırma:&nbsp;&nbsp;<strong>DADA</strong>; her nesne, b&uuml;t&uuml;n nesneler, duygular ve karanlıklar, g&ouml;r&uuml;n&uuml;mler ve paralel &ccedil;izgilerin a&ccedil;ık &ccedil;arpışması, birer yoludur savaşmanın: DADA&rsquo;nın; belleği yok etmek: DADA; arkeolojiyi yok etmek:&nbsp;<em>DADA</em>; peygamberleri yok etmek:&nbsp;<strong>DADA</strong>; geleceği yok etmek:&nbsp;<strong>DADA</strong>; kendiliğindenliğin dolaysız &uuml;r&uuml;n&uuml; olan her tanrıya tartışmasız, mutlak inan&ccedil;:&nbsp;<strong>DADA</strong>; bir uyumdan zarafetle, &ouml;nyargısızca &ouml;teki k&uuml;reye atlama; sesli bir disk gibi fırlatılıp atılmış bir s&ouml;z&uuml;n y&ouml;r&uuml;ngesi; zamanın &ccedil;ılgınlıklarına kapılmış b&uuml;t&uuml;n bireyselliklere saygı: ciddi, &uuml;rkek, &ccedil;ekingen, zorlu, g&uuml;&ccedil;l&uuml;, kararlı, coşkulu; ibadethanesini her t&uuml;r ağır ve yararsız eşyadan arındırmak; kırıcı ya da sevdalı d&uuml;ş&uuml;nceyi t&uuml;k&uuml;rerek dışarı atmak ışıltılı bir &ccedil;ağlayan gibi, ya da onu hep i&ccedil;inde tutmak &ndash;fark etmeyeceğini bilmenin verdiği hoşnutlukla&ndash; baş meleklerin bedenleri ve ruhlarıyla s&uuml;sl&uuml;, soylular i&ccedil;in b&ouml;ceklerden temizlenmiş &ccedil;alılıklarda duyulan aynı yoğunlukla. &Ouml;zg&uuml;rl&uuml;k:&nbsp;<strong>DADA DADA DADA</strong>,&nbsp;kasılmış acıların uluması, karşıtların ve b&uuml;t&uuml;n karşıtlıkların birbirine dolaşması, grotesklerin, sonu&ccedil;suzlukların: HAYATIN.</p>