Arşiv tarihçesi

summaryrefslogtreecommitdiff
path: root/o
diff options
context:
space:
mode:
Diffstat (limited to 'o')
-rw-r--r--o/oy/otonom-yayincilik-emekcileri-antonio-negri-ve-bir-mucadelenin-soykutugu.muse75
1 files changed, 46 insertions, 29 deletions
diff --git a/o/oy/otonom-yayincilik-emekcileri-antonio-negri-ve-bir-mucadelenin-soykutugu.muse b/o/oy/otonom-yayincilik-emekcileri-antonio-negri-ve-bir-mucadelenin-soykutugu.muse
index 0d0a19a..81547ac 100644
--- a/o/oy/otonom-yayincilik-emekcileri-antonio-negri-ve-bir-mucadelenin-soykutugu.muse
+++ b/o/oy/otonom-yayincilik-emekcileri-antonio-negri-ve-bir-mucadelenin-soykutugu.muse
@@ -1,54 +1,71 @@
-<p>Antonio Negri&rsquo;nin Michael Hardt&rsquo;la beraber kaleme aldığı &ldquo;İmparatorluk&rdquo; kitabı ve takip eden ciltler &ccedil;ok&ccedil;a tartışıldı. Ama zannedildiğinin aksine &ldquo;imparatorluk&rdquo; yeni d&ouml;nem koşullarının ilham ettiği t&uuml;redi bir kavram değil, İtalyan devrimci m&uuml;cadelesinin ve Negri&rsquo;nin muhalif pozisyonunun yarattığı, tarihsel y&uuml;k&uuml; olan bir paradigmaydı. Negri&rsquo;nin &ldquo;Yaban Kuraldışılık&rdquo;, &ldquo;Yıkıcı Politika&rdquo;, &ldquo;Marx &Ouml;tesi Marx&rdquo; gibi bir&ccedil;ok eserini T&uuml;rk&ccedil;eye kazandıran Otonom Yayıncılık emek&ccedil;ilerinin yazısına bağlanıyoruz. 2006 Express&rsquo;inden naklen&hellip;</p>
+#title Antonio Negri Ve Bir Mücadelenin Soykütüğü
+#subtitle Emek,Arzu,Özgürlük
+#author Otonom Yayıncılık Emekçileri
+#date 2023
+#source https://birartibir.org/emek-arzu-ozgurluk/,Express, sayı 67, Aralık 2006
+#lang tr
+#pubdate 2024-02-22T10:05:23
+#topics 1968, devrim, eleştiri, Felsefe
-<p>T&uuml;rkiye&rsquo;de Nietzsche k&uuml;lliyatından &ouml;nce Nietzsche eleştirileri &ccedil;evrildi ve savunuldu. Aynı yazgıyı başka bir dizi d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r (Marx, Sartre, Freud vb.) ve d&uuml;ş&uuml;nce sistemi i&ccedil;in de s&ouml;ylemek m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Antonio Negri&rsquo;nin adının duyulması da, Michael Hardt&rsquo;la kaleme aldığı son &ccedil;alışmalarından&nbsp;<em>İmparatorluk</em>&nbsp;kitabıyla başladı daha &ccedil;ok. Kitabın yurtdışında yarattığı tepkiler kısa s&uuml;rede T&uuml;rkiye&rsquo;deki politik, akademik ve entelekt&uuml;el &ccedil;evrelerin de ilgi odağı oldu.</p>
-<p>Kapitalizmin ge&ccedil;irdiği ontolojik d&ouml;n&uuml;ş&uuml;me uygun olarak yeni bir k&uuml;resel egemenlik bi&ccedil;iminin oluşumuna işaret eden İmparatorluk paradigması, ulus-devlete dayalı bir egemenlik bi&ccedil;imi olarak emperyalizm &ccedil;&ouml;z&uuml;mlemesine dayalı h&acirc;kim m&uuml;cadele perspektiflerinden radikal bir kopuşu da beraberinde getiriyordu. Bu a&ccedil;ıdan, Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;ncesinin politik &ccedil;evreler tarafından alımlanması, Negri&rsquo;nin kapitalizmin iktidar işleyişinin krizine ge&ccedil;ici bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m olarak sorunsallaştırdığı modernizmin s&ouml;yleminin sınırlarına &ccedil;arparak salt olumsuzlamaya dayalı bir eleştirellik ve savunmacı bir tepkisellikle sınırlı kaldı. Bu sınır, Negri&rsquo;nin, arka planında yatan politik tarih, politik felsefe ve politik teori &uuml;zerinden konuşturulmasma engel oldu. Akademik ve entelekt&uuml;el &ccedil;evreler, daha doğrusu entelijensiya ise Negri&rsquo;yi, devrim temasını yeniden g&uuml;ncelleştirme &ccedil;abasından soyutlayarak tarihsizleştirdi, deyim yerindeyse, apolitik bir okumayla magazinleştirdi.</p>
-<p>Oysa Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;nceleri, 1960&rsquo;lı yıllarda fabrika eksenli&nbsp;<em>Operaismo</em>&nbsp;hareketinden m&uuml;cadelenin artık fabrika merkezli olmaktan &ccedil;ıkarak b&uuml;t&uuml;n bir toplumun i&ccedil;ine yayıldığı&nbsp;<em>Autonomia</em>&nbsp;hareketine uzanan bir seyirde gelişti ve d&ouml;n&uuml;şt&uuml;. Dolayısıyla, hareketi besleyen ve &ouml;nc&uuml;l&uuml;k eden bir aydın fig&uuml;r&uuml;nden ziyade, hareketin dinamizminden beslenen bir entelekt&uuml;el iş&ccedil;i tanımı Negri&rsquo;ye daha uygun d&uuml;şer. Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;ncesinin soyk&uuml;t&uuml;ğ&uuml;, toplumsal hareketlerin soyk&uuml;t&uuml;ğ&uuml;yle i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;miştir. Bir başka deyişle, Negri&rsquo;yi konuşturan tarihsel arka plan ve toplumsallık referans alınmadan yapılacak her atıf boşlukta kalacaktır.</p>
+Antonio Negri’nin Michael Hardt’la beraber kaleme aldığı “İmparatorluk” kitabı ve takip eden ciltler çokça tartışıldı. Ama zannedildiğinin aksine “imparatorluk” yeni dönem koşullarının ilham ettiği türedi bir kavram değil, İtalyan devrimci mücadelesinin ve Negri’nin muhalif pozisyonunun yarattığı, tarihsel yükü olan bir paradigmaydı. Negri’nin “Yaban Kuraldışılık”, “Yıkıcı Politika”, “Marx Ötesi Marx” gibi birçok eserini Türkçeye kazandıran Otonom Yayıncılık emekçilerinin yazısına bağlanıyoruz. 2006 Express’inden naklen…
-<h4><strong>Emeğin otonomisi geleneği</strong></h4>
+Türkiye’de Nietzsche külliyatından önce Nietzsche eleştirileri çevrildi ve savunuldu. Aynı yazgıyı başka bir dizi düşünür (Marx, Sartre, Freud vb.) ve düşünce sistemi için de söylemek mümkündür. Antonio Negri’nin adının duyulması da, Michael Hardt’la kaleme aldığı son çalışmalarından <em>İmparatorluk</em> kitabıyla başladı daha çok. Kitabın yurtdışında yarattığı tepkiler kısa sürede Türkiye’deki politik, akademik ve entelektüel çevrelerin de ilgi odağı oldu.
-<p>1960&rsquo;lı yıllar boyunca devam eden İtalya&rsquo;daki ilk m&uuml;cadele dalgası, iş&ccedil;ilerin işin reddi temelinde, &uuml;cretli emeğin sınıf &ccedil;ıkarlarının savunulması &uuml;zerine kurulu sendika ve parti bi&ccedil;imlerinin dışında ve karşısında konumlanan yeni politik &ouml;rg&uuml;tlenmelere y&ouml;nelişiyle şekillendi. Negri&rsquo;nin (Mario Tronti, Paolo Virno, Dalla Costa, Sergio Bologna ve diğerleriyle birlikte) i&ccedil;inde bulunduğu İtalyan iş&ccedil;iciliğini (ya da İngilizce konuşan d&uuml;nyadaki karşılığıyla Otonomist Marksizmi) diğer Marksizm geleneklerinden ayırt eden, emeğin sermayeden ve devletten ayrı, otonom g&uuml;c&uuml;ne yapılan vurgu, bu hareketin s&ouml;ylemini kuramlaştırma &ccedil;abasından ilham almıştı. Toplumsal dinamikleri siyasi olarak m&uuml;lks&uuml;zleştiren temsiliyete dayalı modern siyaset mekanizmalarının felce uğratılmasıyla, emeğin hayatı kolektif olarak &uuml;retebilme g&uuml;c&uuml;n&uuml; doğrudan politik bir g&uuml;&ccedil; olarak &ouml;rg&uuml;tleyebilmesinin koşullarının araştırılmasının &ouml;n&uuml; a&ccedil;ılmıştı.</p>
+Kapitalizmin geçirdiği ontolojik dönüşüme uygun olarak yeni bir küresel egemenlik biçiminin oluşumuna işaret eden İmparatorluk paradigması, ulus-devlete dayalı bir egemenlik biçimi olarak emperyalizm çözümlemesine dayalı hâkim mücadele perspektiflerinden radikal bir kopuşu da beraberinde getiriyordu. Bu açıdan, Negri’nin düşüncesinin politik çevreler tarafından alımlanması, Negri’nin kapitalizmin iktidar işleyişinin krizine geçici bir çözüm olarak sorunsallaştırdığı modernizmin söyleminin sınırlarına çarparak salt olumsuzlamaya dayalı bir eleştirellik ve savunmacı bir tepkisellikle sınırlı kaldı. Bu sınır, Negri’nin, arka planında yatan politik tarih, politik felsefe ve politik teori üzerinden konuşturulmasma engel oldu. Akademik ve entelektüel çevreler, daha doğrusu entelijensiya ise Negri’yi, devrim temasını yeniden güncelleştirme çabasından soyutlayarak tarihsizleştirdi, deyim yerindeyse, apolitik bir okumayla magazinleştirdi.
-<p>Sermaye karşısında etkin bir kurucu g&uuml;&ccedil; olarak emeğin otonomisi, Negri ve bu geleneğe katkı sunan yazarların d&uuml;ş&uuml;ncelerinde s&uuml;rekli bir tema olarak gelişti. 90&rsquo;lı yıllarda hareketin i&ccedil;inden gelen yazarların bu geleneğin birikimlerini, kapitalist &uuml;retim tarzındaki d&ouml;n&uuml;ş&uuml;mler &uuml;zerinden g&uuml;ncelleştirdiği&nbsp;<em>İtalya&rsquo;da Radikal D&uuml;ş&uuml;nce</em>&nbsp;derlemesi, hem bir d&ouml;nemin kapanışını, hem de bu d&ouml;nemin İtalya&rsquo;yla sınırlı olamayacak kadar k&uuml;resel ve radikal olan doğasını bir kez daha a&ccedil;ığa &ccedil;ıkarır.</p>
+Oysa Negri’nin düşünceleri, 1960’lı yıllarda fabrika eksenli <em>Operaismo</em> hareketinden mücadelenin artık fabrika merkezli olmaktan çıkarak bütün bir toplumun içine yayıldığı <em>Autonomia</em> hareketine uzanan bir seyirde gelişti ve dönüştü. Dolayısıyla, hareketi besleyen ve öncülük eden bir aydın figüründen ziyade, hareketin dinamizminden beslenen bir entelektüel işçi tanımı Negri’ye daha uygun düşer. Negri’nin düşüncesinin soykütüğü, toplumsal hareketlerin soykütüğüyle iç içe geçmiştir. Bir başka deyişle, Negri’yi konuşturan tarihsel arka plan ve toplumsallık referans alınmadan yapılacak her atıf boşlukta kalacaktır.
-<blockquote>
-<p>Hareketi besleyen ve &ouml;nc&uuml;l&uuml;k eden bir aydın fig&uuml;r&uuml;nden ziyade, hareketin dinamizminden beslenen bir entelekt&uuml;el iş&ccedil;i tanımı Negri&rsquo;ye daha uygun d&uuml;şer. Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;ncesinin soyk&uuml;t&uuml;ğ&uuml;, toplumsal hareketlerin soyk&uuml;t&uuml;ğ&uuml;yle i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;miştir.</p>
-</blockquote>
+*** <strong>Emeğin otonomisi geleneği</strong>
-<p>Negri&rsquo;nin ilk denemelerinde, 1929 bunalımının Ekim devrimine karşı sermayenin yanıtı olduğu tespitinden hareketle kriz, antagonizma, Keynesci planlama ve planlamacı devletin (kapitalist veya sosyalist) doğası &uuml;zerinde durulur. &ldquo;Hukuk devleti&rdquo; ve &ldquo;emek devleti&rdquo; gibi burjuva nitelikli kavramsallaştırmalar yerinden edilir. Aynı yıllarda, ekonomik gelişmenin sermayenin iktidar sorunu ve projesi olduğu ortaya konulduktan sonra, &ldquo;planlamacı devlet&rdquo; yanılgısına dikkat &ccedil;ekilir ve emeği &ldquo;ekonomik gelişme&rdquo; ve bunun zorunluluklarına t&acirc;bi kılan her t&uuml;rl&uuml; girişim (sosyalist devlet, sendikal, reformist politikalar) eleştirilir. Negri&rsquo;nin İtalyan Kom&uuml;nist Partisi&rsquo;yle bağlarını koparması da aynı d&ouml;neme denk gelir. Zira bu s&uuml;re&ccedil;te İKP, &ouml;ğrenci-iş&ccedil;i eylemlerini &ldquo;sapkın&rdquo; olarak değerlendirir ve sendikalarla birlikte (&ldquo;tarihsel uzlaşı&rdquo; olarak adlandırılan) devletin demokratikleştirilmesi, istihdam ve işsizliği temel sorunlar olarak saptayarak iş ideolojisini yeniden &uuml;retir. Aynı d&ouml;nem, fabrika merkezli kitlesel &uuml;retime dayalı fordist &uuml;retimden işin giderek toplumsallaştığı post-fordist &uuml;retime ge&ccedil;işin işaretleriyle doludur. Negri, daha sonraki yazılarında bu d&ouml;nemi &ldquo;kitlesel iş&ccedil;i&rdquo;den &ldquo;toplumsal iş&ccedil;i&rdquo;ye ge&ccedil;iş olarak değerlendirecektir.</p>
+1960’lı yıllar boyunca devam eden İtalya’daki ilk mücadele dalgası, işçilerin işin reddi temelinde, ücretli emeğin sınıf çıkarlarının savunulması üzerine kurulu sendika ve parti biçimlerinin dışında ve karşısında konumlanan yeni politik örgütlenmelere yönelişiyle şekillendi. Negri’nin (Mario Tronti, Paolo Virno, Dalla Costa, Sergio Bologna ve diğerleriyle birlikte) içinde bulunduğu İtalyan işçiciliğini (ya da İngilizce konuşan dünyadaki karşılığıyla Otonomist Marksizmi) diğer Marksizm geleneklerinden ayırt eden, emeğin sermayeden ve devletten ayrı, otonom gücüne yapılan vurgu, bu hareketin söylemini kuramlaştırma çabasından ilham almıştı. Toplumsal dinamikleri siyasi olarak mülksüzleştiren temsiliyete dayalı modern siyaset mekanizmalarının felce uğratılmasıyla, emeğin hayatı kolektif olarak üretebilme gücünü doğrudan politik bir güç olarak örgütleyebilmesinin koşullarının araştırılmasının önü açılmıştı.
-<p>Reformist cephenin &ldquo;&uuml;retken emek&rdquo; kavramı etrafında ileri s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; arg&uuml;manlara karşı, otonomi hareketi yeniden &uuml;retim ve dolaşım alanlarını da kapsayacak şekilde devrimci m&uuml;cadelenin (kadınlar, &ouml;ğrenciler, işsizler vb.) b&uuml;t&uuml;n topluma yayıldığına dikkat &ccedil;eker ve &uuml;cretli emeğin reddine dayalı sınıfın &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi otonom yapılar hayata ge&ccedil;irilir. Artık pratiğin teorileştirildiği bu aşama, aynı zamanda Negri&rsquo;nin Lenin ve sovyetler &uuml;zerine a&ccedil;ılımlarda bulunduğu yıllardır. Sovyetik &ouml;rg&uuml;tlenmelerin tasfiyesi, &uuml;cretli emeğin &ccedil;eşitli bi&ccedil;imlerde varlığını s&uuml;rd&uuml;rmesi, partinin devletleşmesi vb. sorunlar etrafında Lenin&rsquo;in parti, sınıf bileşimi, &ouml;nc&uuml;l&uuml;k &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;nceleri g&uuml;ndemleşir. Hegemonya kavramı temelinde sermayeye t&acirc;bi, durağan ve edilgen bir proletarya d&uuml;ş&uuml;ncesinin yerine, emek s&uuml;re&ccedil;lerinin niteliği, sınıfın ihtiya&ccedil; ve arzuları, siyasal ve toplumsal eylemliliğin kurumsal koşullarının karşılıklı etkileşimini ifade eden sınıf bileşimi kavramı, sınıfın &ouml;rg&uuml;tlenmesinin ve militanlığının dayandırıldığı temel olarak &ouml;ne &ccedil;ıkarılır.</p>
+Sermaye karşısında etkin bir kurucu güç olarak emeğin otonomisi, Negri ve bu geleneğe katkı sunan yazarların düşüncelerinde sürekli bir tema olarak gelişti. 90’lı yıllarda hareketin içinden gelen yazarların bu geleneğin birikimlerini, kapitalist üretim tarzındaki dönüşümler üzerinden güncelleştirdiği <em>İtalya’da Radikal Düşünce</em> derlemesi, hem bir dönemin kapanışını, hem de bu dönemin İtalya’yla sınırlı olamayacak kadar küresel ve radikal olan doğasını bir kez daha açığa çıkarır.
-<h4><strong>Kapitalizmin ve devletin &ouml;tesinde</strong></h4>
+<quote>
-<p>Aynı d&ouml;nemde, Padua &Uuml;niversitesi&rsquo;nden t&uuml;m şehre yayılan ve diğer b&ouml;lgeleri etkileyen isyan dalgası, aslında &lsquo;68&rsquo;in sadece bir r&uuml;zg&acirc;r olmadığının bir nevi kanıtıdır ve işin reddi temelinde anti-kapitalist m&uuml;cadelelerin boy verdiği bu yıllarda Negri, otonomi anlayışını daha net ifadelerle kavramlaştırır. &Ouml;nceki m&uuml;cadele dalgasını ayırt eden işin reddi s&ouml;ylemi, kapitalizmin değerlenme s&uuml;recinden bağımsız ve buna karşı olarak, emeğin kolektif ihtiya&ccedil;ları ve arzularına dayanan toplumsal değer ilişkilerine g&ouml;nderme yapan &ldquo;kendi emeğini değerli kılma&rdquo; s&ouml;ylemiyle birleşir.</p>
+Hareketi besleyen ve öncülük eden bir aydın figüründen ziyade, hareketin dinamizminden beslenen bir entelektüel işçi tanımı Negri’ye daha uygun düşer. Negri’nin düşüncesinin soykütüğü, toplumsal hareketlerin soykütüğüyle iç içe geçmiştir.
-<blockquote>
-<p>Otonomist Marksistler bir yandan reformist cepheye karşı militan bir sınıf m&uuml;cadelesini savunurken, diğer yandan da Kızıl Tugaylar ekseninde gelişen şiddetin temsili karakterini kıyasıya eleştirir. Ancak İtalya&rsquo;da devlet ter&ouml;r&uuml;n&uuml;n ilk adreslerinden biri yine Negri ve yoldaşları olacaktır.</p>
-</blockquote>
+</quote>
-<p>İtalyan devletinin baskıları dolayısıyla zamanının bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml; &uuml;lke dışında ge&ccedil;irmek zorunda kalan Negri&rsquo;nin kom&uuml;nizm &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;ncelerini ifade ettiği&nbsp;<em>Marx &Ouml;tesi Marx</em>&nbsp;isimli &ccedil;alışması da bu d&ouml;neme tekab&uuml;l eder. &Eacute;cole Normale&rsquo;deki derslerden oluşan bu &ccedil;alışmada kom&uuml;nizmin kapitalist gelişimin nesnel yasalarının ka&ccedil;ınılmaz sonucu olarak ele alınması eleştirilir ve kom&uuml;nizm, kurucu bir &ouml;znellik ve kapitalist işten ve değer bi&ccedil;iminden &ouml;zg&uuml;rleşme olarak yeniden g&uuml;ndemleştirilir. Burada emek, sermayenin diyalektik işleyişinin &ccedil;elişkileri &uuml;zerinden değil, kendi g&uuml;c&uuml;n&uuml;n olumlamasıyla devinen antagonist bir &ouml;znellik olarak g&ouml;r&uuml;l&uuml;r. B&ouml;ylelikle kom&uuml;nizm, bir &ldquo;ge&ccedil;iş&rdquo; sorunu olmaktan &ccedil;ıkarılarak, kendi emeğini değerli kılmanın olanaklarını bug&uuml;nden yaratabilmenin politikliği olarak yeniden kurulur.</p>
+Negri’nin ilk denemelerinde, 1929 bunalımının Ekim devrimine karşı sermayenin yanıtı olduğu tespitinden hareketle kriz, antagonizma, Keynesci planlama ve planlamacı devletin (kapitalist veya sosyalist) doğası üzerinde durulur. “Hukuk devleti” ve “emek devleti” gibi burjuva nitelikli kavramsallaştırmalar yerinden edilir. Aynı yıllarda, ekonomik gelişmenin sermayenin iktidar sorunu ve projesi olduğu ortaya konulduktan sonra, “planlamacı devlet” yanılgısına dikkat çekilir ve emeği “ekonomik gelişme” ve bunun zorunluluklarına tâbi kılan her türlü girişim (sosyalist devlet, sendikal, reformist politikalar) eleştirilir. Negri’nin İtalyan Komünist Partisi’yle bağlarını koparması da aynı döneme denk gelir. Zira bu süreçte İKP, öğrenci-işçi eylemlerini “sapkın” olarak değerlendirir ve sendikalarla birlikte (“tarihsel uzlaşı” olarak adlandırılan) devletin demokratikleştirilmesi, istihdam ve işsizliği temel sorunlar olarak saptayarak iş ideolojisini yeniden üretir. Aynı dönem, fabrika merkezli kitlesel üretime dayalı fordist üretimden işin giderek toplumsallaştığı post-fordist üretime geçişin işaretleriyle doludur. Negri, daha sonraki yazılarında bu dönemi “kitlesel işçi”den “toplumsal işçi”ye geçiş olarak değerlendirecektir.
-<p>Emeği kapitalizmin gelişiminin bir dinamiği olmaktan &ccedil;ıkaran otonomist anlayış, sermayenin emek &uuml;zerindeki tahakk&uuml;m&uuml;n&uuml;n g&uuml;vencesi olarak devleti de doğrudan karşısına alır. Otonomi hareketi ve genel olarak Otonomist Marksistler, devletin ele ge&ccedil;irilecek tarafsız bir mekanizma olarak algılanmasını, faşist nitelikli &ldquo;tekelci devlet kapitalizmi&rdquo;ne karşı yekpare bir sivil toplum d&uuml;ş&uuml;ncesinin savunulmasını ve akabinde emek m&uuml;cadelesinin dolaşım alanına indirgenerek talep siyasetine kapı aralanmasını şiddetle eleştirir ve bu m&uuml;cadele anlayışının salt bir devlet bi&ccedil;iminin eleştirisinden &ouml;teye gitmeyip kapitalist gelişme anlayışını farklı devlet bi&ccedil;imleriyle yeniden &uuml;rettiğini ileri s&uuml;rer.</p>
+Reformist cephenin “üretken emek” kavramı etrafında ileri sürdüğü argümanlara karşı, otonomi hareketi yeniden üretim ve dolaşım alanlarını da kapsayacak şekilde devrimci mücadelenin (kadınlar, öğrenciler, işsizler vb.) bütün topluma yayıldığına dikkat çeker ve ücretli emeğin reddine dayalı sınıfın öz-örgütlenmesi otonom yapılar hayata geçirilir. Artık pratiğin teorileştirildiği bu aşama, aynı zamanda Negri’nin Lenin ve sovyetler üzerine açılımlarda bulunduğu yıllardır. Sovyetik örgütlenmelerin tasfiyesi, ücretli emeğin çeşitli biçimlerde varlığını sürdürmesi, partinin devletleşmesi vb. sorunlar etrafında Lenin’in parti, sınıf bileşimi, öncülük üzerine düşünceleri gündemleşir. Hegemonya kavramı temelinde sermayeye tâbi, durağan ve edilgen bir proletarya düşüncesinin yerine, emek süreçlerinin niteliği, sınıfın ihtiyaç ve arzuları, siyasal ve toplumsal eylemliliğin kurumsal koşullarının karşılıklı etkileşimini ifade eden sınıf bileşimi kavramı, sınıfın örgütlenmesinin ve militanlığının dayandırıldığı temel olarak öne çıkarılır.
-<h4><strong>Marx &ndash; Spinoza terkibi</strong></h4>
+*** <strong>Kapitalizmin ve devletin ötesinde</strong>
-<p>Negri ve yoldaşlarının şiddeti kışkırtmakla su&ccedil;landığı 1977-79 arası d&ouml;nem, hareketin kendisinin bir yaşam bi&ccedil;imi haline gelmesiyle, şiddetin emeğin toplumsallığını yeniden kendine m&acirc;letmesi temelinde politikleştirilmesini savunduğu yıllardır. Otonomist Marksistler bir yandan reformist cepheye karşı militan bir sınıf m&uuml;cadelesini savunurken, diğer yandan da Kızıl Tugaylar ekseninde gelişen şiddetin temsili karakterini kıyasıya eleştirir. Ancak İtalya&rsquo;da devlet ter&ouml;r&uuml;n&uuml;n ilk adreslerinden biri yine Negri ve yoldaşları olacaktır.</p>
+Aynı dönemde, Padua Üniversitesi’nden tüm şehre yayılan ve diğer bölgeleri etkileyen isyan dalgası, aslında ‘68’in sadece bir rüzgâr olmadığının bir nevi kanıtıdır ve işin reddi temelinde anti-kapitalist mücadelelerin boy verdiği bu yıllarda Negri, otonomi anlayışını daha net ifadelerle kavramlaştırır. Önceki mücadele dalgasını ayırt eden işin reddi söylemi, kapitalizmin değerlenme sürecinden bağımsız ve buna karşı olarak, emeğin kolektif ihtiyaçları ve arzularına dayanan toplumsal değer ilişkilerine gönderme yapan “kendi emeğini değerli kılma” söylemiyle birleşir.
-<p>Cezaevinde ge&ccedil;en d&ouml;rt bu&ccedil;uk yıllık tutsaklığın ardından s&uuml;rg&uuml;n yıllarıyla devam edecek 80&rsquo;li yıllar, Negri&rsquo;nin, modernizmin temsiliyet ilişkilerini krize sokarak politikliğin toplumsallığa i&ccedil;kin olarak &ouml;rg&uuml;tlenişinin deneyimlerini yaratan İtalyan pratiğini, &ouml;zne ve bilin&ccedil; merkezli modern felsefe geleneğinin eleştirisi ve ilişkiselliğe dayalı i&ccedil;kin bir ontolojiyi g&uuml;ndeme getiren Fransız felsefesiyle buluşturduğu yıllardır. Bu a&ccedil;ıdan, bu d&ouml;nemin belki de en &ouml;nemli &ccedil;alışması, Negri&rsquo;nin y&uuml;z&uuml;n&uuml; bu eleştirinin bir ilk uğrağı olarak Spinoza&rsquo;ya d&ouml;nd&uuml;ğ&uuml;&nbsp;<em>Yaban Kuraldışılık</em>&nbsp;&ccedil;alışmasıdır.</p>
+<quote>
-<p>&#39;&#39;Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;ncesinin sonraki gelişiminde, aslında Spinoza ve Marx&rsquo;ın birleştirilmesiyle &ccedil;okluk kavramı aynı zamanda bir sınıf kavramına d&ouml;n&uuml;şerek daha da merkezi hale gelecektir.&#39;&#39;</p>
+Otonomist Marksistler bir yandan reformist cepheye karşı militan bir sınıf mücadelesini savunurken, diğer yandan da Kızıl Tugaylar ekseninde gelişen şiddetin temsili karakterini kıyasıya eleştirir. Ancak İtalya’da devlet terörünün ilk adreslerinden biri yine Negri ve yoldaşları olacaktır.
-<p>&nbsp;</p>
+</quote>
-<p>Negri, bu &ccedil;alışmasıyla, emeğin tahakk&uuml;mc&uuml; bir iktidar olarak sermayeden bağımsız kurucu g&uuml;c&uuml;ne atıfla, Spinoza metafiziğinin kom&uuml;nalist fikirlerini tartışır. Tekilliklerin varlıklarını s&uuml;rd&uuml;rme &ccedil;abalarının kolektifliğine vurgu yapan ve bu y&ouml;n&uuml;yle &ndash;varolmak i&ccedil;in karşıtına ihtiya&ccedil; duyan diyalektik varlık anlayışından farklı olarak&ndash; i&ccedil;kin g&uuml;c&uuml;n olumlanmasını temel alan Spinoza&rsquo;nın &ccedil;okluk kavramı, toplumsala i&ccedil;kin bir politiklik olarak otonomi anlayışına sağlam bir ontolojik temel sunar. B&ouml;ylece Negri,&nbsp;<em>Marx &Ouml;tesi Marx</em>&rsquo;la başlayan diyalektik eleştirisini&nbsp;<em>Yaban Kuraldışılık</em>&rsquo;ta g&uuml;c&uuml;n olumlanmasını temel alan i&ccedil;kin bir ontoloji anlayışıyla daha da ileriye g&ouml;t&uuml;r&uuml;r. Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;ncesinin sonraki gelişiminde, aslında Spinoza ve Marx&rsquo;ın birleştirilmesiyle &ccedil;okluk kavramı aynı zamanda bir sınıf kavramına d&ouml;n&uuml;şerek daha da merkezi hale gelecektir.</p>
+İtalyan devletinin baskıları dolayısıyla zamanının bir bölümünü ülke dışında geçirmek zorunda kalan Negri’nin komünizm üzerine düşüncelerini ifade ettiği <em>Marx Ötesi Marx</em> isimli çalışması da bu döneme tekabül eder. École Normale’deki derslerden oluşan bu çalışmada komünizmin kapitalist gelişimin nesnel yasalarının kaçınılmaz sonucu olarak ele alınması eleştirilir ve komünizm, kurucu bir öznellik ve kapitalist işten ve değer biçiminden özgürleşme olarak yeniden gündemleştirilir. Burada emek, sermayenin diyalektik işleyişinin çelişkileri üzerinden değil, kendi gücünün olumlamasıyla devinen antagonist bir öznellik olarak görülür. Böylelikle komünizm, bir “geçiş” sorunu olmaktan çıkarılarak, kendi emeğini değerli kılmanın olanaklarını bugünden yaratabilmenin politikliği olarak yeniden kurulur.
-<p>Negri&rsquo;nin bu d&ouml;nem eserlerinde, Michel Foucault, Gilles Deleuze ve Felix Guattari gibi Fransız d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rlerinin etkisi yalnızca politik felsefede değil, m&uuml;cadele dalgalarının baskısıyla kapitalizmin iktidar işleyişinin i&ccedil;inden ge&ccedil;tiği yeniden yapılanmanın ve bu d&ouml;n&uuml;ş&uuml;mde ortaya &ccedil;ıkan yeni toplumsal &ouml;znelliklerin &ccedil;&ouml;z&uuml;mlenmesinde de kendini hissettirir. Negri ile Guattari&rsquo;nin yoldaşlıkları, bir kader ortaklığının &ouml;tesinde, kom&uuml;nizmin artık &ouml;ld&uuml;ğ&uuml;n&uuml;n iddia edildiği yıllarda kom&uuml;nizme akt&uuml;el bir olanak işaret eden&nbsp;<em>Bizim Gibi Kom&uuml;nistler</em>&nbsp;kitabında kendini hissettirdiği &uuml;zere, ortak bir arzuya da dayanır. Bu kitapta &ouml;ne &ccedil;ıkan entegre d&uuml;nya kapitalizmi kavramı, kapitalizmin ontolojisindeki d&ouml;n&uuml;ş&uuml;me işaret etmesiyle birlikte, sonradan geliştirilecek olan İmparatorluk paradigmasına da bir temel oluşturur. İtalyan deneyiminin kazandırdığı kavramsal cephane, kapitalizmin iktidar işleyişindeki niteliksel d&ouml;n&uuml;ş&uuml;mle birlikte elden ge&ccedil;irilerek g&uuml;ncellenmektedir.</p>
+Emeği kapitalizmin gelişiminin bir dinamiği olmaktan çıkaran otonomist anlayış, sermayenin emek üzerindeki tahakkümünün güvencesi olarak devleti de doğrudan karşısına alır. Otonomi hareketi ve genel olarak Otonomist Marksistler, devletin ele geçirilecek tarafsız bir mekanizma olarak algılanmasını, faşist nitelikli “tekelci devlet kapitalizmi”ne karşı yekpare bir sivil toplum düşüncesinin savunulmasını ve akabinde emek mücadelesinin dolaşım alanına indirgenerek talep siyasetine kapı aralanmasını şiddetle eleştirir ve bu mücadele anlayışının salt bir devlet biçiminin eleştirisinden öteye gitmeyip kapitalist gelişme anlayışını farklı devlet biçimleriyle yeniden ürettiğini ileri sürer.
-<p>21. y&uuml;zyıla bir siyasal manifesto &ouml;nerisi olarak sunulan&nbsp;<em>Yıkıcı Politika</em>&rsquo;da, toplumun i&ccedil;ine yayılmış ve merkezsizleşmiş bir &uuml;retim s&uuml;recinin &ccedil;&ouml;z&uuml;mlenmesiyle birlikte, &ouml;znelliğin antagonist &uuml;retiminin yeni boyutlarının araştırılmasına girişilir. İtalya&rsquo;daki m&uuml;cadelelerde ortaya &ccedil;ıkan yeni toplumsal &ouml;znelliklerin soyutlaması olarak toplumsal iş&ccedil;i, yeni y&uuml;zyılın antagonist fig&uuml;r&uuml; olarak &ouml;nerilir. Bu y&ouml;n&uuml;yle toplumsal iş&ccedil;i, bug&uuml;n Negri&rsquo;nin karşı-imparatorluğun kurucu g&uuml;c&uuml; olarak dillendirdiği &ccedil;okluğun &ouml;ncel bir kavramlaştırmasıdır da. Negri&rsquo;nin d&uuml;ş&uuml;ncesindeki bu s&uuml;reklilikler ve başkalaşımlar g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde tutulduğunda,&nbsp;<em>İmparatorluk</em>&nbsp;ve&nbsp;<em>&Ccedil;okluk</em>&nbsp;kitaplarına kadar g&ouml;t&uuml;r&uuml;lebilecek olan bu d&ouml;nem, d&uuml;ş&uuml;nsel mimarinin yeni bir kuruluş s&uuml;recinin gereksindiği paradigma değişikliğine uygun olarak şekillenişiyle ayırt edilebilir.</p>
+*** <strong>Marx – Spinoza terkibi</strong>
+
+Negri ve yoldaşlarının şiddeti kışkırtmakla suçlandığı 1977-79 arası dönem, hareketin kendisinin bir yaşam biçimi haline gelmesiyle, şiddetin emeğin toplumsallığını yeniden kendine mâletmesi temelinde politikleştirilmesini savunduğu yıllardır. Otonomist Marksistler bir yandan reformist cepheye karşı militan bir sınıf mücadelesini savunurken, diğer yandan da Kızıl Tugaylar ekseninde gelişen şiddetin temsili karakterini kıyasıya eleştirir. Ancak İtalya’da devlet terörünün ilk adreslerinden biri yine Negri ve yoldaşları olacaktır.
+
+Cezaevinde geçen dört buçuk yıllık tutsaklığın ardından sürgün yıllarıyla devam edecek 80’li yıllar, Negri’nin, modernizmin temsiliyet ilişkilerini krize sokarak politikliğin toplumsallığa içkin olarak örgütlenişinin deneyimlerini yaratan İtalyan pratiğini, özne ve bilinç merkezli modern felsefe geleneğinin eleştirisi ve ilişkiselliğe dayalı içkin bir ontolojiyi gündeme getiren Fransız felsefesiyle buluşturduğu yıllardır. Bu açıdan, bu dönemin belki de en önemli çalışması, Negri’nin yüzünü bu eleştirinin bir ilk uğrağı olarak Spinoza’ya döndüğü <em>Yaban Kuraldışılık</em> çalışmasıdır.
+
+''Negri’nin düşüncesinin sonraki gelişiminde, aslında Spinoza ve Marx’ın birleştirilmesiyle çokluk kavramı aynı zamanda bir sınıf kavramına dönüşerek daha da merkezi hale gelecektir.''
+
+<br>
+
+Negri, bu çalışmasıyla, emeğin tahakkümcü bir iktidar olarak sermayeden bağımsız kurucu gücüne atıfla, Spinoza metafiziğinin komünalist fikirlerini tartışır. Tekilliklerin varlıklarını sürdürme çabalarının kolektifliğine vurgu yapan ve bu yönüyle –varolmak için karşıtına ihtiyaç duyan diyalektik varlık anlayışından farklı olarak– içkin gücün olumlanmasını temel alan Spinoza’nın çokluk kavramı, toplumsala içkin bir politiklik olarak otonomi anlayışına sağlam bir ontolojik temel sunar. Böylece Negri, <em>Marx Ötesi Marx</em>’la başlayan diyalektik eleştirisini <em>Yaban Kuraldışılık</em>’ta gücün olumlanmasını temel alan içkin bir ontoloji anlayışıyla daha da ileriye götürür. Negri’nin düşüncesinin sonraki gelişiminde, aslında Spinoza ve Marx’ın birleştirilmesiyle çokluk kavramı aynı zamanda bir sınıf kavramına dönüşerek daha da merkezi hale gelecektir.
+
+Negri’nin bu dönem eserlerinde, Michel Foucault, Gilles Deleuze ve Felix Guattari gibi Fransız düşünürlerinin etkisi yalnızca politik felsefede değil, mücadele dalgalarının baskısıyla kapitalizmin iktidar işleyişinin içinden geçtiği yeniden yapılanmanın ve bu dönüşümde ortaya çıkan yeni toplumsal öznelliklerin çözümlenmesinde de kendini hissettirir. Negri ile Guattari’nin yoldaşlıkları, bir kader ortaklığının ötesinde, komünizmin artık öldüğünün iddia edildiği yıllarda komünizme aktüel bir olanak işaret eden <em>Bizim Gibi Komünistler</em> kitabında kendini hissettirdiği üzere, ortak bir arzuya da dayanır. Bu kitapta öne çıkan entegre dünya kapitalizmi kavramı, kapitalizmin ontolojisindeki dönüşüme işaret etmesiyle birlikte, sonradan geliştirilecek olan İmparatorluk paradigmasına da bir temel oluşturur. İtalyan deneyiminin kazandırdığı kavramsal cephane, kapitalizmin iktidar işleyişindeki niteliksel dönüşümle birlikte elden geçirilerek güncellenmektedir.
+
+21. yüzyıla bir siyasal manifesto önerisi olarak sunulan <em>Yıkıcı Politika</em>’da, toplumun içine yayılmış ve merkezsizleşmiş bir üretim sürecinin çözümlenmesiyle birlikte, öznelliğin antagonist üretiminin yeni boyutlarının araştırılmasına girişilir. İtalya’daki mücadelelerde ortaya çıkan yeni toplumsal öznelliklerin soyutlaması olarak toplumsal işçi, yeni yüzyılın antagonist figürü olarak önerilir. Bu yönüyle toplumsal işçi, bugün Negri’nin karşı-imparatorluğun kurucu gücü olarak dillendirdiği çokluğun öncel bir kavramlaştırmasıdır da. Negri’nin düşüncesindeki bu süreklilikler ve başkalaşımlar göz önünde tutulduğunda, <em>İmparatorluk</em> ve <em>Çokluk</em> kitaplarına kadar götürülebilecek olan bu dönem, düşünsel mimarinin yeni bir kuruluş sürecinin gereksindiği paradigma değişikliğine uygun olarak şekillenişiyle ayırt edilebilir.
+
+Deleuze, kavramları temsillerden ziyade yaratılar olarak sunarken son derece önemli bir kopuş gerçekleştirmişti. Kavramlar, değişmez gerçeklerden ziyade, etkin olmak, oluşumuzun içinde hayat bulmak ve anlam kazanmak durumundadır. Negri’nin geçmiş dönemin söyleminden köklü bir kopuşu içeren imparatorluk ve çokluk paradigması, basitçe bir entelektüel türetmenin ötesinde, emeğin özgürleşme söyleminin yeniden kuruluşunun ihtiyaçları açısından değerlendirildiğinde anlam kazanacaktır. Bu paradigmanın soykütüğü, devrimci tarihin birikimlerinin bugünün ihtiyaçları üzerinden yeniden güncelleşmesinin olanaklarını da içinde barındırmaktadır. Dileriz, bu topraklarda bu soykütüğünün keşfinin ve tartışılmasının olanaklarının yaratılması konusundaki çabalar, mücadele pratiklerinin ve birikimlerinin kuruluşunda bir katkı olarak yerini bulur.
+
+<em>Express, sayı 67, Aralık 2006</em>
-<p>Deleuze, kavramları temsillerden ziyade yaratılar olarak sunarken son derece &ouml;nemli bir kopuş ger&ccedil;ekleştirmişti. Kavramlar, değişmez ger&ccedil;eklerden ziyade, etkin olmak, oluşumuzun i&ccedil;inde hayat bulmak ve anlam kazanmak durumundadır. Negri&rsquo;nin ge&ccedil;miş d&ouml;nemin s&ouml;yleminden k&ouml;kl&uuml; bir kopuşu i&ccedil;eren imparatorluk ve &ccedil;okluk paradigması, basit&ccedil;e bir entelekt&uuml;el t&uuml;retmenin &ouml;tesinde, emeğin &ouml;zg&uuml;rleşme s&ouml;yleminin yeniden kuruluşunun ihtiya&ccedil;ları a&ccedil;ısından değerlendirildiğinde anlam kazanacaktır. Bu paradigmanın soyk&uuml;t&uuml;ğ&uuml;, devrimci tarihin birikimlerinin bug&uuml;n&uuml;n ihtiya&ccedil;ları &uuml;zerinden yeniden g&uuml;ncelleşmesinin olanaklarını da i&ccedil;inde barındırmaktadır. Dileriz, bu topraklarda bu soyk&uuml;t&uuml;ğ&uuml;n&uuml;n keşfinin ve tartışılmasının olanaklarının yaratılması konusundaki &ccedil;abalar, m&uuml;cadele pratiklerinin ve birikimlerinin kuruluşunda bir katkı olarak yerini bulur.</p>
-<p><em>Express, sayı 67, Aralık 2006</em></p>