Arşiv tarihçesi

summaryrefslogtreecommitdiff
diff options
context:
space:
mode:
authorAlber <alber@edu.wll.im>2024-02-20 11:48:37 +0000
committerAlber <alber@edu.wll.im>2024-02-20 11:48:37 +0000
commit4fbcf251c139f647505bc68f2d828bcbaa51ec1d (patch)
treea339ee1a68e11e8dff235c6070739923a92564b3
parent9be04da999f301408b879b40ff6d9190a0c43150 (diff)
Edit: /library/terry-eagleton-olmasi-gereken-in-tohumlari #74
* 2024-02-20T11:48:31 terry inin -- alber
-rw-r--r--t/te/terry-eagleton-olmasi-gereken-in-tohumlari.muse111
1 files changed, 78 insertions, 33 deletions
diff --git a/t/te/terry-eagleton-olmasi-gereken-in-tohumlari.muse b/t/te/terry-eagleton-olmasi-gereken-in-tohumlari.muse
index f6c9f2c..231388c 100644
--- a/t/te/terry-eagleton-olmasi-gereken-in-tohumlari.muse
+++ b/t/te/terry-eagleton-olmasi-gereken-in-tohumlari.muse
@@ -1,34 +1,79 @@
-<p>Olması Gereken&#39;in Tohumları<br />
-<br />
-Oxford&#39;lu filozof Gilbert Ryle bir keresinde bir &ouml;ğrencisini intihardan vazge&ccedil;irmek i&ccedil;in ona &#39;hi&ccedil;bir şey &ouml;nemli değildir&#39; mantığının &ouml;rneğin &#39;hi&ccedil;bir şey gevezelik etmez&#39; mantığından &ccedil;ok farklı olduğunu s&ouml;ylediğini iddia etmiştir. Bu tarzda felsefe yapan bazıları i&ccedil;in Hegel kendi kabilelerinden biri değil, otokratik Prusya devletine boyun eğen ve d&uuml;ş&uuml;nceleri 20. y&uuml;zyılın totalitarizminin ardında yatan karanlık&ccedil;ı, yarı mistik bir sistem kurucusudur. Felsefe belirli şeyler hakkında belirli bir şekilde konuşmaktan ibarettir; Hegel bazen doğru t&uuml;rden şeyleri (&ouml;zg&uuml;rl&uuml;k, erdem, rasyonalite) tartışır, ancak bunu doğru t&uuml;rden bir şekilde yapmaz. &Ouml;zdeşlik ve &ouml;zdeş olmamanın birliği gibi var olmayan bazı konular hakkında yazdığı gibi var olan bazı konular (aşk, yoksulluk, kendini yetiştirme) hakkında da yazar. Ancak Ryle gibiler i&ccedil;in hi&ccedil; de felsefi sayılmaz.<br />
-<br />
-Richard Bourke, isim benzerliği ve vatandaşı Edmund Burke ile ilgili olan Empire and Revolution (2015) adlı eseriyle dikkat &ccedil;eken, olduk&ccedil;a yetenekli bir siyasi tarih&ccedil;idir. Kendisi Hegel&#39;i geniş ve derin bir şekilde okumuş; ki bu, bir&ccedil;oğumuz i&ccedil;in zaman ge&ccedil;irmenin en etkileyici yolu olmayabilir; ve modern Avrupa siyasi d&uuml;ş&uuml;ncesi alanında etkileyici bir bilgiye sahiptir. Cambridge&#39;de siyasi d&uuml;ş&uuml;nce tarihi profes&ouml;r&uuml; olan Bourke, edebiyat &ouml;ğrencisi olarak başlamış ve Wordsworth&#39;&uuml;n erken bir &ccedil;alışması olan Romantic Discourse and Political Modernity: Wordsworth, the Intellectual and Cultural Critique (1993) ile sosyal ve siyasi fikirlere duyduğu tutkuyu g&ouml;stermişti.<br />
-<br />
-Bourke&#39;un bu yeni kitabında belirttiği gibi, Hegel&#39;in itibarı İkinci D&uuml;nya Savaşı&#39;nın sonundan bu yana d&uuml;ş&uuml;ştedir. O, Karl Popper&#39;ın &ccedil;irkin anti-kom&uuml;nist polemiklerinin ve Isaiah Berlin&#39;in Oxford kaynaklı k&uuml;&ccedil;&uuml;msemenin hedefi olmuştur. Onun metafizik ve bilgi teorisi konularındaki ilgisi canlanmış olsa da, politik d&uuml;ş&uuml;ncesi konusunda benzer bir keşif yapılmamıştır. 1960&#39;lardan itibaren, başka bir filozof olan Friedrich Nietzsche, Ryle gibi filozoflar i&ccedil;in de ş&uuml;pheli olan bir d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r, Hegel&#39;in yerine Avrupa&#39;nın baş filozofu olmuştur. Nietzsche&#39;nin rancid politikalarından arındırılmış ruhu, Jacques Derrida ve Michel Foucault gibi post-yapısalcıların d&uuml;ş&uuml;ncesinin yanı sıra t&uuml;m postmodern manzaranın şekillenmesinde rol oynamıştır. Bir&ccedil;ok postmodern tip, bundan haberdar olmadan Nietzsche hayranıdır. Nietzsche&#39;de, Hegel&#39;in d&uuml;ş&uuml;ncesi kaderini bulur: şimdi ger&ccedil;ek bir kullanışlı kurgu, benlik bir ill&uuml;zyondur, g&uuml;&ccedil; akıl yerine insan işlerini y&ouml;netir, tarih dehşet verici kazaların bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;d&uuml;r ve d&uuml;nya i&ccedil;sel anlam veya değere sahip olmadan bir akış ve sıvılı sahnedir. T&uuml;m bunlar, &uuml;z&uuml;lmesi yerine kutlanması gereken bir durum olarak g&ouml;r&uuml;lmelidir ve bu kutlamanın adı, tuhaf bir şekilde, trajedidir.<br />
-<br />
-Hippiler ve muhalif &ouml;ğrenciler arasında pop&uuml;ler bir d&uuml;zeyde, t&uuml;m bunlar &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;n sınırsız ve bu nedenle anlamsız, hiyerarşinin ş&uuml;pheli ve kurum d&uuml;ş&uuml;ncesinin baskıdan izler taşıdığı bir k&uuml;lt&uuml;r&uuml; beslemeye yardımcı oldu. Politik hedef, bir bozulmuş şimdiki zamanından &uuml;topik bir geleceğe tek bir sı&ccedil;ramaydı. Hegel&#39;in siyasi d&uuml;ş&uuml;ncesini kazıma amacında olan Bourke&#39;un hi&ccedil;bir zaman tam olarak beyan etmediği niyeti, &ouml;zellikle kendi zamanımızda yaşamaya devam eden bu rastgele radikalizme itiraz etmektir. Ve eğer Hegel&#39;i tekrar okumak bunu yapmanın etkili bir yoluysa, bu Bourke&#39;un siyasi d&uuml;ş&uuml;ncesini, sonu&ccedil;larının &ouml;zg&uuml;n niyetleriyle feci bir şekilde &ccedil;eliştiği bir dizi devrim etrafında d&ouml;nd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; d&uuml;ş&uuml;nmesinden kaynaklanmaktadır.<br />
-<br />
-Bu başarısız d&ouml;n&uuml;ş&uuml;mlerin ilki Hristiyanlık&#39;tır. Hegel&#39;in g&ouml;r&uuml;ş&uuml;ne g&ouml;re, bu cesur yeni inan&ccedil;, putperestliği ortadan kaldırdı ve Yahudiliğin prensiplerini devrim ge&ccedil;irdi, ancak &ouml;zverili m&uuml;jdesi g&uuml;&ccedil; ve m&uuml;lkiyet d&uuml;nyasında başarılı olamadı. Bu nedenle Ha&ccedil;lı Seferleri&#39;nden k&ouml;le ticaretine kadar dehşet verici olaylarla dolu bir tarih haline geldi, aynı zamanda d&uuml;nyeviliğe sırtını d&ouml;nerek bir başka d&uuml;nyaya &ccedil;ekildi. Reform, Hristiyanlığı orta&ccedil;ağ hurafelerinden kurtardı, ancak &ouml;znelikte derinleşmesi, bir su&ccedil; ve t&ouml;vbe k&uuml;lt&uuml;ne bedel olarak geldi. İnsan bilincinde daha sonraki bir ilerleme olan 18. y&uuml;zyıl Aydınlanması, Hegel&#39;in tam kalp ile alkışlamasını kazanmak i&ccedil;in malzeme ger&ccedil;ekliğinden uzaktı. Ona g&ouml;re felsefe, d&uuml;nyevi olmadığı s&uuml;rece hi&ccedil;bir şey değildir.<br />
-<br />
-Yine de, bu entelekt&uuml;el &ccedil;alkantının kalbinde, Hegel&#39;in g&ouml;z&uuml;nde tam anlamıyla bir devrimci olan bir fig&uuml;r vardı. Bu, &ccedil;ekingen, son derece saygın İmmanuel Kant i&ccedil;in kullanılan garip bir kelimedir. Alışkanlıkları o kadar dikkatliydi ki, vatandaşlarının onun saatlerini ayarladıkları s&ouml;ylenirdi ve politik devrimleri nefret ederdi. Macho Nietzsche i&ccedil;in, Kant, damarlarında sirke olan solmuş bir yaşamı reddedendir; ancak onun eserinin fikir d&uuml;nyasını temellerinden salladığını g&ouml;renler de vardı. Kant da &ouml;yle d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yordu. Aslında, kendisi ateşli bir politik devrimciydi, ancak bunun farkında değildi. Fransa&#39;daki &ccedil;alkantılı olaylar, ona g&ouml;re, Hristiyanlığın gelişi ​​nden bu yana medeniyet tarihindeki en uğurlu olaydı; ancak bu &ccedil;alkantıyı, devletin şiddetli bir şekilde devrilmesi yerine bir anayasal mesele olarak g&ouml;rd&uuml;, bu y&uuml;zden devrimlere karşı d&uuml;şmanlığını koruyabildi. Hegel i&ccedil;in, Kant&#39;ın ahlaki d&uuml;ş&uuml;ncesi ve Fransız Devrimi aynı tarihsel g&uuml;&ccedil;lerin &uuml;r&uuml;nleridir. Bu felaket insan faaliyeti duygusunu yenilerken, Kant&#39;ın &ccedil;ığır a&ccedil;anı insan zihnini aktif olarak ger&ccedil;ekliği inşa eden bir şekilde ele almaktı. Ancak sonunda, Hegel, Kant&#39;ın kalp temizliğine yaptığı &ccedil;ağrıda, Hristiyanlıkta g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; tarihten ka&ccedil;ışın bir izini buldu. Kant da, Hegel&#39;in değer verdiği d&uuml;ş&uuml;nce ve ger&ccedil;eklik evliliğini ger&ccedil;ekleştiremedi.<br />
-<br />
-Bourke, bu başarısız devrimlerin &ouml;yk&uuml;s&uuml;n&uuml; a&ccedil;ık, bilgili bir &uuml;slupla anlatır, stilistik zarafet eksik olsa da. Hegel hakkında a&ccedil;ıklama yapmak, politik d&uuml;ş&uuml;ncesiyle uğraşıyorsanız, &ouml;rneğin, bilgi kuramı ile uğraşıyorsanız daha kolaydır ve bu daha sorunlu konuları dışlamak, Bourke&#39;un yaptığı gibi işini tamamen &ouml;verken Hegel&#39;in &ccedil;alışmasını da daha kolay hale getirir. Sorun, kitabın arg&uuml;manı a&ccedil;ıklamaya kurban etmesi ve genel durumuna yeterince dikkat etmemesidir. Kitap, Hegel&#39;in incelediği devrimlere duyduğu memnuniyetsizliğin neredeyse her &ouml;rneğinde, İsa veya Robespierre, eski Atinalı filozoflar veya modern Kant&ccedil;ılar konuşuyor olsak bile, bu devrimlerin d&uuml;nyeviliği veya ger&ccedil;eklikten uzaklaşmasıyla ilgili olduğunu a&ccedil;ık&ccedil;a belirtmiyor.<br />
-<br />
-Bu, Hegel&#39;in şeylere bakışının kalbine gider. Ona g&ouml;re, ger&ccedil;ek olan m&uuml;mk&uuml;n olanı i&ccedil;erir, b&ouml;ylece arzu edilen bir alternatifi g&ouml;zden ka&ccedil;ırma korkusu olmadan i&ccedil;ine dalabilirsiniz. Var olanın &uuml;zerine keyfi bir &uuml;topik boyut eklemenize gerek yoktur, &ccedil;&uuml;nk&uuml; var olan zaten kendi i&ccedil;inde olması gerekenin tohumlarını gizler. G&uuml;ndelik d&uuml;nya ile siyasi fantezi arasında sıkışıp kalmaya gerek yoktur. Uygulanabilir tek gelecek, k&ouml;kleri şimdiki zamanda olan bir gelecektir, hayallerle ya da diktalarla paraş&uuml;tle indirilen bir gelecek değil. Bir şeyin &ouml;z&uuml;n&uuml; ancak oluş halindeyken ne olduğunu kavrayarak kavrayabilirsiniz. Bir masa, bir fidanla başlayan ve bir toz yığınıyla sona erecek olan bir s&uuml;recin sadece bir anlık g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;d&uuml;r.<br />
-<br />
-Elbette Hegel&#39;in &ccedil;ağına damgasını vuran muazzam bir d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m vardır. Bourke, Hegel&#39;in kendisinin hi&ccedil;bir şekilde bazı akademisyenlerin iddia ettiği gibi Fransız Devrimi&#39;nin katıksız bir hayranı olmadığını savunuyor. Fransa&#39;daki devrimci mayalanma onun duyarlılığına n&uuml;fuz etmiş olsa da, orada olup bitenlerin &ccedil;oğunu onaylamıyordu. Jakobenler kendilerini d&uuml;nyadan koparan ve kendi kendilerini yiyip bitiren bir mutlak &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k fantezisi peşinde koşarken, hayaller ve diktalar aklı başında ger&ccedil;ekliğin yerini almıştı. B&ouml;yle bir &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k boştur, &ccedil;&uuml;nk&uuml; &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml; kısıtlayabileceği korkusuyla her şeyi ortadan kaldırmak, ardında başka bir yol yerine başka bir şekilde hareket etmemiz i&ccedil;in hi&ccedil;bir neden bulamayacağımız bir boşluk bırakır. Mutlak bir irade keyfi olmak zorundadır, zira yasalara ve ahlaki zorunluluklara saygı g&ouml;stermesi halinde mutlak olmaktan &ccedil;ıkacaktır. Kendisinden başka bir şeyin varlığı bile onun i&ccedil;in &ouml;l&uuml;mc&uuml;l bir tehdit oluşturur ve sonunda hareket eden her şeyi ezip ge&ccedil;er. Hegel devrimi boşluğa doğru bir ka&ccedil;ış olarak g&ouml;r&uuml;r, b&ouml;ylece incelediği diğer yeniliklerle aynı şekilde başarısız olur.<br />
-<br />
-Bourke &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml; Hegel&#39;in temel kaygısı olarak g&ouml;r&uuml;r, ancak bunun kesinlikle nitelendirilmesi gerekir. Hegel&#39;in &ccedil;&ouml;zd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml; bireysel &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k ile daha kurumsal bir varoluşa dayanma arasındaki &ccedil;atışma daha &ouml;nemlidir. Kendi kaderini tayin etme bir boşlukta ger&ccedil;ekleşemez. Ayrıca, onu liberal gelenekteki d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rlerden ayıran şey, &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;n karşılıklı olması gerektiğine olan inancıdır - benim &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;m ancak başkalarının &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;nde ve başkaları aracılığıyla gelişebilir. Karl Marx&#39;ın elinde bu kom&uuml;nizme d&ouml;n&uuml;şecektir, &ccedil;&uuml;nk&uuml; her birinin gelişimi herkesin gelişiminin koşulu haline gelecektir. Yine de Marx bu kitapta nispeten yokluğuyla dikkat &ccedil;ekiyor. Onun hakkında yapılan birka&ccedil; yorumdan en az biri olduk&ccedil;a tartışmalıdır. O ve Kierkegaard&#39;ın &#39;kendi terimleriyle anlaşılmaz&#39; oldukları s&ouml;yleniyor. Eğer bu, bu iki d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rde de Hegel&#39;e tepkilerinden başka bir şey olmadığı anlamına geliyorsa, bu fevkalade yanlış bir yargıdır. Bu Kapital ya da &Ouml;l&uuml;mc&uuml;l Hastalık i&ccedil;in nasıl doğru olabilir? Dizinde Marx&#39;la ilgili bazı girişler Georg Luk&aacute;cs ya da Frankfurt Okulu tartışmalarına d&ouml;n&uuml;ş&uuml;yor. Hegel&#39;in mirasına dair bir a&ccedil;ıklama, en &uuml;nl&uuml; miras&ccedil;ısının &ccedil;alışmalarından &ccedil;ok sonra, 20. y&uuml;zyıla odaklanıyor.<br />
-<br />
-Bourke&#39;un &ccedil;alışması Marksizm konusunda bu kadar hazırlıksız &ccedil;&uuml;nk&uuml; Bourke&#39;un bir yanda g&uuml;ncel olana saygı ile diğer yanda devrimci fantezilere geri &ccedil;ekilme arasında kurduğu karşıtlığı par&ccedil;alamakla tehdit ediyor. Marx pratik ve maddi olana sarılmış, &uuml;topyacılığı k&uuml;&ccedil;&uuml;msemiş ve her t&uuml;rl&uuml; idealizme karşı &ccedil;ıkmış olsa da bir devrimciydi. Hegel gibi o da, bu kitapta pek kullanılmayan bir terim olan bir t&uuml;r i&ccedil;kin eleştiri uygular. Bu t&uuml;r bir eleştiri, soyut bir ideali g&uuml;n&uuml;m&uuml;ze taşımaktan ziyade, kendisini olduğu gibi d&uuml;nyaya yerleştirir, ancak onun i&ccedil;indeki belirli &ccedil;atışmaları ve &ccedil;elişkileri arar - bir kez kilidi a&ccedil;ıldığında d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;lm&uuml;ş bir geleceğe yol a&ccedil;abilecek &ccedil;atışmalar. Bu anlamda ne muhafazak&acirc;r gibi var olana bağlıdır ne de koltuk anarşisti gibi anlamsızca &ouml;te d&uuml;nyacıdır. Bourke&#39;a g&ouml;re, hoşnutsuzluğun tek panzehiri ger&ccedil;ekten el altında olan değerlerde yatar ve Hegel bu noktada boş hayalperestlere ve soyut ilkelerin t&uuml;ccarlarına karşı &uuml;st&uuml;nl&uuml;k sağlar. Ancak aynı şey, mevcut liberal değerlere &ouml;vg&uuml;ler yağdıran ve elinde alternatif ahlaki ilkeler dizisi bulunmayan Marx i&ccedil;in de s&ouml;ylenebilir. O sadece bu değerlerin pratikte neden hi&ccedil;bir zaman yeterince ger&ccedil;ekleştirilemediğini ve birisinin bunu nasıl başarabileceğini sorgular.<br />
-<br />
-Bu kitap hem Hegel&#39;in devrim &uuml;zerine bilimsel bir a&ccedil;ıklaması hem de devrim fikrinin &ouml;rt&uuml;k bir eleştirisidir. Bourke, siyasetin &quot;pratik meselelerden soyutlanarak gerek&ccedil;elendirilen bir dizi ideal d&uuml;zenlemeden&quot; daha fazlası olması gerektiğini belirtiyor ki bu, kabul etmenin &ccedil;ok kolay olduğu bir &ouml;nermedir. Ayrıca pratik meselelerle ilgilenmenin idealizmi azaltacağını varsayıyor, ancak ya bu meseleler kendi i&ccedil;lerinde hayal bile edilemeyen olasılıklar i&ccedil;eriyorsa? Bourke&#39;un burada hedefinde siyasi sol var gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor, ama G&uuml;ney Afrika&#39;da ırk ayrımcılığının yıkılması hangi anlamda fanatik bir gayretkeşlik ya da kendini t&uuml;keten bir soyutlama i&ccedil;inde kayboldu? Greta Thunberg&#39;in ger&ccedil;eklikten kopuk olduğu, aklı başında herhangi bir g&ouml;zlemcinin değil, Donald Trump&#39;ın g&ouml;r&uuml;ş&uuml;d&uuml;r. Ter&ouml;r t&uuml;m radikal siyasi değişimlerin kaderi midir? &#39;Ter&ouml;rizm&#39; kelimesi bu bağlamda ortaya &ccedil;ıkmıştır, ancak ter&ouml;r&uuml; uygulayan bir grup isyancı değil, devlettir. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde ter&ouml;rizm, devrimin bir y&ouml;n&uuml; olmaktan ziyade, ağır baskı altındaki devletlerin vatandaşlarının i&ccedil;inde bulundukları durumun sorumlusu olarak g&ouml;rd&uuml;kleri kişilere karşı giriştikleri bir saldırıdır. Ger&ccedil;ek siyasi değişimin ka&ccedil;ınılmaz bir &ouml;zelliği değil, umutsuz bir ikamesidir.<br />
-<br />
-Bizi ayrımlara saygı g&ouml;stermeye &ccedil;ağıranlar, değişim g&uuml;&ccedil;leri s&ouml;z konusu olduğunda Jakobenler ile 1960&#39;ların militan &ouml;ğrencileri ya da giyotin ile ders verme arasında &ccedil;ok az fark olduğu izlenimini vermemelidir. Bourke, tarih&ccedil;i J.G.A. Pocock&#39;un 1960&#39;lardaki &ouml;ğrenci protestoları &uuml;zerine yazdığı ve mutlak &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğe doğru gidişin ter&ouml;rle sonu&ccedil;lanacağı uyarısında bulunduğu bir makaleyi onaylayarak alıntılıyor. &Ouml;ğrencilerin yenilenmiş m&uuml;fredat taleplerinin kellelerin sepete atılmasına yol a&ccedil;tığını g&ouml;rmek zor.<br />
-<br />
-Her hal&uuml;karda, &ccedil;ağdaş d&uuml;nya, Hegel&#39;e geriye doğru bir bakışla &ccedil;&uuml;r&uuml;t&uuml;lmesi gereken gayretli devrimcilerle dolup taşmıyor. Ve Hegel&#39;i bu ama&ccedil;la kullanmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Bourke, modern anayasal devleti diğerlerinden &uuml;st&uuml;n tutmasına rağmen, Hegel&#39;in bu devletin &uuml;zerinde n&ouml;bet tuttuğu toplumun kusurlarının keskin bir şekilde farkında olduğunu kabul eder. &Ouml;rneğin, Bourke&#39;un ifadesiyle &#39;ılımlılaştırılması ve ortak iyiye doğru y&ouml;nlendirilmesi gereken&#39; zengin ve fakir arasındaki m&uuml;cadele vardı. Bu yumuşak ifade, Hegel&#39;in erken d&ouml;nem sanayi kapitalizmine ilişkin, bazıları &ccedil;arpıcı bir şekilde Marx&#39;ınkileri &ouml;nceleyen kuşkularını hafife almaktadır. Aşırı zenginliğin yanı sıra, kitlelerin manevi ve maddi yoksunluğa s&uuml;r&uuml;klendiğini, &#39;hayvanlaştığını&#39; ve kader kadar k&ouml;r olan yabancı bir g&uuml;ce tabi kılındığını savunur. Bu adaletsizlik karşısında &ouml;fkelenen sıradan insanlar &#39;ilkel, barbar, mantıksız ve &uuml;rk&uuml;t&uuml;c&uuml;&#39; hale gelir ve sonsuza dek ayaklanma tehdidinde bulunur. Hegel halktan &ccedil;ok korkuyordu, ki bu radikal olmamak i&ccedil;in en iyi neden değildir. Hegel halkın i&ccedil;inde bulunduğu k&ouml;t&uuml; durumu d&uuml;zeltmek i&ccedil;in devlete bakarken, Marx devleti daha ger&ccedil;ek&ccedil;i bir şekilde onu ayakta tutan g&uuml;&ccedil; olarak g&ouml;r&uuml;r. Bourke&#39;un liberal değerler olarak adlandırdığı şeyin bu t&uuml;r bir kapitalizmi insanileştirme işine uygun olduğunu g&ouml;rmek kolay değildir.<br />
-<br />
-Etimolojik olarak konuşursak, devrimler her şeyi eski haline d&ouml;nd&uuml;r&uuml;r. Bu, işleri &ccedil;ok daha k&ouml;t&uuml; hale getiren muhafazakarların inancı değildir. Hegel&#39;in tamamen başarılı olarak g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; devrim tam bir daire &ccedil;izer. &#39;D&uuml;nya ruhu&#39; kendi &uuml;zerine d&ouml;nd&uuml;ğ&uuml;nde, kendi evriminin ve istikrarlı ilerleyişindeki her şeyin tam da olduğu gibi ger&ccedil;ekleşmesi gerektiğinin bilincine vardığında hedefine ulaşır. Bunun ger&ccedil;ekleşebileceği bir insan zihni bulmalıdır ve akıl almaz bilgeliğiyle, kendisini d&uuml;ş&uuml;nmek i&ccedil;in bir ayna olarak G.W.F. Hegel&#39;in bilincini se&ccedil;miştir, tıpkı Y&uuml;ce Tanrı&#39;nın Filistin&#39;in karanlık bir k&ouml;şesinde, muhtemelen bir taş ustasının oğlu olan gen&ccedil; bir Yahudi&#39;yi aynı ama&ccedil;la se&ccedil;mesi gibi.<br />
-<br />
-Hegel&#39;in D&uuml;nya Devrimleri, kahramanının d&uuml;ş&uuml;ncesi hakkında İngiltere&#39;de eşi benzeri olmayan bir bilgi birikimi sergiliyor. İkincil kaynak dağarcığı da bir o kadar etkileyici. Kitapta eksik olan şey eleştiridir. Neredeyse &uuml;&ccedil; y&uuml;z sayfa boyunca, neredeyse tek bir olumsuz yargının ustanın iyi adını lekelemesine izin verilmiyor. Bu durum, burada Hegel&#39;in siyasi d&uuml;ş&uuml;ncesinin anatomisinden &ccedil;ok daha fazlasının s&ouml;z konusu olduğunu g&ouml;stermektedir. Bu anlatının altında, adını asla ger&ccedil;ekten s&ouml;ylemeyen siyasi bir d&uuml;şmanlık gizleniyor. Ortaya &ccedil;ıkması iyi olurdu.</p>
+#title Olması Gereken'in Tohumları
+#author Terry Eagleton
+#date 2024
+#source https://www.lrb.co.uk/the-paper/v46/n04/terry-eagleton/seeds-of-what-ought-to-be
+#lang tr
+#pubdate 2024-02-20T11:48:12
+#topics Felsefe, eleştiri,Hegel
+#notes Çeviren : Nuri Can Alber Çabuk
+
+
+
+Olması Gereken'in Tohumları
+<br>
+
+<br>
+Oxford'lu filozof Gilbert Ryle bir keresinde bir öğrencisini intihardan vazgeçirmek için ona 'hiçbir şey önemli değildir' mantığının örneğin 'hiçbir şey gevezelik etmez' mantığından çok farklı olduğunu söylediğini iddia etmiştir. Bu tarzda felsefe yapan bazıları için Hegel kendi kabilelerinden biri değil, otokratik Prusya devletine boyun eğen ve düşünceleri 20. yüzyılın totalitarizminin ardında yatan karanlıkçı, yarı mistik bir sistem kurucusudur. Felsefe belirli şeyler hakkında belirli bir şekilde konuşmaktan ibarettir; Hegel bazen doğru türden şeyleri (özgürlük, erdem, rasyonalite) tartışır, ancak bunu doğru türden bir şekilde yapmaz. Özdeşlik ve özdeş olmamanın birliği gibi var olmayan bazı konular hakkında yazdığı gibi var olan bazı konular (aşk, yoksulluk, kendini yetiştirme) hakkında da yazar. Ancak Ryle gibiler için hiç de felsefi sayılmaz.
+<br>
+
+<br>
+Richard Bourke, isim benzerliği ve vatandaşı Edmund Burke ile ilgili olan Empire and Revolution (2015) adlı eseriyle dikkat çeken, oldukça yetenekli bir siyasi tarihçidir. Kendisi Hegel'i geniş ve derin bir şekilde okumuş; ki bu, birçoğumuz için zaman geçirmenin en etkileyici yolu olmayabilir; ve modern Avrupa siyasi düşüncesi alanında etkileyici bir bilgiye sahiptir. Cambridge'de siyasi düşünce tarihi profesörü olan Bourke, edebiyat öğrencisi olarak başlamış ve Wordsworth'ün erken bir çalışması olan Romantic Discourse and Political Modernity: Wordsworth, the Intellectual and Cultural Critique (1993) ile sosyal ve siyasi fikirlere duyduğu tutkuyu göstermişti.
+<br>
+
+<br>
+Bourke'un bu yeni kitabında belirttiği gibi, Hegel'in itibarı İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana düşüştedir. O, Karl Popper'ın çirkin anti-komünist polemiklerinin ve Isaiah Berlin'in Oxford kaynaklı küçümsemenin hedefi olmuştur. Onun metafizik ve bilgi teorisi konularındaki ilgisi canlanmış olsa da, politik düşüncesi konusunda benzer bir keşif yapılmamıştır. 1960'lardan itibaren, başka bir filozof olan Friedrich Nietzsche, Ryle gibi filozoflar için de şüpheli olan bir düşünür, Hegel'in yerine Avrupa'nın baş filozofu olmuştur. Nietzsche'nin rancid politikalarından arındırılmış ruhu, Jacques Derrida ve Michel Foucault gibi post-yapısalcıların düşüncesinin yanı sıra tüm postmodern manzaranın şekillenmesinde rol oynamıştır. Birçok postmodern tip, bundan haberdar olmadan Nietzsche hayranıdır. Nietzsche'de, Hegel'in düşüncesi kaderini bulur: şimdi gerçek bir kullanışlı kurgu, benlik bir illüzyondur, güç akıl yerine insan işlerini yönetir, tarih dehşet verici kazaların bir bölümüdür ve dünya içsel anlam veya değere sahip olmadan bir akış ve sıvılı sahnedir. Tüm bunlar, üzülmesi yerine kutlanması gereken bir durum olarak görülmelidir ve bu kutlamanın adı, tuhaf bir şekilde, trajedidir.
+<br>
+
+<br>
+Hippiler ve muhalif öğrenciler arasında popüler bir düzeyde, tüm bunlar özgürlüğün sınırsız ve bu nedenle anlamsız, hiyerarşinin şüpheli ve kurum düşüncesinin baskıdan izler taşıdığı bir kültürü beslemeye yardımcı oldu. Politik hedef, bir bozulmuş şimdiki zamanından ütopik bir geleceğe tek bir sıçramaydı. Hegel'in siyasi düşüncesini kazıma amacında olan Bourke'un hiçbir zaman tam olarak beyan etmediği niyeti, özellikle kendi zamanımızda yaşamaya devam eden bu rastgele radikalizme itiraz etmektir. Ve eğer Hegel'i tekrar okumak bunu yapmanın etkili bir yoluysa, bu Bourke'un siyasi düşüncesini, sonuçlarının özgün niyetleriyle feci bir şekilde çeliştiği bir dizi devrim etrafında döndüğünü düşünmesinden kaynaklanmaktadır.
+<br>
+
+<br>
+Bu başarısız dönüşümlerin ilki Hristiyanlık'tır. Hegel'in görüşüne göre, bu cesur yeni inanç, putperestliği ortadan kaldırdı ve Yahudiliğin prensiplerini devrim geçirdi, ancak özverili müjdesi güç ve mülkiyet dünyasında başarılı olamadı. Bu nedenle Haçlı Seferleri'nden köle ticaretine kadar dehşet verici olaylarla dolu bir tarih haline geldi, aynı zamanda dünyeviliğe sırtını dönerek bir başka dünyaya çekildi. Reform, Hristiyanlığı ortaçağ hurafelerinden kurtardı, ancak öznelikte derinleşmesi, bir suç ve tövbe kültüne bedel olarak geldi. İnsan bilincinde daha sonraki bir ilerleme olan 18. yüzyıl Aydınlanması, Hegel'in tam kalp ile alkışlamasını kazanmak için malzeme gerçekliğinden uzaktı. Ona göre felsefe, dünyevi olmadığı sürece hiçbir şey değildir.
+<br>
+
+<br>
+Yine de, bu entelektüel çalkantının kalbinde, Hegel'in gözünde tam anlamıyla bir devrimci olan bir figür vardı. Bu, çekingen, son derece saygın İmmanuel Kant için kullanılan garip bir kelimedir. Alışkanlıkları o kadar dikkatliydi ki, vatandaşlarının onun saatlerini ayarladıkları söylenirdi ve politik devrimleri nefret ederdi. Macho Nietzsche için, Kant, damarlarında sirke olan solmuş bir yaşamı reddedendir; ancak onun eserinin fikir dünyasını temellerinden salladığını görenler de vardı. Kant da öyle düşünüyordu. Aslında, kendisi ateşli bir politik devrimciydi, ancak bunun farkında değildi. Fransa'daki çalkantılı olaylar, ona göre, Hristiyanlığın gelişi ​​nden bu yana medeniyet tarihindeki en uğurlu olaydı; ancak bu çalkantıyı, devletin şiddetli bir şekilde devrilmesi yerine bir anayasal mesele olarak gördü, bu yüzden devrimlere karşı düşmanlığını koruyabildi. Hegel için, Kant'ın ahlaki düşüncesi ve Fransız Devrimi aynı tarihsel güçlerin ürünleridir. Bu felaket insan faaliyeti duygusunu yenilerken, Kant'ın çığır açanı insan zihnini aktif olarak gerçekliği inşa eden bir şekilde ele almaktı. Ancak sonunda, Hegel, Kant'ın kalp temizliğine yaptığı çağrıda, Hristiyanlıkta gördüğü tarihten kaçışın bir izini buldu. Kant da, Hegel'in değer verdiği düşünce ve gerçeklik evliliğini gerçekleştiremedi.
+<br>
+
+<br>
+Bourke, bu başarısız devrimlerin öyküsünü açık, bilgili bir üslupla anlatır, stilistik zarafet eksik olsa da. Hegel hakkında açıklama yapmak, politik düşüncesiyle uğraşıyorsanız, örneğin, bilgi kuramı ile uğraşıyorsanız daha kolaydır ve bu daha sorunlu konuları dışlamak, Bourke'un yaptığı gibi işini tamamen överken Hegel'in çalışmasını da daha kolay hale getirir. Sorun, kitabın argümanı açıklamaya kurban etmesi ve genel durumuna yeterince dikkat etmemesidir. Kitap, Hegel'in incelediği devrimlere duyduğu memnuniyetsizliğin neredeyse her örneğinde, İsa veya Robespierre, eski Atinalı filozoflar veya modern Kantçılar konuşuyor olsak bile, bu devrimlerin dünyeviliği veya gerçeklikten uzaklaşmasıyla ilgili olduğunu açıkça belirtmiyor.
+<br>
+
+<br>
+Bu, Hegel'in şeylere bakışının kalbine gider. Ona göre, gerçek olan mümkün olanı içerir, böylece arzu edilen bir alternatifi gözden kaçırma korkusu olmadan içine dalabilirsiniz. Var olanın üzerine keyfi bir ütopik boyut eklemenize gerek yoktur, çünkü var olan zaten kendi içinde olması gerekenin tohumlarını gizler. Gündelik dünya ile siyasi fantezi arasında sıkışıp kalmaya gerek yoktur. Uygulanabilir tek gelecek, kökleri şimdiki zamanda olan bir gelecektir, hayallerle ya da diktalarla paraşütle indirilen bir gelecek değil. Bir şeyin özünü ancak oluş halindeyken ne olduğunu kavrayarak kavrayabilirsiniz. Bir masa, bir fidanla başlayan ve bir toz yığınıyla sona erecek olan bir sürecin sadece bir anlık görüntüsüdür.
+<br>
+
+<br>
+Elbette Hegel'in çağına damgasını vuran muazzam bir dönüşüm vardır. Bourke, Hegel'in kendisinin hiçbir şekilde bazı akademisyenlerin iddia ettiği gibi Fransız Devrimi'nin katıksız bir hayranı olmadığını savunuyor. Fransa'daki devrimci mayalanma onun duyarlılığına nüfuz etmiş olsa da, orada olup bitenlerin çoğunu onaylamıyordu. Jakobenler kendilerini dünyadan koparan ve kendi kendilerini yiyip bitiren bir mutlak özgürlük fantezisi peşinde koşarken, hayaller ve diktalar aklı başında gerçekliğin yerini almıştı. Böyle bir özgürlük boştur, çünkü özgürlüğü kısıtlayabileceği korkusuyla her şeyi ortadan kaldırmak, ardında başka bir yol yerine başka bir şekilde hareket etmemiz için hiçbir neden bulamayacağımız bir boşluk bırakır. Mutlak bir irade keyfi olmak zorundadır, zira yasalara ve ahlaki zorunluluklara saygı göstermesi halinde mutlak olmaktan çıkacaktır. Kendisinden başka bir şeyin varlığı bile onun için ölümcül bir tehdit oluşturur ve sonunda hareket eden her şeyi ezip geçer. Hegel devrimi boşluğa doğru bir kaçış olarak görür, böylece incelediği diğer yeniliklerle aynı şekilde başarısız olur.
+<br>
+
+<br>
+Bourke özgürlüğü Hegel'in temel kaygısı olarak görür, ancak bunun kesinlikle nitelendirilmesi gerekir. Hegel'in çözdüğünü düşündüğü bireysel özgürlük ile daha kurumsal bir varoluşa dayanma arasındaki çatışma daha önemlidir. Kendi kaderini tayin etme bir boşlukta gerçekleşemez. Ayrıca, onu liberal gelenekteki düşünürlerden ayıran şey, özgürlüğün karşılıklı olması gerektiğine olan inancıdır - benim özgürlüğüm ancak başkalarının özgürlüğünde ve başkaları aracılığıyla gelişebilir. Karl Marx'ın elinde bu komünizme dönüşecektir, çünkü her birinin gelişimi herkesin gelişiminin koşulu haline gelecektir. Yine de Marx bu kitapta nispeten yokluğuyla dikkat çekiyor. Onun hakkında yapılan birkaç yorumdan en az biri oldukça tartışmalıdır. O ve Kierkegaard'ın 'kendi terimleriyle anlaşılmaz' oldukları söyleniyor. Eğer bu, bu iki düşünürde de Hegel'e tepkilerinden başka bir şey olmadığı anlamına geliyorsa, bu fevkalade yanlış bir yargıdır. Bu Kapital ya da Ölümcül Hastalık için nasıl doğru olabilir? Dizinde Marx'la ilgili bazı girişler Georg Lukács ya da Frankfurt Okulu tartışmalarına dönüşüyor. Hegel'in mirasına dair bir açıklama, en ünlü mirasçısının çalışmalarından çok sonra, 20. yüzyıla odaklanıyor.
+<br>
+
+<br>
+Bourke'un çalışması Marksizm konusunda bu kadar hazırlıksız çünkü Bourke'un bir yanda güncel olana saygı ile diğer yanda devrimci fantezilere geri çekilme arasında kurduğu karşıtlığı parçalamakla tehdit ediyor. Marx pratik ve maddi olana sarılmış, ütopyacılığı küçümsemiş ve her türlü idealizme karşı çıkmış olsa da bir devrimciydi. Hegel gibi o da, bu kitapta pek kullanılmayan bir terim olan bir tür içkin eleştiri uygular. Bu tür bir eleştiri, soyut bir ideali günümüze taşımaktan ziyade, kendisini olduğu gibi dünyaya yerleştirir, ancak onun içindeki belirli çatışmaları ve çelişkileri arar - bir kez kilidi açıldığında dönüştürülmüş bir geleceğe yol açabilecek çatışmalar. Bu anlamda ne muhafazakâr gibi var olana bağlıdır ne de koltuk anarşisti gibi anlamsızca öte dünyacıdır. Bourke'a göre, hoşnutsuzluğun tek panzehiri gerçekten el altında olan değerlerde yatar ve Hegel bu noktada boş hayalperestlere ve soyut ilkelerin tüccarlarına karşı üstünlük sağlar. Ancak aynı şey, mevcut liberal değerlere övgüler yağdıran ve elinde alternatif ahlaki ilkeler dizisi bulunmayan Marx için de söylenebilir. O sadece bu değerlerin pratikte neden hiçbir zaman yeterince gerçekleştirilemediğini ve birisinin bunu nasıl başarabileceğini sorgular.
+<br>
+
+<br>
+Bu kitap hem Hegel'in devrim üzerine bilimsel bir açıklaması hem de devrim fikrinin örtük bir eleştirisidir. Bourke, siyasetin "pratik meselelerden soyutlanarak gerekçelendirilen bir dizi ideal düzenlemeden" daha fazlası olması gerektiğini belirtiyor ki bu, kabul etmenin çok kolay olduğu bir önermedir. Ayrıca pratik meselelerle ilgilenmenin idealizmi azaltacağını varsayıyor, ancak ya bu meseleler kendi içlerinde hayal bile edilemeyen olasılıklar içeriyorsa? Bourke'un burada hedefinde siyasi sol var gibi görünüyor, ama Güney Afrika'da ırk ayrımcılığının yıkılması hangi anlamda fanatik bir gayretkeşlik ya da kendini tüketen bir soyutlama içinde kayboldu? Greta Thunberg'in gerçeklikten kopuk olduğu, aklı başında herhangi bir gözlemcinin değil, Donald Trump'ın görüşüdür. Terör tüm radikal siyasi değişimlerin kaderi midir? 'Terörizm' kelimesi bu bağlamda ortaya çıkmıştır, ancak terörü uygulayan bir grup isyancı değil, devlettir. Günümüzde terörizm, devrimin bir yönü olmaktan ziyade, ağır baskı altındaki devletlerin vatandaşlarının içinde bulundukları durumun sorumlusu olarak gördükleri kişilere karşı giriştikleri bir saldırıdır. Gerçek siyasi değişimin kaçınılmaz bir özelliği değil, umutsuz bir ikamesidir.
+<br>
+
+<br>
+Bizi ayrımlara saygı göstermeye çağıranlar, değişim güçleri söz konusu olduğunda Jakobenler ile 1960'ların militan öğrencileri ya da giyotin ile ders verme arasında çok az fark olduğu izlenimini vermemelidir. Bourke, tarihçi J.G.A. Pocock'un 1960'lardaki öğrenci protestoları üzerine yazdığı ve mutlak özgürlüğe doğru gidişin terörle sonuçlanacağı uyarısında bulunduğu bir makaleyi onaylayarak alıntılıyor. Öğrencilerin yenilenmiş müfredat taleplerinin kellelerin sepete atılmasına yol açtığını görmek zor.
+<br>
+
+<br>
+Her halükarda, çağdaş dünya, Hegel'e geriye doğru bir bakışla çürütülmesi gereken gayretli devrimcilerle dolup taşmıyor. Ve Hegel'i bu amaçla kullanmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Bourke, modern anayasal devleti diğerlerinden üstün tutmasına rağmen, Hegel'in bu devletin üzerinde nöbet tuttuğu toplumun kusurlarının keskin bir şekilde farkında olduğunu kabul eder. Örneğin, Bourke'un ifadesiyle 'ılımlılaştırılması ve ortak iyiye doğru yönlendirilmesi gereken' zengin ve fakir arasındaki mücadele vardı. Bu yumuşak ifade, Hegel'in erken dönem sanayi kapitalizmine ilişkin, bazıları çarpıcı bir şekilde Marx'ınkileri önceleyen kuşkularını hafife almaktadır. Aşırı zenginliğin yanı sıra, kitlelerin manevi ve maddi yoksunluğa sürüklendiğini, 'hayvanlaştığını' ve kader kadar kör olan yabancı bir güce tabi kılındığını savunur. Bu adaletsizlik karşısında öfkelenen sıradan insanlar 'ilkel, barbar, mantıksız ve ürkütücü' hale gelir ve sonsuza dek ayaklanma tehdidinde bulunur. Hegel halktan çok korkuyordu, ki bu radikal olmamak için en iyi neden değildir. Hegel halkın içinde bulunduğu kötü durumu düzeltmek için devlete bakarken, Marx devleti daha gerçekçi bir şekilde onu ayakta tutan güç olarak görür. Bourke'un liberal değerler olarak adlandırdığı şeyin bu tür bir kapitalizmi insanileştirme işine uygun olduğunu görmek kolay değildir.
+<br>
+
+<br>
+Etimolojik olarak konuşursak, devrimler her şeyi eski haline döndürür. Bu, işleri çok daha kötü hale getiren muhafazakarların inancı değildir. Hegel'in tamamen başarılı olarak gördüğü devrim tam bir daire çizer. 'Dünya ruhu' kendi üzerine döndüğünde, kendi evriminin ve istikrarlı ilerleyişindeki her şeyin tam da olduğu gibi gerçekleşmesi gerektiğinin bilincine vardığında hedefine ulaşır. Bunun gerçekleşebileceği bir insan zihni bulmalıdır ve akıl almaz bilgeliğiyle, kendisini düşünmek için bir ayna olarak G.W.F. Hegel'in bilincini seçmiştir, tıpkı Yüce Tanrı'nın Filistin'in karanlık bir köşesinde, muhtemelen bir taş ustasının oğlu olan genç bir Yahudi'yi aynı amaçla seçmesi gibi.
+<br>
+
+<br>
+Hegel'in Dünya Devrimleri, kahramanının düşüncesi hakkında İngiltere'de eşi benzeri olmayan bir bilgi birikimi sergiliyor. İkincil kaynak dağarcığı da bir o kadar etkileyici. Kitapta eksik olan şey eleştiridir. Neredeyse üç yüz sayfa boyunca, neredeyse tek bir olumsuz yargının ustanın iyi adını lekelemesine izin verilmiyor. Bu durum, burada Hegel'in siyasi düşüncesinin anatomisinden çok daha fazlasının söz konusu olduğunu göstermektedir. Bu anlatının altında, adını asla gerçekten söylemeyen siyasi bir düşmanlık gizleniyor. Ortaya çıkması iyi olurdu.
+
+