diff options
Diffstat (limited to 'j')
-rw-r--r-- | j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse | 43 |
1 files changed, 22 insertions, 21 deletions
diff --git a/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse b/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse index 64f0b8f..f99ad42 100644 --- a/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse +++ b/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse @@ -8,7 +8,7 @@ #notes Çeviri: Konzept & Artun & Gestalt -*** <strong>Komünizasyon Hakkında Bazı Hikayeler</strong> +* <strong>Komünizasyon Hakkında Bazı Hikayeler</strong> 1968’den bu yana gelişen “komünizasyon” teorisi üzerine bir dizi yazı yazmak istiyorum, çünkü bana öyle geliyor ki bu terime ve arzuya anlaşıldığından çok daha fazla ilgi var. Kelimenin maruz kaldığı istismarın birçok nedeni olmakla birlikte, en önemlisi, türediği yer olan Fransa’da “komünizasyon” ilk başta hiçbir zaman bir eğilimi veya tutarlı bir teoriyi adlandırmaya hizmet etmemiştir. Basitçe, gevşek bir şekilde birbirine bağlı komünist projeler ağının komünist devrim vizyonlarını açıklamak için kullandıkları bir sanat terimiydi. @@ -18,13 +18,13 @@ Böyle bir kavramı tek bir yazar veya metinle ilişkilendirmek tehlikeli bir ş Size komünizasyonun ne olduğunu tam olarak anlatmadım çünkü <em>ilk başta</em> onu anlamanın en iyi yolunun bir problemin, bir ortamın ve bir konjonktürün ürünü olarak görmek olduğunu düşünüyorum, bu da sonunda <em>teori</em> olarak kendi başına ayakta durabilecek kadar soyut hale gelecektir. Ancak bu tarih olmadan teoriyi anlamak mümkün değildir; bu tarih, komünizasyona bir dizi farklı şekilde yaklaşmamızı sağlayacaktır. -<strong>1. Sentez</strong> +*** 1. Sentez Komünizasyon her şeyden önce sadece bir eleştiri değil, eleştirel bir sentezdir; konsey komünizminde, yani Hollanda-Almanya ultra solunda bulunan devrim teorisinin, Amadeo Bordiga’nın ve o zamana kadar büyük ölçüde ayrıldığı İtalyan komünist solunun fikirleriyle bir araya getirilerek hem <em>konseyciliğe</em> hem de <em>Bordigizme</em> karşı yeni bir teorik yapı oluşturulduğu bir tür geri dönüşü olmayan fikir kimyasıdır. Bu sentezin ilk anı, konseyciliğin ana Fransız organında yayınlanan ve yaşayan en önemli konsey komünistine yöneltilen, az önce adı geçen metindir. Hollanda-Alman ultra-solu komünist devrimi formsal, işçilerin özyönetiminin ekonominin tamamını kontrol edecek şekilde genişletilmesi olarak kavrarken, Bordiga ve yandaşları komünizmin içeriğine, mantıksal ve aksiyomatik tanımına dikkat çekmektedir: <quote> -[Konsey komünistlerinin] işçi özyönetimi teorisini reddeden Bordigizm, Troçkistlerin ve <em>Socialisme ou Barbarie</em>‘nin yaptığı gibi bürokrasiyi değil, üretim ilişkilerini ön plana çıkararak Rus [SSCB] ekonomisinin en keskin eleştirilerinden birini yapar. Bordigist basına göre devrim, değer ve mübadele yasasının yıkılmasından ibaret olmalıdır. [<em>Rupture dans la theorie de la révolution: Textes 1965-75</em><em>]</em> +[Konsey komünistlerinin] işçi özyönetimi teorisini reddeden Bordigizm, Troçkistlerin ve <em>Socialisme ou Barbarie</em>‘nin yaptığı gibi bürokrasiyi değil, üretim ilişkilerini ön plana çıkararak Rus [SSCB] ekonomisinin en keskin eleştirilerinden birini yapar. Bordigist basına göre devrim, değer ve mübadele yasasının yıkılmasından ibaret olmalıdır.[1] </quote> @@ -36,7 +36,7 @@ Bu içerik nedir? Dauve için komünizmle özdeş olan, değer ve mübadelenin y Söz konusu olan devrimci örgütlenmenin pratik sorunlarıydı. Bordiga, komünist devrim için bu tür önlemlerin önemi hakkında ve Rusya’da işlediğini düşündüğü devlet kapitalizminin bir eleştirisi olarak uzun uzun yazmıştı. Bu bizi bu yazarlar için son noktaya getiriyor: eleştirel Marksist kelime dağarcığı, komünizasyon teorisinde, aynı zamanda komünizmin bir tanımıdır. Marx’tan miras kalan değer kategorisinde, komünizmin (tersine çevrilmiş) çekirdek tanımını buluruz. Bordiga’nın SSCB eleştirisinde, komünizm olarak bir devrim teorisi. Sentez, komünizmi doğrudan Marx’ın ekonomi politik eleştirisinin kategorilerine benzersiz ve eşi görülmemiş bir şekilde bağlar. [Devam edecek.] -*** <strong>Başarısızlık</strong> +** <strong>Başarısızlık</strong> Komünizasyon hakkında söylemek istediğim diğer şeyi önceki yazımda zaten ima etmiştim ancak bu kendi açıklamasını hak etmiştir. Komünizasyon, 68’in devrimci dalgasının düşüncesi olduğu için değil, 68’in <em>başarısızlığını</em> ve özellikle de onun öne çıkardığı teorileri en çok kabul etmeye çalışan düşünce olduğundan bizim için güncelliğini koruyor. Bu ABD’li okurlara biraz güç gelecektir, ya da en azından benim için öyleydi, çünkü biz Mayıs 68’i ve onun küresel tamamlayıcısını bir tür yengi, ne bir zafer ne de bir doruk noktası, ama geleceğe açılan bir kapı ya da en azından Maoist dönem Godard filmleri gibi biraz utanç verici olsa da seksi ve eğlenceli olarak düşünmeye alışkınız. @@ -67,7 +67,7 @@ Bu “örtülü anlaşma”nın bilgisi, 1968’in sendikalar tarafından ihanet <quote> -Tuhaf bir şekilde, insanların yönetimden bu kadar çok bahsettiği bir dönemde, işçilerin kendilerini tüm grev yönetiminden soyutladıkları görüldü. Fabrikaların kontrolünün sendikalara bırakılması bir zayıflık göstergesiydi ama aynı zamanda sorunun başka bir yerde olduğunun bilincinde olduklarının da göstergesiydi. Beş yıl sonra, 1973’te, Laval’daki büyük bir grevde, işçiler üç hafta boyunca fabrikayı tamamen, basitçe terk ettiler. Hakkında çok şey söylenen “de-politizasyon” gibi, şirkete, işe ve yeniden örgütlenmesine yönelik bu ilgi kaybı da ikirciklidir ve başka her şeyle ilişkilendirilmeden yorumlanamaz. Komünizm 1968’de kesinlikle mevcuttu, ama sadece rahatlatıcı bir şekilde, olumsuz olarak. 1968’de Nantes’ta ve daha sonra Barselona (1971) ya da Quebec’teki (1972) SEAT’ta, grevciler bölgeleri ya da şehirleri ele geçirecek, radyo istasyonlarını ele geçirmeye kadar gidecek, ancak hiçbir şey yapmayacaklardı: proleterlerin öz-örgütlenmesi “mümkündür, ancak aynı zamanda örgütleyecek hiçbir şeyleri yoktur” (Théorie communiste, n° 4, 1981, syf. 21). +Tuhaf bir şekilde, insanların yönetimden bu kadar çok bahsettiği bir dönemde, işçilerin kendilerini tüm grev yönetiminden soyutladıkları görüldü. Fabrikaların kontrolünün sendikalara bırakılması bir zayıflık göstergesiydi ama aynı zamanda sorunun başka bir yerde olduğunun bilincinde olduklarının da göstergesiydi. Beş yıl sonra, 1973’te, Laval’daki büyük bir grevde, işçiler üç hafta boyunca fabrikayı tamamen, basitçe terk ettiler. Hakkında çok şey söylenen “de-politizasyon” gibi, şirkete, işe ve yeniden örgütlenmesine yönelik bu ilgi kaybı da ikirciklidir ve başka her şeyle ilişkilendirilmeden yorumlanamaz. Komünizm 1968’de kesinlikle mevcuttu, ama sadece rahatlatıcı bir şekilde, olumsuz olarak. 1968’de Nantes’ta ve daha sonra Barselona (1971) ya da Quebec’teki (1972) SEAT’ta, grevciler bölgeleri ya da şehirleri ele geçirecek, radyo istasyonlarını ele geçirmeye kadar gidecek, ancak hiçbir şey yapmayacaklardı: proleterlerin öz-örgütlenmesi “mümkündür, ancak aynı zamanda örgütleyecek hiçbir şeyleri yoktur”[2]. </quote> @@ -100,13 +100,12 @@ Yine de La Banquise’in 68’in sunduğu gizemi açıklamaya çalışmadan heme <quote> -Yapılan tüm teorilerde az ya da çok yer bulan devrimin kavranışına ilişkin tüm güncel sorunlar, proletaryanın artık Kapital’e kapitalist üretim tarzı içinde olanla karşı çıkamayacağı, daha doğrusu devrimi var olanın zaferi haline getiremeyeceği gerçeğinden kaynaklanmaktadır… (Théorie Communiste, n° 4, 1981, syf. 37) - +Yapılan tüm teorilerde az ya da çok yer bulan devrimin kavranışına ilişkin tüm güncel sorunlar, proletaryanın artık Kapital’e kapitalist üretim tarzı içinde olanla karşı çıkamayacağı, daha doğrusu devrimi var olanın zaferi haline getiremeyeceği gerçeğinden kaynaklanmaktadır…[3] </quote> Bu gnomik bir formülasyondur ve Theorie Communiste bu formülü geliştirdikçe daha da netleşecektir. Ancak açık ovaya geçmek istiyorsak, o Alpleri aşmamız gerekecektir. Bunu başka bir yazıya bırakıyorum. -*** <strong>Katalizör</strong> +** <strong>Katalizör</strong> Belirtildiği gibi, Gilles Dauvé ve diğerlerinin geliştirdiği komünizasyon teorisi, Amadeo Bordiga’nın fikirleri aracılığıyla ultra solun (burada esas olarak konsey komünizmine atıfta bulunuyor) bir eleştirisini sunmaktadır. Bunu bir sentez, yeni bir devrim teorisinin üretimi olarak tanımladım. Bu sentez, Situasyonist Enternasyonal gibi önemli bir katalizörün varlığı olmadan gerçekleşemezdi. @@ -132,11 +131,11 @@ Debord ve SI bu nedenle içerik sorununu <em>örtük</em> olarak ortaya atmış, Burada katalizör metaforunu oldukça açık bir şekilde kullanıyorum. Katalizör, kimyasal bir reaksiyon için gerekli olan ve tamamlanmış üründe izine rastlanmayan bir elementtir. Buradaki ürün, Dauvé’nin Bordiga aracılığıyla gerçekleştirdiği ultra solun eleştirisi olan komünizasyon teorisidir. Dauvé’nin 1969 tarihli “Sur l’ideologie ultra-gauche” başlıklı orijinal metninde SI’dan bahsedilmediğine dikkat ediniz. Ancak Dauvé’nin daha sonraki makalelerinde kabul edeceği gibi, yine de önemli olmaya devam etmektedir. Çünkü Bordiga’nın “kışla-komünizmi”nin başarısızlıklarını ortaya çıkaran, SI’da bulduğumuz, bir acı çekme alanı olarak gündelik hayata ve hem proleter silah hem de genel mal olarak yaratıcı ifadeye yapılan vurgudur. Bordiga, konsey komünistlerinin Sitüasyonist Enternasyonal’i ima edecek şekilde komünizmin içeriğini belirsiz bıraktıklarına işaret edebilir, ancak yine de geliştirdikleri estetik kapitalizm eleştirisi, bu içeriğin tutarlılığına dair Bordiga’dan daha emin bir his sunar. -*** <strong>Komünizm Açık Bir Kitaptır</strong> +** <strong>Komünizm Açık Bir Kitaptır</strong> Şu ana kadar komünizasyon kokteylinin tüm bileşenlerini kabaca eşdeğer olarak ele almış gibi görünebilirim – bir parça Bordiga, bir parça konsey komünizmi, Sitüasyonist Enternasyonal’in buzuyla çalkalanmış, süzülmüş, sonra bir şişede, alevli bir bezle servis edilmiş. Benim görüşüme göre durum öyle değil. Beni sonsuz bir şekilde büyüleyen Bordiga, temel makalelerinin çoğunda rahatsız edici ve dogmatik, hatta idealist ve dahası tamamen işe yaramaz bir antropolojiye bağlı olan temel bir yönelime sahip (antropolojiyi öne ve merkeze yerleştirdiği için onu takdir etsem de) can sıkıcı bir figür olmaya devam ediyor. Genişletilmiş kimya metaforuma devam edecek olursam, Bordiga en faydalı özellikleri ancak diğer maddelerle birleştiğinde ortaya çıkan bir tür yakıcı elementtir. Buna karşılık konsey komünizmi zengin ve şaşırtıcı derecede dayanıklı bir metaldir; diğer birçok eğilimin aksine konsey komünizminin ne örtük ne de açık bir şekilde bir bireyle özdeşleştirilememesi aradaki farkı hemen ortaya koymaktadır. Bu eğilimin ve daha geniş Hollanda-Almanya komünist solunun temel iddiası, işçilerin bunu yapabilecekleri, yapacakları, bazı yerlerde zaten yaptıkları, ancak işçi hareketinin kurumları ve liderleri tarafından ihanete uğradıklarıydı. “Konsey”, 1905 Rus Devrimi’nin tarihin önüne ittiği sovyet, bu yaratıcı öz-örgütlenme kapasitesinin bir amblemidir, hem bir teori hem de bir pratiktir. Troçki’ye ihtiyacınız yoktur. -İdeolojiden ziyade pratik olarak konsey komünizmi, yirminci yüzyılda gerçekten olabileceği şekliyle komünizmdir — işçi hareketinin saf ürünü, teorik özetidir. Dauvé’nin bazen ima ettiği gibi, bu eğilimin teorik hataları nedeniyle başarısızlığa mahkum olduğuna inanmıyorum, çünkü eğilim kendi teorisi tarafından o kadar kolay bir şekilde alt edilemez. Öz-örgütlenmeye yapılan vurgu göz önüne alındığında, bu grupların içsel bir özeleştiri kapasitesi vardı, bu da devrimci koşullar altında bazı hataların belki de pratikten alınacak derslerle aşılabileceği anlamına geliyordu. Dauvé’nin, emek-zaman hesabı yoluyla sosyalist bölüşümün konsey komünist teorisi için basitçe “paranın müdahalesi olmaksızın … değerin egemenliği” anlamına geleceğini ya da (daha da kötüsü) “kapitalizmin tüm kategorilerini ve özelliklerini koruduğunu: ücretli emek, değer yasası, mübadele” ve böylece “işçiler tarafından demokratik olarak yönetilen kapitalizm” olarak tanımlanabileceğini söylediğinde (belki de ruhu hariç) doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu, hem konseyci teorinin hem de Marx’ın değer teorisinin çarpıtılmasıdır ve bu erken önerilerin eleştiriyi hak ettiğine inandığım için eleştirinin (yanlış yönlendirilmiş) itici gücüne sempati duymakla birlikte, Dauvé bunu biraz karıştırmaktadır. [Başka, daha resmi bir makalede, tüm bu malzemeye değer açısından yaklaşacağım, ancak burada tüm bu teğetleri bastırmam gerekiyor!] +İdeolojiden ziyade pratik olarak konsey komünizmi, yirminci yüzyılda gerçekten olabileceği şekliyle komünizmdir — işçi hareketinin saf ürünü, teorik özetidir. Dauvé’nin bazen ima ettiği gibi, bu eğilimin teorik hataları nedeniyle başarısızlığa mahkum olduğuna inanmıyorum, çünkü eğilim kendi teorisi tarafından o kadar kolay bir şekilde alt edilemez. Öz-örgütlenmeye yapılan vurgu göz önüne alındığında, bu grupların içsel bir özeleştiri kapasitesi vardı, bu da devrimci koşullar altında bazı hataların belki de pratikten alınacak derslerle aşılabileceği anlamına geliyordu. Dauvé’nin, emek-zaman hesabı yoluyla sosyalist bölüşümün konsey komünist teorisi için basitçe “paranın müdahalesi olmaksızın … değerin egemenliği” anlamına geleceğini ya da (daha da kötüsü) “kapitalizmin tüm kategorilerini ve özelliklerini koruduğunu: ücretli emek, değer yasası, mübadele” ve böylece “işçiler tarafından demokratik olarak yönetilen kapitalizm” olarak tanımlanabileceğini söylediğinde (belki de ruhu hariç) doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu, hem konseyci teorinin hem de Marx’ın değer teorisinin çarpıtılmasıdır ve bu erken önerilerin eleştiriyi hak ettiğine inandığım için eleştirinin (yanlış yönlendirilmiş) itici gücüne sempati duymakla birlikte, Dauvé bunu biraz karıştırmaktadır.[4] Az önce alıntılanan cümleler, ilk yazımda tartıştığım 1969 tarihli “Sur l’ideologie ultra-gauche” metninin revizyonundan alınmıştır. Bu makale Fredy Perlman’ın Black and Red çevirisinde “Lenin and the Ultra-left” adını alıyor. Ancak hikaye burada bitmiyor, çünkü Dauvé tam da bu pasajlar üzerinde yeniden çalışmaya devam etmiş ve 2015’te PM tarafından yayınlanan güncellenmiş versiyonda bu bölüm ikiye ayrılmış, yeni doğan bölüm önce Marx’ta sonra da konsey komünizminde yalnızca değer ve komünizm sorununa odaklanmıştır (eski versiyon internette mevcut değildir, yenisi buradadır ve metinsel tarih için yazarın notuna bakınız).Yeni metinde Dauvé, konuyla ilgili merkezi konsey komünist metni olan, 1930’da <em>Dutch Group of International Communists</em> tarafından yayınlanan ve Paul Mattick tarafından detaylandırılan <em>Komünist Üretim ve Dağıtımın Temel İlkeleri</em> (Grundprinzipien) metnini ön plana çıkarıyor. Bu ikinci yazıda Dauvé daha temkinli davranarak, GIK’in devrimden sonra kamulaştırılan üretim araçlarını çeşitli işçi konseylerinin birlikte nasıl yönetebileceğini gösterme girişiminin “parasız ütopya” tahayyülüne doğru “uzun bir yol kat ettiğini” kabul ediyor, ancak yine de önceki ifadenin bir versiyonunu sunuyor ve “böyle bir şema, kapitalizmin temellerini korumaya ancak onları tam işçi kontrolü altına almaya en yakın olanıdır” sonucuna varıyor. @@ -166,9 +165,9 @@ Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 1918 devrimi patlak verdiğinde Hambu Bize kitabın doğrudan bu yenilgilerin — Ruhr’da ihanete uğramasının, Rusya’da Bolşevikler tarafından karşılanmasının — bir ürünü olduğunu söylüyor. Gerekli olduğunu düşündüğü şey, diğer işçilere bunun yapılabileceğini, o kadar da karmaşık olmadığını göstermekti — bu, tarih tarafından süpürülmenin eşiğinde olan KAPD’ye bağlı Unionen (fabrika grupları) arasında belirli bir amaca hizmet etmek için tasarlanmış bir belgeydi. Konsey komünizmi S. ou B. ve ICO tarafından yeniden canlandırıldığında, gelirlerin nasıl dağıtılacağı sorusu hiçbir şekilde çözülmemişti ve gördüğümüz gibi Mattick tarafından komünizasyona yakın bir perspektife kolayca ulaşıldı. Bu grupların hepsinin konseyler ve politik örgütler arasındaki ilişki konusunda çeşitli görüşlere sahip olduğunu da belirtmek gerekir — Appel ve Mattick de dahil olmak üzere bazıları parti gibi bir şey için bir rol hayal etmiştir. Bu durumda komünizasyon ve konsey komünizmi arasındaki ayrım çizgisini belirlemek daha da zorlaşmaktadır, özellikle de Mattick’in giriş bölümünde belirttiği gibi konseyin sadece işyeri örgütleri için değil, diğer türden öz örgütlenme yapıları için de geçerli olduğunu düşünürsek. Sovyet ya da konsey, elbette tarihsel olarak belirli bir taktik biçimdir —hem taktik hem de strateji haline gelen bir biçim— ancak kurucu meclisler ve diğer örgütsel yapıların daha uzun bir tarihinin parçasıdır. Bir meclis kurma, işleri devralma ve doğrudan yönetme iradesi, bir anlamda özgürleştirici politikanın temelidir. Neyse ki, ortadan kalkacak gibi de görünmüyor. Jan Appel’in bize verdiği ders, emek zamanı hesaplamasının gerekliliğinden ziyade, bugünün devrimcilerine tekneyi çalıp kendi kitaplarını yazmaları gerektiğini hatırlatmaktır. -*** <strong>Jan Appel’in Kişisel Eğitimi</strong> +** <strong>Jan Appel’in Kişisel Eğitimi</strong> -Jan Appel’i henüz terk edemeyeceğim ortaya çıktı. “Konsey komünizmi” ya da “konseycilik” değilse bile, onun komünizasyonla ilişkisi hakkında söylenecek daha çok şey var. Çünkü Appel 1920’de kaçırdığı balıkçı teknesiyle Murmansk’a ve oradan da şehrin adını alacağı adam tarafından azarlanmak üzere St. Petersburg’a doğru yol alırken, Phillipe Bourrinet‘in1 bize bıraktığı tanımlara uyacak olursak, henüz bir konseyci ya da hatta bir konsey komünisti değildi. Aksine, dünya devrimi çürürken kendini tanımlama sürecindeki geniş, henüz tanımlanmamış bir sol komünizmin parçasıydı. Ne de olsa yeni kurulan KAPD adına Sovyet Rusya’ya gidiyordu; KAPD’nin pozisyonu parlamento karşıtı, sendika karşıtı ve konsey yanlısıydı ama hiçbir şekilde konsey komünisti değildi. Komintern ile iletişim kurmak için Senatör Schröder’i partisi adına kaçırmış olması, parti için hala geniş bir rol gördüğünü göstermektedir. Ne de olsa bir parlamento görevlisinin adını taşıyan bir gemide, isyancı bir devletin liderleriyle iletişim kurmaya gidiyordu. +Jan Appel’i henüz terk edemeyeceğim ortaya çıktı. “Konsey komünizmi” ya da “konseycilik” değilse bile, onun komünizasyonla ilişkisi hakkında söylenecek daha çok şey var. Çünkü Appel 1920’de kaçırdığı balıkçı teknesiyle Murmansk’a ve oradan da şehrin adını alacağı adam tarafından azarlanmak üzere St. Petersburg’a doğru yol alırken, Phillipe Bourrinet‘in[5] bize bıraktığı tanımlara uyacak olursak, henüz bir konseyci ya da hatta bir konsey komünisti değildi. Aksine, dünya devrimi çürürken kendini tanımlama sürecindeki geniş, henüz tanımlanmamış bir sol komünizmin parçasıydı. Ne de olsa yeni kurulan KAPD adına Sovyet Rusya’ya gidiyordu; KAPD’nin pozisyonu parlamento karşıtı, sendika karşıtı ve konsey yanlısıydı ama hiçbir şekilde konsey komünisti değildi. Komintern ile iletişim kurmak için Senatör Schröder’i partisi adına kaçırmış olması, parti için hala geniş bir rol gördüğünü göstermektedir. Ne de olsa bir parlamento görevlisinin adını taşıyan bir gemide, isyancı bir devletin liderleriyle iletişim kurmaya gidiyordu. Jan Appel, sadece proleter entelektüelin tam bir modeli olduğu, teorilerini doğrudan sınıf mücadelesinin kalbinde oluşturduğu için değil, aynı zamanda Alman Devrimi’nin her bir kritik anından (beş tane var, ancak sadece dördü Appel’in hikayesiyle ilgili) geçtiği ve bu anları düşüncesinin evriminde okuyabildiğimiz için de büyüleyici olmaya devam ediyor; aslında bu evrim, ona uygulayabileceğimiz tüm etiketlerden kaçıyor gibi görünüyor. Bu dönemlerden ilki, Kasım 1918 devrimine giden büyük devrimci grevler ve konseylerin kurulmasıyla başlar. Appel, savaş sırasında hala askeri komuta altında olan Hamburg tersanelerine gönderilmiş ve burada önde gelen bir örgütçü haline gelmişti. Bu ilk dönem 1919 Ocak ayı başlarında, yeni SPD’li Savunma Bakanı Gustav Noske’nin radikal işçilerin üzerine saldığı Freikorps birlikleri tarafından Berlin’de hızla ezilen, Ocak ayındaki sözde “Spartakist” ayaklanma ile ikinci bir açık iç savaş dönemine geçişle sona erer. Başka yerlerde ayaklanma daha uzun sürdü. Appel, Freikorps’un Spartakistler tarafından işgal edilen tüm binaları -başta polis karakolu ve SPD gazetesi Vorwärts’ın merkezi olmak üzere- yeniden ele geçirdiğini ve yeni doğmakta olan komünist solun liderleri Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’u takip edip öldürdüğünü duyduğunda Hamburg’daydı. @@ -212,11 +211,7 @@ Tüm bunların içinde konsey ne olacak? Tüm konseyler nerede? Konsey iktidarı GIK’in bir cevabı vardı; sadece konsey. Unionen’lar tarafından hazırlanan konseyin kendisi yeterliydi. Ancak Jan Appel’in bu pozisyona tam olarak gelip gelmediği belli değil. Appel ve diğer konseycilerin direniş çalışmalarına katıldığı Nazi işgalinden sonra, GIK’teki meslektaşları Appel’in müdahaleden çok fazla zevk aldığını ve diğer konseyciler ayrılma zamanının geldiğine karar verdikten çok sonra bile direniş gruplarıyla çalışmaya devam etmek istediğini söyleyecekti. Konsey komünizminin tarihine olan ilginin yeniden canlandığı 1960’lı ve 1970’li yıllarda Appel, sol komünist bir grup olan International Communist Current’ın 1976’daki kuruluş toplantısında üyelerine katılır. ICC’nin pozisyonu GIK’e oldukça zıttır ve Philippe Bourrinet tarafından yazılan Hollanda-Almanya Komünist Solu’nun tarihi, konseyciliği partinin hayati rolünü düşünemediği için başarısız olan bir tür kripto-anarşizm olarak okur. Ama Appel’in tüm bunlar hakkında gerçekten ne düşündüğünü kim bilebilir? Ben değil. Onu bir koordinat kümesi olarak, tarihi düşünmenin bir yolu olarak kullanıyorum, ancak gerçek Appel’in tüm bunlardan kaçtığını, zamanını anlamlandırmaya çalışabileceğimiz tüm kategorileri — parti, konsey, unionen, kızıl ordu — kestiğini fark ediyorum. -[Yazar Notu] - -1- Amadeo Bordiga’nın perspektifine yakın duran Bourrinet, <em>rätekommunismum</em> ile <em>linkskommunismus</em> arasındaki farkta ısrar ederek Hollanda-Almanya komünist solu içinde partinin rolüne ilişkin canlı tartışmalara işaret eder. Onun tanımına göre konseycilik, parti için hiçbir rol görmeyen konsey komünizmidir. O halde terimlerin açıklığa kavuşturulması şu şekildedir: sol komünizm sendikaların ve parlamenter partilerin reddinden oluşur ve unionen, parti ve konseyi içerir. Konsey komünizmi, parti rolü bastırılmış bir şekilde üçünü de içerir. Konseycilik partiyi reddeder ama unionen ve konseyi reddetmez. Bordiga parti için konseyi ve unionen’ı reddeder. Bourrinet’nin taraflı argümanını benimsemeden, terimlerin bu şekilde kullanılmasını faydalı buluyorum. - -*** <strong>Creeping May Boyunca Hızlı Bir Yürüyüş</strong> +** <strong>Creeping May Boyunca Hızlı Bir Yürüyüş</strong> Bir adım ileri ve iki adım geri. Komünizasyonun hikayesini ilerletmek için yaptığım tüm girişimler beni Marx ve İkinci Enternasyonal’e değilse de sol komünizm ve konsey komünizmindeki öncüllerine geri götürüyor gibi görünüyor. Bunun nedeni, öğrendiğim üzere, komünizasyon teorisinin sunumunun her zaman anlatısal olmasıdır. Gilles Dauvé ve Francois Martin’ın makaleleri İngilizce’ye Komünist Hareketin Güneş Tutulması ve Yeniden Ortaya Çıkışı olarak çevrildi ve işçi hareketinin ve onun karşıdevrimci tutulmasının yeni bir temelde ilerleyen yeni bir mücadele döngüsü açısından anlatıldığı bir anlatı olarak adlandırıldı. Burada, tarihsel ultra solun eleştirisi, sınıf mücadelesinde ilk kez ’68’de görülen ve o zamandan bu yana geçen yıllarda teyit edilen gerçek bir değişimin teorik karşılığıdır. Komünizasyon teorisinin amacı neyin değiştiğini değerlendirmektir ve bu da en azından bir önceki zaman ve bir de şimdiyi gerektirir. @@ -308,7 +303,7 @@ MTD Allen’dan (Macache) adlı bir aktivist, işgal altındaki bir fabrikada ar Piquetero ve işgalci arasında, her ikisinin de üstesinden gelen ve sonuç olarak hiçbirinden kaynaklanmayan yalnızca üçüncü bir terim olabilir. Buna l’écart diyecekler; bir yerde “boşluk”, başka bir yerde “sapma” olarak karşımıza çıkabilecek, biraz da tercüme edilemez bir terim. Kendi yer sistemini aşan öz-örgütlenmenin öz-örgütlenmesi. Komünist perspektif olarak, komünizeleştirici faaliyet olarak, beklentileri mevcut çağın en yoğun sınıf mücadelelerinde yer alan, ifade edilmesi gereken şey budur. Sonraki yazılarımda bunu yapmaya çalışacağım. -*** <strong>Açıklamalar</strong> +** <strong>Açıklamalar</strong> Bu yazıda, komünizasyon teorisinin içeriğini daha iyi somutlaştırmak için biraz daha analitik ve daha az anlatısal bir yaklaşım deneyeceğim. Tüm teorilerin tarihsel olarak üretildiğini öne süren bir teori olduğu için, bu teorinin ana hatlarını çizerken tarihin karanlığından uzaklaşıp soyutlamanın ışığına girmek zordur. Ancak sorun, bu tarihin zaten bölünmüş olmasıdır — içinde tarihin de okunabileceği bir teori üreten gerçek bir tarih: 1918-21, 1968-72 üzerinden görülüyor. Komünizasyon teorisi evrimleştikçe, geçmişine dair algısı da evrimleşiyor. Benim bakış açımdan, umarım açıklığa kavuşmuştur, yeni süreklilikler ve yeni kopuşlar ortaya çıkıyor. Bu durumda, bir geleceğin teorik üretiminin sürekli olarak yeni bugünler ve yeni geçmişler ürettiği bir anlatılar anlatısıdır. @@ -352,7 +347,7 @@ Tüm teorik üretimin geri dönmesi, yüzleşmesi ve bir çözüm bulması gerek Eğilimlerin analizi bu soruyu yanıtlamanın sadece ilk adımıdır. Bir yanda kapitalizmin eğilimleri, diğer yanda komünizmin sınavı arasında devrimin görevleri, kopuşun, savrulmanın, atılımın, komünist ölçünün teorisi yatar. -*** <strong>Yarıklar ve Sapmalar</strong> +** <strong>Yarıklar ve Sapmalar</strong> Bu dizinin altıncı bölümünde, Theorie Communiste’in écart kavramını, sınıf eylemi içindeki sapmayı (ya da yarılmayı) tartıştım ve kendi formülasyonumu denedim. Hatırlayacağımız gibi, écart teorisi öz-örgütlenmenin yetersizliği ile mücadele etmeye çalışmaktadır. “Öz-örgütlenme devrimin ilk eylemidir; daha sonra devrimin aşması gereken bir engel haline gelir.” Gerçek anlamda diyalektik bir kavram olan écart, hem bu aşmanın şekli hem de onun tarafından kapatılması gereken yarık ya da boşluktur. Bu yarık-savrulma, bu diyagonal ya da yanal yarık, önerdiğim gibi, öz-örgütlenmenin öteki-örgütlenmesi ya da aynı anlama gelen öz-örgütlenmenin öz-örgütlenmesi olarak düşünülebilir. Özetle, sapma teorisi, öz-örgütlenmenin özünün sorunlu olduğunu, komünist hareketin altında yatan ancak komünizm hareketinin çözmek zorunda kalacağı hak, mülkiyet ve aidiyet kavramlarına bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. @@ -396,8 +391,14 @@ Hiçbir yerde bir sapma ve her yerde bir yarık. Bu dinamiklerin 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki son ayaklanmanın incelenmesinin de göstereceği gibi, bu yarıklar her yerdedir. Polis karşıtı ayaklanmaların merkezinden çıkarılan çeşitli otonomi biçimlerinin hikayesi, öz-örgütlenmenin özünü, yani aynı zamanda öz-örgütlenmenin ötekisini belirlemenin zorluğuna dair bir hikayeden başka nedir ki? Otonomi, evet, ama neyden ve ne için? - *Okuyucular, Althusser’in Theorie Communiste üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, Althusser’in Lucretius’un <em>clinamen</em>‘ini aleatif materyalizm üzerine geç dönem yazılarında <em>écart</em> olarak çevirip çevirmediğini merak edebilirler. Kullandığı terim <em>déviation</em>‘dur. - +<center> +Okuyucular, Althusser’in Theorie Communiste üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, Althusser’in Lucretius’un <em>clinamen</em>‘ini aleatif materyalizm üzerine geç dönem yazılarında <em>écart</em> olarak çevirip çevirmediğini merak edebilirler. Kullandığı terim <em>déviation</em>‘dur. +</center> +[1] Rupture dans la theorie de la révolution: Textes 1965-75 +[2] Théorie communiste, n° 4, 1981, syf. 21 +[3] Théorie Communiste, n° 4, 1981, syf. 37 +[4] YN: Başka, daha resmi bir makalede, tüm bu malzemeye değer açısından yaklaşacağım, ancak burada tüm bu teğetleri bastırmam gerekiyor! +[5] YN: 1- Amadeo Bordiga’nın perspektifine yakın duran Bourrinet, <em>rätekommunismum</em> ile <em>linkskommunismus</em> arasındaki farkta ısrar ederek Hollanda-Almanya komünist solu içinde partinin rolüne ilişkin canlı tartışmalara işaret eder. Onun tanımına göre konseycilik, parti için hiçbir rol görmeyen konsey komünizmidir. O halde terimlerin açıklığa kavuşturulması şu şekildedir: sol komünizm sendikaların ve parlamenter partilerin reddinden oluşur ve unionen, parti ve konseyi içerir. Konsey komünizmi, parti rolü bastırılmış bir şekilde üçünü de içerir. Konseycilik partiyi reddeder ama unionen ve konseyi reddetmez. Bordiga parti için konseyi ve unionen’ı reddeder. Bourrinet’nin taraflı argümanını benimsemeden, terimlerin bu şekilde kullanılmasını faydalı buluyorum. <br> |