Arşiv tarihçesi

summaryrefslogtreecommitdiff
path: root/j/jb
diff options
context:
space:
mode:
authorKara <kara@edu.wll.im>2024-02-01 16:01:11 +0000
committerKara <kara@edu.wll.im>2024-02-01 16:01:11 +0000
commitf168a0e5127af7a993d6eaa5667a54ee87c81582 (patch)
tree580ab4706d24c6cb48463dccbc933b887e41d31d /j/jb
parent812721aa9106c4d98306f47567008b7e2f523c64 (diff)
Edit: /library/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler #51
* 2024-02-01T15:59:46 format duzenlendi, metin eklendi -- kara
Diffstat (limited to 'j/jb')
-rw-r--r--j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse448
1 files changed, 250 insertions, 198 deletions
diff --git a/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse b/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse
index 6cc7c4b..64f0b8f 100644
--- a/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse
+++ b/j/jb/jasper-bernes-komunizasyon-tarihi-butun-bolumler.muse
@@ -1,352 +1,404 @@
-<h4><strong>Kom&uuml;nizasyon Hakkında Bazı Hikayeler</strong></h4>
+#title Komünizasyon Tarihi: Bütün Bölümler
+#author Jasper Bernes
+#date Nov 26, 2020-Jun 13, 2021
+#source https://heimatloskolektif.wordpress.com/2024/01/20/komunizasyon-tarihi-butun-bolumler-jasper-bernes/
+#lang tr
+#pubdate 2024-02-01T15:39:46
+#topics komünizasyon, 1968, iş karşıtlığı, Théorie communiste
+#notes Çeviri: Konzept & Artun & Gestalt
-<p>1968&rsquo;den bu yana gelişen &ldquo;kom&uuml;nizasyon&rdquo; teorisi &uuml;zerine bir dizi yazı yazmak istiyorum, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bana &ouml;yle geliyor ki bu terime ve arzuya anlaşıldığından &ccedil;ok daha fazla ilgi var. Kelimenin maruz kaldığı istismarın bir&ccedil;ok nedeni olmakla birlikte, en &ouml;nemlisi, t&uuml;rediği yer olan Fransa&rsquo;da &ldquo;kom&uuml;nizasyon&rdquo; ilk başta hi&ccedil;bir zaman bir eğilimi veya tutarlı bir teoriyi adlandırmaya hizmet etmemiştir. Basit&ccedil;e, gevşek bir şekilde birbirine bağlı kom&uuml;nist projeler ağının kom&uuml;nist devrim vizyonlarını a&ccedil;ıklamak i&ccedil;in kullandıkları bir sanat terimiydi.</p>
-<p><em>Courant communisateur </em>&ndash; kom&uuml;nizeleştirici eğilim ya da kom&uuml;nizer akım &ndash; terimi bu gruplara geriye d&ouml;n&uuml;k olarak uygulanmaya başladığında bile, bir&ccedil;ok kişi bu terimi sorgulamış ve kullanımına direnmiştir; bu terimin, d&uuml;nyada şimdi ve burada var olabilen kom&uuml;nizasyon savunucularını kom&uuml;nizasyon pratiği yapanlarla, yani hen&uuml;z var olmayan insanlarla bir araya getirdiğine dikkat &ccedil;ekmiştir.</p>
+*** <strong>Komünizasyon Hakkında Bazı Hikayeler</strong>
-<p>B&ouml;yle bir kavramı tek bir yazar veya metinle ilişkilendirmek tehlikeli bir şekilde şeyleştiricidir, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu metinlerin &ccedil;oğu ortaklaşa yazılmış, d&uuml;zenlenmiş, tartışılmıştır ve genellikle ilk olarak imzasız bi&ccedil;imlerde dolaşıma sokulmuştur. Bununla birlikte, Gilles Dauv&eacute;&rsquo;nin 1969&rsquo;da konsey-kom&uuml;nisti grup <em>Informations et Correspondances Ouvi&egrave;res</em>&lsquo;in yaptığı ulusal toplantı i&ccedil;in yazdığı ve Paul Mattick ile tartışmayı ama&ccedil;layan Ultra-Sol İdeoloji &Uuml;zerine [&ldquo;Sur l&rsquo;ideologie ultra-left&rdquo;] başlıklı makalesinin ufuk a&ccedil;ıcı bir katkı sunduğunu s&ouml;yleyebiliriz. Daha sonra Paris&rsquo;teki kitap&ccedil;ı ve buluşma yeri La Vieille Taupe [Eski K&ouml;stebek] bu makaleyi &rdquo; Ultra-Solun Eleştirisine Katkı&rdquo; adıyla yeniden yayınlayacaktır. Dauv&eacute; bu makaleyi 70&rsquo;lerin başında <em>Le mouvement communiste</em>&lsquo;de yayınlanmak &uuml;zere yeniden ele alacaktı; bu makale kom&uuml;nizasyon teorisinin detaylandırıldığı ilk yayındı. O zamanlar Situasyonist Enternasyonal&rsquo;in ve dolayısıyla ultra-solun ABD&rsquo;deki yayıncısı olan Fredy Perlman, bu makaleleri <em>Eclipse and Reemergence of the Communist Movement</em> (Kom&uuml;nist Hareketin G&uuml;neş Tutulması ve Yeniden Ortaya &Ccedil;ıkışı) adlı kitap altında bir araya getirmiştir. Bu ilk noktadır: kom&uuml;nizasyon bir eleştiri olarak ortaya &ccedil;ıkar ve eleştiri, nesnesi anlaşılmadan ger&ccedil;ekten anlaşılamazdır, bu nedenle kom&uuml;nizasyon dok&uuml;manlarının &ccedil;oğu 19. y&uuml;zyıldan itibaren t&uuml;m iş&ccedil;i hareketinin hikayesinin yeniden anlatılmasını i&ccedil;ermektedir.</p>
+1968’den bu yana gelişen “komünizasyon” teorisi üzerine bir dizi yazı yazmak istiyorum, çünkü bana öyle geliyor ki bu terime ve arzuya anlaşıldığından çok daha fazla ilgi var. Kelimenin maruz kaldığı istismarın birçok nedeni olmakla birlikte, en önemlisi, türediği yer olan Fransa’da “komünizasyon” ilk başta hiçbir zaman bir eğilimi veya tutarlı bir teoriyi adlandırmaya hizmet etmemiştir. Basitçe, gevşek bir şekilde birbirine bağlı komünist projeler ağının komünist devrim vizyonlarını açıklamak için kullandıkları bir sanat terimiydi.
-<p>Size kom&uuml;nizasyonun ne olduğunu tam olarak anlatmadım &ccedil;&uuml;nk&uuml; <em>ilk başta</em> onu anlamanın en iyi yolunun bir problemin, bir ortamın ve bir konjonkt&uuml;r&uuml;n &uuml;r&uuml;n&uuml; olarak g&ouml;rmek olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum, bu da sonunda <em>teori </em>olarak kendi başına ayakta durabilecek kadar soyut hale gelecektir. Ancak bu tarih olmadan teoriyi anlamak m&uuml;mk&uuml;n değildir; bu tarih, kom&uuml;nizasyona bir dizi farklı şekilde yaklaşmamızı sağlayacaktır.</p>
+<em>Courant communisateur</em> – komünizeleştirici eğilim ya da komünizer akım – terimi bu gruplara geriye dönük olarak uygulanmaya başladığında bile, birçok kişi bu terimi sorgulamış ve kullanımına direnmiştir; bu terimin, dünyada şimdi ve burada var olabilen komünizasyon savunucularını komünizasyon pratiği yapanlarla, yani henüz var olmayan insanlarla bir araya getirdiğine dikkat çekmiştir.
-<p><strong>1. Sentez</strong></p>
+Böyle bir kavramı tek bir yazar veya metinle ilişkilendirmek tehlikeli bir şekilde şeyleştiricidir, çünkü bu metinlerin çoğu ortaklaşa yazılmış, düzenlenmiş, tartışılmıştır ve genellikle ilk olarak imzasız biçimlerde dolaşıma sokulmuştur. Bununla birlikte, Gilles Dauvé’nin 1969’da konsey-komünisti grup <em>Informations et Correspondances Ouvières</em>‘in yaptığı ulusal toplantı için yazdığı ve Paul Mattick ile tartışmayı amaçlayan Ultra-Sol İdeoloji Üzerine [“Sur l’ideologie ultra-left”] başlıklı makalesinin ufuk açıcı bir katkı sunduğunu söyleyebiliriz. Daha sonra Paris’teki kitapçı ve buluşma yeri La Vieille Taupe [Eski Köstebek] bu makaleyi ” Ultra-Solun Eleştirisine Katkı” adıyla yeniden yayınlayacaktır. Dauvé bu makaleyi 70’lerin başında <em>Le mouvement communiste</em>‘de yayınlanmak üzere yeniden ele alacaktı; bu makale komünizasyon teorisinin detaylandırıldığı ilk yayındı. O zamanlar Situasyonist Enternasyonal’in ve dolayısıyla ultra-solun ABD’deki yayıncısı olan Fredy Perlman, bu makaleleri <em>Eclipse and Reemergence of the Communist Movement</em> (Komünist Hareketin Güneş Tutulması ve Yeniden Ortaya Çıkışı) adlı kitap altında bir araya getirmiştir. Bu ilk noktadır: komünizasyon bir eleştiri olarak ortaya çıkar ve eleştiri, nesnesi anlaşılmadan gerçekten anlaşılamazdır, bu nedenle komünizasyon dokümanlarının çoğu 19. yüzyıldan itibaren tüm işçi hareketinin hikayesinin yeniden anlatılmasını içermektedir.
-<p>Kom&uuml;nizasyon her şeyden &ouml;nce sadece bir eleştiri değil, eleştirel bir sentezdir; konsey kom&uuml;nizminde, yani Hollanda-Almanya ultra solunda bulunan devrim teorisinin, Amadeo Bordiga&rsquo;nın ve o zamana kadar b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de ayrıldığı İtalyan kom&uuml;nist solunun fikirleriyle bir araya getirilerek hem <em>konseyciliğe </em>hem de <em>Bordigizme </em>karşı yeni bir teorik yapı oluşturulduğu bir t&uuml;r geri d&ouml;n&uuml;ş&uuml; olmayan fikir kimyasıdır. Bu sentezin ilk anı, konseyciliğin ana Fransız organında yayınlanan ve yaşayan en &ouml;nemli konsey kom&uuml;nistine y&ouml;neltilen, az &ouml;nce adı ge&ccedil;en metindir. Hollanda-Alman ultra-solu kom&uuml;nist devrimi formsal, iş&ccedil;ilerin &ouml;zy&ouml;netiminin ekonominin tamamını kontrol edecek şekilde genişletilmesi olarak kavrarken, Bordiga ve yandaşları kom&uuml;nizmin i&ccedil;eriğine, mantıksal ve aksiyomatik tanımına dikkat &ccedil;ekmektedir:</p>
+Size komünizasyonun ne olduğunu tam olarak anlatmadım çünkü <em>ilk başta</em> onu anlamanın en iyi yolunun bir problemin, bir ortamın ve bir konjonktürün ürünü olarak görmek olduğunu düşünüyorum, bu da sonunda <em>teori</em> olarak kendi başına ayakta durabilecek kadar soyut hale gelecektir. Ancak bu tarih olmadan teoriyi anlamak mümkün değildir; bu tarih, komünizasyona bir dizi farklı şekilde yaklaşmamızı sağlayacaktır.
-<blockquote>
-<p>[Konsey kom&uuml;nistlerinin] iş&ccedil;i &ouml;zy&ouml;netimi teorisini reddeden Bordigizm, Tro&ccedil;kistlerin ve <em>Socialisme ou Barbarie</em>&lsquo;nin yaptığı gibi b&uuml;rokrasiyi değil, &uuml;retim ilişkilerini &ouml;n plana &ccedil;ıkararak Rus [SSCB] ekonomisinin en keskin eleştirilerinden birini yapar. Bordigist basına g&ouml;re devrim, değer ve m&uuml;badele yasasının yıkılmasından ibaret olmalıdır. [<em>Rupture dans la theorie de la r&eacute;volution: Textes 1965-75</em><em>]</em></p>
-</blockquote>
+<strong>1. Sentez</strong>
-<p>Bu makalede kom&uuml;nizasyon terimi kullanılmamıştır, ancak sentez tarafından ima edilmiştir ve kom&uuml;nizasyon adı altında takip eden her şey bu sentezin bir uzantısı olarak d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lebilir.</p>
+Komünizasyon her şeyden önce sadece bir eleştiri değil, eleştirel bir sentezdir; konsey komünizminde, yani Hollanda-Almanya ultra solunda bulunan devrim teorisinin, Amadeo Bordiga’nın ve o zamana kadar büyük ölçüde ayrıldığı İtalyan komünist solunun fikirleriyle bir araya getirilerek hem <em>konseyciliğe</em> hem de <em>Bordigizme</em> karşı yeni bir teorik yapı oluşturulduğu bir tür geri dönüşü olmayan fikir kimyasıdır. Bu sentezin ilk anı, konseyciliğin ana Fransız organında yayınlanan ve yaşayan en önemli konsey komünistine yöneltilen, az önce adı geçen metindir. Hollanda-Alman ultra-solu komünist devrimi formsal, işçilerin özyönetiminin ekonominin tamamını kontrol edecek şekilde genişletilmesi olarak kavrarken, Bordiga ve yandaşları komünizmin içeriğine, mantıksal ve aksiyomatik tanımına dikkat çekmektedir:
-<p>Sentezlenen nedir? Bordigizm ve konseycilik, ancak bu kesin değildir. Dauv&eacute;, konseycilikten <em>proleter &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme</em> konusundaki ısrarını, teori olarak proleter sınıf m&uuml;cadelesine olan radikal bağlılığını korumaktadır. Ancak eleştirinin ima ettiği &uuml;zere bu yeterli değildir. Sadece iktidarı ele ge&ccedil;irmek yeterli olmayacaktır, bu sadece bir form meselesi değil, bir i&ccedil;erik meselesidir. İş&ccedil;ilerin 68&rsquo;de kısmen yaptığı gibi, konseyler kurmak ve fabrikaları ele ge&ccedil;irmek yeterli değildir. Ele ge&ccedil;irilen iktidarla da bir şeyler yapmak zorundasınız ve 1968&rsquo;de ger&ccedil;ekleşmeyen ve onunla ilişkili ultra-sol grupların, Socialisme ou Barbarie, Situationist International, ICO ve daha geniş ultra-sol canlanmanın diğer yıldızlarının a&ccedil;ıklayamadığı şey budur.</p>
+<quote>
-<p>Bu i&ccedil;erik nedir? Dauve i&ccedil;in kom&uuml;nizmle &ouml;zdeş olan, değer ve m&uuml;badelenin yok edilmesidir. Bir noktada bu tanımın nasıl yetersiz kaldığını ve kom&uuml;nizasyon teorisi i&ccedil;in nasıl sorunlar yarattığını g&ouml;stermeyi umuyorum, ancak &ouml;ncelikle Bordigist literat&uuml;re aşina okuyucular i&ccedil;in bu ifadenin kestirme olduğunu ve olduk&ccedil;a somut bir şeye atıfta bulunduğunu belirtmek gerekir &mdash; para, &uuml;cret veya diğer mekanizmalar kullanılmadan malların doğrudan dağıtımı. Aksi takdirde, kom&uuml;nizmin i&ccedil;eriğini tanımlayan ifade basit&ccedil;e başka bir formalizmdir &mdash; bir formun yok edilmesi nasıl kom&uuml;nizmin i&ccedil;eriği olabilir?</p>
+[Konsey komünistlerinin] işçi özyönetimi teorisini reddeden Bordigizm, Troçkistlerin ve <em>Socialisme ou Barbarie</em>‘nin yaptığı gibi bürokrasiyi değil, üretim ilişkilerini ön plana çıkararak Rus [SSCB] ekonomisinin en keskin eleştirilerinden birini yapar. Bordigist basına göre devrim, değer ve mübadele yasasının yıkılmasından ibaret olmalıdır. [<em>Rupture dans la theorie de la révolution: Textes 1965-75</em><em>]</em>
-<p>S&ouml;z konusu olan devrimci &ouml;rg&uuml;tlenmenin pratik sorunlarıydı. Bordiga, kom&uuml;nist devrim i&ccedil;in bu t&uuml;r &ouml;nlemlerin &ouml;nemi hakkında ve Rusya&rsquo;da işlediğini d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml; devlet kapitalizminin bir eleştirisi olarak uzun uzun yazmıştı. Bu bizi bu yazarlar i&ccedil;in son noktaya getiriyor: eleştirel Marksist kelime dağarcığı, kom&uuml;nizasyon teorisinde, aynı zamanda kom&uuml;nizmin bir tanımıdır. Marx&rsquo;tan miras kalan değer kategorisinde, kom&uuml;nizmin (tersine &ccedil;evrilmiş) &ccedil;ekirdek tanımını buluruz. Bordiga&rsquo;nın SSCB eleştirisinde, kom&uuml;nizm olarak bir devrim teorisi. Sentez, kom&uuml;nizmi doğrudan Marx&rsquo;ın ekonomi politik eleştirisinin kategorilerine benzersiz ve eşi g&ouml;r&uuml;lmemiş bir şekilde bağlar. [Devam edecek.]</p>
+</quote>
-<h4><strong>Başarısızlık</strong></h4>
+Bu makalede komünizasyon terimi kullanılmamıştır, ancak sentez tarafından ima edilmiştir ve komünizasyon adı altında takip eden her şey bu sentezin bir uzantısı olarak düşünülebilir.
-<p>Kom&uuml;nizasyon hakkında s&ouml;ylemek istediğim diğer şeyi &ouml;nceki yazımda zaten ima etmiştim ancak bu kendi a&ccedil;ıklamasını hak etmiştir. Kom&uuml;nizasyon, 68&rsquo;in devrimci dalgasının d&uuml;ş&uuml;ncesi olduğu i&ccedil;in değil, 68&rsquo;in <em>başarısızlığını </em>ve &ouml;zellikle de onun &ouml;ne &ccedil;ıkardığı teorileri en &ccedil;ok kabul etmeye &ccedil;alışan d&uuml;ş&uuml;nce olduğundan bizim i&ccedil;in g&uuml;ncelliğini koruyor. Bu ABD&rsquo;li okurlara biraz g&uuml;&ccedil; gelecektir, ya da en azından benim i&ccedil;in &ouml;yleydi, &ccedil;&uuml;nk&uuml; biz Mayıs 68&rsquo;i ve onun k&uuml;resel tamamlayıcısını bir t&uuml;r yengi, ne bir zafer ne de bir doruk noktası, ama geleceğe a&ccedil;ılan bir kapı ya da en azından Maoist d&ouml;nem Godard filmleri gibi biraz utan&ccedil; verici olsa da seksi ve eğlenceli olarak d&uuml;ş&uuml;nmeye alışkınız.</p>
+Sentezlenen nedir? Bordigizm ve konseycilik, ancak bu kesin değildir. Dauvé, konseycilikten <em>proleter öz-örgütlenme</em> konusundaki ısrarını, teori olarak proleter sınıf mücadelesine olan radikal bağlılığını korumaktadır. Ancak eleştirinin ima ettiği üzere bu yeterli değildir. Sadece iktidarı ele geçirmek yeterli olmayacaktır, bu sadece bir form meselesi değil, bir içerik meselesidir. İşçilerin 68’de kısmen yaptığı gibi, konseyler kurmak ve fabrikaları ele geçirmek yeterli değildir. Ele geçirilen iktidarla da bir şeyler yapmak zorundasınız ve 1968’de gerçekleşmeyen ve onunla ilişkili ultra-sol grupların, Socialisme ou Barbarie, Situationist International, ICO ve daha geniş ultra-sol canlanmanın diğer yıldızlarının açıklayamadığı şey budur.
-<p>Kom&uuml;nizasyon eğilimi ilgin&ccedil;tir &ccedil;&uuml;nk&uuml; 1968&rsquo;i başından beri bir <em>başarısızlık </em>olarak g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;r ve aslında o g&uuml;n&uuml;n en ileri teorisi olan <em>Sit&uuml;asyonist Enternasyonal</em>&lsquo;in son aşamasını test etmiş ve &ccedil;aresizce yetersiz bulmuştur. Katılarak ve katılımlarının sonu&ccedil;ları &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;nerek &ouml;ğrendikleri gibi, bu &ldquo;72-74&rsquo;te s&ouml;nen bir şok dalgasının zirvesiydi.&rdquo; Ancak g&ouml;r&uuml;n&uuml;şe g&ouml;re bu bilginin bir bedeli vardı ve 70&rsquo;lerdeki eğilimin tarihi, solun geri kalanı kayıtsızca ilerlerken katılımcıların izole edici bir pesimizmin ağırlığıyla m&uuml;cadele ettiğini g&ouml;steriyor. Kendisini g&ouml;rkemli yeni bir hareketin başında g&ouml;rm&uuml;yordu ya da bize bırakılan dok&uuml;manlarda &ouml;yle g&ouml;r&uuml;n&uuml;yordu; bunun yerine, pratikte &uuml;stesinden gelme girişimleri aşağı yukarı yeni taktik repertuarımız ve stratejik ufkumuz olduğundan, ancak şimdi teoride &ccedil;&ouml;z&uuml;lmekte olan bir dizi şaşırtıcı bilmeceyle karşı karşıyaydı. Bu d&uuml;ş&uuml;ncenin bug&uuml;n bizim i&ccedil;in hala canlı olmasının, oysa 1968&rsquo;in diğer &uuml;r&uuml;nlerinin Althusserci karatahta diyagramlarında b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de steril egzersizler olmasının nedeni budur. Burada, 1970&rsquo;lerin sonunda bu d&ouml;nem &uuml;zerine yazılmış bir d&uuml;ş&uuml;nceden, bu eleştirinin eşsiz tadını veren uzun bir pasaj alıntılıyorum:</p>
+Bu içerik nedir? Dauve için komünizmle özdeş olan, değer ve mübadelenin yok edilmesidir. Bir noktada bu tanımın nasıl yetersiz kaldığını ve komünizasyon teorisi için nasıl sorunlar yarattığını göstermeyi umuyorum, ancak öncelikle Bordigist literatüre aşina okuyucular için bu ifadenin kestirme olduğunu ve oldukça somut bir şeye atıfta bulunduğunu belirtmek gerekir — para, ücret veya diğer mekanizmalar kullanılmadan malların doğrudan dağıtımı. Aksi takdirde, komünizmin içeriğini tanımlayan ifade basitçe başka bir formalizmdir — bir formun yok edilmesi nasıl komünizmin içeriği olabilir?
-<blockquote>
-<p>Patlama, sanayileşmiş d&uuml;nyanın en modern sekt&ouml;rlerinde ya da en zor durumda olanlarda değil, &ouml;nceki yirmi yıldaki canlanmanın ulusal koşullara en az uyum sağladığı sekt&ouml;rlerde ger&ccedil;ekleşmiştir. 1954 ve 1974 yılları arasında Fransız n&uuml;fusu i&ccedil;inde &uuml;cretli &ccedil;alışanların oranı %62&rsquo;den %81&rsquo;e y&uuml;kseldi (bu artış &ouml;zellikle yeni orta sınıfları oluşturan &ccedil;alışanları, teknisyenleri ve orta d&uuml;zey y&ouml;neticileri etkiledi). Şiddetli iş&ccedil;i talepleri ile anti-otoriter, baskı karşıtı &ouml;ğrenci isteklerinin birleşmesine tanık olduk ve bu birleşim kısa s&uuml;rede yeni orta sınıfların b&uuml;y&uuml;k bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;ne yayıldı. Hareket aynı zamanda k&uuml;lt&uuml;r&uuml;n bir emanet kasası oluşturması ve yaratıcılığın karşıtı olması nedeniyle k&uuml;lt&uuml;r karşıtıydı. B&ouml;ylece 1914-18 yıllarında ortaya &ccedil;ıkan sanat ve k&uuml;lt&uuml;r karşıtlığını yeniden canlandırdı.</p>
-</blockquote>
+Söz konusu olan devrimci örgütlenmenin pratik sorunlarıydı. Bordiga, komünist devrim için bu tür önlemlerin önemi hakkında ve Rusya’da işlediğini düşündüğü devlet kapitalizminin bir eleştirisi olarak uzun uzun yazmıştı. Bu bizi bu yazarlar için son noktaya getiriyor: eleştirel Marksist kelime dağarcığı, komünizasyon teorisinde, aynı zamanda komünizmin bir tanımıdır. Marx’tan miras kalan değer kategorisinde, komünizmin (tersine çevrilmiş) çekirdek tanımını buluruz. Bordiga’nın SSCB eleştirisinde, komünizm olarak bir devrim teorisi. Sentez, komünizmi doğrudan Marx’ın ekonomi politik eleştirisinin kategorilerine benzersiz ve eşi görülmemiş bir şekilde bağlar. [Devam edecek.]
-<blockquote>
-<p>Mayıs 68, bir tarafta sendikalar ve partiler, diğer tarafta ise &ccedil;ok sayıda iş&ccedil;i arasındaki bir b&ouml;l&uuml;nmeden &ccedil;ok daha fazlasıydı. Aynı zamanda, pratikte sosyal bir &ccedil;&ouml;k&uuml;ş&uuml;n yokluğunda, eylemden &ccedil;ok ifade olarak ortaya &ccedil;ıkan bir varoluş talebiydi. İnsanlar iletişim kurmak, konuşmak, yapılamayanı s&ouml;ylemek istiyordu. Ge&ccedil;mişin reddi kendisine bir i&ccedil;erik ve dolayısıyla bir şimdiki zamanı vermeyi başaramadı. &ldquo;Arzularımın ger&ccedil;ekliğine inanıyorum&rdquo;, &ldquo;Kaldırım taşlarının altında, kumsalda&rdquo; sloganları farklı bir olasılığa g&ouml;nderme yapıyordu, ancak bu olasılığın m&uuml;mk&uuml;n olabilmesi i&ccedil;in bir devrim gerekiyordu. Devrimin yokluğunda bu talep ancak bir adaptasyon ya da deliliğe d&ouml;n&uuml;şebilirdi. Mayıs ayının temaları, 19. y&uuml;zyıl su&ccedil;luluğunun yerine hazzın zorunluluğunu koyan vaazlar bi&ccedil;imini aldı.</p>
-</blockquote>
+*** <strong>Başarısızlık</strong>
-<blockquote>
-<p>Ger&ccedil;ekten de, zayıf bir azınlık dışında, iş&ccedil;iler, burjuvazi, &ldquo;protestocuların&rdquo; &ccedil;oğu ve Devlet, kısacası herkes, sanki herkesin daha ileri gitmesini yasaklayan bir &ldquo;&ouml;rt&uuml;l&uuml; anlaşma&rdquo; varmış gibi davrandı. Sınırlarının g&ouml;stergesi: insanlar bir devrim yapmaya cesaret edemediler, hatta istemediler, hatta başlamadılar bile. G&uuml;&ccedil; g&ouml;stergesi: insanlar s&ouml;zde bir devrimin politik oyununu reddettiler, &ccedil;&uuml;nk&uuml; ger&ccedil;ek bir devrim ancak b&uuml;t&uuml;nsel bir şey olabilirdi. Gay-Lussac caddesinde bile şiddet, 1914&rsquo;ten &ouml;nceki iş&ccedil;i sınıfı şiddetinin ya da Otuzlu yıllarda ABD&rsquo;de g&ouml;r&uuml;len şiddetin bu yakasında kaldı. İş&ccedil;iler ve sendikalar arasındaki &ccedil;atışmalar, &ouml;rneğin 1947&rsquo;de Renault&rsquo;da olduğu gibi, ge&ccedil;mişte olduğundan daha az acımasızdı.</p>
-</blockquote>
+Komünizasyon hakkında söylemek istediğim diğer şeyi önceki yazımda zaten ima etmiştim ancak bu kendi açıklamasını hak etmiştir. Komünizasyon, 68’in devrimci dalgasının düşüncesi olduğu için değil, 68’in <em>başarısızlığını</em> ve özellikle de onun öne çıkardığı teorileri en çok kabul etmeye çalışan düşünce olduğundan bizim için güncelliğini koruyor. Bu ABD’li okurlara biraz güç gelecektir, ya da en azından benim için öyleydi, çünkü biz Mayıs 68’i ve onun küresel tamamlayıcısını bir tür yengi, ne bir zafer ne de bir doruk noktası, ama geleceğe açılan bir kapı ya da en azından Maoist dönem Godard filmleri gibi biraz utanç verici olsa da seksi ve eğlenceli olarak düşünmeye alışkınız.
-<blockquote>
-<p>1968&rsquo;de fabrikalarda 1936&rsquo;daki şenlik havasına pek rastlanmıyordu. İnsanlar daha da ileri gidebilecek bir şeylerin olduğunu hissediyor ama bunu yapmaktan ka&ccedil;ınıyorlardı. H&acirc;kim olan ciddiyet atmosferi, sendikalara karşı bir &ouml;fkeyle birleşmişti; sendikalar ancak tabanın davranışları sayesinde kontrol&uuml; ellerinde tutabildikleri i&ccedil;in uygun bir g&uuml;nah ke&ccedil;isi olarak g&ouml;r&uuml;l&uuml;yorlardı. Neşe başka yerlerdeydi, sokaklardaydı. Bu nedenle Mayıs 68, takip eden yıllarda devrimci bir d&ouml;n&uuml;ş&uuml; ne yeniden &uuml;retebildi ne de buna yol a&ccedil;abildi. Hareket, en &ouml;ld&uuml;r&uuml;c&uuml; y&ouml;nlerinin n&ouml;tralize edilmesinden beslenen bir reformizm yarattı. Tarih yemeği ikinci kez dolaştırmaz.</p>
-</blockquote>
+Komünizasyon eğilimi ilginçtir çünkü 1968’i başından beri bir <em>başarısızlık</em> olarak görmüştür ve aslında o günün en ileri teorisi olan <em>Sitüasyonist Enternasyonal</em>‘in son aşamasını test etmiş ve çaresizce yetersiz bulmuştur. Katılarak ve katılımlarının sonuçları üzerine düşünerek öğrendikleri gibi, bu “72-74’te sönen bir şok dalgasının zirvesiydi.” Ancak görünüşe göre bu bilginin bir bedeli vardı ve 70’lerdeki eğilimin tarihi, solun geri kalanı kayıtsızca ilerlerken katılımcıların izole edici bir pesimizmin ağırlığıyla mücadele ettiğini gösteriyor. Kendisini görkemli yeni bir hareketin başında görmüyordu ya da bize bırakılan dokümanlarda öyle görünüyordu; bunun yerine, pratikte üstesinden gelme girişimleri aşağı yukarı yeni taktik repertuarımız ve stratejik ufkumuz olduğundan, ancak şimdi teoride çözülmekte olan bir dizi şaşırtıcı bilmeceyle karşı karşıyaydı. Bu düşüncenin bugün bizim için hala canlı olmasının, oysa 1968’in diğer ürünlerinin Althusserci karatahta diyagramlarında büyük ölçüde steril egzersizler olmasının nedeni budur. Burada, 1970’lerin sonunda bu dönem üzerine yazılmış bir düşünceden, bu eleştirinin eşsiz tadını veren uzun bir pasaj alıntılıyorum:
-<p>Bu &ldquo;&ouml;rt&uuml;l&uuml; anlaşma&rdquo;nın bilgisi, 1968&rsquo;in sendikalar tarafından ihanete uğramadığı, devlet tarafından yenilgiye uğratılmadığı ya da reaksiyonerler tarafından zayıflatılmadığı, ancak i&ccedil;ten i&ccedil;e oyulduğu ger&ccedil;eğinin bilgisi, &ouml;zellikle de herkes her şeyin y&uuml;kselişte olduğunu g&ouml;rmekte ısrar ederken, kendilerini doğudan gelen r&uuml;zgarla ufka doğru s&uuml;r&uuml;klendiklerini hayal ederken, taşınması zor bir ağırlıktı. İşte kendi zamanlarının m&uuml;cadelelerinde başkalarının g&ouml;remediği şeyleri g&ouml;rebiliyorlardı:</p>
+<quote>
-<blockquote>
-<p>Tuhaf bir şekilde, insanların y&ouml;netimden bu kadar &ccedil;ok bahsettiği bir d&ouml;nemde, iş&ccedil;ilerin kendilerini t&uuml;m grev y&ouml;netiminden soyutladıkları g&ouml;r&uuml;ld&uuml;. Fabrikaların kontrol&uuml;n&uuml;n sendikalara bırakılması bir zayıflık g&ouml;stergesiydi ama aynı zamanda sorunun başka bir yerde olduğunun bilincinde olduklarının da g&ouml;stergesiydi. Beş yıl sonra, 1973&rsquo;te, Laval&rsquo;daki b&uuml;y&uuml;k bir grevde, iş&ccedil;iler &uuml;&ccedil; hafta boyunca fabrikayı tamamen, basit&ccedil;e terk ettiler. Hakkında &ccedil;ok şey s&ouml;ylenen &ldquo;de-politizasyon&rdquo; gibi, şirkete, işe ve yeniden &ouml;rg&uuml;tlenmesine y&ouml;nelik bu ilgi kaybı da ikirciklidir ve başka her şeyle ilişkilendirilmeden yorumlanamaz. Kom&uuml;nizm 1968&rsquo;de kesinlikle mevcuttu, ama sadece rahatlatıcı bir şekilde, olumsuz olarak. 1968&rsquo;de Nantes&rsquo;ta ve daha sonra Barselona (1971) ya da Quebec&rsquo;teki (1972) SEAT&rsquo;ta, grevciler b&ouml;lgeleri ya da şehirleri ele ge&ccedil;irecek, radyo istasyonlarını ele ge&ccedil;irmeye kadar gidecek, ancak hi&ccedil;bir şey yapmayacaklardı: proleterlerin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi &ldquo;m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r, ancak aynı zamanda &ouml;rg&uuml;tleyecek hi&ccedil;bir şeyleri yoktur&rdquo; (Th&eacute;orie communiste, n&deg; 4, 1981, syf. 21).</p>
-</blockquote>
+Patlama, sanayileşmiş dünyanın en modern sektörlerinde ya da en zor durumda olanlarda değil, önceki yirmi yıldaki canlanmanın ulusal koşullara en az uyum sağladığı sektörlerde gerçekleşmiştir. 1954 ve 1974 yılları arasında Fransız nüfusu içinde ücretli çalışanların oranı %62’den %81’e yükseldi (bu artış özellikle yeni orta sınıfları oluşturan çalışanları, teknisyenleri ve orta düzey yöneticileri etkiledi). Şiddetli işçi talepleri ile anti-otoriter, baskı karşıtı öğrenci isteklerinin birleşmesine tanık olduk ve bu birleşim kısa sürede yeni orta sınıfların büyük bir bölümüne yayıldı. Hareket aynı zamanda kültürün bir emanet kasası oluşturması ve yaratıcılığın karşıtı olması nedeniyle kültür karşıtıydı. Böylece 1914-18 yıllarında ortaya çıkan sanat ve kültür karşıtlığını yeniden canlandırdı.
-<p>Geriye d&ouml;n&uuml;p bakıldığında, diğerleri deli gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;rken onlar aklı başında g&ouml;r&uuml;n&uuml;yorlar, ancak sordukları sorular o kadar basit ve pratikti ki, başka kimsenin bunu yapmamış olması şaşırtıcıdır. Eğer kom&uuml;nizm basit&ccedil;e iş&ccedil;ilerin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi ise, iş&ccedil;iler neden ellerinin altında hazır olanı ele ge&ccedil;irmediler? Devrimin pratik meselelerine karşı bu kayıtsızlık nedendir?</p>
+</quote>
+<quote>
-<blockquote>
-<p>&ldquo;Que faire ?&rdquo; başlıklı broş&uuml;r, yaklaşık 100.000 adet basılarak dağıtılmış, hareketin daha ileri gitmesi, hatta sadece devam etmesi i&ccedil;in yapılması gerekenleri &ouml;nermiştir: Grevin toplumun farklı bir şekilde işlemesini sağlama kapasitesini g&ouml;sterebilmesi i&ccedil;in kapitalist mantıktan kopan bir dizi basit &ouml;nlem almak; ulaşım, sağlık, gıda hizmetlerinin &uuml;cretsiz olarak sağlanması, dağıtım merkezlerinin kolektif y&ouml;netimi, &ouml;demelere (kira, vergiler, faturalar) karşı grev yoluyla sosyal ihtiya&ccedil;ları karşılamak (bir &ccedil;ıkmazın &uuml;r&uuml;n&uuml; olan şiddetten endişe duyan kararsızları ve orta sınıfı bir araya getirecek); ve burjuvazi ve devletin işe yaramaz olduğunu g&ouml;stermek.</p>
-</blockquote>
+Mayıs 68, bir tarafta sendikalar ve partiler, diğer tarafta ise çok sayıda işçi arasındaki bir bölünmeden çok daha fazlasıydı. Aynı zamanda, pratikte sosyal bir çöküşün yokluğunda, eylemden çok ifade olarak ortaya çıkan bir varoluş talebiydi. İnsanlar iletişim kurmak, konuşmak, yapılamayanı söylemek istiyordu. Geçmişin reddi kendisine bir içerik ve dolayısıyla bir şimdiki zamanı vermeyi başaramadı. “Arzularımın gerçekliğine inanıyorum”, “Kaldırım taşlarının altında, kumsalda” sloganları farklı bir olasılığa gönderme yapıyordu, ancak bu olasılığın mümkün olabilmesi için bir devrim gerekiyordu. Devrimin yokluğunda bu talep ancak bir adaptasyon ya da deliliğe dönüşebilirdi. Mayıs ayının temaları, 19. yüzyıl suçluluğunun yerine hazzın zorunluluğunu koyan vaazlar biçimini aldı.
-<blockquote>
-<p>Kom&uuml;nizm 1968&rsquo;de sadece bir vizyon olarak mevcuttu. Sendikalara d&uuml;şman olan iş&ccedil;iler bile bir sonraki adımı atmadılar, aralarındaki devrimci unsurlar kuraldan ziyade istisnaydı. Zayıflığın bir başka kanıtı da Mayıs sonunda Charl&eacute;ty&rsquo;de d&uuml;zenlenen mitingin yarattığı kafa karışıklığıydı. Charl&eacute;ty, sosyal hareketin devlet iktidarı d&uuml;zeyinde genişletilmesi yoluyla daha ileri gitmeye y&ouml;nelik politik bir girişimdi. Charl&eacute;ty bir&ccedil;ok solcunun, aynı zamanda sendikaların solunun (&ouml;zellikle CFDT&rsquo;nin) ve son zamanlarda insanların ulusal kahraman yapmak istedikleri bir &uuml;nl&uuml;n&uuml;n, solun De Gaulle&rsquo;&uuml;n&uuml;n, Mend&egrave;s-France&rsquo;ın bulunduğu yerdi. Charl&eacute;ty, &ldquo;Mayıs hareketinin&rdquo; kanıtladığı bilincin ve politik ger&ccedil;ek&ccedil;iliğin zirvesiydi. Bir tarafta r&uuml;ya: konseyler. Diğer yanda ger&ccedil;ek : bir&ccedil;oklarının kendilerini Mend&egrave;s-Kerensky&rsquo;ye karşı Lenin&rsquo;in rol&uuml;n&uuml; oynarken g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; ger&ccedil;ek bir reform h&uuml;k&uuml;meti. Bug&uuml;n buna g&uuml;l&uuml;mseyebiliriz ama Mend&egrave;s&rsquo;in &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; başarılı olsaydı, pek &ccedil;ok protestocu bunu destekleyecekti. Bir yıl sonra, La Vieille Taupe ile birlikte Mayıs 68&rsquo;in devrimci kapsamını hatırlatan bir broş&uuml;r hazırlayan iki gen&ccedil; iş&ccedil;i, &ldquo;Charl&eacute;ty&rsquo;yi unutmayacağız&rdquo; dedi. 1981 yılında sosyalist bir cumhurbaşkanı olan Mitterand&rsquo;ın se&ccedil;ilmesi Charl&eacute;ty&rsquo;nin umutlarını nihayet ger&ccedil;ekleştirecekti.&rdquo;</p>
-</blockquote>
+</quote>
+<quote>
-<p>Yine, başkalarının basit&ccedil;e sormayacağı sorular soruyorlar. Ayrıca, benim g&ouml;r&uuml;ş&uuml;me g&ouml;re, kom&uuml;nizasyon eğilimine dahil olan yazarlar bu &ldquo;&ouml;rt&uuml;k anlaşma&rdquo; hakkındaki anlayışlarını tam olarak geliştirmemişlerdir. Bunu g&ouml;rd&uuml;ler, fark ettiler, teori i&ccedil;in bazı &ccedil;ıkarımlarına dikkat &ccedil;ektiler, ancak bu &ccedil;ıkarımları hi&ccedil;bir şekilde tam olarak &ccedil;&ouml;zmediler, ikna edici bir arg&uuml;man haline getirmediler. Aslında, benim g&ouml;r&uuml;ş&uuml;me g&ouml;re b&ouml;yle bir arg&uuml;man ancak 2000&rsquo;li ve 2010&rsquo;lu yıllarda, kom&uuml;nizasyon teorisinin ikinci d&ouml;neminde ortaya &ccedil;ıkmıştır. Ancak bu s&uuml;rekliliğin nedeni, teoride olduğu kadar tarihte de ger&ccedil;ek d&uuml;nyada bir s&uuml;rekliliğe işaret ediyor. Teoride olup da pratikte olmayan hi&ccedil;bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m yoktur, en azından &ouml;nemli olan herhangi bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m.&nbsp; Kom&uuml;nizasyon bir tema olarak geri d&ouml;ner, 1970&rsquo;lerle birlikte basit&ccedil;e ortadan kalkmaz, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu akımın 1968&rsquo;de tanımladığı sorunsal, sonraki her m&uuml;cadelede kendini yeniden dayatmaya devam eder ve b&ouml;ylece daha iyi bir yanıtı yeniden form&uuml;le etme girişimini davet eder.</p>
+Gerçekten de, zayıf bir azınlık dışında, işçiler, burjuvazi, “protestocuların” çoğu ve Devlet, kısacası herkes, sanki herkesin daha ileri gitmesini yasaklayan bir “örtülü anlaşma” varmış gibi davrandı. Sınırlarının göstergesi: insanlar bir devrim yapmaya cesaret edemediler, hatta istemediler, hatta başlamadılar bile. Güç göstergesi: insanlar sözde bir devrimin politik oyununu reddettiler, çünkü gerçek bir devrim ancak bütünsel bir şey olabilirdi. Gay-Lussac caddesinde bile şiddet, 1914’ten önceki işçi sınıfı şiddetinin ya da Otuzlu yıllarda ABD’de görülen şiddetin bu yakasında kaldı. İşçiler ve sendikalar arasındaki çatışmalar, örneğin 1947’de Renault’da olduğu gibi, geçmişte olduğundan daha az acımasızdı.
-<p>Az &ouml;nce alıntıladığım, Dauv&eacute;&rsquo;nin de dahil olduğu ama aynı zamanda Mouvement Communiste (Eclipse and Reemergence olarak bildiğimiz) i&ccedil;in yazdığı makalelerin bir eleştirisini sunan La Banquise kolektifi tarafından hazırlanan &ldquo;Ge&ccedil;mişimizi yeniden toplamak&rdquo; başlıklı belgede sorunsal, kabul ve reddin ilgin&ccedil; bir karışımı olarak ifade ediliyor:</p>
+</quote>
+<quote>
-<blockquote>
-<p>Kitlesel greve gitme iradesinde bir reddediş yatıyordu; bu grevi y&uuml;r&uuml;tme bi&ccedil;iminde, &ouml;zellikle de grevi sendikalara bırakma ve sonunda onlar grevi başarısızlığa uğrattığında onlara karşı isyan etme bi&ccedil;iminde ise bir kabulleniş yatıyordu.</p>
-</blockquote>
+1968’de fabrikalarda 1936’daki şenlik havasına pek rastlanmıyordu. İnsanlar daha da ileri gidebilecek bir şeylerin olduğunu hissediyor ama bunu yapmaktan kaçınıyorlardı. Hâkim olan ciddiyet atmosferi, sendikalara karşı bir öfkeyle birleşmişti; sendikalar ancak tabanın davranışları sayesinde kontrolü ellerinde tutabildikleri için uygun bir günah keçisi olarak görülüyorlardı. Neşe başka yerlerdeydi, sokaklardaydı. Bu nedenle Mayıs 68, takip eden yıllarda devrimci bir dönüşü ne yeniden üretebildi ne de buna yol açabildi. Hareket, en öldürücü yönlerinin nötralize edilmesinden beslenen bir reformizm yarattı. Tarih yemeği ikinci kez dolaştırmaz.
-<p>Bu kabul ve red karışımını, reform, ens&uuml;reksiyon, sosyal hareket ve devrim kavramlarımızı alt&uuml;st eden 50 yılın en &ouml;nemli m&uuml;cadelelerinde g&ouml;r&uuml;yorum. Bu yazının bu sorunsalın t&uuml;m cevabını &ouml;zetlemesi m&uuml;mk&uuml;n değil &mdash;bu başka bir g&uuml;n&uuml;n ya da resmi bir makalenin konusu&mdash; ve elbette k&uuml;resel 68&rsquo;de hala cevapsız kalan &ccedil;ok şey var, ancak b&ouml;yle bir anın bıraktığı &ccedil;ıkmazların pratik olarak aşılmasıyla cevaplanabilecek &ccedil;ok şey var.</p>
+</quote>
-<p>Yine de La Banquise&rsquo;in 68&rsquo;in sunduğu gizemi a&ccedil;ıklamaya &ccedil;alışmadan hemen &ouml;nce 1981 tarihli <em>Theorie Communiste</em>&lsquo;ten alıntı yapması benim i&ccedil;in ilgi &ccedil;ekici ve daha fazlasını s&ouml;yleyebilmek i&ccedil;in bu grupların i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;mişliği hakkında biraz daha bilgi sahibi olmam gerekiyor. Bu &ouml;nemli &ccedil;&uuml;nk&uuml; TC, Gilles Dauv&eacute;&rsquo;den farklı bir ifade geliştirerek, bana g&ouml;re bu muammaya olası bir yanıt vermeye başlamıştır, ancak bunu en iyi yapan yazıların &ccedil;oğu 2000&rsquo;li yıllara veya daha sonrasına aittir.</p>
+Bu “örtülü anlaşma”nın bilgisi, 1968’in sendikalar tarafından ihanete uğramadığı, devlet tarafından yenilgiye uğratılmadığı ya da reaksiyonerler tarafından zayıflatılmadığı, ancak içten içe oyulduğu gerçeğinin bilgisi, özellikle de herkes her şeyin yükselişte olduğunu görmekte ısrar ederken, kendilerini doğudan gelen rüzgarla ufka doğru sürüklendiklerini hayal ederken, taşınması zor bir ağırlıktı. İşte kendi zamanlarının mücadelelerinde başkalarının göremediği şeyleri görebiliyorlardı:
-<blockquote>
-<p>Yapılan t&uuml;m teorilerde az ya da &ccedil;ok yer bulan devrimin kavranışına ilişkin t&uuml;m g&uuml;ncel sorunlar, proletaryanın artık Kapital&rsquo;e kapitalist &uuml;retim tarzı i&ccedil;inde olanla karşı &ccedil;ıkamayacağı, daha doğrusu devrimi var olanın zaferi haline getiremeyeceği ger&ccedil;eğinden kaynaklanmaktadır&hellip; (Th&eacute;orie Communiste, n&deg; 4, 1981, syf. 37)</p>
-</blockquote>
+<quote>
-<p>Bu gnomik bir form&uuml;lasyondur ve Theorie Communiste bu form&uuml;l&uuml; geliştirdik&ccedil;e daha da netleşecektir. Ancak a&ccedil;ık ovaya ge&ccedil;mek istiyorsak, o Alpleri aşmamız gerekecektir. Bunu başka bir yazıya bırakıyorum.</p>
+Tuhaf bir şekilde, insanların yönetimden bu kadar çok bahsettiği bir dönemde, işçilerin kendilerini tüm grev yönetiminden soyutladıkları görüldü. Fabrikaların kontrolünün sendikalara bırakılması bir zayıflık göstergesiydi ama aynı zamanda sorunun başka bir yerde olduğunun bilincinde olduklarının da göstergesiydi. Beş yıl sonra, 1973’te, Laval’daki büyük bir grevde, işçiler üç hafta boyunca fabrikayı tamamen, basitçe terk ettiler. Hakkında çok şey söylenen “de-politizasyon” gibi, şirkete, işe ve yeniden örgütlenmesine yönelik bu ilgi kaybı da ikirciklidir ve başka her şeyle ilişkilendirilmeden yorumlanamaz. Komünizm 1968’de kesinlikle mevcuttu, ama sadece rahatlatıcı bir şekilde, olumsuz olarak. 1968’de Nantes’ta ve daha sonra Barselona (1971) ya da Quebec’teki (1972) SEAT’ta, grevciler bölgeleri ya da şehirleri ele geçirecek, radyo istasyonlarını ele geçirmeye kadar gidecek, ancak hiçbir şey yapmayacaklardı: proleterlerin öz-örgütlenmesi “mümkündür, ancak aynı zamanda örgütleyecek hiçbir şeyleri yoktur” (Théorie communiste, n° 4, 1981, syf. 21).
-<h4><strong>Kataliz&ouml;r</strong></h4>
+</quote>
-<p>Belirtildiği gibi, Gilles Dauv&eacute; ve diğerlerinin geliştirdiği kom&uuml;nizasyon teorisi, Amadeo Bordiga&rsquo;nın fikirleri aracılığıyla ultra solun (burada esas olarak konsey kom&uuml;nizmine atıfta bulunuyor) bir eleştirisini sunmaktadır. Bunu bir sentez, yeni bir devrim teorisinin &uuml;retimi olarak tanımladım. Bu sentez, Situasyonist Enternasyonal gibi &ouml;nemli bir kataliz&ouml;r&uuml;n varlığı olmadan ger&ccedil;ekleşemezdi.</p>
+Geriye dönüp bakıldığında, diğerleri deli gibi görünürken onlar aklı başında görünüyorlar, ancak sordukları sorular o kadar basit ve pratikti ki, başka kimsenin bunu yapmamış olması şaşırtıcıdır. Eğer komünizm basitçe işçilerin öz-örgütlenmesi ise, işçiler neden ellerinin altında hazır olanı ele geçirmediler? Devrimin pratik meselelerine karşı bu kayıtsızlık nedendir?
-<p>Ama &ouml;ncelikle, biraz arka plan anlatısı. Bordiga ile konsey kom&uuml;nizmi arasında yukarıda anlatılan &ccedil;atışma, kısmen savaşın bitiminden hemen sonra Tro&ccedil;ki&rsquo;nin D&ouml;rd&uuml;nc&uuml; Enternasyonal&rsquo;inden ayrılanlar tarafından başlatılan ultra sol fikirlerin enternasyonal canlanışı sayesinde m&uuml;mk&uuml;n oldu. Fransa&rsquo;da <em>Socialisme ou Barbarie</em> grubu, ABD&rsquo;de CLR James&rsquo;in Johnson-Forrest Eğilimi etrafındaki &ccedil;evre ve İtalya&rsquo;da daha sonra <em>operaismo </em>ile ilişkilendirilen yazarlar, 1950&rsquo;ler ve 1960&rsquo;lar boyunca Tro&ccedil;ki&rsquo;nin SSCB&rsquo;ye ilişkin a&ccedil;ıklamasını reddederek &mdash;b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de &ldquo;devlet kapitalizmi&rdquo; tezi etrafında birleştiler&mdash; spontanlığa ve iş&ccedil;ilerin &ouml;z-etkinliğine &ouml;zel bir vurgu yaptılar.</p>
+<quote>
-<p>Bu d&ouml;nemde sermayenin, Taft-Harley&rsquo;in ve Marshall Planı&rsquo;nın zaferi, bize o d&ouml;nemde deneyimlendiğinden daha b&uuml;t&uuml;nsel g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor. Avrupa&rsquo;da, M&uuml;ttefiklerin zaferi i&ccedil;in elzem olan kom&uuml;nist partizanlar Fransa, Yunanistan, İtalya ve Bel&ccedil;ika&rsquo;nın kontrol&uuml;n&uuml; ele ge&ccedil;irerek savaştan &ccedil;ıkmış, kitlesel grevler ve diğer iş&ccedil;i eylemleri y&uuml;kselişe ge&ccedil;miştir. 1951&rsquo;de Doğu Almanya&rsquo;daki isyan ve 1956 Macar Devrimi, Polonya&rsquo;daki daha k&uuml;&ccedil;&uuml;k gelişmelerle birlikte, eski Tro&ccedil;kistleri, konsey kom&uuml;nistlerini ve diğerlerini Soğuk Savaş&rsquo;ın doğuyu batıdan ayıran b&ouml;l&uuml;nmesini aşan bir sınıf m&uuml;cadelesi dalgasının yakında Amerikan y&uuml;zyılını alt&uuml;st edebileceğine ikna etti. Kruschev&rsquo;in gizli konuşmasının yine 1956&rsquo;da yayınlanması, d&uuml;nyanın d&ouml;rt bir yanındaki &ccedil;eşitli kom&uuml;nist partilerden ka&ccedil;ışları hızlandırdı ve bazıları uğradıkları i&ccedil; yenilgiyi a&ccedil;ıklayabilecek heterodoks bir Marksizm arayışına girdi.</p>
+“Que faire ?” başlıklı broşür, yaklaşık 100.000 adet basılarak dağıtılmış, hareketin daha ileri gitmesi, hatta sadece devam etmesi için yapılması gerekenleri önermiştir: Grevin toplumun farklı bir şekilde işlemesini sağlama kapasitesini gösterebilmesi için kapitalist mantıktan kopan bir dizi basit önlem almak; ulaşım, sağlık, gıda hizmetlerinin ücretsiz olarak sağlanması, dağıtım merkezlerinin kolektif yönetimi, ödemelere (kira, vergiler, faturalar) karşı grev yoluyla sosyal ihtiyaçları karşılamak (bir çıkmazın ürünü olan şiddetten endişe duyan kararsızları ve orta sınıfı bir araya getirecek); ve burjuvazi ve devletin işe yaramaz olduğunu göstermek.
-<p>Socialisme ou Barbarie (bundan sonra S. ou B. olarak anılacaktır) bu muhaliflerin bir&ccedil;oğunu Yunan İ&ccedil; Savaşı sırasında Tro&ccedil;kizme katılan eski Tro&ccedil;kist Cornelius Castoriadis ve Merleau Ponty&rsquo;nin arkadaşı ve Sartre&rsquo;ın <em>Les Temps Modernes </em>dergisinin yazarı Claude Lefort etrafında bir araya getirdi. Castoriadis, SSCB&rsquo;nin devlet kapitalisti olduğunu savunurken kontrol, y&ouml;netim ve y&uuml;r&uuml;tme boyutuna &ouml;zel bir vurgu yaparak hem Fransız kapitalizmini hem de SSCB ve diğer yerlerdeki nominal sosyalizmi tanımlayabilecek bir iktidar olarak sermaye teorisi geliştirdi. S. ou B., CLR James&rsquo;in Johnson-Forest eğiliminden ve &ouml;zellikle de bu grubun, otomobil iş&ccedil;isi Phil Singer&rsquo;ın emek s&uuml;reci &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;ncelerini Grace Lee Boggs&rsquo;un analiziyle birleştiren ve S. ou B.&rsquo;nin iş&ccedil;i yazımı ve iş&ccedil;i araştırması pratiğine y&ouml;nelmesine ilham veren The American Worker gibi metinlerde &uuml;rettiği işyeri analizinden etkilenmiştir. Ger&ccedil;i b&ouml;yle bir d&ouml;n&uuml;ş, Claude Lefort&rsquo;un 1940&rsquo;larda Les Temps Modernes&rsquo;de Sartre ve diğerleriyle y&uuml;r&uuml;tt&uuml;ğ&uuml; tartışmalarda proleter deneyime yaptığı vurguyla zaten &ouml;ng&ouml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;. Bu zengin konjonkt&uuml;re birka&ccedil; fabrikada &ccedil;alışan fabrika iş&ccedil;ileri, ex-Bordigistler, konsey kom&uuml;nistleri ve Jean-Francois Lyotard, Gerard Genette, Edgar Morin ve Hubert Damisch gibi bir&ccedil;ok gen&ccedil; entelekt&uuml;el de katılmıştır.</p>
+</quote>
+<quote>
-<p>Lefort ve Castoriadis, bir kuyruklu yıldız k&uuml;mesi &uuml;zerinde hareket eden ikiz g&uuml;neşler gibi, grup i&ccedil;indeki &ccedil;elişkileri ve aynı şekilde kom&uuml;nizasyon teorisinin yanıt verdiği &ccedil;ıkmazları g&ouml;steren &ouml;rg&uuml;tten karşılıklı iki &ccedil;ıkışı zorlayacaklardı. S. ou B. eleştirisini geliştirirken, Anton Pannekoek ve konsey kom&uuml;nizmiyle, Lefort ve &ouml;rg&uuml;t i&ccedil;indeki diğer bazılarının az &ccedil;ok konsey kom&uuml;nisti bir pozisyon benimsemesine yol a&ccedil;acak ve &ouml;rg&uuml;t&uuml;n hala m&uuml;dahaleci bir rol oynayabileceğini d&uuml;ş&uuml;nen Castoriadis&rsquo;in artık vanguardizmine direnecek şekilde etkileşime girdi. Cezayir savaşı ve 1958 darbesi bu &ouml;rg&uuml;tsel farklılıkları doruğa &ccedil;ıkardı ve Lefort, Henri Simon ile birlikte Informations et correspondance ouvri&egrave;res&rsquo;i kurmak &uuml;zere ayrıldı ve iş&ccedil;i araştırmasının karmaşık teori ve pratiğinin yanı sıra fabrika &ouml;rg&uuml;tleriyle olan bağlantılarının &ccedil;oğunu da yanlarına aldı. ICO katı bir şekilde anti-vanguardistti ve teorik bir &ouml;rg&uuml;t i&ccedil;in tek ge&ccedil;erli rol&uuml;n, iş&ccedil;ilerin deneyimleri hakkında iletişim kurmaları ve bunları teorileştirmeleri i&ccedil;in sendikalar-arası bir aygıt olduğu sonucuna varmıştı.</p>
+Komünizm 1968’de sadece bir vizyon olarak mevcuttu. Sendikalara düşman olan işçiler bile bir sonraki adımı atmadılar, aralarındaki devrimci unsurlar kuraldan ziyade istisnaydı. Zayıflığın bir başka kanıtı da Mayıs sonunda Charléty’de düzenlenen mitingin yarattığı kafa karışıklığıydı. Charléty, sosyal hareketin devlet iktidarı düzeyinde genişletilmesi yoluyla daha ileri gitmeye yönelik politik bir girişimdi. Charléty birçok solcunun, aynı zamanda sendikaların solunun (özellikle CFDT’nin) ve son zamanlarda insanların ulusal kahraman yapmak istedikleri bir ünlünün, solun De Gaulle’ünün, Mendès-France’ın bulunduğu yerdi. Charléty, “Mayıs hareketinin” kanıtladığı bilincin ve politik gerçekçiliğin zirvesiydi. Bir tarafta rüya: konseyler. Diğer yanda gerçek : birçoklarının kendilerini Mendès-Kerensky’ye karşı Lenin’in rolünü oynarken gördüğü gerçek bir reform hükümeti. Bugün buna gülümseyebiliriz ama Mendès’in çözümü başarılı olsaydı, pek çok protestocu bunu destekleyecekti. Bir yıl sonra, La Vieille Taupe ile birlikte Mayıs 68’in devrimci kapsamını hatırlatan bir broşür hazırlayan iki genç işçi, “Charléty’yi unutmayacağız” dedi. 1981 yılında sosyalist bir cumhurbaşkanı olan Mitterand’ın seçilmesi Charléty’nin umutlarını nihayet gerçekleştirecekti.”
-<p>1958&rsquo;de konsey kom&uuml;nizmine yapılan bu &ccedil;ıkışı, S. ou B.&rsquo;ye yeni &uuml;yelerin akını ve mevcut m&uuml;cadelelerle daha &ouml;zg&uuml;rce ilişki kurabilen yeni bir Pouvoir Ouvrier dergisi izledi. PO etrafındaki bu grup, Guy Debord&rsquo;un 1960&rsquo;ta kısa bir s&uuml;reliğine katıldığı ve grubun Castoriadis&rsquo;in teorize ettiği emir-verenler (dirigeants) ve emir-alanlar (ex&eacute;cutants) arasındaki b&ouml;l&uuml;nmelere benzeyen &ldquo;yıldızlar&rdquo; ve &ldquo;seyirciler&rdquo; arasındaki b&ouml;l&uuml;nmelerden ge&ccedil;meye devam ettiğini &ouml;ne s&uuml;ren bir veda eleştirisiyle ayrıldığı S. ou B. versiyonuydu. Yeni bir &ouml;rg&uuml;tlenmeye ihtiya&ccedil; vardı ve Debord zaten başka bir yerde bunun &uuml;zerinde &ccedil;alışıyordu. Sonunda Castoriadis&rsquo;in egoizmi ve ger&ccedil;ek kolektif &ccedil;alışma konusundaki yetersizliği, Pouvoir Ouvrier &ccedil;evresindekilerin &ccedil;oğunu, t&uuml;m bu eleştirilerin y&uuml;k&uuml;n&uuml; de beraberinde getiren ve &uuml;yeleri 1968&rsquo;den sonra kom&uuml;nizasyon teorisini geliştiren bazı k&uuml;&ccedil;&uuml;k kolektiflere katılacak olan yeni bir grup kurmaya y&ouml;neltti.</p>
+</quote>
-<p>&Ouml;zetlemek gerekirse, S. ou B.&rsquo;de konsey kom&uuml;nizmine ve m&uuml;dahaleciliğe doğru bir gidiş ve bunların arasında Debord&rsquo;un militan eleştirisi olan bir sapma vardı. Başka bir deyişle Debord, S. ou. B.&rsquo;nin i&ccedil; &ccedil;elişkilerinin &uuml;stesinden gelmek i&ccedil;in gerekli olan eksik unsuru sağlamıştır. Dolayısıyla Debord, bizim hikayemizde, yeniden oluşturulan eleştirinin odağı değil, sadece onun kataliz&ouml;r&uuml;d&uuml;r. Bunun nedeni, Sit&uuml;asyonist Enternasyonal&rsquo;in konsey kom&uuml;nizmi ile ilişkisini hi&ccedil;bir zaman &ccedil;&ouml;zememiş ya da konseylerin devrimde oynamasını &ouml;ng&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; rol&uuml; ifade edememiş olmasıdır. Mayıs &rsquo;68&rsquo;deki fabrika işgalleri, bu anlamda, SI&rsquo;ın politik projesinin hem ger&ccedil;ekleşmesi hem de n&ouml;tralize edilmesiydi &mdash; iş&ccedil;iler ekonomiyi durma noktasına getirdiler, ancak konsey kom&uuml;nizmi teorisinin beklediği gibi davranmadılar; g&uuml;d&uuml;leri ve arzuları başka yerdeydi.</p>
+Yine, başkalarının basitçe sormayacağı sorular soruyorlar. Ayrıca, benim görüşüme göre, komünizasyon eğilimine dahil olan yazarlar bu “örtük anlaşma” hakkındaki anlayışlarını tam olarak geliştirmemişlerdir. Bunu gördüler, fark ettiler, teori için bazı çıkarımlarına dikkat çektiler, ancak bu çıkarımları hiçbir şekilde tam olarak çözmediler, ikna edici bir argüman haline getirmediler. Aslında, benim görüşüme göre böyle bir argüman ancak 2000’li ve 2010’lu yıllarda, komünizasyon teorisinin ikinci döneminde ortaya çıkmıştır. Ancak bu sürekliliğin nedeni, teoride olduğu kadar tarihte de gerçek dünyada bir sürekliliğe işaret ediyor. Teoride olup da pratikte olmayan hiçbir çözüm yoktur, en azından önemli olan herhangi bir çözüm. Komünizasyon bir tema olarak geri döner, 1970’lerle birlikte basitçe ortadan kalkmaz, çünkü bu akımın 1968’de tanımladığı sorunsal, sonraki her mücadelede kendini yeniden dayatmaya devam eder ve böylece daha iyi bir yanıtı yeniden formüle etme girişimini davet eder.
-<p>Debord&rsquo;un getirdiği eksik unsur elbette sanatsal eleştiri, Dada ve S&uuml;rrealizm&rsquo;in, Rimbaud ve Lautreamont&rsquo;nun mirası ve Debord&rsquo;un hem acımasız bir eleştiriye tabi tuttuğu hem de bir nevi tamamladığı tarihsel avangardın t&uuml;m projesidir. Debord ve akranları 1950&rsquo;lerde başladıklarında, faaliyetleri k&uuml;lt&uuml;r alanıyla sınırlıydı &mdash; S&uuml;rrealistler ve Dadaistler gibi onlar da kom&uuml;nistti, ancak faaliyetleri analoji dışında doğrudan antikapitalist değildi. Daha &ouml;nceki avangardlar gibi, sanatın hayattan ayrılmasının &uuml;stesinden gelmeleri hen&uuml;z sanatın politik etkililikten ayrılmasının &uuml;stesinden gelmek değil, daha ziyade bir yandan etik ve psikolojiye, diğer yandan mimari fanteziye bir ge&ccedil;işti. Ancak Debord grubu her t&uuml;rl&uuml; k&uuml;lt&uuml;rel &uuml;retimden ayırdıktan sonra SI nihai tarihsel rol&uuml;n&uuml; oynayabilmiştir. Bu sanat eleştirisi Debord&rsquo;a S. ou B.&rsquo;nin karşı karşıya olduğu sorunlara eşsiz bir pencere a&ccedil;tı. Hem işyerinin hem de siyasi &ouml;nc&uuml;n&uuml;n tiranlığını, Debord&rsquo;un sanatla ilgili olarak geliştirdiği işb&ouml;l&uuml;m&uuml; eleştirisinin merceğinden g&ouml;rerek, b&uuml;rokrasi, y&ouml;netim ve kontrol eleştirisinde Castoriadis&rsquo;ten &ccedil;ok daha ileri gidebilirdi.</p>
+Az önce alıntıladığım, Dauvé’nin de dahil olduğu ama aynı zamanda Mouvement Communiste (Eclipse and Reemergence olarak bildiğimiz) için yazdığı makalelerin bir eleştirisini sunan La Banquise kolektifi tarafından hazırlanan “Geçmişimizi yeniden toplamak” başlıklı belgede sorunsal, kabul ve reddin ilginç bir karışımı olarak ifade ediliyor:
-<p>Ancak Debord, mektubunda vurguladığı gibi, Claude Lefort ve onun ayrılmış arkadaşlarının yanında da değildir. Debord, iş&ccedil;ilerin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme eylemlerinde, entelekt&uuml;eller ve b&uuml;rokratlar tarafından temsil edilmelerinden bağımsız olarak yaratıcı bir sorun &ccedil;&ouml;zme kapasitesi buluyorsa, bunun entelekt&uuml;ellerin kendilerini susturmaları gerektiği anlamına geldiğini asla d&uuml;ş&uuml;nmez. Dauv&eacute;&rsquo;nin daha sonra belirttiği gibi, bu Debord&rsquo;un kesinlikle doğru yaptığı bir şeydir. O basit&ccedil;e, devrimin bir koşulu olarak, iş&ccedil;ilerin ve entelekt&uuml;ellerin eninde sonunda bir araya geleceğini ve bunun &ouml;ncesinde entelekt&uuml;ellerin kaygılarının hi&ccedil;bir amaca hizmet etmeyeceğini varsaymıştır. Belki de Debord&rsquo;un bir yazar ve sinemacı olarak yaratıcılığı, fikirlerinin iş&ccedil;ileri boyun eğmeye zorlayabileceğinden daha az korkmasına yol a&ccedil;mıştır.</p>
+<quote>
-<p>T&uuml;m bunlara rağmen SI, Dauve&rsquo;nin tanımladığı şekliyle ultra solun sınırlarını hi&ccedil;bir zaman ger&ccedil;ekten aşamamıştır. Dauve&rsquo;nin belirttiği gibi, 1960&rsquo;ların sonuna doğru gruba katılanlar, grubun &ouml;rt&uuml;k iş&ccedil;i antropolojisiyle az &ccedil;ok y&uuml;zleşmeden bırakılan devrimci bir ara&ccedil; olarak konsey teorisini benimsemişlerdir. SI, bir yandan bir&ccedil;ok metinde devrimci proletaryayı, &ccedil;ok y&ouml;nl&uuml; ihtiya&ccedil;ları ve arzuları onu kapitalist &uuml;retim tarzı ve iş&ccedil;i hareketiyle temel bir &ccedil;atışmaya sokan bir grup olarak kurar. &Ouml;te yandan, bir partiye duyulan ihtiyacın, &uuml;retim ara&ccedil;larının iş&ccedil;ilerin kendileri tarafından doğrudan ele ge&ccedil;irilmesiyle bertaraf edildiği ve daha sonra muhtemelen işlerini nasıl y&ouml;neteceklerini bulabilecekleri, az &ccedil;ok klasik konseyci bir devrim ge&ccedil;işi hayal ederler. Ancak fabrika ve ofis, maden ve tarla, proletaryanın i&ccedil;g&uuml;d&uuml;sel olarak reddettiği yerlerse, onları orada kendi acılarının y&ouml;neticileri olarak nasıl hayal edersiniz? O halde, kapitalizmde g&uuml;ndelik hayatın kısır tek taraflılığının estetik eleştirisi nerededir? Devrimin gereklilikleri, bir iş&ccedil;i konseyinin kendisini patron se&ccedil;mesinden ve at&ouml;lye zeminine neşeli bir bayrak asmasından daha fazlasını mı ifade etmektedir?</p>
+Kitlesel greve gitme iradesinde bir reddediş yatıyordu; bu grevi yürütme biçiminde, özellikle de grevi sendikalara bırakma ve sonunda onlar grevi başarısızlığa uğrattığında onlara karşı isyan etme biçiminde ise bir kabulleniş yatıyordu.
-<p>Debord ve SI bu nedenle i&ccedil;erik sorununu <em>&ouml;rt&uuml;k </em>olarak ortaya atmış, ancak bunu <em>a&ccedil;ık&ccedil;a </em>yapmayı devrime bırakmıştır. Belki de bu, Debord&rsquo;un avangard hakkındaki benzersiz d&uuml;ş&uuml;nme bi&ccedil;imiyle uyumludur. SI&rsquo;yı maceracı bir grup olarak tasavvur eder ama bir vanguard olarak değil. Amacı kışkırtmak, tedirgin etmek, maskesini d&uuml;ş&uuml;rmektir; bu noktada katkıda bulunacağı her şey genelleşmiş olacaktır. SI &uuml;zerine yazdığı <em>In girum imus nocte et consumimumr igni</em> adlı elejik d&uuml;ş&uuml;ncesinin m&uuml;ziğinde yazdığı gibi, &ldquo;Avangardların tek bir zamanı vardır, ama&ccedil;ları zamanlarını aşmadan onu canlandırmaktır.&rdquo; Bu fikirle ya da avangardla, ne Lefort&rsquo;un ne de Castoriadis&rsquo;in tarafındadır &mdash; SI bir kataliz&ouml;rd&uuml;r, proleter &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmeyi katalize eden bir avangard eylem bi&ccedil;imidir, b&ouml;ylece S. ou B&rsquo;nin takıntısı haline getiren parti egemenliği endişelerini ortadan kaldırır.</p>
+</quote>
-<p>Burada kataliz&ouml;r metaforunu olduk&ccedil;a a&ccedil;ık bir şekilde kullanıyorum. Kataliz&ouml;r, kimyasal bir reaksiyon i&ccedil;in gerekli olan ve tamamlanmış &uuml;r&uuml;nde izine rastlanmayan bir elementtir. Buradaki &uuml;r&uuml;n, Dauv&eacute;&rsquo;nin Bordiga aracılığıyla ger&ccedil;ekleştirdiği ultra solun eleştirisi olan kom&uuml;nizasyon teorisidir. Dauv&eacute;&rsquo;nin 1969 tarihli &ldquo;Sur l&rsquo;ideologie ultra-gauche&rdquo; başlıklı orijinal metninde SI&rsquo;dan bahsedilmediğine dikkat ediniz. Ancak Dauv&eacute;&rsquo;nin daha sonraki makalelerinde kabul edeceği gibi, yine de &ouml;nemli olmaya devam etmektedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Bordiga&rsquo;nın &ldquo;kışla-kom&uuml;nizmi&rdquo;nin başarısızlıklarını ortaya &ccedil;ıkaran, SI&rsquo;da bulduğumuz, bir acı &ccedil;ekme alanı olarak g&uuml;ndelik hayata ve hem proleter silah hem de genel mal olarak yaratıcı ifadeye yapılan vurgudur. Bordiga, konsey kom&uuml;nistlerinin Sit&uuml;asyonist Enternasyonal&rsquo;i ima edecek şekilde kom&uuml;nizmin i&ccedil;eriğini belirsiz bıraktıklarına işaret edebilir, ancak yine de geliştirdikleri estetik kapitalizm eleştirisi, bu i&ccedil;eriğin tutarlılığına dair Bordiga&rsquo;dan daha emin bir his sunar.</p>
+Bu kabul ve red karışımını, reform, ensüreksiyon, sosyal hareket ve devrim kavramlarımızı altüst eden 50 yılın en önemli mücadelelerinde görüyorum. Bu yazının bu sorunsalın tüm cevabını özetlemesi mümkün değil —bu başka bir günün ya da resmi bir makalenin konusu— ve elbette küresel 68’de hala cevapsız kalan çok şey var, ancak böyle bir anın bıraktığı çıkmazların pratik olarak aşılmasıyla cevaplanabilecek çok şey var.
-<h4><strong>Kom&uuml;nizm A&ccedil;ık Bir Kitaptır</strong></h4>
+Yine de La Banquise’in 68’in sunduğu gizemi açıklamaya çalışmadan hemen önce 1981 tarihli <em>Theorie Communiste</em>‘ten alıntı yapması benim için ilgi çekici ve daha fazlasını söyleyebilmek için bu grupların iç içe geçmişliği hakkında biraz daha bilgi sahibi olmam gerekiyor. Bu önemli çünkü TC, Gilles Dauvé’den farklı bir ifade geliştirerek, bana göre bu muammaya olası bir yanıt vermeye başlamıştır, ancak bunu en iyi yapan yazıların çoğu 2000’li yıllara veya daha sonrasına aittir.
-<p>Şu ana kadar kom&uuml;nizasyon kokteylinin t&uuml;m bileşenlerini kabaca eşdeğer olarak ele almış gibi g&ouml;r&uuml;nebilirim &ndash; bir par&ccedil;a Bordiga, bir par&ccedil;a konsey kom&uuml;nizmi, Sit&uuml;asyonist Enternasyonal&rsquo;in buzuyla &ccedil;alkalanmış, s&uuml;z&uuml;lm&uuml;ş, sonra bir şişede, alevli bir bezle servis edilmiş. Benim g&ouml;r&uuml;ş&uuml;me g&ouml;re durum &ouml;yle değil. Beni sonsuz bir şekilde b&uuml;y&uuml;leyen Bordiga, temel makalelerinin &ccedil;oğunda rahatsız edici ve dogmatik, hatta idealist ve dahası tamamen işe yaramaz bir antropolojiye bağlı olan temel bir y&ouml;nelime sahip (antropolojiyi &ouml;ne ve merkeze yerleştirdiği i&ccedil;in onu takdir etsem de) can sıkıcı bir fig&uuml;r olmaya devam ediyor. Genişletilmiş kimya metaforuma devam edecek olursam, Bordiga en faydalı &ouml;zellikleri ancak diğer maddelerle birleştiğinde ortaya &ccedil;ıkan bir t&uuml;r yakıcı elementtir. Buna karşılık konsey kom&uuml;nizmi zengin ve şaşırtıcı derecede dayanıklı bir metaldir; diğer bir&ccedil;ok eğilimin aksine konsey kom&uuml;nizminin ne &ouml;rt&uuml;k ne de a&ccedil;ık bir şekilde bir bireyle &ouml;zdeşleştirilememesi aradaki farkı hemen ortaya koymaktadır. Bu eğilimin ve daha geniş Hollanda-Almanya kom&uuml;nist solunun temel iddiası, iş&ccedil;ilerin bunu yapabilecekleri, yapacakları, bazı yerlerde zaten yaptıkları, ancak iş&ccedil;i hareketinin kurumları ve liderleri tarafından ihanete uğradıklarıydı. &ldquo;Konsey&rdquo;, 1905 Rus Devrimi&rsquo;nin tarihin &ouml;n&uuml;ne ittiği sovyet, bu yaratıcı &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme kapasitesinin bir amblemidir, hem bir teori hem de bir pratiktir. Tro&ccedil;ki&rsquo;ye ihtiyacınız yoktur.</p>
+<quote>
-<p>İdeolojiden ziyade pratik olarak konsey kom&uuml;nizmi, yirminci y&uuml;zyılda ger&ccedil;ekten olabileceği şekliyle kom&uuml;nizmdir &mdash; iş&ccedil;i hareketinin saf &uuml;r&uuml;n&uuml;, teorik &ouml;zetidir. Dauv&eacute;&rsquo;nin bazen ima ettiği gibi, bu eğilimin teorik hataları nedeniyle başarısızlığa mahkum olduğuna inanmıyorum, &ccedil;&uuml;nk&uuml; eğilim kendi teorisi tarafından o kadar kolay bir şekilde alt edilemez. &Ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmeye yapılan vurgu g&ouml;z &ouml;n&uuml;ne alındığında, bu grupların i&ccedil;sel bir &ouml;zeleştiri kapasitesi vardı, bu da devrimci koşullar altında bazı hataların belki de pratikten alınacak derslerle aşılabileceği anlamına geliyordu. Dauv&eacute;&rsquo;nin, emek-zaman hesabı yoluyla sosyalist b&ouml;l&uuml;ş&uuml;m&uuml;n konsey kom&uuml;nist teorisi i&ccedil;in basit&ccedil;e &ldquo;paranın m&uuml;dahalesi olmaksızın &hellip; değerin egemenliği&rdquo; anlamına geleceğini ya da (daha da k&ouml;t&uuml;s&uuml;) &ldquo;kapitalizmin t&uuml;m kategorilerini ve &ouml;zelliklerini koruduğunu: &uuml;cretli emek, değer yasası, m&uuml;badele&rdquo; ve b&ouml;ylece &ldquo;iş&ccedil;iler tarafından demokratik olarak y&ouml;netilen kapitalizm&rdquo; olarak tanımlanabileceğini s&ouml;ylediğinde (belki de ruhu hari&ccedil;) doğru olduğunu d&uuml;ş&uuml;nm&uuml;yorum. Bu, hem konseyci teorinin hem de Marx&rsquo;ın değer teorisinin &ccedil;arpıtılmasıdır ve bu erken &ouml;nerilerin eleştiriyi hak ettiğine inandığım i&ccedil;in eleştirinin (yanlış y&ouml;nlendirilmiş) itici g&uuml;c&uuml;ne sempati duymakla birlikte, Dauv&eacute; bunu biraz karıştırmaktadır. [Başka, daha resmi bir makalede, t&uuml;m bu malzemeye değer a&ccedil;ısından yaklaşacağım, ancak burada t&uuml;m bu teğetleri bastırmam gerekiyor!]</p>
+Yapılan tüm teorilerde az ya da çok yer bulan devrimin kavranışına ilişkin tüm güncel sorunlar, proletaryanın artık Kapital’e kapitalist üretim tarzı içinde olanla karşı çıkamayacağı, daha doğrusu devrimi var olanın zaferi haline getiremeyeceği gerçeğinden kaynaklanmaktadır… (Théorie Communiste, n° 4, 1981, syf. 37)
-<p>Az &ouml;nce alıntılanan c&uuml;mleler, ilk yazımda tartıştığım 1969 tarihli &ldquo;Sur l&rsquo;ideologie ultra-gauche&rdquo; metninin revizyonundan alınmıştır. Bu makale Fredy Perlman&rsquo;ın Black and Red &ccedil;evirisinde &ldquo;Lenin and the Ultra-left&rdquo; adını alıyor. Ancak hikaye burada bitmiyor, &ccedil;&uuml;nk&uuml; Dauv&eacute; tam da bu pasajlar &uuml;zerinde yeniden &ccedil;alışmaya devam etmiş ve 2015&rsquo;te PM tarafından yayınlanan g&uuml;ncellenmiş versiyonda bu b&ouml;l&uuml;m ikiye ayrılmış, yeni doğan b&ouml;l&uuml;m &ouml;nce Marx&rsquo;ta sonra da konsey kom&uuml;nizminde yalnızca değer ve kom&uuml;nizm sorununa odaklanmıştır (eski versiyon internette mevcut değildir, yenisi buradadır ve metinsel tarih i&ccedil;in yazarın notuna bakınız).Yeni metinde Dauv&eacute;, konuyla ilgili merkezi konsey kom&uuml;nist metni olan, 1930&rsquo;da <em>Dutch Group of International Communists</em> tarafından yayınlanan ve Paul Mattick tarafından detaylandırılan <em>Kom&uuml;nist &Uuml;retim ve Dağıtımın Temel İlkeleri</em> (Grundprinzipien) metnini &ouml;n plana &ccedil;ıkarıyor. Bu ikinci yazıda Dauv&eacute; daha temkinli davranarak, GIK&rsquo;in devrimden sonra kamulaştırılan &uuml;retim ara&ccedil;larını &ccedil;eşitli iş&ccedil;i konseylerinin birlikte nasıl y&ouml;netebileceğini g&ouml;sterme girişiminin &ldquo;parasız &uuml;topya&rdquo; tahayy&uuml;l&uuml;ne doğru &ldquo;uzun bir yol kat ettiğini&rdquo; kabul ediyor, ancak yine de &ouml;nceki ifadenin bir versiyonunu sunuyor ve &ldquo;b&ouml;yle bir şema, kapitalizmin temellerini korumaya ancak onları tam iş&ccedil;i kontrol&uuml; altına almaya en yakın olanıdır&rdquo; sonucuna varıyor.</p>
+</quote>
-<p>İkinci versiyonda Dauv&eacute;, GIK &ouml;nerisini haklı olarak Marx&rsquo;ın &ldquo;Gotha Programının Eleştirisi&rdquo; ile ilişkilendirmekte ve Gotha Programının Eleştirisi&rsquo;nde sosyal zenginliğin serbest &uuml;reticiler arasında dağıtılması i&ccedil;in &ldquo;sertifikalar&rdquo; kullanılması &ouml;nerilmektedir. Bu sertifikalar tam anlamıyla para ya da para &uuml;creti olmayacaktır (paranın t&uuml;m rollerini yerine getirmeyeceklerdir) &mdash; dolaşımda olmayacaklar ve hammadde ya da yapımı kısmen bitmiş &uuml;r&uuml;nlerin dağıtımında kullanılmayacaklardır. Her iş&ccedil;i belirli bir miktarda (saat ya da g&uuml;n olarak) &ccedil;alıştığını g&ouml;steren bir sertifika alacak ve bu da sosyal zenginlik depolarından belirli b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kte (yine saat ya da g&uuml;n olarak &ouml;l&ccedil;&uuml;len) meta &ccedil;ekmesine izin verecektir. Her iş&ccedil;i saatle &ouml;l&ccedil;&uuml;len aynı zenginlik &ldquo;b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğ&uuml;n&uuml;&rdquo; t&uuml;ketecektir, ancak kesinlikle her saat aynı miktarda zenginlik &uuml;retmeyecektir. Ve bazıları hi&ccedil; &uuml;retmeyecektir, &ccedil;&uuml;nk&uuml; servetin toplumun &uuml;retmeyen &uuml;yeleri, yeniden &uuml;retim ve diğer yapısal maliyetler i&ccedil;in bir kenara ayrılması gerekecektir. Marx, Dauv&eacute;&rsquo;nin artık &ldquo;parasız değer&rdquo; olarak adlandırdığı bu d&uuml;zenlemenin, ona g&ouml;re k&ouml;t&uuml; d&uuml;nyaların en iyisi, bir t&uuml;r adaletsiz adalet olduğu konusunda olduk&ccedil;a a&ccedil;ıktır, &ccedil;&uuml;nk&uuml; sayısal eşitlik yoluyla ger&ccedil;ek adaleti &uuml;retmenin hi&ccedil;bir yolu yoktur: her zaman başka bir eşitsizlik ortaya &ccedil;ıkarır. Parasal reformları yapısal sorunları &ccedil;&ouml;zmek i&ccedil;in tasarlanan sosyal reformcuların aksine, Marx&rsquo;ın planı yalnızca devrimcilerin ekonomiyi zaten tamamen yeniden d&uuml;zenledikleri &ouml;l&ccedil;&uuml;de işe yarar, bu nedenle bu t&uuml;r sertifikalar ge&ccedil;ici bir &ouml;nlemdir ve yalnızca kom&uuml;nizmin &ldquo;doğuştan gelen kusurları&rdquo; kaldığı s&uuml;rece kullanılır.</p>
+Bu gnomik bir formülasyondur ve Theorie Communiste bu formülü geliştirdikçe daha da netleşecektir. Ancak açık ovaya geçmek istiyorsak, o Alpleri aşmamız gerekecektir. Bunu başka bir yazıya bırakıyorum.
-<p>Grundrinzipien, Marx&rsquo;ın izinden giderek, bu kusurların &uuml;stesinden gelinebilmesi i&ccedil;in Dauv&eacute;&rsquo;nin yorum yapmadığı ancak altını &ccedil;izmeye değer akıllıca bir mekanizma i&ccedil;ermektedir. Yazarlar, daha &ouml;nce de s&ouml;ylediğimiz gibi, sosyal servetin belirli bir kısmının &ccedil;alışamayanlar ya da &ccedil;alışmak istemeyenler i&ccedil;in, idari ama&ccedil;lar i&ccedil;in ve eğer istenirse arzu edilen herhangi bir b&uuml;y&uuml;me i&ccedil;in ayrılması gerektiğini kabul etmektedir. İş&ccedil;ilere ortalama olarak katkıda bulundukları saat sayısını tam olarak iade etmek m&uuml;mk&uuml;n değildir, &ccedil;&uuml;nk&uuml; malların bir kısmının her zaman &uuml;cretsiz bir hediye olması gerekecektir. &Ouml;rneğin, GIK planında, defter tutma ve diğer idari işlerle ilgilenen birimde &ccedil;alışanlara emek sertifikaları ile &ouml;deme yapılacaktır, ancak bu hizmetin karşılığı emek sertifikaları ile &ldquo;&ouml;denmeyecektir&rdquo;. Bunun yerine bu hizmetin masrafları her &uuml;reticinin katkı payından otomatik olarak d&uuml;ş&uuml;lecektir. Grundprinzipien&rsquo;in zekice olduğu nokta, ekonominin giderek daha b&uuml;y&uuml;k bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n, &uuml;r&uuml;nleri fiyatlandırılmayan ve dolayısıyla &uuml;cretsiz dağıtılan muhasebe b&uuml;rosu gibi birimlere &mdash;Genel Hizmet Birimleri&mdash; d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;lebileceğini hayal etmesidir. Buradaki fikir (daha kapsamlı bir a&ccedil;ıklama i&ccedil;in Mandel&lsquo;e bakınız), marjinal talep arzın bir fonksiyonu olarak sıfıra ulaştığında, malların fiyatlandırılmasının esasen durdurulabileceğidir. Verimlilik arttık&ccedil;a, ekonominin meyvelerinin giderek daha fazlası, &ouml;l&ccedil;&uuml;m yapılmaksızın talep &uuml;zerine dağıtılabilir hale gelecektir. Bana g&ouml;re bu durum GIK &ouml;nerisini daha makul kılıyor ve mevcut &uuml;retkenlik potansiyelleri g&ouml;z &ouml;n&uuml;ne alındığında, proleter bir devrimin insanların ihtiya&ccedil; ve isteklerinin bir kısmı i&ccedil;in emek sertifikalarını kullanarak hızla tam kom&uuml;nizme ge&ccedil;ebileceği durumların olabileceğini veya daha olası olduğunu g&ouml;steriyor. &Ouml;rneğin, yiyecek ve barınmanın garanti altına alındığını ancak insanların geri kalan ihtiya&ccedil; ve arzularının sertifikalandırıldığını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;n.</p>
+*** <strong>Katalizör</strong>
-<p>B&ouml;yle bir durumda &ouml;nemli olan sertifikaların varlığı ya da yokluğu değil, mecburiyetin varlığı ya da yokluğudur. Sertifikaları t&uuml;ketimi b&ouml;l&uuml;şt&uuml;rmek i&ccedil;in kullanmak ile insanları &ccedil;alışmaya zorlamak i&ccedil;in kullanmak arasında b&uuml;y&uuml;k bir fark vardır. Bu zorlama ihtiyacı GIK &ouml;nerisinde &ouml;rt&uuml;k olarak yer almakta, ancak incelenmemektedir ve hatta onları beceri i&ccedil;in t&uuml;ketim farklılıkları getirmeye y&ouml;neltmektedir. Paul Mattick&rsquo;in bile kitap 1970&rsquo;lerde nihayet İngilizce olarak yayınlandığında yazdığı giriş b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde itiraf ettiği gibi, her şeyin dağıldığı yer de burasıdır.</p>
+Belirtildiği gibi, Gilles Dauvé ve diğerlerinin geliştirdiği komünizasyon teorisi, Amadeo Bordiga’nın fikirleri aracılığıyla ultra solun (burada esas olarak konsey komünizmine atıfta bulunuyor) bir eleştirisini sunmaktadır. Bunu bir sentez, yeni bir devrim teorisinin üretimi olarak tanımladım. Bu sentez, Situasyonist Enternasyonal gibi önemli bir katalizörün varlığı olmadan gerçekleşemezdi.
-<p>Bu, konsey kom&uuml;nizminin esnekliğinin bir başka kanıtıdır. Dauv&eacute; ultra-sol eleştirisini Mattick&rsquo;e y&ouml;neltmek ister ve emek-zaman hesaplaması konusuna odaklanır, ancak 1970&rsquo;e gelindiğinde Mattick emek-zaman dağılımı arg&uuml;manını k&ouml;t&uuml; bulmuştur. Daha &ouml;nce Grundprinzipien&rsquo;in bazı b&ouml;l&uuml;mlerini İngilizceye &ccedil;evirerek ve 1934 tarihli &ldquo;What is Communism?&rdquo; adlı metninde arg&uuml;manın uyarlanmış bir versiyonunu sunarak ana savunucularından biri olduğu i&ccedil;in bu &ouml;nemli bir sapmadır. Ancak 1970&rsquo;e gelindiğinde Mattick&rsquo;e g&ouml;re sanayileşmiş &uuml;lkelerin &ccedil;oğunda &uuml;retici g&uuml;&ccedil;ler o kadar gelişmişti ki emek-zaman dağılımı artık gerekli değildi: serbest erişimli tam kom&uuml;nizme hemen ge&ccedil;ilebilirdi. Ancak bunun m&uuml;mk&uuml;n olmaması durumunda bile, belki de &uuml;retici g&uuml;&ccedil;ler devrim sırasında kısmen yok edilmişse ve kıtlık bir sorun olmaya devam ediyorsa, Mattick, olduk&ccedil;a yıkıcı bir şekilde, serbest&ccedil;e birleşen &uuml;reticilerin emek-zamanını hesaplamadan ve birbirlerini &ccedil;alışmaya zorlamadan karne yapmayı se&ccedil;ebileceklerine işaret ederek, s&ouml;z konusu olanın aritmetik değil g&uuml;&ccedil; ve politik karar olduğunu g&ouml;stermektedir. &Ccedil;alışmaya zorlama, teknik olarak ve politik bir mesele olarak, emek gelirlerinin paylaştırılmasından ayrıdır ve bu ikisi yalnızca emek sertifikasının ideolojisinde birbirine karışır.</p>
+Ama öncelikle, biraz arka plan anlatısı. Bordiga ile konsey komünizmi arasında yukarıda anlatılan çatışma, kısmen savaşın bitiminden hemen sonra Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’inden ayrılanlar tarafından başlatılan ultra sol fikirlerin enternasyonal canlanışı sayesinde mümkün oldu. Fransa’da <em>Socialisme ou Barbarie</em> grubu, ABD’de CLR James’in Johnson-Forrest Eğilimi etrafındaki çevre ve İtalya’da daha sonra <em>operaismo</em> ile ilişkilendirilen yazarlar, 1950’ler ve 1960’lar boyunca Troçki’nin SSCB’ye ilişkin açıklamasını reddederek —büyük ölçüde “devlet kapitalizmi” tezi etrafında birleştiler— spontanlığa ve işçilerin öz-etkinliğine özel bir vurgu yaptılar.
-<p>Mattick yine de Grundprinzipien&rsquo;e y&ouml;nelttiği eleştirileri konsey kavramının esnekliğini g&ouml;stermek i&ccedil;in kullanarak ve GIK metninde &ldquo;bize tamamlanmış bir program değil, kom&uuml;nist &uuml;retim ve dağıtım sorununa yaklaşmaya y&ouml;nelik bir ilk girişim sunulduğu&rdquo; sonucuna vararak &ouml;ns&ouml;z&uuml; yazıyor. Bunu &ldquo;ge&ccedil;miş tartışmalarda ulaşılan bir aşamaya ışık tutan tarihsel bir belge&rdquo; olarak okuyor. Burada, 1930 tarihli kısa &ouml;ns&ouml;zlerinde niyetlerinin bir &ldquo;program&rdquo; yazmak değil, daha ziyade &ldquo;burada &ouml;ng&ouml;r&uuml;len olasılıkları en kapsamlı tartışmaya tabi tutmak&rdquo; olduğu konusunda ısrarcı olan ve bu noktadan sonra &ouml;rg&uuml;t&uuml;n kendi bakış a&ccedil;ısının nihai bir ifadesini yayınlamayı ama&ccedil;layan belgenin yazarlarıyla aynı fikirdedir.</p>
+Bu dönemde sermayenin, Taft-Harley’in ve Marshall Planı’nın zaferi, bize o dönemde deneyimlendiğinden daha bütünsel görünüyor. Avrupa’da, Müttefiklerin zaferi için elzem olan komünist partizanlar Fransa, Yunanistan, İtalya ve Belçika’nın kontrolünü ele geçirerek savaştan çıkmış, kitlesel grevler ve diğer işçi eylemleri yükselişe geçmiştir. 1951’de Doğu Almanya’daki isyan ve 1956 Macar Devrimi, Polonya’daki daha küçük gelişmelerle birlikte, eski Troçkistleri, konsey komünistlerini ve diğerlerini Soğuk Savaş’ın doğuyu batıdan ayıran bölünmesini aşan bir sınıf mücadelesi dalgasının yakında Amerikan yüzyılını altüst edebileceğine ikna etti. Kruschev’in gizli konuşmasının yine 1956’da yayınlanması, dünyanın dört bir yanındaki çeşitli komünist partilerden kaçışları hızlandırdı ve bazıları uğradıkları iç yenilgiyi açıklayabilecek heterodoks bir Marksizm arayışına girdi.
-<p>Programatik talebin a&ccedil;ıklığa kavuşturulmasından ziyade &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme ilkesinin geliştirilmesine yapılan bu vurgu, belgenin en dikkat &ccedil;ekici yanıdır ve sertifika meselesinden ayrı tutulmayı hak etmektedir. Daha doğrusu, emek-zaman dağılımı ve hesaplamasının, yalnızca biri kom&uuml;nizme aykırı olan iki role hizmet etmeyi ama&ccedil;ladığını belirtebiliriz. Bir yandan, sertifika bir iktidar, bir zorlama bi&ccedil;imidir. Ama aynı zamanda karmaşık bir emek s&uuml;recini şeffaflaştırmanın da bir yoludur. Şeffaflık ve anlaşılabilirliğe yapılan bu vurgu, bu metnin ve genel olarak konsey kom&uuml;nizminin en dikkat &ccedil;ekici kısmıdır ve sertifika &ouml;nerisinden bağımsız olarak d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lmeyi hak etmektedir. Yazdıkları gibi, &ldquo;sınıf bilincine sahip her iş&ccedil;i i&ccedil;in anlaşılabilir olan basit dil ve kullanılan a&ccedil;ık analiz y&ouml;ntemleri, aşağıdaki sayfaları &ouml;zenle inceleyen her devrimcinin i&ccedil;eriğini de tam olarak kavrayabilmesini sağlar. Yazının a&ccedil;ıklığı ve disiplinli nesnelliği, aynı şekilde, iş&ccedil;i sınıfı hareketi i&ccedil;inde, saflarında temsil edilen t&uuml;m &ccedil;eşitli fikir okullarını y&ouml;r&uuml;ngesine &ccedil;ekebilecek geniş bir tartışma alanı olasılığını da ortaya &ccedil;ıkarmaktadır.&rdquo; Anton Pannekoek bu tema ve bunun sağladığı &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k ve kolektif &ouml;zbilin&ccedil; olasılığı &uuml;zerine &ccedil;ok g&uuml;zel yazıyor:</p>
+Socialisme ou Barbarie (bundan sonra S. ou B. olarak anılacaktır) bu muhaliflerin birçoğunu Yunan İç Savaşı sırasında Troçkizme katılan eski Troçkist Cornelius Castoriadis ve Merleau Ponty’nin arkadaşı ve Sartre’ın <em>Les Temps Modernes</em> dergisinin yazarı Claude Lefort etrafında bir araya getirdi. Castoriadis, SSCB’nin devlet kapitalisti olduğunu savunurken kontrol, yönetim ve yürütme boyutuna özel bir vurgu yaparak hem Fransız kapitalizmini hem de SSCB ve diğer yerlerdeki nominal sosyalizmi tanımlayabilecek bir iktidar olarak sermaye teorisi geliştirdi. S. ou B., CLR James’in Johnson-Forest eğiliminden ve özellikle de bu grubun, otomobil işçisi Phil Singer’ın emek süreci üzerine düşüncelerini Grace Lee Boggs’un analiziyle birleştiren ve S. ou B.’nin işçi yazımı ve işçi araştırması pratiğine yönelmesine ilham veren The American Worker gibi metinlerde ürettiği işyeri analizinden etkilenmiştir. Gerçi böyle bir dönüş, Claude Lefort’un 1940’larda Les Temps Modernes’de Sartre ve diğerleriyle yürüttüğü tartışmalarda proleter deneyime yaptığı vurguyla zaten öngörülmüştü. Bu zengin konjonktüre birkaç fabrikada çalışan fabrika işçileri, ex-Bordigistler, konsey komünistleri ve Jean-Francois Lyotard, Gerard Genette, Edgar Morin ve Hubert Damisch gibi birçok genç entelektüel de katılmıştır.
-<blockquote>
-<p>Sade ve anlaşılır bir sayısal g&ouml;r&uuml;nt&uuml; olarak &uuml;retim s&uuml;reci herkesin g&ouml;r&uuml;ş&uuml;ne a&ccedil;ıktır. Burada insanlık kendi hayatını g&ouml;r&uuml;r ve kontrol eder. İş&ccedil;ilerin ve konseylerinin &ouml;rg&uuml;tl&uuml; işbirliği i&ccedil;inde tasarladıkları ve planladıkları şey, muhasebe rakamlarında karakter ve netice olarak g&ouml;sterilir. Sadece bu rakamlar s&uuml;rekli olarak her iş&ccedil;inin g&ouml;z&uuml; &ouml;n&uuml;nde olduğu i&ccedil;in, sosyal &uuml;retimin bizzat &uuml;reticiler tarafından y&ouml;nlendirilmesi m&uuml;mk&uuml;n hale gelir.</p>
-</blockquote>
+Lefort ve Castoriadis, bir kuyruklu yıldız kümesi üzerinde hareket eden ikiz güneşler gibi, grup içindeki çelişkileri ve aynı şekilde komünizasyon teorisinin yanıt verdiği çıkmazları gösteren örgütten karşılıklı iki çıkışı zorlayacaklardı. S. ou B. eleştirisini geliştirirken, Anton Pannekoek ve konsey komünizmiyle, Lefort ve örgüt içindeki diğer bazılarının az çok konsey komünisti bir pozisyon benimsemesine yol açacak ve örgütün hala müdahaleci bir rol oynayabileceğini düşünen Castoriadis’in artık vanguardizmine direnecek şekilde etkileşime girdi. Cezayir savaşı ve 1958 darbesi bu örgütsel farklılıkları doruğa çıkardı ve Lefort, Henri Simon ile birlikte Informations et correspondance ouvrières’i kurmak üzere ayrıldı ve işçi araştırmasının karmaşık teori ve pratiğinin yanı sıra fabrika örgütleriyle olan bağlantılarının çoğunu da yanlarına aldı. ICO katı bir şekilde anti-vanguardistti ve teorik bir örgüt için tek geçerli rolün, işçilerin deneyimleri hakkında iletişim kurmaları ve bunları teorileştirmeleri için sendikalar-arası bir aygıt olduğu sonucuna varmıştı.
-<p>Pannekoek, Marx&rsquo;ın politik ekonomi eleştirisinin merkezinde yer alan bir temayı ele alıyor. Marx, Kapital&rsquo;de meta &uuml;zerine yazdığı bilmecemsi pasajlarda, meta bi&ccedil;iminin gizemlerini bize onun karşıtını sunarak a&ccedil;ıklar: &ldquo;Bir değişiklik olsun diye, ortak &uuml;retim ara&ccedil;larıyla &ccedil;alışan ve farklı emek-g&uuml;c&uuml; bi&ccedil;imlerini tek bir sosyal emek g&uuml;c&uuml; olarak tam bir &ouml;z-farkındalık i&ccedil;inde harcayan &ouml;zg&uuml;r insanların birliğini hayal edelim.&rdquo; Marx&rsquo;a g&ouml;re kom&uuml;nizmin &ouml;z farkındalık kısmı &ccedil;ok &ouml;nemlidir: &ldquo;Bireysel &uuml;reticilerin hem kendi emeklerine hem de emeklerinin &uuml;r&uuml;nlerine y&ouml;nelik sosyal ilişkileri burada, &uuml;retimde olduğu kadar dağıtımda da t&uuml;m yalınlığıyla şeffaftır.&rdquo; Meta fetişizmi yoktur.</p>
+1958’de konsey komünizmine yapılan bu çıkışı, S. ou B.’ye yeni üyelerin akını ve mevcut mücadelelerle daha özgürce ilişki kurabilen yeni bir Pouvoir Ouvrier dergisi izledi. PO etrafındaki bu grup, Guy Debord’un 1960’ta kısa bir süreliğine katıldığı ve grubun Castoriadis’in teorize ettiği emir-verenler (dirigeants) ve emir-alanlar (exécutants) arasındaki bölünmelere benzeyen “yıldızlar” ve “seyirciler” arasındaki bölünmelerden geçmeye devam ettiğini öne süren bir veda eleştirisiyle ayrıldığı S. ou B. versiyonuydu. Yeni bir örgütlenmeye ihtiyaç vardı ve Debord zaten başka bir yerde bunun üzerinde çalışıyordu. Sonunda Castoriadis’in egoizmi ve gerçek kolektif çalışma konusundaki yetersizliği, Pouvoir Ouvrier çevresindekilerin çoğunu, tüm bu eleştirilerin yükünü de beraberinde getiren ve üyeleri 1968’den sonra komünizasyon teorisini geliştiren bazı küçük kolektiflere katılacak olan yeni bir grup kurmaya yöneltti.
-<p>Hollanda-Almanya kom&uuml;nist solunun, Almanya&rsquo;nın Bolşevikleşen kom&uuml;nist partilerine karşı geliştirdiği temel iddiasının proleter &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin devrim i&ccedil;in yeterli olması nedeniyle bu temaya y&ouml;nelmesi şaşırtıcı değildir. Şeffaflık teorisi bunun zorunlu bir sonucudur; bir&ccedil;ok konsey kom&uuml;nistinin Esperanto hareketiyle yakından ilgilenmesi, evrensel dili iş&ccedil;ilerin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesinin ve &ouml;z-y&ouml;netiminin zorunlu bir eşlik&ccedil;isi olarak g&ouml;rmesi bunun kanıtlarından biridir. Bununla birlikte, muhasebe &ouml;l&ccedil;&uuml;tlerinde şeffaflığa tekil olarak odaklanılması, biyografisinde proleter &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme ve yaratıcılığa ilişkin konsey kom&uuml;nist teorisini somutlaştıran tek bir kişiye, Jan Appel&rsquo;e bağlı g&ouml;r&uuml;nmektedir. Başka bir gelenek olsa muhtemelen Appel&rsquo;in adını Grundprinzipien&rsquo;e koyardı, &ccedil;&uuml;nk&uuml; Appel Grundprinzipien&rsquo;in başlıca yazarıydı ve aslında Pannekoek&rsquo;i muhasebe şeffaflığının &ouml;nemsiz değil &ouml;nemli bir mesele olduğuna ikna etmekten sorumluydu.</p>
+Özetlemek gerekirse, S. ou B.’de konsey komünizmine ve müdahaleciliğe doğru bir gidiş ve bunların arasında Debord’un militan eleştirisi olan bir sapma vardı. Başka bir deyişle Debord, S. ou. B.’nin iç çelişkilerinin üstesinden gelmek için gerekli olan eksik unsuru sağlamıştır. Dolayısıyla Debord, bizim hikayemizde, yeniden oluşturulan eleştirinin odağı değil, sadece onun katalizörüdür. Bunun nedeni, Sitüasyonist Enternasyonal’in konsey komünizmi ile ilişkisini hiçbir zaman çözememiş ya da konseylerin devrimde oynamasını öngördüğü rolü ifade edememiş olmasıdır. Mayıs ’68’deki fabrika işgalleri, bu anlamda, SI’ın politik projesinin hem gerçekleşmesi hem de nötralize edilmesiydi — işçiler ekonomiyi durma noktasına getirdiler, ancak konsey komünizmi teorisinin beklediği gibi davranmadılar; güdüleri ve arzuları başka yerdeydi.
-<p>Birinci D&uuml;nya Savaşı&rsquo;nı sona erdiren 1918 devrimi patlak verdiğinde Hamburg&rsquo;daki bir tersanede &ccedil;alışan Appel, devrimci iş&ccedil;i temsilcileri hareketine katıldı ve Ocak 1919&rsquo;daki Spartakist ayaklanma sırasında bir ordu kışlasını bastı. Rakip grubu KPD ile birlikte Komintern&rsquo;e &uuml;yelik başvurusunda bulunmuş olan anti-parlamenter ve sendika karşıtı KAPD&rsquo;ye katıldı. KAPD&rsquo;yi temsil etmek ve KPD&rsquo;nin Ruhr ayaklanması sırasındaki hain davranışlarını Komintern&rsquo;e bildirmek &uuml;zere Rusya&rsquo;ya g&ouml;nderilen Appel, bir arkadaşının teknesine ka&ccedil;ak bindi, ardından teknenin ka&ccedil;ırılmasına yardım etti, Kuzey Kutbu&rsquo;ndan Murmamsk&rsquo;a kadar yardım almadan ilerledi ve oradan trenle Petrograd&rsquo;a ge&ccedil;ti. Bizzat Lenin tarafından karşılandı ve [Lenin] kendi deyimiyle &ldquo;yoldaş-korsanları&rdquo; dinledikten sonra Sol Kanat Kom&uuml;nizmi adlı bir broş&uuml;r hazırladı: Bir &Ccedil;ocukluk Hastalığı, bu t&uuml;r insanları d&uuml;ş&uuml;nerek yazmıştı. Appel Almanya&rsquo;ya ve yeraltı &ccedil;alışmalarına geri d&ouml;nd&uuml;, ancak sonunda yakalandı ve hapis yatmak zorunda kaldı. Bu hapis cezası sırasında deneyimini derinlemesine d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;, Marx (ve belki de yukarıdaki pasaj) &uuml;zerine derin bir &ccedil;alışmaya girişti ve Appel&rsquo;in Dutch Group of International Communists&rsquo;e (GIK) dahil olanlarla tartıştığı d&ouml;rt yıllık bir d&ouml;nemden sonra Grundprinzipien haline gelecek olan metnin bazı b&ouml;l&uuml;mlerini yazdı.</p>
+Debord’un getirdiği eksik unsur elbette sanatsal eleştiri, Dada ve Sürrealizm’in, Rimbaud ve Lautreamont’nun mirası ve Debord’un hem acımasız bir eleştiriye tabi tuttuğu hem de bir nevi tamamladığı tarihsel avangardın tüm projesidir. Debord ve akranları 1950’lerde başladıklarında, faaliyetleri kültür alanıyla sınırlıydı — Sürrealistler ve Dadaistler gibi onlar da komünistti, ancak faaliyetleri analoji dışında doğrudan antikapitalist değildi. Daha önceki avangardlar gibi, sanatın hayattan ayrılmasının üstesinden gelmeleri henüz sanatın politik etkililikten ayrılmasının üstesinden gelmek değil, daha ziyade bir yandan etik ve psikolojiye, diğer yandan mimari fanteziye bir geçişti. Ancak Debord grubu her türlü kültürel üretimden ayırdıktan sonra SI nihai tarihsel rolünü oynayabilmiştir. Bu sanat eleştirisi Debord’a S. ou B.’nin karşı karşıya olduğu sorunlara eşsiz bir pencere açtı. Hem işyerinin hem de siyasi öncünün tiranlığını, Debord’un sanatla ilgili olarak geliştirdiği işbölümü eleştirisinin merceğinden görerek, bürokrasi, yönetim ve kontrol eleştirisinde Castoriadis’ten çok daha ileri gidebilirdi.
-<p>Bize kitabın doğrudan bu yenilgilerin &mdash; Ruhr&rsquo;da ihanete uğramasının, Rusya&rsquo;da Bolşevikler tarafından karşılanmasının &mdash; bir &uuml;r&uuml;n&uuml; olduğunu s&ouml;yl&uuml;yor. Gerekli olduğunu d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml; şey, diğer iş&ccedil;ilere bunun yapılabileceğini, o kadar da karmaşık olmadığını g&ouml;stermekti &mdash; bu, tarih tarafından s&uuml;p&uuml;r&uuml;lmenin eşiğinde olan KAPD&rsquo;ye bağlı Unionen (fabrika grupları) arasında belirli bir amaca hizmet etmek i&ccedil;in tasarlanmış bir belgeydi. Konsey kom&uuml;nizmi S. ou B. ve ICO tarafından yeniden canlandırıldığında, gelirlerin nasıl dağıtılacağı sorusu hi&ccedil;bir şekilde &ccedil;&ouml;z&uuml;lmemişti ve g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z gibi Mattick tarafından kom&uuml;nizasyona yakın bir perspektife kolayca ulaşıldı. Bu grupların hepsinin konseyler ve politik &ouml;rg&uuml;tler arasındaki ilişki konusunda &ccedil;eşitli g&ouml;r&uuml;şlere sahip olduğunu da belirtmek gerekir &mdash; Appel ve Mattick de dahil olmak &uuml;zere bazıları parti gibi bir şey i&ccedil;in bir rol hayal etmiştir. Bu durumda kom&uuml;nizasyon ve konsey kom&uuml;nizmi arasındaki ayrım &ccedil;izgisini belirlemek daha da zorlaşmaktadır, &ouml;zellikle de Mattick&rsquo;in giriş b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde belirttiği gibi konseyin sadece işyeri &ouml;rg&uuml;tleri i&ccedil;in değil, diğer t&uuml;rden &ouml;z &ouml;rg&uuml;tlenme yapıları i&ccedil;in de ge&ccedil;erli olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rsek. Sovyet ya da konsey, elbette tarihsel olarak belirli bir taktik bi&ccedil;imdir &mdash;hem taktik hem de strateji haline gelen bir bi&ccedil;im&mdash; ancak kurucu meclisler ve diğer &ouml;rg&uuml;tsel yapıların daha uzun bir tarihinin par&ccedil;asıdır. Bir meclis kurma, işleri devralma ve doğrudan y&ouml;netme iradesi, bir anlamda &ouml;zg&uuml;rleştirici politikanın temelidir. Neyse ki, ortadan kalkacak gibi de g&ouml;r&uuml;nm&uuml;yor. Jan Appel&rsquo;in bize verdiği ders, emek zamanı hesaplamasının gerekliliğinden ziyade, bug&uuml;n&uuml;n devrimcilerine tekneyi &ccedil;alıp kendi kitaplarını yazmaları gerektiğini hatırlatmaktır.</p>
+Ancak Debord, mektubunda vurguladığı gibi, Claude Lefort ve onun ayrılmış arkadaşlarının yanında da değildir. Debord, işçilerin öz-örgütlenme eylemlerinde, entelektüeller ve bürokratlar tarafından temsil edilmelerinden bağımsız olarak yaratıcı bir sorun çözme kapasitesi buluyorsa, bunun entelektüellerin kendilerini susturmaları gerektiği anlamına geldiğini asla düşünmez. Dauvé’nin daha sonra belirttiği gibi, bu Debord’un kesinlikle doğru yaptığı bir şeydir. O basitçe, devrimin bir koşulu olarak, işçilerin ve entelektüellerin eninde sonunda bir araya geleceğini ve bunun öncesinde entelektüellerin kaygılarının hiçbir amaca hizmet etmeyeceğini varsaymıştır. Belki de Debord’un bir yazar ve sinemacı olarak yaratıcılığı, fikirlerinin işçileri boyun eğmeye zorlayabileceğinden daha az korkmasına yol açmıştır.
-<h4><strong>Jan Appel&rsquo;in Kişisel Eğitimi&nbsp;</strong></h4>
+Tüm bunlara rağmen SI, Dauve’nin tanımladığı şekliyle ultra solun sınırlarını hiçbir zaman gerçekten aşamamıştır. Dauve’nin belirttiği gibi, 1960’ların sonuna doğru gruba katılanlar, grubun örtük işçi antropolojisiyle az çok yüzleşmeden bırakılan devrimci bir araç olarak konsey teorisini benimsemişlerdir. SI, bir yandan birçok metinde devrimci proletaryayı, çok yönlü ihtiyaçları ve arzuları onu kapitalist üretim tarzı ve işçi hareketiyle temel bir çatışmaya sokan bir grup olarak kurar. Öte yandan, bir partiye duyulan ihtiyacın, üretim araçlarının işçilerin kendileri tarafından doğrudan ele geçirilmesiyle bertaraf edildiği ve daha sonra muhtemelen işlerini nasıl yöneteceklerini bulabilecekleri, az çok klasik konseyci bir devrim geçişi hayal ederler. Ancak fabrika ve ofis, maden ve tarla, proletaryanın içgüdüsel olarak reddettiği yerlerse, onları orada kendi acılarının yöneticileri olarak nasıl hayal edersiniz? O halde, kapitalizmde gündelik hayatın kısır tek taraflılığının estetik eleştirisi nerededir? Devrimin gereklilikleri, bir işçi konseyinin kendisini patron seçmesinden ve atölye zeminine neşeli bir bayrak asmasından daha fazlasını mı ifade etmektedir?
-<p>Jan Appel&rsquo;i hen&uuml;z terk edemeyeceğim ortaya &ccedil;ıktı. &ldquo;Konsey kom&uuml;nizmi&rdquo; ya da &ldquo;konseycilik&rdquo; değilse bile, onun kom&uuml;nizasyonla ilişkisi hakkında s&ouml;ylenecek daha &ccedil;ok şey var. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Appel 1920&rsquo;de ka&ccedil;ırdığı balık&ccedil;ı teknesiyle Murmansk&rsquo;a ve oradan da şehrin adını alacağı adam tarafından azarlanmak &uuml;zere St. Petersburg&rsquo;a doğru yol alırken, Phillipe Bourrinet&lsquo;in1 bize bıraktığı tanımlara uyacak olursak, hen&uuml;z bir konseyci ya da hatta bir konsey kom&uuml;nisti değildi. Aksine, d&uuml;nya devrimi &ccedil;&uuml;r&uuml;rken kendini tanımlama s&uuml;recindeki geniş, hen&uuml;z tanımlanmamış bir sol kom&uuml;nizmin par&ccedil;asıydı. Ne de olsa yeni kurulan KAPD adına Sovyet Rusya&rsquo;ya gidiyordu; KAPD&rsquo;nin pozisyonu parlamento karşıtı, sendika karşıtı ve konsey yanlısıydı ama hi&ccedil;bir şekilde konsey kom&uuml;nisti değildi. Komintern ile iletişim kurmak i&ccedil;in Senat&ouml;r Schr&ouml;der&rsquo;i partisi adına ka&ccedil;ırmış olması, parti i&ccedil;in hala geniş bir rol g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; g&ouml;stermektedir. Ne de olsa bir parlamento g&ouml;revlisinin adını taşıyan bir gemide, isyancı bir devletin liderleriyle iletişim kurmaya gidiyordu.</p>
+Debord ve SI bu nedenle içerik sorununu <em>örtük</em> olarak ortaya atmış, ancak bunu <em>açıkça</em> yapmayı devrime bırakmıştır. Belki de bu, Debord’un avangard hakkındaki benzersiz düşünme biçimiyle uyumludur. SI’yı maceracı bir grup olarak tasavvur eder ama bir vanguard olarak değil. Amacı kışkırtmak, tedirgin etmek, maskesini düşürmektir; bu noktada katkıda bulunacağı her şey genelleşmiş olacaktır. SI üzerine yazdığı <em>In girum imus nocte et consumimumr igni</em> adlı elejik düşüncesinin müziğinde yazdığı gibi, “Avangardların tek bir zamanı vardır, amaçları zamanlarını aşmadan onu canlandırmaktır.” Bu fikirle ya da avangardla, ne Lefort’un ne de Castoriadis’in tarafındadır — SI bir katalizördür, proleter öz-örgütlenmeyi katalize eden bir avangard eylem biçimidir, böylece S. ou B’nin takıntısı haline getiren parti egemenliği endişelerini ortadan kaldırır.
-<p>Jan Appel, sadece proleter entelekt&uuml;elin tam bir modeli olduğu, teorilerini doğrudan sınıf m&uuml;cadelesinin kalbinde oluşturduğu i&ccedil;in değil, aynı zamanda Alman Devrimi&rsquo;nin her bir kritik anından (beş tane var, ancak sadece d&ouml;rd&uuml; Appel&rsquo;in hikayesiyle ilgili) ge&ccedil;tiği ve bu anları d&uuml;ş&uuml;ncesinin evriminde okuyabildiğimiz i&ccedil;in de b&uuml;y&uuml;leyici olmaya devam ediyor; aslında bu evrim, ona uygulayabileceğimiz t&uuml;m etiketlerden ka&ccedil;ıyor gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor. Bu d&ouml;nemlerden ilki, Kasım 1918 devrimine giden b&uuml;y&uuml;k devrimci grevler ve konseylerin kurulmasıyla başlar. Appel, savaş sırasında hala askeri komuta altında olan Hamburg tersanelerine g&ouml;nderilmiş ve burada &ouml;nde gelen bir &ouml;rg&uuml;t&ccedil;&uuml; haline gelmişti. Bu ilk d&ouml;nem 1919 Ocak ayı başlarında, yeni SPD&rsquo;li Savunma Bakanı Gustav Noske&rsquo;nin radikal iş&ccedil;ilerin &uuml;zerine saldığı Freikorps birlikleri tarafından Berlin&rsquo;de hızla ezilen, Ocak ayındaki s&ouml;zde &ldquo;Spartakist&rdquo; ayaklanma ile ikinci bir a&ccedil;ık i&ccedil; savaş d&ouml;nemine ge&ccedil;işle sona erer. Başka yerlerde ayaklanma daha uzun s&uuml;rd&uuml;. Appel, Freikorps&rsquo;un Spartakistler tarafından işgal edilen t&uuml;m binaları -başta polis karakolu ve SPD gazetesi Vorw&auml;rts&rsquo;ın merkezi olmak &uuml;zere- yeniden ele ge&ccedil;irdiğini ve yeni doğmakta olan kom&uuml;nist solun liderleri Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg&rsquo;u takip edip &ouml;ld&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; duyduğunda Hamburg&rsquo;daydı.</p>
+Burada katalizör metaforunu oldukça açık bir şekilde kullanıyorum. Katalizör, kimyasal bir reaksiyon için gerekli olan ve tamamlanmış üründe izine rastlanmayan bir elementtir. Buradaki ürün, Dauvé’nin Bordiga aracılığıyla gerçekleştirdiği ultra solun eleştirisi olan komünizasyon teorisidir. Dauvé’nin 1969 tarihli “Sur l’ideologie ultra-gauche” başlıklı orijinal metninde SI’dan bahsedilmediğine dikkat ediniz. Ancak Dauvé’nin daha sonraki makalelerinde kabul edeceği gibi, yine de önemli olmaya devam etmektedir. Çünkü Bordiga’nın “kışla-komünizmi”nin başarısızlıklarını ortaya çıkaran, SI’da bulduğumuz, bir acı çekme alanı olarak gündelik hayata ve hem proleter silah hem de genel mal olarak yaratıcı ifadeye yapılan vurgudur. Bordiga, konsey komünistlerinin Sitüasyonist Enternasyonal’i ima edecek şekilde komünizmin içeriğini belirsiz bıraktıklarına işaret edebilir, ancak yine de geliştirdikleri estetik kapitalizm eleştirisi, bu içeriğin tutarlılığına dair Bordiga’dan daha emin bir his sunar.
-<p>O zamanlar, 1919&rsquo;da KPD ya da KAPD yoktu; sadece USPD, bağımsız Sosyal Demokratlar ve bunların i&ccedil;inde Spartak&uuml;s Birliği olarak bilinen ve Ocak ayından sonra KPD ve ardından KAPD&rsquo;ye d&ouml;n&uuml;şecek olan yarı-&ouml;rg&uuml;tl&uuml; kom&uuml;nist sol vardı. Yenilgiye uğrayan Berlin ayaklanmasının ardından Hamburg&rsquo;da Appel, o zamanlar USPD &uuml;yesi ve daha sonra KPD&rsquo;nin lideri olan Ernest Thalmann ile birlikte, askerlerini silahsızlandırdıkları ve d&ouml;rt bin silahına el koydukları Barenfeld&rsquo;deki kışlaya bir gece y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş&uuml; d&uuml;zenlemek i&ccedil;in &ccedil;alıştı. Ancak Appel, bu d&ouml;rt bin silahlı iş&ccedil;iyi disiplinli bir ayaklanma g&uuml;c&uuml;ne d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rme girişiminin başarısızlığa uğradığını ş&ouml;yle anlatıyor: &ldquo;İyi silahlanmış bir savaş g&uuml;c&uuml; oluşturmak i&ccedil;in bir hafta boyunca &ccedil;aba g&ouml;sterdikten sonra, silahlı olanlar birbiri ardına dağılmaya başladı ve silahlarıyla birlikte ortadan kayboldu. İşte bu noktada sendikaların devrimci m&uuml;cadelenin ama&ccedil;ları i&ccedil;in olduk&ccedil;a yararsız olduğu sonucuna vardık.&rdquo;</p>
+*** <strong>Komünizm Açık Bir Kitaptır</strong>
-<p>O andan itibaren Appel, 1919&rsquo;dan 1921&rsquo;e kadar konsey kom&uuml;nizminin sosyal tabanı haline gelecek olan fabrika grupları <em>unionen</em>&rsquo;ın başlıca &ouml;rg&uuml;tleyicisiydi (bu noktadan sonra Almanya&rsquo;daki kom&uuml;nist sol esasen &ccedil;&ouml;ker ve yerini KPD&rsquo;nin başındaki Bolşevist darbe satrancının oyuncularına bırakır). Hemen belirtmek gerekir ki, <em>unionen</em>, işyeri başına orantılı temsil ve bazen de işsizlerin ve diğerlerinin temsili i&ccedil;in mekanizmalarla coğrafi olarak belirlenen konseylerle, r&auml;te ile aynı değildir. 1919&rsquo;dan sonra <em>unionen</em>&lsquo;ın rol&uuml;, SPD ve sendikalar tarafından şimdiye kadar engellenmiş olan konseyler tarafından kurulacak bir iş&ccedil;i h&uuml;k&uuml;metine zemin hazırlamaktı. <em>Unionen </em>iş&ccedil;i sınıfının tamamını değil, militan azınlığın perspektifini temsil ediyordu.</p>
+Şu ana kadar komünizasyon kokteylinin tüm bileşenlerini kabaca eşdeğer olarak ele almış gibi görünebilirim – bir parça Bordiga, bir parça konsey komünizmi, Sitüasyonist Enternasyonal’in buzuyla çalkalanmış, süzülmüş, sonra bir şişede, alevli bir bezle servis edilmiş. Benim görüşüme göre durum öyle değil. Beni sonsuz bir şekilde büyüleyen Bordiga, temel makalelerinin çoğunda rahatsız edici ve dogmatik, hatta idealist ve dahası tamamen işe yaramaz bir antropolojiye bağlı olan temel bir yönelime sahip (antropolojiyi öne ve merkeze yerleştirdiği için onu takdir etsem de) can sıkıcı bir figür olmaya devam ediyor. Genişletilmiş kimya metaforuma devam edecek olursam, Bordiga en faydalı özellikleri ancak diğer maddelerle birleştiğinde ortaya çıkan bir tür yakıcı elementtir. Buna karşılık konsey komünizmi zengin ve şaşırtıcı derecede dayanıklı bir metaldir; diğer birçok eğilimin aksine konsey komünizminin ne örtük ne de açık bir şekilde bir bireyle özdeşleştirilememesi aradaki farkı hemen ortaya koymaktadır. Bu eğilimin ve daha geniş Hollanda-Almanya komünist solunun temel iddiası, işçilerin bunu yapabilecekleri, yapacakları, bazı yerlerde zaten yaptıkları, ancak işçi hareketinin kurumları ve liderleri tarafından ihanete uğradıklarıydı. “Konsey”, 1905 Rus Devrimi’nin tarihin önüne ittiği sovyet, bu yaratıcı öz-örgütlenme kapasitesinin bir amblemidir, hem bir teori hem de bir pratiktir. Troçki’ye ihtiyacınız yoktur.
-<p>Peki o zaman partinin rol&uuml; ne olacaktı? Sol kom&uuml;nizm, KAPD ve KAPD&rsquo;ye bağlı unionen, AAU i&ccedil;indeki pozisyonlar &ccedil;eşitliydi. Bazıları partinin sınıf m&uuml;cadelesi i&ccedil;inde, par&ccedil;alanmış unionen&rsquo;ın yapamadığını yapabilecek y&ouml;nlendirici bir rol &uuml;stlenmesini hayal ediyordu; diğerleri ise partinin propaganda yapan, konsey eliyle iş&ccedil;i h&uuml;k&uuml;metine giden yolu a&ccedil;an ama g&ouml;steriyi berbat etmemek i&ccedil;in ortalıkta g&ouml;r&uuml;nmeyen bir rol &uuml;stlenmesini hayal ediyordu. Appel&rsquo;in bir yıl sonra, 1921&rsquo;deki &ldquo;Mart Eylemi&rdquo; (aşağıda ele alınmaktadır) ve &ouml;zellikle KAPD&rsquo;nin tutumu &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;nme g&ouml;revini &uuml;stlenen Komintern&rsquo;in iyi belgelenmiş Temmuz 1921 &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; Konferansı&rsquo;nda sunum yapmak &uuml;zere yasal yollardan Rusya&rsquo;ya d&ouml;nd&uuml;ğ&uuml;ndeki g&ouml;r&uuml;ş&uuml; aşağı yukarı budur. Komintern Y&uuml;r&uuml;tme Komitesi (ECCI) konferansa yaptığı &ccedil;ağrıda, KAPD&rsquo;nin &ldquo;enternasyonal disiplini kabul edip etmediğini kesin olarak s&ouml;ylemesi gerektiğini&rdquo; yazdı. Appel bu &ccedil;ağrıya cevap vererek hayır, yapmayacaklar dedi ve Max Hempel adıyla partinin rol&uuml; konusundaki tutumunu netleştirdi. Karl Radek&rsquo;in KAPD&rsquo;ye y&ouml;nelik sert bir saldırısına yanıt veren Appel, iş&ccedil;i hareketinin kaba ama etkili bir periyodizasyonunu sunarak, Bolşevist mevzi savaşının iş&ccedil;i hareketinin &ccedil;ağdaş karakterine uymayan ge&ccedil;miş bir burjuva devrimi &ccedil;ağına ait olduğunu, artık sınıfın tamamının doğrudan iş&ccedil;i h&uuml;k&uuml;metine ge&ccedil;mek i&ccedil;in &ouml;rg&uuml;tsel ara&ccedil;lara (konseyler) ve &uuml;retim ara&ccedil;larına sahip olduğunu kibarca ama kesin bir dille &ouml;ne s&uuml;rd&uuml;. Sendikalar ve parlamento temsilcileri sadece aynısının daha fazlasını &uuml;retebilirdi. Eski duruma alışık olan partiler ve sendikalar sadece engel olabilirdi ve sendikalar ya da parlamento i&ccedil;inde &ccedil;alışmaya devam etmek s&ouml;z konusu olamazdı. Yapılması gereken, proletaryanın silahlandırılmasını ve konsey h&uuml;k&uuml;metine ge&ccedil;işini koordine etmekti.</p>
+İdeolojiden ziyade pratik olarak konsey komünizmi, yirminci yüzyılda gerçekten olabileceği şekliyle komünizmdir — işçi hareketinin saf ürünü, teorik özetidir. Dauvé’nin bazen ima ettiği gibi, bu eğilimin teorik hataları nedeniyle başarısızlığa mahkum olduğuna inanmıyorum, çünkü eğilim kendi teorisi tarafından o kadar kolay bir şekilde alt edilemez. Öz-örgütlenmeye yapılan vurgu göz önüne alındığında, bu grupların içsel bir özeleştiri kapasitesi vardı, bu da devrimci koşullar altında bazı hataların belki de pratikten alınacak derslerle aşılabileceği anlamına geliyordu. Dauvé’nin, emek-zaman hesabı yoluyla sosyalist bölüşümün konsey komünist teorisi için basitçe “paranın müdahalesi olmaksızın … değerin egemenliği” anlamına geleceğini ya da (daha da kötüsü) “kapitalizmin tüm kategorilerini ve özelliklerini koruduğunu: ücretli emek, değer yasası, mübadele” ve böylece “işçiler tarafından demokratik olarak yönetilen kapitalizm” olarak tanımlanabileceğini söylediğinde (belki de ruhu hariç) doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu, hem konseyci teorinin hem de Marx’ın değer teorisinin çarpıtılmasıdır ve bu erken önerilerin eleştiriyi hak ettiğine inandığım için eleştirinin (yanlış yönlendirilmiş) itici gücüne sempati duymakla birlikte, Dauvé bunu biraz karıştırmaktadır. [Başka, daha resmi bir makalede, tüm bu malzemeye değer açısından yaklaşacağım, ancak burada tüm bu teğetleri bastırmam gerekiyor!]
-<p>1921 konferansındaki &ccedil;oğu kişi Almanya&rsquo;daki koşulların devrim &ouml;ncesi olarak s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yor ve planlamalarını buna g&ouml;re yapıyordu. Jan Appel, ECCI&rsquo;ye, Rusya&rsquo;ya yaptığı bir &ouml;nceki seyahatinde Kızıl Ordu&rsquo;nun Silezya&rsquo;ya, Dresden ve Berlin&rsquo;e kadar ilerleyeceğinin kendisine s&ouml;ylendiğini ve kendisinin ve KAPD&rsquo;nin yeraltı birimlerindeki yoldaşlarının, İtilaf g&uuml;&ccedil;lerinin Almanya &uuml;zerinden Polonya&rsquo;ya g&ouml;nderdiği Fransız silah ve malzemeleriyle dolu ikmal trenlerini sabote etmeyi &uuml;stlendiklerini hatırlatmaya &ouml;zellikle hevesliydi. Kızıl Ordu&rsquo;nun Doğu Avrupa&rsquo;da bir yol a&ccedil;tıktan sonra Varşova&rsquo;daki beklenmedik yenilgisi, silahlı proleter g&uuml;c&uuml;n koordine edilememesinin &ouml;l&uuml;mc&uuml;l fırsatların ka&ccedil;ırılmasına yol a&ccedil;tığı bir&ccedil;ok ıskalanmış fırsattan biriydi. Partinin rol&uuml; parlamenter ve sendikal manevralarda değil, her yerde değilse bile burada olmalıydı.</p>
+Az önce alıntılanan cümleler, ilk yazımda tartıştığım 1969 tarihli “Sur l’ideologie ultra-gauche” metninin revizyonundan alınmıştır. Bu makale Fredy Perlman’ın Black and Red çevirisinde “Lenin and the Ultra-left” adını alıyor. Ancak hikaye burada bitmiyor, çünkü Dauvé tam da bu pasajlar üzerinde yeniden çalışmaya devam etmiş ve 2015’te PM tarafından yayınlanan güncellenmiş versiyonda bu bölüm ikiye ayrılmış, yeni doğan bölüm önce Marx’ta sonra da konsey komünizminde yalnızca değer ve komünizm sorununa odaklanmıştır (eski versiyon internette mevcut değildir, yenisi buradadır ve metinsel tarih için yazarın notuna bakınız).Yeni metinde Dauvé, konuyla ilgili merkezi konsey komünist metni olan, 1930’da <em>Dutch Group of International Communists</em> tarafından yayınlanan ve Paul Mattick tarafından detaylandırılan <em>Komünist Üretim ve Dağıtımın Temel İlkeleri</em> (Grundprinzipien) metnini ön plana çıkarıyor. Bu ikinci yazıda Dauvé daha temkinli davranarak, GIK’in devrimden sonra kamulaştırılan üretim araçlarını çeşitli işçi konseylerinin birlikte nasıl yönetebileceğini gösterme girişiminin “parasız ütopya” tahayyülüne doğru “uzun bir yol kat ettiğini” kabul ediyor, ancak yine de önceki ifadenin bir versiyonunu sunuyor ve “böyle bir şema, kapitalizmin temellerini korumaya ancak onları tam işçi kontrolü altına almaya en yakın olanıdır” sonucuna varıyor.
-<p>Ger&ccedil;ek şu ki, konseyler 1918&rsquo;den sonra devrim i&ccedil;inde &ouml;rg&uuml;tl&uuml; bir iktidar değildi. Ocak ayaklanmasından &ouml;nce bile, Dauv&eacute;&rsquo;nin alaycı ama yine de doğru tanımıyla &ldquo;intihar etmişlerdi&rdquo;. Bu nedenle Appel&rsquo;in vurgusu, doğarken intihar eden konsey egemenliğinin o b&uuml;y&uuml;k gelişimini canlandırmak i&ccedil;in gerekli g&uuml;&ccedil;ler olan sendika ve parti &uuml;zerinedir. Konseylerin demokratik mekanizmaları, SPD yetkililerinin bir&ccedil;ok alanda doğrudan ya da diğerlerinde basit bir saptırma yoluyla şeffaf bir şekilde &ccedil;oğunluğu kazanabileceği anlamına geliyordu. Konseyler i&ccedil;indeki radikal unsurlar 16 Aralık&rsquo;ta bir Konseyler Kongresi toplayarak bu s&uuml;rece karşı koymaya &ccedil;alıştı, ancak reformistler &ccedil;oktan delege yapısına yerleşmiş, Kongreyi ve Berlin&rsquo;deki y&ouml;netim Y&uuml;r&uuml;tme Komitesini kontrol eder hale gelmişti. Brou&eacute;&rsquo;den 489 delegenin 405&rsquo;inin iş&ccedil;iler, 85&rsquo;inin de askerler tarafından g&ouml;nderildiğini &ouml;ğreniyoruz. Ancak sadece 179&rsquo;u fabrika ya da b&uuml;ro iş&ccedil;isiydi. T&uuml;m delegelerin 288&rsquo;i SPD&rsquo;ye oy verirken, sadece 90&rsquo;ı Bağımsızlara oy vermiştir ki bunların da sadece 10&rsquo;u Spartakisttir. Prusya Landtag&rsquo;ında, proleter kalabalığın arasında toplanan Kongre, iktidarı Kurucu Meclis&rsquo;e ve Reichstag&rsquo;a devretme kararı almıştır.</p>
+İkinci versiyonda Dauvé, GIK önerisini haklı olarak Marx’ın “Gotha Programının Eleştirisi” ile ilişkilendirmekte ve Gotha Programının Eleştirisi’nde sosyal zenginliğin serbest üreticiler arasında dağıtılması için “sertifikalar” kullanılması önerilmektedir. Bu sertifikalar tam anlamıyla para ya da para ücreti olmayacaktır (paranın tüm rollerini yerine getirmeyeceklerdir) — dolaşımda olmayacaklar ve hammadde ya da yapımı kısmen bitmiş ürünlerin dağıtımında kullanılmayacaklardır. Her işçi belirli bir miktarda (saat ya da gün olarak) çalıştığını gösteren bir sertifika alacak ve bu da sosyal zenginlik depolarından belirli büyüklükte (yine saat ya da gün olarak ölçülen) meta çekmesine izin verecektir. Her işçi saatle ölçülen aynı zenginlik “büyüklüğünü” tüketecektir, ancak kesinlikle her saat aynı miktarda zenginlik üretmeyecektir. Ve bazıları hiç üretmeyecektir, çünkü servetin toplumun üretmeyen üyeleri, yeniden üretim ve diğer yapısal maliyetler için bir kenara ayrılması gerekecektir. Marx, Dauvé’nin artık “parasız değer” olarak adlandırdığı bu düzenlemenin, ona göre kötü dünyaların en iyisi, bir tür adaletsiz adalet olduğu konusunda oldukça açıktır, çünkü sayısal eşitlik yoluyla gerçek adaleti üretmenin hiçbir yolu yoktur: her zaman başka bir eşitsizlik ortaya çıkarır. Parasal reformları yapısal sorunları çözmek için tasarlanan sosyal reformcuların aksine, Marx’ın planı yalnızca devrimcilerin ekonomiyi zaten tamamen yeniden düzenledikleri ölçüde işe yarar, bu nedenle bu tür sertifikalar geçici bir önlemdir ve yalnızca komünizmin “doğuştan gelen kusurları” kaldığı sürece kullanılır.
-<p>Ocak ayaklanmasından itibaren devam eden s&uuml;re&ccedil;teki her an, bu kararın sonu&ccedil;larıyla hesaplaşma girişimidir ve Ocak ayındaki olaylar daha ziyade doğrudan bu partiler arası entrikadan ortaya &ccedil;ıkmaktadır. Konseyler hi&ccedil;bir şekilde yenilgiye uğratılmadılar, ancak &ouml;n&uuml;m&uuml;zdeki d&ouml;rt yıl boyunca defalarca devlet, &ouml;rg&uuml;tl&uuml; karşı-devrim ve i&ccedil;eriden iş&ccedil;i desteği eksikliği nedeniyle yenilgiye uğrayacakları gibi, şiddet kullanarak ve kendilerini ilan ederek bunu yaptıkları durumlar dışında alternatif bir egemenlik bi&ccedil;imi de değillerdi. Jan Appel&rsquo;in yaptığı her şey, konsey kom&uuml;nizmi ya da sol kom&uuml;nizmin bu anda ifade edebileceği her şey, esas olarak iki fırsat anı etrafında bu sorunu d&uuml;zeltme girişimidir: 1920 Ruhr ayaklanması ve 1921 Mart eylemi. Bu fırsat 1923&rsquo;te, hiperenflasyonun sancıları i&ccedil;inde tekrar gelecekti, ancak o noktada kom&uuml;nist sol artık bir g&uuml;&ccedil; değildi.</p>
+Grundrinzipien, Marx’ın izinden giderek, bu kusurların üstesinden gelinebilmesi için Dauvé’nin yorum yapmadığı ancak altını çizmeye değer akıllıca bir mekanizma içermektedir. Yazarlar, daha önce de söylediğimiz gibi, sosyal servetin belirli bir kısmının çalışamayanlar ya da çalışmak istemeyenler için, idari amaçlar için ve eğer istenirse arzu edilen herhangi bir büyüme için ayrılması gerektiğini kabul etmektedir. İşçilere ortalama olarak katkıda bulundukları saat sayısını tam olarak iade etmek mümkün değildir, çünkü malların bir kısmının her zaman ücretsiz bir hediye olması gerekecektir. Örneğin, GIK planında, defter tutma ve diğer idari işlerle ilgilenen birimde çalışanlara emek sertifikaları ile ödeme yapılacaktır, ancak bu hizmetin karşılığı emek sertifikaları ile “ödenmeyecektir”. Bunun yerine bu hizmetin masrafları her üreticinin katkı payından otomatik olarak düşülecektir. Grundprinzipien’in zekice olduğu nokta, ekonominin giderek daha büyük bir bölümünün, ürünleri fiyatlandırılmayan ve dolayısıyla ücretsiz dağıtılan muhasebe bürosu gibi birimlere —Genel Hizmet Birimleri— dönüştürülebileceğini hayal etmesidir. Buradaki fikir (daha kapsamlı bir açıklama için Mandel‘e bakınız), marjinal talep arzın bir fonksiyonu olarak sıfıra ulaştığında, malların fiyatlandırılmasının esasen durdurulabileceğidir. Verimlilik arttıkça, ekonominin meyvelerinin giderek daha fazlası, ölçüm yapılmaksızın talep üzerine dağıtılabilir hale gelecektir. Bana göre bu durum GIK önerisini daha makul kılıyor ve mevcut üretkenlik potansiyelleri göz önüne alındığında, proleter bir devrimin insanların ihtiyaç ve isteklerinin bir kısmı için emek sertifikalarını kullanarak hızla tam komünizme geçebileceği durumların olabileceğini veya daha olası olduğunu gösteriyor. Örneğin, yiyecek ve barınmanın garanti altına alındığını ancak insanların geri kalan ihtiyaç ve arzularının sertifikalandırıldığını düşünün.
-<p>Bu sonraki olaylar b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de 1919&rsquo;dan itibaren pasifize edilen Berlin&rsquo;in dışında, konseylerin başından beri en militan olduğu yerlerde meydana geldi. Batı Avrupa ekonomisinin &ouml;nemli bir par&ccedil;ası olan ve bu nedenle Almanya ile İtilaf g&uuml;&ccedil;leri arasındaki savaş sonrası anlaşmada bir tıkanma noktası olan, &ccedil;ok sayıda g&ouml;&ccedil;menin &ccedil;alıştığı Ruhr madencilik ve sanayi b&ouml;lgesinde, Essen konseyi bir iş&ccedil;i h&uuml;k&uuml;meti ilan etti ve tam sosyalizasyon talep etti. Ağır sanayinin hakim olduğu diğer yerlerde de benzer radikal talepler dile getirilmiş, bazen b&ouml;lgesel h&uuml;k&uuml;met iktidarının ele ge&ccedil;irilmesi de buna eşlik etmiştir. Ancak bu karmaşık olayların &ccedil;oğu, &uuml;retim &uuml;zerindeki kontrol sorunu etrafında değil, devletin silahlı g&uuml;c&uuml;n&uuml;n yeniden &ouml;rg&uuml;tlenmesi etrafında gelişti. Daha sonraki ens&uuml;reksiyonlar, ordunun yeniden yapılanma s&uuml;recinde olduğu, antlaşmalarla sınırlandırıldığı, i&ccedil;eriden faşist yıkımla karşı karşıya kaldığı ve d&uuml;zensiz, karşı devrimci g&uuml;&ccedil;lere dayanmak zorunda olduğu bir d&ouml;nemde, iş&ccedil;ilerin devletin kendilerini silahsızlandırma girişimlerine ya da alternatif olarak faşist karşı devrime verdikleri yanıtlardır. Dolayısıyla bu ens&uuml;reksiyonlar kapitalizme karşı devrim sorununu, silahlı g&uuml;ce karşı bir isyan yoluyla dolaylı olarak ortaya koymak dışında, ortaya koyamazlar bile. Bunu takip eden anlar, konsey iktidarı olasılığından bir geri &ccedil;ekilme, konseye geri d&ouml;nmenin yolunu bulması gereken silahlı iktidara doğru zorunlu bir geri &ccedil;ekilmedir.</p>
+Böyle bir durumda önemli olan sertifikaların varlığı ya da yokluğu değil, mecburiyetin varlığı ya da yokluğudur. Sertifikaları tüketimi bölüştürmek için kullanmak ile insanları çalışmaya zorlamak için kullanmak arasında büyük bir fark vardır. Bu zorlama ihtiyacı GIK önerisinde örtük olarak yer almakta, ancak incelenmemektedir ve hatta onları beceri için tüketim farklılıkları getirmeye yöneltmektedir. Paul Mattick’in bile kitap 1970’lerde nihayet İngilizce olarak yayınlandığında yazdığı giriş bölümünde itiraf ettiği gibi, her şeyin dağıldığı yer de burasıdır.
-<p>Belki de en umut verici olanı, en &ccedil;ok gafil avlanan ilk ve en şaşırtıcı olanıydı. Mart 1920&rsquo;de, SPD&rsquo;nin Baltık&rsquo;taki yağmadan d&ouml;nen bazı Freikorps birliklerini silahsızlandırmaya &ccedil;alışmasının ardından, sağcı subaylar h&uuml;k&uuml;metin kontrol&uuml;n&uuml; ele ge&ccedil;irmeye &ccedil;alıştı. Yerel ordu komutanları tarafından desteklenmeyen (&ldquo;Reichswehr, Reichswehr&rsquo;e ateş a&ccedil;maz&rdquo;) SPD&rsquo;li bakanlar ka&ccedil;arak başkenti darbecilere bıraktı. KPD&rsquo;nin yeni kurulan liderleri, kafalarını kı&ccedil;larına sokma konusundaki olağan&uuml;st&uuml; yeteneklerini g&ouml;stererek tarafsızlıklarını ilan ettiler. Ancak iş&ccedil;i sınıfı neredeyse 1918&rsquo;dekine eşdeğer bir şiddetle karşılık vererek, &uuml;lkeyi baştan başa durduran d&ouml;rt g&uuml;nl&uuml;k bir genel grevle Kapp h&uuml;k&uuml;metini yok etti. Darbenin lideri Şans&ouml;lye Kapp, proleter değer biliminin g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir g&ouml;sterisiyle karşılaştı; t&uuml;m matbaacılar grevde olduğundan yeni h&uuml;k&uuml;met i&ccedil;in para basacak kimseyi bulamadı.</p>
+Bu, konsey komünizminin esnekliğinin bir başka kanıtıdır. Dauvé ultra-sol eleştirisini Mattick’e yöneltmek ister ve emek-zaman hesaplaması konusuna odaklanır, ancak 1970’e gelindiğinde Mattick emek-zaman dağılımı argümanını kötü bulmuştur. Daha önce Grundprinzipien’in bazı bölümlerini İngilizceye çevirerek ve 1934 tarihli “What is Communism?” adlı metninde argümanın uyarlanmış bir versiyonunu sunarak ana savunucularından biri olduğu için bu önemli bir sapmadır. Ancak 1970’e gelindiğinde Mattick’e göre sanayileşmiş ülkelerin çoğunda üretici güçler o kadar gelişmişti ki emek-zaman dağılımı artık gerekli değildi: serbest erişimli tam komünizme hemen geçilebilirdi. Ancak bunun mümkün olmaması durumunda bile, belki de üretici güçler devrim sırasında kısmen yok edilmişse ve kıtlık bir sorun olmaya devam ediyorsa, Mattick, oldukça yıkıcı bir şekilde, serbestçe birleşen üreticilerin emek-zamanını hesaplamadan ve birbirlerini çalışmaya zorlamadan karne yapmayı seçebileceklerine işaret ederek, söz konusu olanın aritmetik değil güç ve politik karar olduğunu göstermektedir. Çalışmaya zorlama, teknik olarak ve politik bir mesele olarak, emek gelirlerinin paylaştırılmasından ayrıdır ve bu ikisi yalnızca emek sertifikasının ideolojisinde birbirine karışır.
-<p>Darbe girişimi, darbecilerin iktidarı elinde tuttuğu Bavyera dışında hızla &ccedil;&ouml;kt&uuml;. Berlin h&uuml;k&uuml;meti geri d&ouml;nd&uuml; ve iş&ccedil;ilere geri &ccedil;ekilme &ccedil;ağrısında bulundu. Ancak bu t&uuml;r tutkular kolayca yatıştırılamadı. &Ouml;zellikle Ruhr&rsquo;da, iş&ccedil;iler yakınlarda konuşlanmış olan Freikorps&rsquo;un yerel birliklerinin darbeyi desteklediğini duyunca, ens&uuml;reksiyoner &ccedil;ılgınlığı i&ccedil;inde t&uuml;m b&ouml;lgeyi sardılar, kasabadan kasabaya &ouml;nce polisi sonra da askeri birliklerini silahsızlandırdılar, &ccedil;eşitli birlikler oluşturdular ve kendileriyle savaşmak &uuml;zere g&ouml;nderilen Freikorps birliklerinin bir&ccedil;oğunu savaşta yendiler. Bir gecede kurulan Ruhr Kızıl Ordusu&rsquo;nun sayısı 100.000 civarındaydı. B&ouml;lgesel olarak konseyler şeklinde &ouml;rg&uuml;tlenmişlerdi ama işyeri &ouml;rg&uuml;tleriyle &ccedil;ok az bağlantıları vardı. A&ccedil;ık&ccedil;ası merkezi bir komuta yoktu ama &ccedil;eşitli b&ouml;lgesel gruplaşmalar vardı. &Ccedil;oğu b&ouml;lgede USPD ve KPD&rsquo;nin sağ kanadı baskındı ancak anarşistler b&ouml;lgede &ccedil;ok aktifti ve KPD&rsquo;nin sol kanadıyla (daha sonra KAPD olacaktı) birlikte olduk&ccedil;a ileri gittiler. &Ouml;rneğin Duisberg&rsquo;de SPD y&ouml;neticisini g&ouml;revden aldılar ve bir proto-kom&uuml;nizasyon anında bankalara ve depolara baskın d&uuml;zenlediler. Ancak sonunda, birliklerin &ccedil;oğu geri &ccedil;ekildi ve imtiyazlar karşılığında silahsızlanmayı kabul eden delegelere g&uuml;&ccedil;lerini devretti. Kızıl Ordu&rsquo;nun bir kısmı bu t&uuml;r m&uuml;zakerelerde yer almadı ama &ouml;yle de gitti. Silahsızlanmayı reddedenler Freikorps tarafından katledildi.</p>
+Mattick yine de Grundprinzipien’e yönelttiği eleştirileri konsey kavramının esnekliğini göstermek için kullanarak ve GIK metninde “bize tamamlanmış bir program değil, komünist üretim ve dağıtım sorununa yaklaşmaya yönelik bir ilk girişim sunulduğu” sonucuna vararak önsözü yazıyor. Bunu “geçmiş tartışmalarda ulaşılan bir aşamaya ışık tutan tarihsel bir belge” olarak okuyor. Burada, 1930 tarihli kısa önsözlerinde niyetlerinin bir “program” yazmak değil, daha ziyade “burada öngörülen olasılıkları en kapsamlı tartışmaya tabi tutmak” olduğu konusunda ısrarcı olan ve bu noktadan sonra örgütün kendi bakış açısının nihai bir ifadesini yayınlamayı amaçlayan belgenin yazarlarıyla aynı fikirdedir.
-<p>Jan Appel o sırada Ruhr&rsquo;da &ccedil;alışıyordu, ancak ne yaptığı hakkında bilgim yok. KAPD Nisan 1920&rsquo;de, Kapp darbesine karşı KPD&rsquo;nin hainliğine doğrudan bir yanıt olarak kuruldu; KPD &ccedil;oğunluğunu etkin bir şekilde ihra&ccedil; etti ve bağımsızlarla birleşmeden &ouml;nce eskisi gibi devam etti. Hamburg&rsquo;da Appel ve Fritz KAPD tarafından Rusya&rsquo;ya g&ouml;nderildi ve ardından Senat&ouml;r Schr&ouml;der&rsquo;e ka&ccedil;ak olarak binerek 1 Mayıs&rsquo;ta Rusya&rsquo;ya vardı. Bu kısmen bir tahmin, ancak Appel&rsquo;i gemide devrimin şimdiye kadarki seyri &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rken ve neler yapılabileceğini d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rken hayal etmeyi seviyorum. Bir dahaki sefere nelerin farklı yapılması gerekecektir? Freikorps birliklerini silahsızlandıran ve tekneleri &ccedil;alan tutkulu irade oradaydı. Eksik olan şey neydi? İş&ccedil;ilerin kendi &ouml;z &ouml;rg&uuml;tlenmeleri yoluyla kendi kendilerini silahsızlandırmaları nasıl engellenebilirdi? Appel&rsquo;e g&ouml;re cevap konsey olmalıydı. Kızıl Ordular g&uuml;&ccedil;lerini bir m&uuml;zakere partisine değil de konseylere devretseydi, bu &ouml;rnek yayılabilir miydi?</p>
+Programatik talebin açıklığa kavuşturulmasından ziyade öz-örgütlenme ilkesinin geliştirilmesine yapılan bu vurgu, belgenin en dikkat çekici yanıdır ve sertifika meselesinden ayrı tutulmayı hak etmektedir. Daha doğrusu, emek-zaman dağılımı ve hesaplamasının, yalnızca biri komünizme aykırı olan iki role hizmet etmeyi amaçladığını belirtebiliriz. Bir yandan, sertifika bir iktidar, bir zorlama biçimidir. Ama aynı zamanda karmaşık bir emek sürecini şeffaflaştırmanın da bir yoludur. Şeffaflık ve anlaşılabilirliğe yapılan bu vurgu, bu metnin ve genel olarak konsey komünizminin en dikkat çekici kısmıdır ve sertifika önerisinden bağımsız olarak düşünülmeyi hak etmektedir. Yazdıkları gibi, “sınıf bilincine sahip her işçi için anlaşılabilir olan basit dil ve kullanılan açık analiz yöntemleri, aşağıdaki sayfaları özenle inceleyen her devrimcinin içeriğini de tam olarak kavrayabilmesini sağlar. Yazının açıklığı ve disiplinli nesnelliği, aynı şekilde, işçi sınıfı hareketi içinde, saflarında temsil edilen tüm çeşitli fikir okullarını yörüngesine çekebilecek geniş bir tartışma alanı olasılığını da ortaya çıkarmaktadır.” Anton Pannekoek bu tema ve bunun sağladığı özgürlük ve kolektif özbilinç olasılığı üzerine çok güzel yazıyor:
-<p>Bir yıl sonra, Orta Almanya&rsquo;da, &ouml;zellikle de Halle ve Mansfeld&rsquo;in sanayi b&ouml;lgelerinde patlak veren 1921 Mart Eylemi sırasında şansları olacaktı. Burası, &ouml;zellikle de son derece modern Leuna kimya fabrikasındaki iş&ccedil;ilerin silahsızlandırılmadığı bir b&ouml;lgeydi. B&ouml;lgede bir genel grev yayıldı ve hem KAPD hem de KPD eşzamanlı olarak ens&uuml;reksiyon zamanının geldiğine karar verdi. İş&ccedil;ileri silahlanmaya ve iktidarı ele ge&ccedil;irmeye &ccedil;ağırdılar. Bu, kahramanca bir maceracılık anıydı. Genel &ccedil;ağrıya yanıt veren silahlı birlikler polis karakollarını ve adliyeleri yakmaya, bankaları soymaya ve mal dağıtmaya başladı. Devrimin Robin Hood&rsquo;u olarak adlandırılan Max Holz, Mansfeld&rsquo;deki isyancı iş&ccedil;ileri bastırmak i&ccedil;in Berlin&rsquo;den g&ouml;nderilen polis birliklerini yerle bir etti. İşte onun proto-kom&uuml;nizeleştirici g&uuml;c&uuml;n&uuml;n eylem halindeki bir tasviri:</p>
+<quote>
-<blockquote>
-<p>Motorize komandolar 60 ila 200 kişi arasında. &Ouml;nde makineli t&uuml;fekli ya da hafif silahlı bir keşif grubu: ardından ağır silahlı kamyonlar. Sonra &ldquo;şef&rdquo; bir otomobilde, &ldquo;maliye bakanı&rdquo; eşliğinde &ldquo;parayla birlikte&rdquo;. Koruma olarak, başka bir ağır zırhlı kamyon. Hepsi kırmızı bayraklarla s&uuml;slenmiş. Bir b&ouml;lgeye varışlarından itibaren erzaklara el konulmakta, postaneler ve tasarruf bankaları yağmalanmakta. Genel grev ilan edilmekte ve işverenler tarafından bir &lsquo;vergi&rsquo; ile &ouml;denmekte. Kasaplara ve fırıncılara mallarını y&uuml;zde 30 ila 60 daha ucuza satmaları emredilmekte. T&uuml;m direnişler derhal ve şiddetle bastırılmakta&hellip;</p>
-</blockquote>
+Sade ve anlaşılır bir sayısal görüntü olarak üretim süreci herkesin görüşüne açıktır. Burada insanlık kendi hayatını görür ve kontrol eder. İşçilerin ve konseylerinin örgütlü işbirliği içinde tasarladıkları ve planladıkları şey, muhasebe rakamlarında karakter ve netice olarak gösterilir. Sadece bu rakamlar sürekli olarak her işçinin gözü önünde olduğu için, sosyal üretimin bizzat üreticiler tarafından yönlendirilmesi mümkün hale gelir.
-<p>KPD ve KAPD genel bir ens&uuml;reksiyon &ccedil;ağrısı yayınladı, ancak bunun &ouml;tesinde hızlı gelişen olaylar &uuml;zerinde &ccedil;ok az kontrolleri vardı. Mesajlar merkez ve taşra arasındaki aktarımda kayboldu ve bu birimlerin yanal bağlantılar kuramaması &ouml;l&uuml;mc&uuml;l oldu. Leuna fabrikasındaki kalifiye iş&ccedil;iler, katliama uğrayacaklarını d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;kleri i&ccedil;in ellerindeki silahları alıp saldırıya ge&ccedil;me &ccedil;ağrısına direndiler. Ancak Holz&rsquo;un kuvvetlerinin yakınlarda olduğundan habersizdiler. Sonunda fabrika bombalandı, iş&ccedil;iler silahsızlandırıldı, Holz yakalandı ve tutuklandı. O an yine kaybedilmişti.</p>
+</quote>
-<p>Bunun son şans olup olmadığı net değil. 1923 yılında ger&ccedil;ek bir devrim &ouml;ncesi durum ortaya &ccedil;ıktı. Versailles Antlaşması ile Reichswehr&rsquo;in girmesinin yasaklandığı Ruhr&rsquo;daki olaylar sonucunda Fransız ordusu bu hayati sanayi merkezini (k&ouml;m&uuml;r&uuml;n b&uuml;y&uuml;k kısmının kaynağını) işgal etti. Almanya ekonomisi hiperenflasyona s&uuml;r&uuml;klendi; radikal konseyler kuruldu ve bir kez daha ens&uuml;reksiyona doğru ge&ccedil;iş başladı. Ancak KPD, Mart ayından &ccedil;ıkardığı dersin &ouml;rg&uuml;tl&uuml;, disiplinli emir komuta zincirlerinin eksikliği olduğunu d&uuml;ş&uuml;nerek iş&ccedil;i &ouml;rg&uuml;tleriyle bağını koparmıştı. Kom&uuml;nist sol artık yoktu ve KPD, sınıf m&uuml;cadelesinin ruh haliyle teması olmayan mekanik bir ens&uuml;reksiyon başlattı ve başarısız oldu.</p>
+Pannekoek, Marx’ın politik ekonomi eleştirisinin merkezinde yer alan bir temayı ele alıyor. Marx, Kapital’de meta üzerine yazdığı bilmecemsi pasajlarda, meta biçiminin gizemlerini bize onun karşıtını sunarak açıklar: “Bir değişiklik olsun diye, ortak üretim araçlarıyla çalışan ve farklı emek-gücü biçimlerini tek bir sosyal emek gücü olarak tam bir öz-farkındalık içinde harcayan özgür insanların birliğini hayal edelim.” Marx’a göre komünizmin öz farkındalık kısmı çok önemlidir: “Bireysel üreticilerin hem kendi emeklerine hem de emeklerinin ürünlerine yönelik sosyal ilişkileri burada, üretimde olduğu kadar dağıtımda da tüm yalınlığıyla şeffaftır.” Meta fetişizmi yoktur.
-<p>O sırada Appel hapishanedeydi. Korsanlık su&ccedil;undan yargılanmak &uuml;zere Hamburg&rsquo;a geri g&ouml;nderilmesi i&ccedil;in pazarlık yapmakta olan Fransız yetkililer tarafından tutuklanmıştı. Paul Mattick&rsquo;in biyografisinden &ouml;ğrendiğimiz bir ayrıntı, o zamanlar 19 yaşında olan Mattick&rsquo;in Appel&rsquo;i hapisten ka&ccedil;ırmaya hazırlandığı, ancak yetkililerin Appel&rsquo;i daha hafif bir su&ccedil;la itham etmeyi kabul ettikleri ve Appel&rsquo;in de su&ccedil;unu kabul etmeye razı olduğuydu. Appel &ccedil;alışmalarına başlamış ve 1925 yılında Hollanda&rsquo;ya g&ouml;t&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; GIK belgesinin ilk taslağını ortaya &ccedil;ıkarmıştır. Bu belge, t&uuml;m bu başarısız ens&uuml;reksiyonların bir yansımasıdır &mdash; eğer &uuml;retimin sosyalizasyonu i&ccedil;in uygulanabilir bir programa sahip radikal unionen&rsquo;lar var olsaydı, belki de iş&ccedil;i sınıfı konseyler aracılığıyla iktidarı ele ge&ccedil;irme ve silahlı birlikleri entegre etme olasılığından &ccedil;ekinmezdi. Para sistemi kapitalist yeniden &uuml;retimi yıkıma uğrattığı i&ccedil;in 1923 hiperenflasyon anı bunu gerektiriyordu; bu koşullarda doğrudan kom&uuml;nist dağıtım ve &uuml;retim, bir &ouml;l&uuml;m arzusu gibi g&ouml;z&uuml;kmediği s&uuml;rece son derece pop&uuml;ler olabilirdi.</p>
+Hollanda-Almanya komünist solunun, Almanya’nın Bolşevikleşen komünist partilerine karşı geliştirdiği temel iddiasının proleter öz-örgütlenmenin devrim için yeterli olması nedeniyle bu temaya yönelmesi şaşırtıcı değildir. Şeffaflık teorisi bunun zorunlu bir sonucudur; birçok konsey komünistinin Esperanto hareketiyle yakından ilgilenmesi, evrensel dili işçilerin öz-örgütlenmesinin ve öz-yönetiminin zorunlu bir eşlikçisi olarak görmesi bunun kanıtlarından biridir. Bununla birlikte, muhasebe ölçütlerinde şeffaflığa tekil olarak odaklanılması, biyografisinde proleter öz-örgütlenme ve yaratıcılığa ilişkin konsey komünist teorisini somutlaştıran tek bir kişiye, Jan Appel’e bağlı görünmektedir. Başka bir gelenek olsa muhtemelen Appel’in adını Grundprinzipien’e koyardı, çünkü Appel Grundprinzipien’in başlıca yazarıydı ve aslında Pannekoek’i muhasebe şeffaflığının önemsiz değil önemli bir mesele olduğuna ikna etmekten sorumluydu.
-<p>Appel D&uuml;sseldorf&rsquo;taki hapishanede Kom&uuml;nist &Uuml;retim ve Dağıtımın Temelleri&rsquo;nin taslağını yazarken, Hitler de M&uuml;nih&rsquo;teki hapishanede Kavgam&rsquo;ı yazmaktadır. Ancak vardıkları sonu&ccedil;lar taban tabana zıttır. Hitler, Nazi iktidarına giden ens&uuml;reksiyoner yoldan vazge&ccedil;er ve temsili parlamenter mekanizmaların gerekli bir yardımcı olduğu sonucuna varır. Appel ise parlamenter &ouml;rg&uuml;tlenmeden vazge&ccedil;erek partinin sadece ens&uuml;reksiyonun koordinat&ouml;r&uuml; olması gerektiğine karar verir. Her ikisi de kendi projeleri a&ccedil;ısından haklıdır.</p>
+Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 1918 devrimi patlak verdiğinde Hamburg’daki bir tersanede çalışan Appel, devrimci işçi temsilcileri hareketine katıldı ve Ocak 1919’daki Spartakist ayaklanma sırasında bir ordu kışlasını bastı. Rakip grubu KPD ile birlikte Komintern’e üyelik başvurusunda bulunmuş olan anti-parlamenter ve sendika karşıtı KAPD’ye katıldı. KAPD’yi temsil etmek ve KPD’nin Ruhr ayaklanması sırasındaki hain davranışlarını Komintern’e bildirmek üzere Rusya’ya gönderilen Appel, bir arkadaşının teknesine kaçak bindi, ardından teknenin kaçırılmasına yardım etti, Kuzey Kutbu’ndan Murmamsk’a kadar yardım almadan ilerledi ve oradan trenle Petrograd’a geçti. Bizzat Lenin tarafından karşılandı ve [Lenin] kendi deyimiyle “yoldaş-korsanları” dinledikten sonra Sol Kanat Komünizmi adlı bir broşür hazırladı: Bir Çocukluk Hastalığı, bu tür insanları düşünerek yazmıştı. Appel Almanya’ya ve yeraltı çalışmalarına geri döndü, ancak sonunda yakalandı ve hapis yatmak zorunda kaldı. Bu hapis cezası sırasında deneyimini derinlemesine düşündü, Marx (ve belki de yukarıdaki pasaj) üzerine derin bir çalışmaya girişti ve Appel’in Dutch Group of International Communists’e (GIK) dahil olanlarla tartıştığı dört yıllık bir dönemden sonra Grundprinzipien haline gelecek olan metnin bazı bölümlerini yazdı.
-<p>T&uuml;m bunların i&ccedil;inde konsey ne olacak? T&uuml;m konseyler nerede? Konsey iktidarını etkileyen iki sorunu hemen g&ouml;r&uuml;yoruz. Birincisi, Berlin&rsquo;deki Y&uuml;r&uuml;tme Komitesinde bir darboğaz yaratan ve konsey iktidarının kolayca tahrif edilmesine izin veren, geri alınabilir delegelerin merkezileştirici yapısıdır. Yanal ilişkilerden ziyade geri alınabilir delegelerin kendi kendini &ouml;rg&uuml;tleyen yapıda son s&ouml;z olduğu benim i&ccedil;in a&ccedil;ık değil. Ancak daha temelde, en azından yirmi birinci y&uuml;zyıl analizi i&ccedil;in, iş b&ouml;l&uuml;m&uuml; ve işsizlerin entegrasyonu sorunu var. Appel Komintern&rsquo;e sunum yaptığında, yeni iş&ccedil;i hareketinin m&uuml;cadele etmek zorunda kalacağı b&uuml;y&uuml;k işsiz proleter kitlelerini yalnızca b&ouml;lgesel olarak &ouml;rg&uuml;tlenmiş konsey bi&ccedil;iminin b&uuml;t&uuml;nleştirebileceğini &ouml;ne s&uuml;rd&uuml;. Ancak burada bir paradoks yatıyordu: konsey kom&uuml;nizmine ve kom&uuml;nist sola destek en &ccedil;ok işsizler arasında ya da alternatif olarak, madencilik, ağır sanayi gibi olduk&ccedil;a kaba bir işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n olduğu sekt&ouml;rlerdeydi. Bu alanlarda iş&ccedil;iler konseyler değil silahlı birlikler, Kızıl Ordular kurma eğilimindeyken, imalat ve diğer sekt&ouml;rlerde &ouml;rg&uuml;tlenen ve konseyler oluşturan iş&ccedil;iler daha temkinli davranma eğilimindeydi. Son derece modern Leuna kimya fabrikasının 12.000 iş&ccedil;isi ile Max Holz&rsquo;un 2000 kişilik ultra-solcu yağmacı taburu arasında ka&ccedil;ırılan karşılaşma ibret vericidir. T&uuml;m bunları bir araya getirebilecek form nedir? Konsey mi? Parti mi? Ve ne t&uuml;r bir konsey, ne t&uuml;r bir parti?</p>
+Bize kitabın doğrudan bu yenilgilerin — Ruhr’da ihanete uğramasının, Rusya’da Bolşevikler tarafından karşılanmasının — bir ürünü olduğunu söylüyor. Gerekli olduğunu düşündüğü şey, diğer işçilere bunun yapılabileceğini, o kadar da karmaşık olmadığını göstermekti — bu, tarih tarafından süpürülmenin eşiğinde olan KAPD’ye bağlı Unionen (fabrika grupları) arasında belirli bir amaca hizmet etmek için tasarlanmış bir belgeydi. Konsey komünizmi S. ou B. ve ICO tarafından yeniden canlandırıldığında, gelirlerin nasıl dağıtılacağı sorusu hiçbir şekilde çözülmemişti ve gördüğümüz gibi Mattick tarafından komünizasyona yakın bir perspektife kolayca ulaşıldı. Bu grupların hepsinin konseyler ve politik örgütler arasındaki ilişki konusunda çeşitli görüşlere sahip olduğunu da belirtmek gerekir — Appel ve Mattick de dahil olmak üzere bazıları parti gibi bir şey için bir rol hayal etmiştir. Bu durumda komünizasyon ve konsey komünizmi arasındaki ayrım çizgisini belirlemek daha da zorlaşmaktadır, özellikle de Mattick’in giriş bölümünde belirttiği gibi konseyin sadece işyeri örgütleri için değil, diğer türden öz örgütlenme yapıları için de geçerli olduğunu düşünürsek. Sovyet ya da konsey, elbette tarihsel olarak belirli bir taktik biçimdir —hem taktik hem de strateji haline gelen bir biçim— ancak kurucu meclisler ve diğer örgütsel yapıların daha uzun bir tarihinin parçasıdır. Bir meclis kurma, işleri devralma ve doğrudan yönetme iradesi, bir anlamda özgürleştirici politikanın temelidir. Neyse ki, ortadan kalkacak gibi de görünmüyor. Jan Appel’in bize verdiği ders, emek zamanı hesaplamasının gerekliliğinden ziyade, bugünün devrimcilerine tekneyi çalıp kendi kitaplarını yazmaları gerektiğini hatırlatmaktır.
-<p>GIK&rsquo;in bir cevabı vardı; sadece konsey. Unionen&rsquo;lar tarafından hazırlanan konseyin kendisi yeterliydi. Ancak Jan Appel&rsquo;in bu pozisyona tam olarak gelip gelmediği belli değil. Appel ve diğer konseycilerin direniş &ccedil;alışmalarına katıldığı Nazi işgalinden sonra, GIK&rsquo;teki meslektaşları Appel&rsquo;in m&uuml;dahaleden &ccedil;ok fazla zevk aldığını ve diğer konseyciler ayrılma zamanının geldiğine karar verdikten &ccedil;ok sonra bile direniş gruplarıyla &ccedil;alışmaya devam etmek istediğini s&ouml;yleyecekti. Konsey kom&uuml;nizminin tarihine olan ilginin yeniden canlandığı 1960&rsquo;lı ve 1970&rsquo;li yıllarda Appel, sol kom&uuml;nist bir grup olan International Communist Current&rsquo;ın 1976&rsquo;daki kuruluş toplantısında &uuml;yelerine katılır. ICC&rsquo;nin pozisyonu GIK&rsquo;e olduk&ccedil;a zıttır ve Philippe Bourrinet tarafından yazılan Hollanda-Almanya Kom&uuml;nist Solu&rsquo;nun tarihi, konseyciliği partinin hayati rol&uuml;n&uuml; d&uuml;ş&uuml;nemediği i&ccedil;in başarısız olan bir t&uuml;r kripto-anarşizm olarak okur. Ama Appel&rsquo;in t&uuml;m bunlar hakkında ger&ccedil;ekten ne d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; kim bilebilir? Ben değil. Onu bir koordinat k&uuml;mesi olarak, tarihi d&uuml;ş&uuml;nmenin bir yolu olarak kullanıyorum, ancak ger&ccedil;ek Appel&rsquo;in t&uuml;m bunlardan ka&ccedil;tığını, zamanını anlamlandırmaya &ccedil;alışabileceğimiz t&uuml;m kategorileri &mdash; parti, konsey, unionen, kızıl ordu &mdash; kestiğini fark ediyorum.</p>
+*** <strong>Jan Appel’in Kişisel Eğitimi</strong>
-<p>[Yazar Notu]</p>
+Jan Appel’i henüz terk edemeyeceğim ortaya çıktı. “Konsey komünizmi” ya da “konseycilik” değilse bile, onun komünizasyonla ilişkisi hakkında söylenecek daha çok şey var. Çünkü Appel 1920’de kaçırdığı balıkçı teknesiyle Murmansk’a ve oradan da şehrin adını alacağı adam tarafından azarlanmak üzere St. Petersburg’a doğru yol alırken, Phillipe Bourrinet‘in1 bize bıraktığı tanımlara uyacak olursak, henüz bir konseyci ya da hatta bir konsey komünisti değildi. Aksine, dünya devrimi çürürken kendini tanımlama sürecindeki geniş, henüz tanımlanmamış bir sol komünizmin parçasıydı. Ne de olsa yeni kurulan KAPD adına Sovyet Rusya’ya gidiyordu; KAPD’nin pozisyonu parlamento karşıtı, sendika karşıtı ve konsey yanlısıydı ama hiçbir şekilde konsey komünisti değildi. Komintern ile iletişim kurmak için Senatör Schröder’i partisi adına kaçırmış olması, parti için hala geniş bir rol gördüğünü göstermektedir. Ne de olsa bir parlamento görevlisinin adını taşıyan bir gemide, isyancı bir devletin liderleriyle iletişim kurmaya gidiyordu.
-<p>1- Amadeo Bordiga&rsquo;nın perspektifine yakın duran Bourrinet, <em>r&auml;tekommunismum </em>ile <em>linkskommunismus </em>arasındaki farkta ısrar ederek Hollanda-Almanya kom&uuml;nist solu i&ccedil;inde partinin rol&uuml;ne ilişkin canlı tartışmalara işaret eder. Onun tanımına g&ouml;re konseycilik, parti i&ccedil;in hi&ccedil;bir rol g&ouml;rmeyen konsey kom&uuml;nizmidir. O halde terimlerin a&ccedil;ıklığa kavuşturulması şu şekildedir: sol kom&uuml;nizm sendikaların ve parlamenter partilerin reddinden oluşur ve unionen, parti ve konseyi i&ccedil;erir. Konsey kom&uuml;nizmi, parti rol&uuml; bastırılmış bir şekilde &uuml;&ccedil;&uuml;n&uuml; de i&ccedil;erir. Konseycilik partiyi reddeder ama unionen ve konseyi reddetmez. Bordiga parti i&ccedil;in konseyi ve unionen&rsquo;ı reddeder. Bourrinet&rsquo;nin taraflı arg&uuml;manını benimsemeden, terimlerin bu şekilde kullanılmasını faydalı buluyorum.</p>
+Jan Appel, sadece proleter entelektüelin tam bir modeli olduğu, teorilerini doğrudan sınıf mücadelesinin kalbinde oluşturduğu için değil, aynı zamanda Alman Devrimi’nin her bir kritik anından (beş tane var, ancak sadece dördü Appel’in hikayesiyle ilgili) geçtiği ve bu anları düşüncesinin evriminde okuyabildiğimiz için de büyüleyici olmaya devam ediyor; aslında bu evrim, ona uygulayabileceğimiz tüm etiketlerden kaçıyor gibi görünüyor. Bu dönemlerden ilki, Kasım 1918 devrimine giden büyük devrimci grevler ve konseylerin kurulmasıyla başlar. Appel, savaş sırasında hala askeri komuta altında olan Hamburg tersanelerine gönderilmiş ve burada önde gelen bir örgütçü haline gelmişti. Bu ilk dönem 1919 Ocak ayı başlarında, yeni SPD’li Savunma Bakanı Gustav Noske’nin radikal işçilerin üzerine saldığı Freikorps birlikleri tarafından Berlin’de hızla ezilen, Ocak ayındaki sözde “Spartakist” ayaklanma ile ikinci bir açık iç savaş dönemine geçişle sona erer. Başka yerlerde ayaklanma daha uzun sürdü. Appel, Freikorps’un Spartakistler tarafından işgal edilen tüm binaları -başta polis karakolu ve SPD gazetesi Vorwärts’ın merkezi olmak üzere- yeniden ele geçirdiğini ve yeni doğmakta olan komünist solun liderleri Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’u takip edip öldürdüğünü duyduğunda Hamburg’daydı.
-<h4><strong>Creeping May Boyunca Hızlı Bir Y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş</strong></h4>
+O zamanlar, 1919’da KPD ya da KAPD yoktu; sadece USPD, bağımsız Sosyal Demokratlar ve bunların içinde Spartaküs Birliği olarak bilinen ve Ocak ayından sonra KPD ve ardından KAPD’ye dönüşecek olan yarı-örgütlü komünist sol vardı. Yenilgiye uğrayan Berlin ayaklanmasının ardından Hamburg’da Appel, o zamanlar USPD üyesi ve daha sonra KPD’nin lideri olan Ernest Thalmann ile birlikte, askerlerini silahsızlandırdıkları ve dört bin silahına el koydukları Barenfeld’deki kışlaya bir gece yürüyüşü düzenlemek için çalıştı. Ancak Appel, bu dört bin silahlı işçiyi disiplinli bir ayaklanma gücüne dönüştürme girişiminin başarısızlığa uğradığını şöyle anlatıyor: “İyi silahlanmış bir savaş gücü oluşturmak için bir hafta boyunca çaba gösterdikten sonra, silahlı olanlar birbiri ardına dağılmaya başladı ve silahlarıyla birlikte ortadan kayboldu. İşte bu noktada sendikaların devrimci mücadelenin amaçları için oldukça yararsız olduğu sonucuna vardık.”
-<p>Bir adım ileri ve iki adım geri. Kom&uuml;nizasyonun hikayesini ilerletmek i&ccedil;in yaptığım t&uuml;m girişimler beni Marx ve İkinci Enternasyonal&rsquo;e değilse de sol kom&uuml;nizm ve konsey kom&uuml;nizmindeki &ouml;nc&uuml;llerine geri g&ouml;t&uuml;r&uuml;yor gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor. Bunun nedeni, &ouml;ğrendiğim &uuml;zere, kom&uuml;nizasyon teorisinin sunumunun her zaman anlatısal olmasıdır. Gilles Dauv&eacute; ve Francois Martin&rsquo;ın makaleleri İngilizce&rsquo;ye Kom&uuml;nist Hareketin G&uuml;neş Tutulması ve Yeniden Ortaya &Ccedil;ıkışı olarak &ccedil;evrildi ve iş&ccedil;i hareketinin ve onun karşıdevrimci tutulmasının yeni bir temelde ilerleyen yeni bir m&uuml;cadele d&ouml;ng&uuml;s&uuml; a&ccedil;ısından anlatıldığı bir anlatı olarak adlandırıldı. Burada, tarihsel ultra solun eleştirisi, sınıf m&uuml;cadelesinde ilk kez &rsquo;68&rsquo;de g&ouml;r&uuml;len ve o zamandan bu yana ge&ccedil;en yıllarda teyit edilen ger&ccedil;ek bir değişimin teorik karşılığıdır. Kom&uuml;nizasyon teorisinin amacı neyin değiştiğini değerlendirmektir ve bu da en azından bir &ouml;nceki zaman ve bir de şimdiyi gerektirir.</p>
+O andan itibaren Appel, 1919’dan 1921’e kadar konsey komünizminin sosyal tabanı haline gelecek olan fabrika grupları <em>unionen</em>’ın başlıca örgütleyicisiydi (bu noktadan sonra Almanya’daki komünist sol esasen çöker ve yerini KPD’nin başındaki Bolşevist darbe satrancının oyuncularına bırakır). Hemen belirtmek gerekir ki, <em>unionen</em>, işyeri başına orantılı temsil ve bazen de işsizlerin ve diğerlerinin temsili için mekanizmalarla coğrafi olarak belirlenen konseylerle, räte ile aynı değildir. 1919’dan sonra <em>unionen</em>‘ın rolü, SPD ve sendikalar tarafından şimdiye kadar engellenmiş olan konseyler tarafından kurulacak bir işçi hükümetine zemin hazırlamaktı. <em>Unionen</em> işçi sınıfının tamamını değil, militan azınlığın perspektifini temsil ediyordu.
-<p>Mayıs &rsquo;68 ve sonrasını ele alan b&ouml;l&uuml;mler Dauv&eacute; tarafından değil, bize Mayıs &rsquo;68&rsquo;in daha &ccedil;ok ger&ccedil;ekleşmeyen şey i&ccedil;in, sermayeyi kesintiye uğratmak ve fel&ccedil; etmek, end&uuml;striyel mekanizmayı durdurmak i&ccedil;in ayaklanan, ancak hi&ccedil;bir yerde bu aygıtı devrimci bir şekilde ele ge&ccedil;irme g&ouml;revine uygun iş&ccedil;i &ouml;rg&uuml;tleri oluşturmayan &ldquo;proletaryanın b&uuml;y&uuml;k sessizliği&rdquo; i&ccedil;in &ouml;nemli olduğunu s&ouml;yleyen Francois Martin (Francois Cerruti&rsquo;nin takma adı) tarafından yazılmıştır. Sadece Censier&rsquo;de, işgal altındaki &uuml;niversitede, binlerce radikal iş&ccedil;iyi &ouml;ğrenciler ve ultra-sol entelekt&uuml;ellerle bir araya getiren, &ldquo;genel &ouml;zy&ouml;netim&rdquo; ve acil devrimci &ouml;nlemler &ouml;neren, herhangi bir b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kte a&ccedil;ık&ccedil;a kom&uuml;nist bir iş&ccedil;i komitesi kuruldu.</p>
+Peki o zaman partinin rolü ne olacaktı? Sol komünizm, KAPD ve KAPD’ye bağlı unionen, AAU içindeki pozisyonlar çeşitliydi. Bazıları partinin sınıf mücadelesi içinde, parçalanmış unionen’ın yapamadığını yapabilecek yönlendirici bir rol üstlenmesini hayal ediyordu; diğerleri ise partinin propaganda yapan, konsey eliyle işçi hükümetine giden yolu açan ama gösteriyi berbat etmemek için ortalıkta görünmeyen bir rol üstlenmesini hayal ediyordu. Appel’in bir yıl sonra, 1921’deki “Mart Eylemi” (aşağıda ele alınmaktadır) ve özellikle KAPD’nin tutumu üzerine düşünme görevini üstlenen Komintern’in iyi belgelenmiş Temmuz 1921 Üçüncü Konferansı’nda sunum yapmak üzere yasal yollardan Rusya’ya döndüğündeki görüşü aşağı yukarı budur. Komintern Yürütme Komitesi (ECCI) konferansa yaptığı çağrıda, KAPD’nin “enternasyonal disiplini kabul edip etmediğini kesin olarak söylemesi gerektiğini” yazdı. Appel bu çağrıya cevap vererek hayır, yapmayacaklar dedi ve Max Hempel adıyla partinin rolü konusundaki tutumunu netleştirdi. Karl Radek’in KAPD’ye yönelik sert bir saldırısına yanıt veren Appel, işçi hareketinin kaba ama etkili bir periyodizasyonunu sunarak, Bolşevist mevzi savaşının işçi hareketinin çağdaş karakterine uymayan geçmiş bir burjuva devrimi çağına ait olduğunu, artık sınıfın tamamının doğrudan işçi hükümetine geçmek için örgütsel araçlara (konseyler) ve üretim araçlarına sahip olduğunu kibarca ama kesin bir dille öne sürdü. Sendikalar ve parlamento temsilcileri sadece aynısının daha fazlasını üretebilirdi. Eski duruma alışık olan partiler ve sendikalar sadece engel olabilirdi ve sendikalar ya da parlamento içinde çalışmaya devam etmek söz konusu olamazdı. Yapılması gereken, proletaryanın silahlandırılmasını ve konsey hükümetine geçişini koordine etmekti.
-<p>Bu &ccedil;ağrılar kulak ardı edilirken, &uuml;niversitedeki, y&ouml;netim kurulu odasındaki ve devlet salonlarındaki elitler dinliyordu. B&uuml;y&uuml;k bir ironi olarak, iş&ccedil;i kontrol&uuml;, iş&ccedil;i sınıfının pratikte kontrol&uuml; ele almayı reddettiği, iş&ccedil;ilerin &ouml;zy&ouml;netim &ouml;rg&uuml;tlerini kurmayı reddettiği anda, ayaklanmanın a&ccedil;ık talebi olarak anlaşıldı:</p>
+1921 konferansındaki çoğu kişi Almanya’daki koşulların devrim öncesi olarak sürdüğünü düşünüyor ve planlamalarını buna göre yapıyordu. Jan Appel, ECCI’ye, Rusya’ya yaptığı bir önceki seyahatinde Kızıl Ordu’nun Silezya’ya, Dresden ve Berlin’e kadar ilerleyeceğinin kendisine söylendiğini ve kendisinin ve KAPD’nin yeraltı birimlerindeki yoldaşlarının, İtilaf güçlerinin Almanya üzerinden Polonya’ya gönderdiği Fransız silah ve malzemeleriyle dolu ikmal trenlerini sabote etmeyi üstlendiklerini hatırlatmaya özellikle hevesliydi. Kızıl Ordu’nun Doğu Avrupa’da bir yol açtıktan sonra Varşova’daki beklenmedik yenilgisi, silahlı proleter gücün koordine edilememesinin ölümcül fırsatların kaçırılmasına yol açtığı birçok ıskalanmış fırsattan biriydi. Partinin rolü parlamenter ve sendikal manevralarda değil, her yerde değilse bile burada olmalıydı.
-<blockquote>
-<p>&ldquo;P.C.F&rsquo;in kendisi de h&uuml;k&uuml;met programına &lsquo;ger&ccedil;ek katılımı&rsquo; dahil etmiştir. Diğer b&uuml;y&uuml;k sendika olan CFDT, iş&ccedil;i konseylerinden yana olan ultra sol gruplar tarafından da desteklenen &ouml;zy&ouml;netimi savunmaktadır. Tro&ccedil;kistler, bir iş&ccedil;i h&uuml;k&uuml;meti i&ccedil;in asgari program olarak iş&ccedil;i denetimini &ouml;nermektedir.&rdquo;</p>
-</blockquote>
+Gerçek şu ki, konseyler 1918’den sonra devrim içinde örgütlü bir iktidar değildi. Ocak ayaklanmasından önce bile, Dauvé’nin alaycı ama yine de doğru tanımıyla “intihar etmişlerdi”. Bu nedenle Appel’in vurgusu, doğarken intihar eden konsey egemenliğinin o büyük gelişimini canlandırmak için gerekli güçler olan sendika ve parti üzerinedir. Konseylerin demokratik mekanizmaları, SPD yetkililerinin birçok alanda doğrudan ya da diğerlerinde basit bir saptırma yoluyla şeffaf bir şekilde çoğunluğu kazanabileceği anlamına geliyordu. Konseyler içindeki radikal unsurlar 16 Aralık’ta bir Konseyler Kongresi toplayarak bu sürece karşı koymaya çalıştı, ancak reformistler çoktan delege yapısına yerleşmiş, Kongreyi ve Berlin’deki yönetim Yürütme Komitesini kontrol eder hale gelmişti. Broué’den 489 delegenin 405’inin işçiler, 85’inin de askerler tarafından gönderildiğini öğreniyoruz. Ancak sadece 179’u fabrika ya da büro işçisiydi. Tüm delegelerin 288’i SPD’ye oy verirken, sadece 90’ı Bağımsızlara oy vermiştir ki bunların da sadece 10’u Spartakisttir. Prusya Landtag’ında, proleter kalabalığın arasında toplanan Kongre, iktidarı Kurucu Meclis’e ve Reichstag’a devretme kararı almıştır.
-<p>İşverenler de &ouml;zy&ouml;netim dilinin kendi yakın &ouml;tenazileri olmadığını, emeği &ouml;znel olarak yoğunlaştırmanın, emek s&uuml;recine yatırım yapmaya zorlamanın, iş&ccedil;ileri kendi s&ouml;m&uuml;r&uuml;lerine katılmaya ve bunu kurtuluş sanmaya ikna etmenin bir aracı olduğunu &ccedil;abucak fark ettiler.</p>
+Ocak ayaklanmasından itibaren devam eden süreçteki her an, bu kararın sonuçlarıyla hesaplaşma girişimidir ve Ocak ayındaki olaylar daha ziyade doğrudan bu partiler arası entrikadan ortaya çıkmaktadır. Konseyler hiçbir şekilde yenilgiye uğratılmadılar, ancak önümüzdeki dört yıl boyunca defalarca devlet, örgütlü karşı-devrim ve içeriden işçi desteği eksikliği nedeniyle yenilgiye uğrayacakları gibi, şiddet kullanarak ve kendilerini ilan ederek bunu yaptıkları durumlar dışında alternatif bir egemenlik biçimi de değillerdi. Jan Appel’in yaptığı her şey, konsey komünizmi ya da sol komünizmin bu anda ifade edebileceği her şey, esas olarak iki fırsat anı etrafında bu sorunu düzeltme girişimidir: 1920 Ruhr ayaklanması ve 1921 Mart eylemi. Bu fırsat 1923’te, hiperenflasyonun sancıları içinde tekrar gelecekti, ancak o noktada komünist sol artık bir güç değildi.
-<p>1968 bir bilmeceydi ve h&acirc;l&acirc; da &ouml;yledir, &ccedil;&uuml;nk&uuml; a&ccedil;ık bir politik ya da ekonomik krize tepki olarak ortaya &ccedil;ıkmamıştır. Fransız toplumunun trentes glorieuses boyunca &ccedil;ığır a&ccedil;an yeniden &ouml;rg&uuml;tlenmesiyle, b&uuml;y&uuml;menin kesintiye uğramasından değil, bizzat b&uuml;y&uuml;me tarafından &uuml;retilen bir antagonizmadan ortaya &ccedil;ıktı. Antagonizmanın k&ouml;kenine inmek kolay değildi, &ccedil;&uuml;nk&uuml; en &ccedil;ok d&ouml;nemin &ouml;ğrenci ve gen&ccedil;lik hareketlerinde g&ouml;r&uuml;lebilen niteliksel ve varoluşsal şikayetlerin bir karışımından ortaya &ccedil;ıkmış gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yordu. Doyum, anlam, onur, katılım, yaratıcı ifade. Ancak bu talepler ile kapitalist işyeri arasında bir &ccedil;elişki vardı ve bu nedenle Martin, 68&rsquo;de iş&ccedil;ilerin kontrol&uuml;ne ilişkin somut kurumların yokluğunun iş&ccedil;i sınıfının &ccedil;ekingenliğinden değil, uzlaşmazlığından kaynaklandığını savunmaktadır &mdash; iş&ccedil;iler artık iş&ccedil;i olarak yeniden &uuml;retimlerinin sorumluluğunu &uuml;stlenmekle ilgilenmiyorlardı, bu artık insan olarak ihtiya&ccedil;larıyla a&ccedil;ık&ccedil;a uyumsuzdu. M&uuml;cadelenin sıcağında, m&uuml;zakere anı ve hatta iş&ccedil;i kimliği tarafından engellenen başka bir şey ortaya &ccedil;ıkar. 68&rsquo;den sonra, bu &ouml;znelliğin daha da netleşeceği Fransa ve İtalya&rsquo;da, &ouml;z &ouml;rg&uuml;tl&uuml; iş&ccedil;i grupları grev yapmak i&ccedil;in ve grevin sona ermesine karşı grev yapıyor, ara&ccedil;larda kendi başına bir son buluyor ve her zaman g&uuml;&ccedil;s&uuml;zleştirmeye geri g&ouml;t&uuml;ren nihai m&uuml;zakerelerin y&uuml;r&uuml;t&uuml;lmesine karşı bir kayıtsızlık sergiliyor gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor.</p>
+Bu sonraki olaylar büyük ölçüde 1919’dan itibaren pasifize edilen Berlin’in dışında, konseylerin başından beri en militan olduğu yerlerde meydana geldi. Batı Avrupa ekonomisinin önemli bir parçası olan ve bu nedenle Almanya ile İtilaf güçleri arasındaki savaş sonrası anlaşmada bir tıkanma noktası olan, çok sayıda göçmenin çalıştığı Ruhr madencilik ve sanayi bölgesinde, Essen konseyi bir işçi hükümeti ilan etti ve tam sosyalizasyon talep etti. Ağır sanayinin hakim olduğu diğer yerlerde de benzer radikal talepler dile getirilmiş, bazen bölgesel hükümet iktidarının ele geçirilmesi de buna eşlik etmiştir. Ancak bu karmaşık olayların çoğu, üretim üzerindeki kontrol sorunu etrafında değil, devletin silahlı gücünün yeniden örgütlenmesi etrafında gelişti. Daha sonraki ensüreksiyonlar, ordunun yeniden yapılanma sürecinde olduğu, antlaşmalarla sınırlandırıldığı, içeriden faşist yıkımla karşı karşıya kaldığı ve düzensiz, karşı devrimci güçlere dayanmak zorunda olduğu bir dönemde, işçilerin devletin kendilerini silahsızlandırma girişimlerine ya da alternatif olarak faşist karşı devrime verdikleri yanıtlardır. Dolayısıyla bu ensüreksiyonlar kapitalizme karşı devrim sorununu, silahlı güce karşı bir isyan yoluyla dolaylı olarak ortaya koymak dışında, ortaya koyamazlar bile. Bunu takip eden anlar, konsey iktidarı olasılığından bir geri çekilme, konseye geri dönmenin yolunu bulması gereken silahlı iktidara doğru zorunlu bir geri çekilmedir.
-<p>Censier&rsquo;deki ultra-solcular, iş&ccedil;i komiteleri tarafından &uuml;retim ara&ccedil;larının &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tl&uuml; olarak ele ge&ccedil;irilmesine dayanan, azami kom&uuml;nist program olduğuna inandıkları şeyi savunuyorlardı. Katılanların proletaryanın sessizliğini, tuhaf bir şekilde saldırgan pasifliğini kabullenmeleri aylar ve yıllar aldı; kom&uuml;nizasyon teorisi bu kabullenmenin bir bi&ccedil;imidir ve ne olduğunu anlamak i&ccedil;in doğrudan toplantıya devam edenlerin tartışmalarından ortaya &ccedil;ıkmıştır. Ancak Martin&rsquo;ın kitabında verdiği a&ccedil;ıklama, a&ccedil;ıklamadan ziyade bir g&ouml;zlem, sorunu işaret eden bir işarettir. Kom&uuml;nizasyon teorisini, o zamandan beri her &ouml;nemli m&uuml;cadelede şu ya da bu bi&ccedil;imde yeniden ortaya &ccedil;ıkacak olan bu sessizlikle hesaplaşmaya y&ouml;nelik bir dizi girişim olarak anlayabiliriz. Dauv&eacute; ve diğerleri, 1968&rsquo;in &ccedil;ok daha dolu ve zengin bir a&ccedil;ıklamasını sunan sonraki bir belgede bunu şu şekilde tanımlamaktadır:</p>
+Belki de en umut verici olanı, en çok gafil avlanan ilk ve en şaşırtıcı olanıydı. Mart 1920’de, SPD’nin Baltık’taki yağmadan dönen bazı Freikorps birliklerini silahsızlandırmaya çalışmasının ardından, sağcı subaylar hükümetin kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. Yerel ordu komutanları tarafından desteklenmeyen (“Reichswehr, Reichswehr’e ateş açmaz”) SPD’li bakanlar kaçarak başkenti darbecilere bıraktı. KPD’nin yeni kurulan liderleri, kafalarını kıçlarına sokma konusundaki olağanüstü yeteneklerini göstererek tarafsızlıklarını ilan ettiler. Ancak işçi sınıfı neredeyse 1918’dekine eşdeğer bir şiddetle karşılık vererek, ülkeyi baştan başa durduran dört günlük bir genel grevle Kapp hükümetini yok etti. Darbenin lideri Şansölye Kapp, proleter değer biliminin güçlü bir gösterisiyle karşılaştı; tüm matbaacılar grevde olduğundan yeni hükümet için para basacak kimseyi bulamadı.
-<blockquote>
-<p>1968&rsquo;de fabrikalarda 1936&rsquo;daki şenlik havasına pek rastlanmıyordu. İnsanlar daha da ileri gidebilecek bir şeylerin olduğunu hissediyor ama bunu yapmaktan ka&ccedil;ınıyorlardı. H&acirc;kim olan ciddiyet atmosferi, sendikalara karşı bir &ouml;fkeyle birleşmişti; sendikalar ancak tabanın davranışları sayesinde kontrol&uuml; ellerinde tutabildikleri i&ccedil;in uygun bir g&uuml;nah ke&ccedil;isi olarak g&ouml;r&uuml;l&uuml;yorlardı. Neşe başka yerlerdeydi, sokaklardaydı. Bu nedenle Mayıs 68, takip eden yıllarda devrimci bir d&ouml;n&uuml;ş&uuml; ne yeniden &uuml;retebildi ne de buna yol a&ccedil;abildi. Hareket, en &ouml;ld&uuml;r&uuml;c&uuml; y&ouml;nlerinin n&ouml;tralize edilmesinden beslenen bir reformizm yarattı. Tarih yemeği ikinci kez dolaştırmaz.</p>
-</blockquote>
+Darbe girişimi, darbecilerin iktidarı elinde tuttuğu Bavyera dışında hızla çöktü. Berlin hükümeti geri döndü ve işçilere geri çekilme çağrısında bulundu. Ancak bu tür tutkular kolayca yatıştırılamadı. Özellikle Ruhr’da, işçiler yakınlarda konuşlanmış olan Freikorps’un yerel birliklerinin darbeyi desteklediğini duyunca, ensüreksiyoner çılgınlığı içinde tüm bölgeyi sardılar, kasabadan kasabaya önce polisi sonra da askeri birliklerini silahsızlandırdılar, çeşitli birlikler oluşturdular ve kendileriyle savaşmak üzere gönderilen Freikorps birliklerinin birçoğunu savaşta yendiler. Bir gecede kurulan Ruhr Kızıl Ordusu’nun sayısı 100.000 civarındaydı. Bölgesel olarak konseyler şeklinde örgütlenmişlerdi ama işyeri örgütleriyle çok az bağlantıları vardı. Açıkçası merkezi bir komuta yoktu ama çeşitli bölgesel gruplaşmalar vardı. Çoğu bölgede USPD ve KPD’nin sağ kanadı baskındı ancak anarşistler bölgede çok aktifti ve KPD’nin sol kanadıyla (daha sonra KAPD olacaktı) birlikte oldukça ileri gittiler. Örneğin Duisberg’de SPD yöneticisini görevden aldılar ve bir proto-komünizasyon anında bankalara ve depolara baskın düzenlediler. Ancak sonunda, birliklerin çoğu geri çekildi ve imtiyazlar karşılığında silahsızlanmayı kabul eden delegelere güçlerini devretti. Kızıl Ordu’nun bir kısmı bu tür müzakerelerde yer almadı ama öyle de gitti. Silahsızlanmayı reddedenler Freikorps tarafından katledildi.
-<p>1968&rsquo;in a&ccedil;ığa &ccedil;ıkardığı şey, derin bir &ouml;znesizleşme, işle &ouml;zdeşleşmeme, &ccedil;oğu zaman iş&ccedil;i hareketiyle &ouml;zdeşleşmeme, &ccedil;alışmayı reddetme, grevler ve sabotajlarda kendini g&ouml;steren, ancak nihilizme, sinizme ve pasifliğe de d&ouml;n&uuml;şebilen bir olumsuzluktu:</p>
+Jan Appel o sırada Ruhr’da çalışıyordu, ancak ne yaptığı hakkında bilgim yok. KAPD Nisan 1920’de, Kapp darbesine karşı KPD’nin hainliğine doğrudan bir yanıt olarak kuruldu; KPD çoğunluğunu etkin bir şekilde ihraç etti ve bağımsızlarla birleşmeden önce eskisi gibi devam etti. Hamburg’da Appel ve Fritz KAPD tarafından Rusya’ya gönderildi ve ardından Senatör Schröder’e kaçak olarak binerek 1 Mayıs’ta Rusya’ya vardı. Bu kısmen bir tahmin, ancak Appel’i gemide devrimin şimdiye kadarki seyri üzerine düşünürken ve neler yapılabileceğini düşünürken hayal etmeyi seviyorum. Bir dahaki sefere nelerin farklı yapılması gerekecektir? Freikorps birliklerini silahsızlandıran ve tekneleri çalan tutkulu irade oradaydı. Eksik olan şey neydi? İşçilerin kendi öz örgütlenmeleri yoluyla kendi kendilerini silahsızlandırmaları nasıl engellenebilirdi? Appel’e göre cevap konsey olmalıydı. Kızıl Ordular güçlerini bir müzakere partisine değil de konseylere devretseydi, bu örnek yayılabilir miydi?
-<blockquote>
-<p>Fabrikaların kontrol&uuml;n&uuml;n sendikalara bırakılması bir zayıflık g&ouml;stergesiydi ama aynı zamanda sorunun başka bir yerde yattığının bilincinde olduklarının da g&ouml;stergesiydi. Beş yıl sonra, 1973&rsquo;te, Laval&rsquo;daki b&uuml;y&uuml;k bir grevde iş&ccedil;iler &uuml;&ccedil; hafta boyunca fabrikayı tamamen ve basit&ccedil;e terk ettiler. Hakkında &ccedil;ok şey s&ouml;ylenen &ldquo;de-politizasyon&rdquo; gibi, şirkete, işe ve yeniden &ouml;rg&uuml;tlenmesine y&ouml;nelik bu ilgi kaybı da ikirciklidir ve başka her şeyle ilişkilendirilmeden yorumlanamaz. Kom&uuml;nizm 1968&rsquo;de kesinlikle mevcuttu, ama sadece rahatlatıcı bir şekilde, olumsuz olarak. 1968&rsquo;de Nantes&rsquo;ta ve daha sonra Barselona (1971) ya da Quebec&rsquo;teki (1972) SEAT&rsquo;ta, grevciler b&ouml;lgeleri ya da şehirleri ele ge&ccedil;irecek, radyo istasyonlarını ele ge&ccedil;irmeye kadar gidecek, ancak hi&ccedil;bir şey yapmayacaklardı: proleterlerin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi &ldquo;m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r, ancak aynı zamanda &ouml;rg&uuml;tleyecek hi&ccedil;bir şeyleri yoktur&rdquo; (Th&eacute;orie communiste, n&deg; 4, 1981, p. 21)</p>
-</blockquote>
+Bir yıl sonra, Orta Almanya’da, özellikle de Halle ve Mansfeld’in sanayi bölgelerinde patlak veren 1921 Mart Eylemi sırasında şansları olacaktı. Burası, özellikle de son derece modern Leuna kimya fabrikasındaki işçilerin silahsızlandırılmadığı bir bölgeydi. Bölgede bir genel grev yayıldı ve hem KAPD hem de KPD eşzamanlı olarak ensüreksiyon zamanının geldiğine karar verdi. İşçileri silahlanmaya ve iktidarı ele geçirmeye çağırdılar. Bu, kahramanca bir maceracılık anıydı. Genel çağrıya yanıt veren silahlı birlikler polis karakollarını ve adliyeleri yakmaya, bankaları soymaya ve mal dağıtmaya başladı. Devrimin Robin Hood’u olarak adlandırılan Max Holz, Mansfeld’deki isyancı işçileri bastırmak için Berlin’den gönderilen polis birliklerini yerle bir etti. İşte onun proto-komünizeleştirici gücünün eylem halindeki bir tasviri:
-<p>Ama sorun fabrikada değilse, neredeydi? Ve zaten sorun neydi? Burada varsayılan, proleterlerin kom&uuml;nist teorinin hen&uuml;z sindirmekte olduğu iş&ccedil;i &ouml;zy&ouml;netimi eleştirisini &ccedil;oktan kabul etmiş olduğudur &mdash; proleterler iş&ccedil;i komiteleri kurmadılar &ccedil;&uuml;nk&uuml; bir şekilde bu t&uuml;r yapıların kom&uuml;nizme giden yolu tıkayacağını fark ettiler. Parlamento dışı sol partileri şişirmediler &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu partilerin de kendilerini kapitalizme adapte ettiklerini, onun sadık muhalefeti haline geldiklerini fark ettiler.</p>
+<quote>
-<p>1970&rsquo;ler, &ouml;zellikle G&uuml;ney Avrupa&rsquo;da, &ouml;znellik hakkındaki bu tezin doğrulanmasını sağladı. İtalya&rsquo;da işin reddi ve &ccedil;&uuml;r&uuml;m&uuml;ş iş&ccedil;i &ouml;rg&uuml;tlerinden &ouml;zerklik, &uuml;lkeyi i&ccedil; savaşın eşiğine getiren isyancı bir hareketin sloganı haline geldi; solun faşizm ve otoriterlik tarafından tasfiyesinin spontan ve ens&uuml;reksiyoner olanı desteklediği Portekiz, İspanya ve Yunanistan&rsquo;da yeni taktiksel ve stratejik aciliyetler Mayıs gazında g&ouml;r&uuml;lenleri doğruladı. Polonya ve İran&rsquo;da da iş&ccedil;i konseyleri ortaya &ccedil;ıktı, ancak b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de iş&ccedil;ilerin &ouml;zy&ouml;netimi vizyonu olmadan, eski r&uuml;yadan bir şeylerin h&acirc;l&acirc; yaşadığını g&ouml;steriyordu.</p>
+Motorize komandolar 60 ila 200 kişi arasında. Önde makineli tüfekli ya da hafif silahlı bir keşif grubu: ardından ağır silahlı kamyonlar. Sonra “şef” bir otomobilde, “maliye bakanı” eşliğinde “parayla birlikte”. Koruma olarak, başka bir ağır zırhlı kamyon. Hepsi kırmızı bayraklarla süslenmiş. Bir bölgeye varışlarından itibaren erzaklara el konulmakta, postaneler ve tasarruf bankaları yağmalanmakta. Genel grev ilan edilmekte ve işverenler tarafından bir ‘vergi’ ile ödenmekte. Kasaplara ve fırıncılara mallarını yüzde 30 ila 60 daha ucuza satmaları emredilmekte. Tüm direnişler derhal ve şiddetle bastırılmakta…
-<p>Olumsuz bir sav olarak, kom&uuml;nizasyon teorisi zamanın testinden ge&ccedil;miştir. İş&ccedil;i hareketinin &ouml;lmeye başlaması ve bununla birlikte işe ve işyerine yapılan her t&uuml;rl&uuml; &ouml;znel yatırım kuşku g&ouml;t&uuml;rmez g&ouml;r&uuml;nmektedir, ancak kanıtlanabilir olsa bile &ouml;znellik arg&uuml;manı yeterli değildir. B&ouml;yle bir &ouml;znel değişim nereden kaynaklanmaktadır? Ne d&ouml;ng&uuml;sel ne de kendi kendini doğrulayan bir şekilde a&ccedil;ıklanması gereken şey budur. En iyi a&ccedil;ıklamalar yalnızca &ouml;znellikteki bir değişimin değerlendirilmesinden değil, kapitalizmin yeniden yapılandırılmasının incelenmesinden yola &ccedil;ıkmıştır. Yeni taktikler ve yeni tutumlar, işin ve kapitalizmin doğasındaki değişikliklere işaret etmektedir. Başka bir deyişle, iş&ccedil;ilerin hem sorunu hem de &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; sezmiş olmalarından ziyade, kapitalist girişimin geliştiği haliyle, m&uuml;lkiyet ve tekniğin i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;mesiyle ilgili olarak, iş&ccedil;ilerin &ouml;z y&ouml;netim vizyonunu engelleyen bir şey vardır.</p>
+</quote>
-<p>Mayıs ayı sona erdikten sonra Censier&rsquo;de ultra solun genel toplantıları devam etti ve bu soruları tartıştı. Buldukları ilk cevap, kapitalizmin artık doğrudan kom&uuml;nizme ge&ccedil;işi m&uuml;mk&uuml;n kılacak kadar &uuml;retken hale geldiği ve iş&ccedil;ilerin de bunun farkında olduğuydu. 1968, &uuml;cret taleplerinin bir dizi niteliksel talep tarafından bastırıldığı g&ouml;reli bir bolluk anında meydana geldi. Proletarya, &uuml;retkenliği &uuml;cretlere ve iş&ccedil;i sınıfını kapitalist birikimin zorunluluklarına bağlayan &ldquo;artırılmış hayatta kalma&rdquo; anlayışını reddederek, t&uuml;m gelişimsel mantıklardan kopmuş g&ouml;r&uuml;n&uuml;yordu. O halde, Censier komitelerinde,</p>
+KPD ve KAPD genel bir ensüreksiyon çağrısı yayınladı, ancak bunun ötesinde hızlı gelişen olaylar üzerinde çok az kontrolleri vardı. Mesajlar merkez ve taşra arasındaki aktarımda kayboldu ve bu birimlerin yanal bağlantılar kuramaması ölümcül oldu. Leuna fabrikasındaki kalifiye işçiler, katliama uğrayacaklarını düşündükleri için ellerindeki silahları alıp saldırıya geçme çağrısına direndiler. Ancak Holz’un kuvvetlerinin yakınlarda olduğundan habersizdiler. Sonunda fabrika bombalandı, işçiler silahsızlandırıldı, Holz yakalandı ve tutuklandı. O an yine kaybedilmişti.
-<blockquote>
-<p>Birleşme noktası, proletaryanın d&uuml;nyayı değiştirmeden &ouml;nce kendisini sosyal bir g&uuml;&ccedil; olarak kurmak zorunda olmadığı inancıydı. Dolayısıyla yaratılacak, uyandırılacak ya da umut edilecek bir iş&ccedil;i &ouml;rg&uuml;t&uuml; yoktur. Kapitalizm ile kom&uuml;nizm arasında bir ge&ccedil;iş &uuml;retim tarzı yoktur. Proletaryanın d&uuml;nyayı ve kendisini onunla birlikte kom&uuml;nizeleştirmesi i&ccedil;in yaptıklarının dışında &ouml;zerk bir proleter &ouml;rg&uuml;tlenme yoktur.</p>
-</blockquote>
+Bunun son şans olup olmadığı net değil. 1923 yılında gerçek bir devrim öncesi durum ortaya çıktı. Versailles Antlaşması ile Reichswehr’in girmesinin yasaklandığı Ruhr’daki olaylar sonucunda Fransız ordusu bu hayati sanayi merkezini (kömürün büyük kısmının kaynağını) işgal etti. Almanya ekonomisi hiperenflasyona sürüklendi; radikal konseyler kuruldu ve bir kez daha ensüreksiyona doğru geçiş başladı. Ancak KPD, Mart ayından çıkardığı dersin örgütlü, disiplinli emir komuta zincirlerinin eksikliği olduğunu düşünerek işçi örgütleriyle bağını koparmıştı. Komünist sol artık yoktu ve KPD, sınıf mücadelesinin ruh haliyle teması olmayan mekanik bir ensüreksiyon başlattı ve başarısız oldu.
-<p>1970&rsquo;lerin krizi ortaya &ccedil;ıktık&ccedil;a bu değerlendirmenin g&ouml;zden ge&ccedil;irilmesi gerekecekti. Reformizm masadan kalkmamış, tamamen değişmişti. İtalya&rsquo;da, 1969&rsquo;un Hot Autumn&rsquo;ı ve onu izleyen canlanmış proleter hareketinde, &ouml;zerklik ve iş&ccedil;i iktidarı parolalarının m&uuml;mk&uuml;n kıldığı politikanın ve &ccedil;alışmanın reddi, bunun yerine, iktidarı maksimaliteden ziyade farklılığında yatan, ger&ccedil;ekleştirilebilir talepler denizinde y&uuml;z&uuml;yordu. İtalya&rsquo;da Mayıs&rsquo;ın dolaysızlıkları yerel, molek&uuml;ler, &ccedil;oğunlukla kapsamı ve s&uuml;resi bakımından ens&uuml;resikyoner hale geldi ve devrime ancak i&ccedil; savaş yoluyla g&ouml;t&uuml;rebilir gibi g&ouml;r&uuml;nd&uuml;.</p>
+O sırada Appel hapishanedeydi. Korsanlık suçundan yargılanmak üzere Hamburg’a geri gönderilmesi için pazarlık yapmakta olan Fransız yetkililer tarafından tutuklanmıştı. Paul Mattick’in biyografisinden öğrendiğimiz bir ayrıntı, o zamanlar 19 yaşında olan Mattick’in Appel’i hapisten kaçırmaya hazırlandığı, ancak yetkililerin Appel’i daha hafif bir suçla itham etmeyi kabul ettikleri ve Appel’in de suçunu kabul etmeye razı olduğuydu. Appel çalışmalarına başlamış ve 1925 yılında Hollanda’ya götürdüğü GIK belgesinin ilk taslağını ortaya çıkarmıştır. Bu belge, tüm bu başarısız ensüreksiyonların bir yansımasıdır — eğer üretimin sosyalizasyonu için uygulanabilir bir programa sahip radikal unionen’lar var olsaydı, belki de işçi sınıfı konseyler aracılığıyla iktidarı ele geçirme ve silahlı birlikleri entegre etme olasılığından çekinmezdi. Para sistemi kapitalist yeniden üretimi yıkıma uğrattığı için 1923 hiperenflasyon anı bunu gerektiriyordu; bu koşullarda doğrudan komünist dağıtım ve üretim, bir ölüm arzusu gibi gözükmediği sürece son derece popüler olabilirdi.
-<p>Ancak İtalya&rsquo;nın genişleyen, &ldquo;Creeping&rdquo; May&rsquo;i, iş&ccedil;ilerin sendikalara ve işverenlere karşı başlattıkları ve sonunda sendikaların kendileri i&ccedil;in &ccedil;&ouml;zmesine izin verecekleri bir m&uuml;cadele olması bakımından Fransa&rsquo;dakine benziyordu. Fransa&rsquo;da olduğu gibi, 60&rsquo;ların sonundaki &ouml;ğrenci radikaller fabrikadaki iş&ccedil;ilerle bağlantı kurdular, ancak İtalya&rsquo;da bu bağlantı daha verimli oldu ve Marksist entelekt&uuml;eller ile vahşi grevciler arasında kalıcı ve karşılıklı bir bağ oluşturdu. Hızlanan b&uuml;y&uuml;me ve değişen işb&ouml;l&uuml;m&uuml; karşısında verimliliği &uuml;cretlere bağlayan toplu pazarlık yapısının bozulduğu kuzeydeki pek &ccedil;ok tesisten biri olan Milano&rsquo;daki Pirelli kau&ccedil;uk fabrikasında &ldquo;&uuml;niter taban komiteleri&rdquo; (CUB&rsquo;ler) ortaya &ccedil;ıktı ve iş sahaları i&ccedil;inde ve arasında ustabaşılardan bağımsız temas ağları oluşturdu. Operaist dergisi Quaderni Rossi&rsquo;nin ve daha sonra Potere Operaio&rsquo;nun fikirlerinden etkilenen ve &ouml;ğrencilerin iş&ccedil;ilerle eşit d&uuml;zeyde katılabildiği taban komiteleri, &uuml;retim oranlarını hedef alarak ve sabotaj da dahil olmak &uuml;zere her t&uuml;rl&uuml; aracı kullanarak fabrika genelindeki oranları belirlemek i&ccedil;in bir yavaşlatma grevi olan autoriduzione (otomatik azaltma) uygulamasıyla iktidarlarını hissettirdiler. Bu andan itibaren, teori ve pratiği birbirine bağlayan otomatik azaltma, geniş bir red repertuarı i&ccedil;in ger&ccedil;ek bir metonim haline gelecektir.</p>
+Appel Düsseldorf’taki hapishanede Komünist Üretim ve Dağıtımın Temelleri’nin taslağını yazarken, Hitler de Münih’teki hapishanede Kavgam’ı yazmaktadır. Ancak vardıkları sonuçlar taban tabana zıttır. Hitler, Nazi iktidarına giden ensüreksiyoner yoldan vazgeçer ve temsili parlamenter mekanizmaların gerekli bir yardımcı olduğu sonucuna varır. Appel ise parlamenter örgütlenmeden vazgeçerek partinin sadece ensüreksiyonun koordinatörü olması gerektiğine karar verir. Her ikisi de kendi projeleri açısından haklıdır.
-<p>Pirelli&rsquo;deki olaylar ve CUB&rsquo;lerin Milano-Turin-Genoa sanayi &uuml;&ccedil;geninde yayılması, Mario Tronti&rsquo;nin İş&ccedil;iler ve Sermaye&rsquo;de (1967) &ouml;ne s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; tek taraflı &ldquo;sınıf nefreti bilimi&rdquo;ni g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir şekilde doğruladı. Orada, 1960&rsquo;ların başındaki ve ortasındaki m&uuml;cadelelere uygun olarak, &ldquo;iş&ccedil;i sınıfının sermayeye reformizmi dayatma ve ardından bu reformizmi iş&ccedil;i sınıfı devriminin ama&ccedil;ları i&ccedil;in kaba ve hazır bir şekilde kullanma konusundaki politik kapasitesini keşfettiğini ya da yeniden keşfettiğini&rdquo; savunmuştu. &Uuml;retim hedefleri ve &uuml;cretler &uuml;zerinde anlaşmak i&ccedil;in partileri, sendikaları ve işveren birliklerini pazarlık masasına getiren Keynesyen planlamacı devlette, aslında iş&ccedil;i sınıfının birincil ekonomik belirleyici olan &uuml;retkenliği belirleme g&uuml;c&uuml; g&ouml;r&uuml;ld&uuml;. Tronti, ekonominin hızını belirleyenlerin iş&ccedil;iler olduğunu ve sermayenin de buna yanıt vermek i&ccedil;in &ccedil;abaladığını savunuyor. Pirelli iş&ccedil;ilerinin ekonominin &ccedil;arklarının hangi hızda d&ouml;neceğini belirlemesi, sermaye ile emek arasındaki tersine &ccedil;evrilmiş ilişkinin a&ccedil;ık bir teyidiydi.</p>
+Tüm bunların içinde konsey ne olacak? Tüm konseyler nerede? Konsey iktidarını etkileyen iki sorunu hemen görüyoruz. Birincisi, Berlin’deki Yürütme Komitesinde bir darboğaz yaratan ve konsey iktidarının kolayca tahrif edilmesine izin veren, geri alınabilir delegelerin merkezileştirici yapısıdır. Yanal ilişkilerden ziyade geri alınabilir delegelerin kendi kendini örgütleyen yapıda son söz olduğu benim için açık değil. Ancak daha temelde, en azından yirmi birinci yüzyıl analizi için, iş bölümü ve işsizlerin entegrasyonu sorunu var. Appel Komintern’e sunum yaptığında, yeni işçi hareketinin mücadele etmek zorunda kalacağı büyük işsiz proleter kitlelerini yalnızca bölgesel olarak örgütlenmiş konsey biçiminin bütünleştirebileceğini öne sürdü. Ancak burada bir paradoks yatıyordu: konsey komünizmine ve komünist sola destek en çok işsizler arasında ya da alternatif olarak, madencilik, ağır sanayi gibi oldukça kaba bir işbölümünün olduğu sektörlerdeydi. Bu alanlarda işçiler konseyler değil silahlı birlikler, Kızıl Ordular kurma eğilimindeyken, imalat ve diğer sektörlerde örgütlenen ve konseyler oluşturan işçiler daha temkinli davranma eğilimindeydi. Son derece modern Leuna kimya fabrikasının 12.000 işçisi ile Max Holz’un 2000 kişilik ultra-solcu yağmacı taburu arasında kaçırılan karşılaşma ibret vericidir. Tüm bunları bir araya getirebilecek form nedir? Konsey mi? Parti mi? Ve ne tür bir konsey, ne tür bir parti?
-<p>Ancak Tronti&rsquo;ye g&ouml;re otomatik azaltma aracı, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmeyi (burada tamamen olumsuz) &ouml;z-y&ouml;netime d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rebilecek bir direksiyondan yoksundur. Bu konuda o ve Bordiga hemfikirdir: proleter red stratejisini taktiksel merkezileşme yoluyla sosyalizme d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rebilecek olan yalnızca koordinat&ouml;r partidir. Reformizm devrime taşabilir, ama sadece partinin yapısı aracılığıyla. Ancak bu taşma, partilerin ve sendikaların sınırlarını aştı ve bunun i&ccedil;in yeni bir kap bulunamadı: otomatik azaltma, sadece &uuml;cretlerin değil, fiyatların, ulaşımın, kiranın, kamu hizmetlerinin, konutların belirlenmesine y&ouml;nelik bir dizi taktiğe atıfta bulunuyordu. Taban komiteleri, fabrika genelinde militan ağlarına ve diğer &ouml;rg&uuml;tlerle bağlantıya ihtiya&ccedil; duyuyordu, ancak bazılarının d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml; gibi &uuml;retim s&uuml;reci &uuml;zerinde iktidarı ele ge&ccedil;irmek i&ccedil;in değil, işverenleri taviz vermeye zorlamak i&ccedil;in &ouml;rg&uuml;tlenmişlerdi. Otomatik azaltma, proletaryanın &uuml;retim ara&ccedil;larından bağımsız ve onlara karşıt bir g&uuml;&ccedil; olarak &ouml;z &ouml;rg&uuml;tlenmesi anlamına geliyordu. Hızlandırmaya karşı m&uuml;cadele &uuml;cret m&uuml;cadelesiyle bir ve aynıydı, bu da m&uuml;cadelenin ancak doğrudan eylem yoluyla tek taraflı olarak sonu&ccedil;landırılabileceği anlamına geliyordu. M&uuml;zakere ka&ccedil;ınılmazdı ve bu noktada ultra sol &ouml;rg&uuml;tler kolayca bozguna uğratılabiliyordu. Partiler can &ccedil;ekişirken, sendikalar diren&ccedil;li ve esnek olduklarını g&ouml;sterdiler ve Fransa&rsquo;da olduğu gibi, işyeri demokrasisinin dilini ve hareketin yeni niteliksel taleplerini hızla benimsediler.</p>
+GIK’in bir cevabı vardı; sadece konsey. Unionen’lar tarafından hazırlanan konseyin kendisi yeterliydi. Ancak Jan Appel’in bu pozisyona tam olarak gelip gelmediği belli değil. Appel ve diğer konseycilerin direniş çalışmalarına katıldığı Nazi işgalinden sonra, GIK’teki meslektaşları Appel’in müdahaleden çok fazla zevk aldığını ve diğer konseyciler ayrılma zamanının geldiğine karar verdikten çok sonra bile direniş gruplarıyla çalışmaya devam etmek istediğini söyleyecekti. Konsey komünizminin tarihine olan ilginin yeniden canlandığı 1960’lı ve 1970’li yıllarda Appel, sol komünist bir grup olan International Communist Current’ın 1976’daki kuruluş toplantısında üyelerine katılır. ICC’nin pozisyonu GIK’e oldukça zıttır ve Philippe Bourrinet tarafından yazılan Hollanda-Almanya Komünist Solu’nun tarihi, konseyciliği partinin hayati rolünü düşünemediği için başarısız olan bir tür kripto-anarşizm olarak okur. Ama Appel’in tüm bunlar hakkında gerçekten ne düşündüğünü kim bilebilir? Ben değil. Onu bir koordinat kümesi olarak, tarihi düşünmenin bir yolu olarak kullanıyorum, ancak gerçek Appel’in tüm bunlardan kaçtığını, zamanını anlamlandırmaya çalışabileceğimiz tüm kategorileri — parti, konsey, unionen, kızıl ordu — kestiğini fark ediyorum.
-<p>Reddin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi, resmi solun dilinin bir par&ccedil;ası haline gelen iş&ccedil;ilerin &ouml;z-y&ouml;netimine y&ouml;nelmek yerine ondan uzaklaştı. İşyerinde m&eacute;tier&rsquo;i &ouml;rg&uuml;tl&uuml; pasiflikti. Olumlu eylemleri ve kamulaştırmaları ise genellikle işyeri dışında ger&ccedil;ekleştiriliyordu. Proleter alışveriş &ccedil;ılgınlıkları, konut bloklarının işgali. İşyerindeki karşı planlama ancak dolaylı olarak planlamaya d&ouml;n&uuml;şebilirdi, &ccedil;&uuml;nk&uuml; işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n kendisini ama&ccedil; olarak alıyordu &mdash; vasıflı ve yarı vasıflı iş&ccedil;iler, erkekler ve kadınlar, y&ouml;neticiler ve y&ouml;netilenler arasındaki ayrımlar. Herhangi bir proleter devrim ve planlama vizyonu, zorunlu olarak, bu b&ouml;l&uuml;nmelerin &ouml;tesinde değil berisinde inşa edilecektir. Ancak belki de bu nedenle, operaismo ve autonomia taraftarlarının kom&uuml;nist ge&ccedil;iş &uuml;zerine d&uuml;ş&uuml;nceleri, ara&ccedil;lar ve ama&ccedil;lar arasındaki, bir yanda proleter g&uuml;&ccedil;lenme, &ouml;rg&uuml;tlenme ve m&uuml;cadele ile diğer yanda ama&ccedil; olarak kom&uuml;nizm arasındaki ayrımı reddetme eğilimindedir.</p>
+[Yazar Notu]
-<p>O halde, işyeri &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesinin karşı karşıya olduğu sınırları en a&ccedil;ık şekilde İtalya&rsquo;da g&ouml;rebiliriz. &Ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme yeni bir sorunsal haline gelmiş, sanayinin y&uuml;zyıl ortasında yeniden şekillenmesiyle par&ccedil;alanmıştır. İş&ccedil;iler; kadın, g&ouml;&ccedil;men, par&ccedil;a başı &uuml;cretle &ccedil;alışan iş&ccedil;i, teknisyen vb. olarak işb&ouml;l&uuml;m&uuml;ndeki kendi konumlarına karşı m&uuml;cadele etmektedir. &Ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z&uuml; başka bir yerde, ya &uuml;retim ara&ccedil;larından bağımsız olarak proletaryada ya da bu &uuml;retim ara&ccedil;larının gelecekteki kom&uuml;nist d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m&uuml;nde yatmalıdır. Devrim i&ccedil;in gerekli olan şey &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme değil, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesidir ki bu da bir &ouml;teki-&ouml;rg&uuml;tlenme, kapitalizmden miras kalan yerler sisteminin yeniden kodlanması anlamına gelir. Theorie Communiste&rsquo;in bu kavrayışı &ouml;zetleyerek yazdığı gibi, &ldquo;&ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme devrimin ilk eylemidir; daha sonra devrimin aşması gereken bir engel haline gelir.&rdquo;</p>
+1- Amadeo Bordiga’nın perspektifine yakın duran Bourrinet, <em>rätekommunismum</em> ile <em>linkskommunismus</em> arasındaki farkta ısrar ederek Hollanda-Almanya komünist solu içinde partinin rolüne ilişkin canlı tartışmalara işaret eder. Onun tanımına göre konseycilik, parti için hiçbir rol görmeyen konsey komünizmidir. O halde terimlerin açıklığa kavuşturulması şu şekildedir: sol komünizm sendikaların ve parlamenter partilerin reddinden oluşur ve unionen, parti ve konseyi içerir. Konsey komünizmi, parti rolü bastırılmış bir şekilde üçünü de içerir. Konseycilik partiyi reddeder ama unionen ve konseyi reddetmez. Bordiga parti için konseyi ve unionen’ı reddeder. Bourrinet’nin taraflı argümanını benimsemeden, terimlerin bu şekilde kullanılmasını faydalı buluyorum.
-<p>Bu form&uuml;lasyonda g&uuml;&ccedil;l&uuml; ama aynı zamanda kesin olmayan bir şey var &mdash; &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmeyi nesne ve &ouml;zne olarak, engel ve faaliyet olarak birbirinden ayıran nedir? Bu, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin kendisinde değil, yukarıda da belirtildiği gibi, değişen işb&ouml;l&uuml;m&uuml;nde bulunabilir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z&uuml;nde, yeri olmayanların &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi olsa bile, bir yer, bir aidiyet nosyonu vardır. Kişi bulunduğu yerde m&uuml;cadele etmekten başka bir şey yapamaz, ancak kişi orada kalırsa, o zaman m&uuml;cadelenin yerler sistemini aşmak yerine pekiştirmesi m&uuml;mk&uuml;n olabilir. Bu nedenle &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme, sol ve iş&ccedil;i hareketinin altında yatan hak, m&uuml;lkiyet ve aidiyet yasaları ile &ccedil;atışmaya girecek ya da kapitalizmin yeniden &uuml;retimi olan bir hi&ccedil; haline gelecektir.</p>
+*** <strong>Creeping May Boyunca Hızlı Bir Yürüyüş</strong>
-<p>İtalyan 70&rsquo;lerinden bu yana &ldquo;otonomi&rdquo; &ccedil;oğu zaman &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin kapladığı alanı kapladı &mdash; doğrudan eylem, doğrudan katılım ve can &ccedil;ekişen solun kurumlarından bağımsızlık konusunda bir ısrar. Ancak arada bir fark vardır. Otonomi, &uuml;retim ara&ccedil;larını kendi kendine y&ouml;netme projesinden arındırılmış bir &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmedir &mdash; kom&uuml;nizm hedefi bastırıldığı i&ccedil;in fantezileri ayrılma, ka&ccedil;ma ve s&uuml;rekli anabasis fantezileri olma eğilimindedir. Neye karşı otonomi? Ve kimden? Ve hangi ama&ccedil; i&ccedil;in? Otonominin heteronomiyle ilişkisi dışında bir anlamı yoktur; pozitif bir projenin adı olarak aşkınlık yerine i&ccedil;kinliği se&ccedil;er ve kom&uuml;nizmin hayaletinden vazge&ccedil;er. Aşırı solun dilindeki değişim &mdash;belki de en &ccedil;ok 90&rsquo;lar ve 00&rsquo;larda, eski tematikleri yeniden canlandıran yeni bir kriz kom&uuml;nizminin d&ouml;n&uuml;ş&uuml;nden &ouml;nce g&ouml;r&uuml;lebilir&mdash; yirmi birinci y&uuml;zyılda kom&uuml;nizmin yeni beklentilerine işaret ediyor. Sermayeyi ancak ka&ccedil;ılması gereken bir Mısır olarak hayal edebiliriz.</p>
+Bir adım ileri ve iki adım geri. Komünizasyonun hikayesini ilerletmek için yaptığım tüm girişimler beni Marx ve İkinci Enternasyonal’e değilse de sol komünizm ve konsey komünizmindeki öncüllerine geri götürüyor gibi görünüyor. Bunun nedeni, öğrendiğim üzere, komünizasyon teorisinin sunumunun her zaman anlatısal olmasıdır. Gilles Dauvé ve Francois Martin’ın makaleleri İngilizce’ye Komünist Hareketin Güneş Tutulması ve Yeniden Ortaya Çıkışı olarak çevrildi ve işçi hareketinin ve onun karşıdevrimci tutulmasının yeni bir temelde ilerleyen yeni bir mücadele döngüsü açısından anlatıldığı bir anlatı olarak adlandırıldı. Burada, tarihsel ultra solun eleştirisi, sınıf mücadelesinde ilk kez ’68’de görülen ve o zamandan bu yana geçen yıllarda teyit edilen gerçek bir değişimin teorik karşılığıdır. Komünizasyon teorisinin amacı neyin değiştiğini değerlendirmektir ve bu da en azından bir önceki zaman ve bir de şimdiyi gerektirir.
-<p>Eğer bu dinamiklere tanık olunan sadece İtalya ya da sadece Fransa olsaydı, kom&uuml;nizasyonun pek de bir teorisi olmazdı. Bu iki &uuml;lkedeki iş&ccedil;i hareketlerinin b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğ&uuml; ve g&uuml;c&uuml;n&uuml;n yanı sıra, &ouml;zellikle İtalya&rsquo;da savaş sonrası ge&ccedil;işin hızı konusunda benzersiz bir şey vardır. Dolayısıyla bu iki &uuml;lkenin benzersiz olması beklenebilir. Ancak 2000&rsquo;li yıllarda Arjantin&rsquo;de, Yunanistan&rsquo;da, Meksika&rsquo;da, Fransa ve İtalya&rsquo;dan olduk&ccedil;a farklı &uuml;lkelerde &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme ve otonomi benzer şekilde gelişti. Bu dinamik 2010&rsquo;larda Mısır&rsquo;dan Amerika Birleşik Devletleri&rsquo;ne, Sudan&rsquo;dan Rojava&rsquo;ya kadar genel ve k&uuml;resel bir hal aldı.</p>
+Mayıs ’68 ve sonrasını ele alan bölümler Dauvé tarafından değil, bize Mayıs ’68’in daha çok gerçekleşmeyen şey için, sermayeyi kesintiye uğratmak ve felç etmek, endüstriyel mekanizmayı durdurmak için ayaklanan, ancak hiçbir yerde bu aygıtı devrimci bir şekilde ele geçirme görevine uygun işçi örgütleri oluşturmayan “proletaryanın büyük sessizliği” için önemli olduğunu söyleyen Francois Martin (Francois Cerruti’nin takma adı) tarafından yazılmıştır. Sadece Censier’de, işgal altındaki üniversitede, binlerce radikal işçiyi öğrenciler ve ultra-sol entelektüellerle bir araya getiren, “genel özyönetim” ve acil devrimci önlemler öneren, herhangi bir büyüklükte açıkça komünist bir işçi komitesi kuruldu.
-<p>Arjantin&rsquo;deki olaylar, mantığının izlerini taşıyor gibi g&ouml;r&uuml;nd&uuml;kleri milenyumun başlangıcına denk gelen en a&ccedil;ık g&ouml;stergesidir. Bor&ccedil; krizinin Arjantin&rsquo;e dayattığı yapısal uyum programlarının işsizlerin saflarını kabarttığı 90&rsquo;lı yıllarda, son on yılların en g&uuml;&ccedil;l&uuml; işsiz hareketlerinden biri belirli bir taktik etrafında birleşti: <em>piquete </em>ya da <em>corte de ruta</em>, işsiz iş&ccedil;ilerin devletten belirli bir yardım talebiyle birlikte &uuml;stlendikleri yol blokajları. İlk olarak yapısal d&uuml;zenlemeler nedeniyle ulusal petrol şirketi tarafından işten &ccedil;ıkarılan kırsal kesim iş&ccedil;ileri tarafından kullanılan piquete, fiyatları belirlemek, yardım talep etmek ve nihayetinde &rsquo;98 krizinden sonra, bazı b&ouml;lgelerde fırınlar, kantinler, giysi mağazaları, tuğla fabrikaları ve &ccedil;ocuk bakımevleri ile proleter yeniden &uuml;retimin &ouml;nemli bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml; &uuml;stlenen, kendi kendini y&ouml;neten <em>planes trabajar</em>, &ccedil;alışma planları i&ccedil;in kullanılabilecek toplu hibeler talep etmek i&ccedil;in kullanılabiliyordu. Bu ger&ccedil;ekten de g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir &ouml;zy&ouml;netim vizyonuydu, ancak otonomiyi ancak devleti &uuml;retimin garant&ouml;r&uuml; olarak varsayarak, başka bir deyişle heteronomiyi varsayarak ortaya koyabilirdi. &rsquo;98&rsquo;den sonra derinleşen krizde, firmalar ve onlarla birlikte isyanlarla devrilen h&uuml;k&uuml;metler de iflas etmeye başladığında, Arjantin şimdiye kadar g&ouml;r&uuml;len en kapsamlı işyeri devralma dalgasına tanık oldu. Ancak bunlar sadece başarısız olan, iflas eden ve mali beklentileri bir yana m&uuml;lkiyetleri bile belirsiz olan firmalarda meydana geldi. Dolayısıyla iş&ccedil;iler, bir yandan sadece devlet s&uuml;bvansiyonu ve/veya diğer yandan dayanışma ekonomisi yoluyla işletilebilen, ekonominin cılızları olan, son derece bor&ccedil;lu ve verimsiz işletmeleri miras aldılar. Bu genelleştirilebilecek bir model değildi, zira iş&ccedil;iler ekonominin en &uuml;retken, y&uuml;ksek konsantrasyonlu sekt&ouml;rlerini, yani holdingleri işgal etmiyor ve hatta neredeyse hi&ccedil; saldırmıyorlardı. Theorie Communiste&rsquo;ten Roland Simon&rsquo;ın yazdığı gibi:</p>
+Bu çağrılar kulak ardı edilirken, üniversitedeki, yönetim kurulu odasındaki ve devlet salonlarındaki elitler dinliyordu. Büyük bir ironi olarak, işçi kontrolü, işçi sınıfının pratikte kontrolü ele almayı reddettiği, işçilerin özyönetim örgütlerini kurmayı reddettiği anda, ayaklanmanın açık talebi olarak anlaşıldı:
-<blockquote>
-<p>Arjantin&rsquo;deki sosyal m&uuml;cadeleler sırasında gelişen &uuml;retken faaliyetlerde, ilk bakışta olduk&ccedil;a rahatsız edici olan bir şey oldu: Otonomi a&ccedil;ık&ccedil;a ne ise o olarak ortaya &ccedil;ıktı, iş&ccedil;i sınıfının sermaye i&ccedil;indeki durumunu devralması ve yeniden &uuml;retmesi. &ldquo;Devrimci&rdquo; otonominin savunucuları, bunun zafer kazanmadığı i&ccedil;in ortaya &ccedil;ıktığını s&ouml;yleyebilirler, ancak bu onun ger&ccedil;ek zaferiydi. Ancak, &uuml;retken faaliyetlerde otonomi olduğu gibi ortaya &ccedil;ıktığı anda, otonomi ve &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin t&uuml;m temeli alt&uuml;st oldu: proletarya, bu toplumda olduğu şeyi alt&uuml;st etmeden ve olumsuzlamadan, yani otonomisinin i&ccedil;eriğiyle &ccedil;elişkiye girmeden, kendi i&ccedil;inde başka bireyler arası ilişkiler (kasıtlı olarak sosyal ilişkilerden bahsetmiyorum) yaratma kapasitesi bulamazdı. &Uuml;retken faaliyetlerin ger&ccedil;ekleştirilme bi&ccedil;iminde, bunların ger&ccedil;ekleştirilmesinin etkili ayrıntılarında, bu toplumun bir sınıfı olarak proletaryanın belirlenimleri etkili bir şekilde sarsılmıştır: m&uuml;lkiyet, m&uuml;badele, iş b&ouml;l&uuml;m&uuml; ve her şeyden &ouml;nce &ccedil;alışmanın kendisi.</p>
-</blockquote>
+<quote>
-<p>Burada TC&rsquo;nin pesimizmini anlamak kolaydır. Piqueteros, yani işgal edilen fabrikalar, kapitalizmin aşılmasının temeli olamazdı, &ccedil;&uuml;nk&uuml; &ccedil;alışan ve &ccedil;alışmayan iş&ccedil;iler arasında bir ayrım olduğunu, devletin garant&ouml;r olduğunu vs. varsayıyorlardı. Ancak iyimserliklerine de dikkat ediniz. &Ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme taraftarlarının hemen fark ettiği bu durumda savunulamaz bir şey var, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin sklerozuna direnen ve onu &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme ile &ccedil;elişkiye d&uuml;ş&uuml;recek bir temelde &ouml;rg&uuml;tlemek isteyen bir şey var. TC bunu &ouml;zellikle hareketin radikal &ouml;znelliğinde, &ouml;zg&uuml;rce verme ve katılıma yaptığı vurguda ve t&uuml;m b&ouml;l&uuml;nmelere karşı d&uuml;şmanlığında g&ouml;r&uuml;yor. Bir piquetero&rsquo;dan alıntı yapıyorlar:</p>
+“P.C.F’in kendisi de hükümet programına ‘gerçek katılımı’ dahil etmiştir. Diğer büyük sendika olan CFDT, işçi konseylerinden yana olan ultra sol gruplar tarafından da desteklenen özyönetimi savunmaktadır. Troçkistler, bir işçi hükümeti için asgari program olarak işçi denetimini önermektedir.”
-<blockquote>
-<p>Eğer sadece yoldaşlar yemek yiyebilsin diye kantinler oluşturuyorsak, o zaman biz mankafayız demektir. Eğer bir &ccedil;iftlikte &uuml;retim yapmanın sadece yoldaşlar yiyebilsin diye fasulye toplamaktan ibaret olduğuna inanıyorsak, o zaman ger&ccedil;ekten tam bir mankafayız demektir&hellip; Eğer &ccedil;iftliği ve devletin &uuml;zerimize attığı her şeyi nasıl terk edeceğimizi, yeni bir sosyal ilişkinin, yeni değerlerin, yeni bir &ouml;znelliğin nasıl kurucuları olacağımızı bilmiyorsak, yeni bir 19/20 &uuml;zerine bahse girmeyelim.&rdquo; (MTD Allen&rsquo;dan bir militan4 &ndash; Arjantin&rsquo;in g&uuml;neyi, <em>Macache</em>, syf. 27).&nbsp;</p>
-</blockquote>
+</quote>
-<p>Anın dinamik gerilimini, olanaklarını karakterize eden şey, t&uuml;m d&uuml;nyayı size izin vermeyen bir zemin &uuml;zerinde yeniden inşa etme girişimidir. Bu &ccedil;elişkiden, otonomi ya da &ouml;zy&ouml;netimin genelleştirilmesi değil, t&uuml;m &ouml;z ve &ouml;teki kavramlarını yanlamasına kestiği i&ccedil;in kom&uuml;nizmin dolaysız &uuml;retimi olan bir &uuml;stesinden gelme beklenebilir:</p>
+İşverenler de özyönetim dilinin kendi yakın ötenazileri olmadığını, emeği öznel olarak yoğunlaştırmanın, emek sürecine yatırım yapmaya zorlamanın, işçileri kendi sömürülerine katılmaya ve bunu kurtuluş sanmaya ikna etmenin bir aracı olduğunu çabucak fark ettiler.
-<blockquote>
-<p>MTD Allen&rsquo;dan (Macache) adlı bir aktivist, işgal altındaki bir fabrikada artı-değer, aşırı-&uuml;retim ve bunun dağıtımı sorununun nasıl ortaya atıldığını, Brukman iş&ccedil;ileri i&ccedil;in fabrikayı ele ge&ccedil;irmenin ve yeniden işler hale getirmenin, işsiz piqueteros hareketiyle irtibatı da i&ccedil;eren bir g&uuml;&ccedil; ilişkisinin par&ccedil;ası olduğunu anlattı. O anda, eksik olanın &ldquo;&ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin genelleştirilmesi&rdquo; ya da otonomi olduğunu s&ouml;yleyebiliriz. Ama eğer &ouml;yleyse, &ldquo;genelleme&rdquo; denen şeyin bir genelleme olmadığını, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tleyici &ouml;zne olarak sınıfın yok edilmesi olduğunu anlamıyoruz demektir. Bu genelleştirme, daha &ouml;nce kendi durumunda &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme kapasitesini bulan &ouml;znenin kendi kendisini aşmasıdır. Eğer bu &ldquo;dinamiği&rdquo; bir kopuş olarak anlamazsak, salt bi&ccedil;imsel bir hareket vizyonuna saplanıp kalırız &ccedil;&uuml;nk&uuml; i&ccedil;eriği bizden ka&ccedil;ar, hayatta kalma koşullarının ele ge&ccedil;irilmesi ile ele ge&ccedil;irilmeye y&ouml;nlendirilen durumun ortadan kaldırılmasını birbirine karıştırırız. Eğer proletarya kendini ortadan kaldırırsa, kendi kendini &ouml;rg&uuml;tlemiş olmaz. T&uuml;m hareketin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi &ccedil;ağrısında bulunmak, onun i&ccedil;eriğine k&ouml;r olmaktır.</p>
-</blockquote>
+1968 bir bilmeceydi ve hâlâ da öyledir, çünkü açık bir politik ya da ekonomik krize tepki olarak ortaya çıkmamıştır. Fransız toplumunun trentes glorieuses boyunca çığır açan yeniden örgütlenmesiyle, büyümenin kesintiye uğramasından değil, bizzat büyüme tarafından üretilen bir antagonizmadan ortaya çıktı. Antagonizmanın kökenine inmek kolay değildi, çünkü en çok dönemin öğrenci ve gençlik hareketlerinde görülebilen niteliksel ve varoluşsal şikayetlerin bir karışımından ortaya çıkmış gibi görünüyordu. Doyum, anlam, onur, katılım, yaratıcı ifade. Ancak bu talepler ile kapitalist işyeri arasında bir çelişki vardı ve bu nedenle Martin, 68’de işçilerin kontrolüne ilişkin somut kurumların yokluğunun işçi sınıfının çekingenliğinden değil, uzlaşmazlığından kaynaklandığını savunmaktadır — işçiler artık işçi olarak yeniden üretimlerinin sorumluluğunu üstlenmekle ilgilenmiyorlardı, bu artık insan olarak ihtiyaçlarıyla açıkça uyumsuzdu. Mücadelenin sıcağında, müzakere anı ve hatta işçi kimliği tarafından engellenen başka bir şey ortaya çıkar. 68’den sonra, bu öznelliğin daha da netleşeceği Fransa ve İtalya’da, öz örgütlü işçi grupları grev yapmak için ve grevin sona ermesine karşı grev yapıyor, araçlarda kendi başına bir son buluyor ve her zaman güçsüzleştirmeye geri götüren nihai müzakerelerin yürütülmesine karşı bir kayıtsızlık sergiliyor gibi görünüyor.
-<p>Piquetero ve işgalci arasında, her ikisinin de &uuml;stesinden gelen ve sonu&ccedil; olarak hi&ccedil;birinden kaynaklanmayan yalnızca &uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; bir terim olabilir. Buna l&rsquo;&eacute;cart diyecekler; bir yerde &ldquo;boşluk&rdquo;, başka bir yerde &ldquo;sapma&rdquo; olarak karşımıza &ccedil;ıkabilecek, biraz da terc&uuml;me edilemez bir terim. Kendi yer sistemini aşan &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi. Kom&uuml;nist perspektif olarak, kom&uuml;nizeleştirici faaliyet olarak, beklentileri mevcut &ccedil;ağın en yoğun sınıf m&uuml;cadelelerinde yer alan, ifade edilmesi gereken şey budur. Sonraki yazılarımda bunu yapmaya &ccedil;alışacağım.</p>
+Censier’deki ultra-solcular, işçi komiteleri tarafından üretim araçlarının öz-örgütlü olarak ele geçirilmesine dayanan, azami komünist program olduğuna inandıkları şeyi savunuyorlardı. Katılanların proletaryanın sessizliğini, tuhaf bir şekilde saldırgan pasifliğini kabullenmeleri aylar ve yıllar aldı; komünizasyon teorisi bu kabullenmenin bir biçimidir ve ne olduğunu anlamak için doğrudan toplantıya devam edenlerin tartışmalarından ortaya çıkmıştır. Ancak Martin’ın kitabında verdiği açıklama, açıklamadan ziyade bir gözlem, sorunu işaret eden bir işarettir. Komünizasyon teorisini, o zamandan beri her önemli mücadelede şu ya da bu biçimde yeniden ortaya çıkacak olan bu sessizlikle hesaplaşmaya yönelik bir dizi girişim olarak anlayabiliriz. Dauvé ve diğerleri, 1968’in çok daha dolu ve zengin bir açıklamasını sunan sonraki bir belgede bunu şu şekilde tanımlamaktadır:
-<h4><strong>A&ccedil;ıklamalar</strong></h4>
+<quote>
-<p>Bu yazıda, kom&uuml;nizasyon teorisinin i&ccedil;eriğini daha iyi somutlaştırmak i&ccedil;in biraz daha analitik ve daha az anlatısal bir yaklaşım deneyeceğim. T&uuml;m teorilerin tarihsel olarak &uuml;retildiğini &ouml;ne s&uuml;ren bir teori olduğu i&ccedil;in, bu teorinin ana hatlarını &ccedil;izerken tarihin karanlığından uzaklaşıp soyutlamanın ışığına girmek zordur. Ancak sorun, bu tarihin zaten b&ouml;l&uuml;nm&uuml;ş olmasıdır &mdash; i&ccedil;inde tarihin de okunabileceği bir teori &uuml;reten ger&ccedil;ek bir tarih: 1918-21, 1968-72 &uuml;zerinden g&ouml;r&uuml;l&uuml;yor. Kom&uuml;nizasyon teorisi evrimleştik&ccedil;e, ge&ccedil;mişine dair algısı da evrimleşiyor. Benim bakış a&ccedil;ımdan, umarım a&ccedil;ıklığa kavuşmuştur, yeni s&uuml;reklilikler ve yeni kopuşlar ortaya &ccedil;ıkıyor. Bu durumda, bir geleceğin teorik &uuml;retiminin s&uuml;rekli olarak yeni bug&uuml;nler ve yeni ge&ccedil;mişler &uuml;rettiği bir anlatılar anlatısıdır.</p>
+1968’de fabrikalarda 1936’daki şenlik havasına pek rastlanmıyordu. İnsanlar daha da ileri gidebilecek bir şeylerin olduğunu hissediyor ama bunu yapmaktan kaçınıyorlardı. Hâkim olan ciddiyet atmosferi, sendikalara karşı bir öfkeyle birleşmişti; sendikalar ancak tabanın davranışları sayesinde kontrolü ellerinde tutabildikleri için uygun bir günah keçisi olarak görülüyorlardı. Neşe başka yerlerdeydi, sokaklardaydı. Bu nedenle Mayıs 68, takip eden yıllarda devrimci bir dönüşü ne yeniden üretebildi ne de buna yol açabildi. Hareket, en öldürücü yönlerinin nötralize edilmesinden beslenen bir reformizm yarattı. Tarih yemeği ikinci kez dolaştırmaz.
-<p>Kom&uuml;nizasyonun, tarihsel ultra-sol teorisinin yeniden değerlendirilmesini motive eden devrimci bir sorunsala, bir muammaya yanıt olarak ortaya &ccedil;ıktığını g&ouml;rd&uuml;k. Bazen kom&uuml;nizasyon teorisi, olduk&ccedil;a garip bir şekilde, &ouml;n ekin hem s&uuml;reklilik hem de kopuş anlamına geldiği post-ultraleft olarak tanımlanır. Ama hangi kopuş ve hangi s&uuml;reklilik? Kom&uuml;nizasyon, Jan Appel, Paul Mattick ve diğerlerinin &ccedil;ok iyi tanımladığı gibi, kapitalizm i&ccedil;inde iş&ccedil;ilerin konumunu iyileştirmek i&ccedil;in yararlı, ancak kapitalizme karşı bir devrim &ouml;rg&uuml;tlemekten tamamen aciz stratejik ve taktiksel bir &ouml;rg&uuml;t geliştiren, &ouml;lmemiş &ldquo;eski iş&ccedil;i hareketi&rdquo; eleştirisini ultra soldan miras alır. Kom&uuml;nizasyon teorisi, en sağlam sunumunda, bu eleştiriyi ultra solun kendisine kadar genişleterek, en maksimal vizyonlarının bile aynı şekilde emeği kapitalizmin mantığına tabi kılacağını &ouml;ne s&uuml;rer. &Ouml;rneğin Theorie Communiste&rsquo;e g&ouml;re hem Leninizm hem de ultra sol, soldan sağa uzanan iş&ccedil;i hareketinin temelini oluşturan ve programatizm olarak adlandırdıkları şeyin ifadeleridir. Yeni iş&ccedil;i hareketi, yeninin kabuğundaki eskidir. Programatizm, &ldquo;proletaryanın kurtuluşa doğru ilerlerken, ger&ccedil;ekleştirilecek program haline gelen gelecekteki bir sosyal &ouml;rg&uuml;tlenmenin temel unsurlarını bulduğu bir sınıf m&uuml;cadelesi teorisi ve pratiğidir.&rdquo;</p>
+</quote>
-<p>Bu iddiada s&ouml;z konusu olan ge&ccedil;miş kadar gelecektir de. TC, kapitalizm ve kom&uuml;nizmin temel unsurları arasında bir s&uuml;reklilik olmadığını, ancak GIK&rsquo;in Grundprinzipien&rsquo;i gibi metinlerin bunu varsaydığını &ouml;ne s&uuml;rmektedir. &Ouml;zellikle hangi s&uuml;reklilikler s&ouml;z konusudur? GIK&rsquo;in devrim vizyonunda ne &ouml;rg&uuml;tlenmenin, ne partinin, ne sendikanın, ne devlet işlevinin, ne değerin, ne k&acirc;rın, ne rekabetin, ne de yasaların y&ouml;nlendirdiği ekonomik faaliyetin s&uuml;rekliliği vardır. Ancak KAPD&rsquo;nin 1920 programında d&uuml;r&uuml;st&ccedil;e &ldquo;&ccedil;alışma y&uuml;k&uuml;ml&uuml;l&uuml;ğ&uuml;n&uuml;n acımasızca uygulanması&rdquo; olarak tanımladığı, ya &ccedil;alışma belgesi ve işyeri aracılığıyla dağıtım tarafından varsayılan ya da yokluğunda onları d&uuml;zenleyici olarak anlamsız ve etkisiz kılan bazı s&uuml;reklilikler kalır. &Uuml;cret bi&ccedil;imi, sosyal olarak gerekli emek zamanının ve soyut emeğin bir b&uuml;y&uuml;kl&uuml;k, bir &ouml;l&ccedil;&uuml; olarak hesaplanmasında hala gizli olan değer yasasının g&ouml;lgesini de beraberinde s&uuml;r&uuml;kleyerek bir şekilde varlığını s&uuml;rd&uuml;r&uuml;yor diyebiliriz. Marx&rsquo;ın belirttiği gibi, kişisel olmayan burjuva hakkı, &ouml;znesi ve yasasının h&uuml;cre bi&ccedil;imi korunur. Ancak emek sertifikasının konsey kom&uuml;nizminin ne &ouml;l&ccedil;&uuml;de olumsal ya da temel bir &ouml;zelliği olduğu a&ccedil;ık değildir &mdash; Mattick&rsquo;in son d&ouml;nem okumaları bunun temel olmadığını g&ouml;stermektedir.</p>
+1968’in açığa çıkardığı şey, derin bir öznesizleşme, işle özdeşleşmeme, çoğu zaman işçi hareketiyle özdeşleşmeme, çalışmayı reddetme, grevler ve sabotajlarda kendini gösteren, ancak nihilizme, sinizme ve pasifliğe de dönüşebilen bir olumsuzluktu:
-<p>Diğer s&uuml;reklilikler daha derinlerde yatmaktadır ve kom&uuml;nizasyonun ger&ccedil;ekten yeni bir şey sunduğu yer de burasıdır: şirket-bi&ccedil;iminin ve verili işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n devrim tarafından hızla ortadan kaldırılması ve şirket i&ccedil;inde &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin yerini şirkete karşı &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmeye bırakması ya da başarısız olması gerektiği y&ouml;n&uuml;ndeki olduk&ccedil;a zayıf bir iddia. O halde, eğer konseyden kasıt &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme ile işb&ouml;l&uuml;m&uuml; arasında verili bir ilişki ise, &ldquo;konsey&rdquo; diye bir şey olamaz. İşte bu noktada tarih yazımında, teoride ve tarihin kendisinde anlamlı bir kopuştan s&ouml;z edebiliriz. &Ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme ile işb&ouml;l&uuml;m&uuml; arasındaki ilişki, işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n şirket ve sanayi tarafından d&uuml;zenlenmesi, son birka&ccedil; on yılda değişmiştir; &ouml;yle ki &uuml;retim ara&ccedil;larının devrimci bir şekilde kamulaştırılması s&uuml;reci artık işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n a&ccedil;tığı kanalları takip edemez, artık basit&ccedil;e &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmiş fabrika gruplarının bir araya gelerek konseylere d&ouml;n&uuml;şmesi şeklinde ortaya &ccedil;ıkamaz, &ccedil;&uuml;nk&uuml; işb&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml;n kendisi &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;n&uuml;nde bir engel haline gelecektir. Sormamız gereken soru bunun neden olduğudur. Neden b&ouml;yle bir durum s&ouml;z konusu?</p>
+<quote>
-<p>Daha &ouml;nce de karşılaştığımız bir yanıta &ouml;znelci diyebiliriz; bu yanıt g&uuml;n&uuml;n &ccedil;alışma karşıtı ve antikonformist tutumlarında doğrulanmıştır. B&uuml;y&uuml;menin, refahın ve savaş sonrası patlamanın bir sonucu olarak, iş&ccedil;i sınıfı arzusu &uuml;cret taleplerinin, işyerinde tatmin edilebilecek m&uuml;cadelelerin ve işle &ouml;zdeşleşmenin &ouml;tesinde olgunlaştı. &Ccedil;alışmanın reddi, &ouml;ncelikle y&uuml;zyıl ortası kapitalizminin sahte &uuml;topyacılığının bir sonucu olarak ortaya &ccedil;ıkar. Debord&rsquo;un yazdığı gibi, kapitalizmin iyileştirme vaadinin yalnızca &ldquo;artırılmış bir hayatta kalma&rdquo; olduğu ortaya &ccedil;ıkar. Bu a&ccedil;ıklama Mayıs &rsquo;68 ve İtalya&rsquo;nın Hot Autumn/Creeping May&rsquo;i, ABD&rsquo;de 70&rsquo;lerin başındaki taban m&uuml;cadelesi dalgası i&ccedil;in iyi işliyor, ancak 2008&rsquo;den sonra hızlanan ve bir&ccedil;ok durumda kriz, durgunluk ve kitlesel işsizlik gibi ekonomik koşullarda ortaya &ccedil;ıkan m&uuml;cadele d&ouml;ng&uuml;s&uuml; i&ccedil;in daha az iyi. Theorie Communiste&rsquo;in a&ccedil;ıkladığı gibi, uzun gerileme d&ouml;nemi boyunca bu &ouml;znellik tuhaf bir mod&uuml;lasyona uğrar &mdash; işle &ouml;zdeşleşmeme daha karanlık bir tanıma dayanır, bu da emek s&uuml;recinin yeniden &ouml;rg&uuml;tlenmesiyle işyerindeki m&uuml;cadelenin sermaye i&ccedil;in, belirli bir firmanın, mesleğin ya da bailiwick&rsquo;in hayatta kalması i&ccedil;in bir m&uuml;cadeleye d&ouml;n&uuml;şmesidir. İş&ccedil;iler s&ouml;m&uuml;r&uuml;lmeye devam etmek, işten &ccedil;ıkarmalara ve yeniden yapılanmaya karşı m&uuml;cadele etmek i&ccedil;in, &ccedil;oğu &uuml;cret talebinin gayrimeşru olduğu, uluslararası ekonominin anemik b&uuml;y&uuml;me oranları tarafından engellendiği koşullar altında kendi kendilerini &ouml;rg&uuml;tl&uuml;yorlar. Bu durum, Fransa&rsquo;da 95&rsquo;ten sonra ortaya &ccedil;ıkan ve tasfiye tehdidi altındaki iş&ccedil;ilerin iflas etmiş, modası ge&ccedil;miş fabrikalarını kendi kendilerine d&uuml;zenlemek i&ccedil;in değil, m&uuml;mk&uuml;n olan en iyi kıdem tazminatı paketlerini almak i&ccedil;in devraldıkları &ldquo;intihar&rdquo; m&uuml;cadelelerinde a&ccedil;ık&ccedil;a g&ouml;r&uuml;lmektedir. Bir kimya fabrikası olan Cellatex&rsquo;te, genellikle &ccedil;evreye sızan 50.000 litre patlayıcı kimyasal maddeyi kamulaştırdılar ve fabrikayı patlatmak ya da kimyasalları nehre d&ouml;kmekle tehdit ettiler. Ancak istedikleri şey, zehir fabrikasını kendileri işletmek değil, saf ve basit paraydı.</p>
+Fabrikaların kontrolünün sendikalara bırakılması bir zayıflık göstergesiydi ama aynı zamanda sorunun başka bir yerde yattığının bilincinde olduklarının da göstergesiydi. Beş yıl sonra, 1973’te, Laval’daki büyük bir grevde işçiler üç hafta boyunca fabrikayı tamamen ve basitçe terk ettiler. Hakkında çok şey söylenen “de-politizasyon” gibi, şirkete, işe ve yeniden örgütlenmesine yönelik bu ilgi kaybı da ikirciklidir ve başka her şeyle ilişkilendirilmeden yorumlanamaz. Komünizm 1968’de kesinlikle mevcuttu, ama sadece rahatlatıcı bir şekilde, olumsuz olarak. 1968’de Nantes’ta ve daha sonra Barselona (1971) ya da Quebec’teki (1972) SEAT’ta, grevciler bölgeleri ya da şehirleri ele geçirecek, radyo istasyonlarını ele geçirmeye kadar gidecek, ancak hiçbir şey yapmayacaklardı: proleterlerin öz-örgütlenmesi “mümkündür, ancak aynı zamanda örgütleyecek hiçbir şeyleri yoktur” (Théorie communiste, n° 4, 1981, p. 21)
-<p>Bu &ouml;znel g&ouml;stergelerden yola &ccedil;ıkarak, sermayenin gelişimiyle her d&uuml;zeyde i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;miş olan iş&ccedil;i sınıfının gelişen bileşimine dair nesnel bir teori inşa etmek gerekir. Theorie Communiste&rsquo;in ve ayrıca N&eacute;gation&rsquo;dan Bruno Astarian&rsquo;ın yaklaşımı, Jacques Camatte&rsquo;ın Marx&rsquo;ın yeni yayınlanan metinlerine, &ouml;zellikle de Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve bazen &ldquo;Kapital&rsquo;in kayıp altıncı b&ouml;l&uuml;m&uuml;&rdquo; olarak anılan &ldquo;Dolaysız &Uuml;retim S&uuml;recinin Sonu&ccedil;ları&rdquo;na y&ouml;nelik teorik incelemesinden ilham almıştır. Son metinde Marx, kapitalizmin gelişiminin iki bi&ccedil;imi ve aynı zamanda aşaması olan sermayenin bi&ccedil;imsel ve ger&ccedil;ek ikamesi (ya da tabi kılınması, tahakk&uuml;m&uuml; [bundan sonra tahakk&uuml;m olarak ge&ccedil;ecektir]) arasında bir ayrım yapar. İlkinde sermaye, m&uuml;lkiyet haklarındaki bir değişiklik, yani bi&ccedil;imsel bir değişiklik (formwechsel) yoluyla halihazırda var olan bir emek s&uuml;recini kendine tabi kılar. Bi&ccedil;imsel tahakk&uuml;mde emek s&uuml;reci değiştirilmeden kalır, ancak &uuml;retim ara&ccedil;ları &uuml;zerindeki m&uuml;lkiyet bir kez ger&ccedil;ekleştiğinde, sermaye emek tasarrufu sağlayan teknikler ve ekipmanlar getirmekte &ouml;zg&uuml;rd&uuml;r ve bunlardan elde edilen ekstra gelir mal sahibine tahakkuk edecektir. Kapital&rsquo;in tartışmasız kitabın merkezi olan IV. b&ouml;l&uuml;m&uuml;, artı değeri yalnızca emeğin yeniden &uuml;retim maliyetlerini d&uuml;ş&uuml;rerek değil, iş&ccedil;i emeğini artırarak değil, aynı zamanda emeği yoğunlaştırarak ve &ccedil;oğaltarak, derin emek rezervlerinden yararlanarak &uuml;reten bu ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m bi&ccedil;imlerini, maddi tahakk&uuml;m bi&ccedil;imlerini detaylandırır.</p>
+</quote>
-<p>Bu hesaba g&ouml;re &ouml;z-y&ouml;netim, emek s&uuml;recinin y&ouml;n&uuml;n&uuml;n hala iş&ccedil;inin erişiminde ve g&ouml;r&uuml;ş alanında kaldığı, bi&ccedil;imsel tahakk&uuml;me karşılık gelen politik ufuktur. Emeğin temel bi&ccedil;imi sermaye tarafından t&uuml;ketilmediği s&uuml;rece, emeğin valorizasyon s&uuml;recinden kurtulmayı ve doğrudan ihtiya&ccedil; i&ccedil;in &uuml;retmeyi hayal etmesi m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Ger&ccedil;ek tahakk&uuml;mde, &uuml;retici g&uuml;&ccedil;ler sermayeye uygun bir şekilde yeniden d&uuml;zenlendiğinde, ancak insanlar i&ccedil;in zorunlu olmadığında, &uuml;retimin organizasyonu bir engel haline gelir. Artık valorizasyon s&uuml;recinden kurtulmak m&uuml;mk&uuml;n değildir, &ccedil;&uuml;nk&uuml; valorizasyon s&uuml;reci &uuml;retim s&uuml;recini yutmuştur. Kişi ancak zehir fabrikasını havaya u&ccedil;urabilir ya da onu emebilir.</p>
+Ama sorun fabrikada değilse, neredeydi? Ve zaten sorun neydi? Burada varsayılan, proleterlerin komünist teorinin henüz sindirmekte olduğu işçi özyönetimi eleştirisini çoktan kabul etmiş olduğudur — proleterler işçi komiteleri kurmadılar çünkü bir şekilde bu tür yapıların komünizme giden yolu tıkayacağını fark ettiler. Parlamento dışı sol partileri şişirmediler çünkü bu partilerin de kendilerini kapitalizme adapte ettiklerini, onun sadık muhalefeti haline geldiklerini fark ettiler.
-<p>Ancak bu tarihle ilgili sorunlar var, &ouml;zellikle de ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m&uuml;n yalnızca savaş sonrası patlama sırasında başladığı d&ouml;nemselleştirmenin aslında sermayenin tarihiyle uyuşmadığı ger&ccedil;eği. Ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m, 1820&rsquo;lerde İngiltere&rsquo;de b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;ekli sanayinin ortaya &ccedil;ıkmasından bile &ouml;nce başlar &mdash; Adam Smith&rsquo;in Ulusların Zenginliği&rsquo;ne başladığı &uuml;nl&uuml; toplu iğne fabrikası, İngiliz tarım kapitalizmini y&uuml;zyıllar &ouml;nce m&uuml;mk&uuml;n kılan d&ouml;rt tarla/karma hayvancılık mahsul sistemi gibi ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m&uuml;n bir &ouml;rneğidir. Aslında, bi&ccedil;imsel tahakk&uuml;m&uuml; kapitalist birikimin mantıksal bir &ouml;nkabul&uuml;nden ziyade tarihsel bir aşama olarak d&uuml;ş&uuml;nmek zordur &mdash; kapitalizm &ouml;ncesi emek s&uuml;re&ccedil;lerinin maddi olarak değiştirilmeden tahakk&uuml;m edildiği kesinlikle olur &mdash; ancak bu bir kuraldan ziyade istisna gibi g&ouml;r&uuml;nmektedir ve kapitalizme ge&ccedil;iş vakalarının &ccedil;oğunda, kapitalistler bi&ccedil;imsel kontrol&uuml; ele ge&ccedil;irdiklerinde, bu bi&ccedil;imsel kontrol&uuml; derhal ger&ccedil;ek kontrole, ger&ccedil;ek yeniden d&uuml;zenlemeye, maddi değişime d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;rler. Her hal&uuml;karda, bu sadece iddianın ilk kısmının, yani iş&ccedil;ilerin &ouml;z-y&ouml;netim projesini bi&ccedil;imsel bir alt-&uuml;st oluş d&ouml;nemine bağlayan kısmının karmaşıklaştırılması gerektiği anlamına gelir; yine de emek s&uuml;recinin k&acirc;r i&ccedil;in &uuml;retim tarafından s&uuml;rekli olarak yeniden d&uuml;zenlenmesinin eninde sonunda iş&ccedil;ilerin &ouml;zy&ouml;netiminin bir ufuk olarak artık anlaşılabilir olmadığı bir noktaya ulaştığı doğru olabilir.</p>
+1970’ler, özellikle Güney Avrupa’da, öznellik hakkındaki bu tezin doğrulanmasını sağladı. İtalya’da işin reddi ve çürümüş işçi örgütlerinden özerklik, ülkeyi iç savaşın eşiğine getiren isyancı bir hareketin sloganı haline geldi; solun faşizm ve otoriterlik tarafından tasfiyesinin spontan ve ensüreksiyoner olanı desteklediği Portekiz, İspanya ve Yunanistan’da yeni taktiksel ve stratejik aciliyetler Mayıs gazında görülenleri doğruladı. Polonya ve İran’da da işçi konseyleri ortaya çıktı, ancak büyük ölçüde işçilerin özyönetimi vizyonu olmadan, eski rüyadan bir şeylerin hâlâ yaşadığını gösteriyordu.
-<p>Sonu&ccedil; olarak, ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m anlatıları genellikle ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m aşamalarını, Fordizmin kitlesel iş&ccedil;isinin yerini Toyotizmin esnek iş&ccedil;isinin, dikey olarak &ouml;rg&uuml;tlenmiş holdinglerin yerini JIT ve fason &uuml;retimin aldığı ger&ccedil;ek bir tahakk&uuml;m&uuml; takip eden daha ger&ccedil;ek bir tahakk&uuml;m&uuml; kabul etmek zorunda kalır. &Ccedil;oğu zaman, bu genişletilmiş ikincilleştirme bi&ccedil;imlerinde s&ouml;z konusu olan, emek s&uuml;recinin emek olarak yeniden d&uuml;zenlenmesi değil, toplumun, işyerinin &ouml;tesindeki altyapının, valorizasyon taleplerini karşılamak i&ccedil;in ikincilleştirilmesidir &mdash; okullar, polis, k&uuml;lt&uuml;rel kurumlar vb. Ancak bu, ya &ldquo;ikincilleştirme&rdquo; teriminin genişlemesine ya da &uuml;retim ve emek kavramlarının anlamını yitirmesine yol a&ccedil;ar, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu sosyal bi&ccedil;imlerin &ccedil;oğu uzun s&uuml;redir kendilerini kapitalist yeniden &uuml;retime y&ouml;neltmişlerdir. Bu anlatıyı benimseyen kom&uuml;nizasyon akımı i&ccedil;indeki yazarlar i&ccedil;in daha &ouml;nemli olan şey, 1968 dolaylarında emek s&uuml;reci ile valorizasyon s&uuml;reci arasındaki ilişkide niteliksel bir değişimin kaydedilmesidir.</p>
+Olumsuz bir sav olarak, komünizasyon teorisi zamanın testinden geçmiştir. İşçi hareketinin ölmeye başlaması ve bununla birlikte işe ve işyerine yapılan her türlü öznel yatırım kuşku götürmez görünmektedir, ancak kanıtlanabilir olsa bile öznellik argümanı yeterli değildir. Böyle bir öznel değişim nereden kaynaklanmaktadır? Ne döngüsel ne de kendi kendini doğrulayan bir şekilde açıklanması gereken şey budur. En iyi açıklamalar yalnızca öznellikteki bir değişimin değerlendirilmesinden değil, kapitalizmin yeniden yapılandırılmasının incelenmesinden yola çıkmıştır. Yeni taktikler ve yeni tutumlar, işin ve kapitalizmin doğasındaki değişikliklere işaret etmektedir. Başka bir deyişle, işçilerin hem sorunu hem de çözümü sezmiş olmalarından ziyade, kapitalist girişimin geliştiği haliyle, mülkiyet ve tekniğin iç içe geçmesiyle ilgili olarak, işçilerin öz yönetim vizyonunu engelleyen bir şey vardır.
-<p>Theorie Communiste i&ccedil;in bu, sadece sınıfın kendi i&ccedil;inde değil, aynı zamanda kendisi i&ccedil;in sınıfın da &ldquo;m&uuml;cadelenin ikincilleştirilmesi&rdquo; gibi bir şeye d&ouml;n&uuml;ş&uuml;r. TC&rsquo;nin şematik tarihleri, kapitalizmi g&ouml;rece istikrarlı yapılarla karakterize edilen birbirini izleyen emek rejimlerine ayıran Althusser sonrası D&uuml;zenleme Okulu&rsquo;na &ccedil;ok şey bor&ccedil;ludur. B&ouml;ylece, kendisi de Birinci D&uuml;nya Savaşı&rsquo;ndan sonra devrim tehdidine ve 1930&rsquo;lardaki &ccedil;&ouml;k&uuml;ş&uuml;ne bir tepki olan &ldquo;Fordist&rdquo; d&ouml;nemin sınıf uzlaşması, uzun Mayıs ayında dağılır ve 1980&rsquo;lerin yeniden yapılanmasında yerini yeni bir emek rejimine bırakır. Birincisi, iş&ccedil;i sınıfı &uuml;cretlerini (y&uuml;ksek) verimlilik artışına bağlayan ve kitleselleşen iş&ccedil;i sınıfının birikimin bir ortağı olarak g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; ulusal anlaşmalarla karakterize edilirken, ikincisi, &uuml;cretlerin (daha yavaş) b&uuml;y&uuml;meden yeni bir şekilde ayrılması ve k&acirc;r i&ccedil;in &uuml;retim talepleri tarafından dikte edilen, b&uuml;y&uuml;meden elde edilen t&uuml;m getirilerin sermayeye tahakkuk etmesi ve t&uuml;m &uuml;cret taleplerinin bir engel olarak g&ouml;r&uuml;lmesi y&ouml;n&uuml;ndeki yeni bir gereklilikle karakterize edilir. Bu yeni d&ouml;nemde sadece emeğin değil, sınıf m&uuml;cadelesinin, en azından at&ouml;lye zeminindeki sınıf m&uuml;cadelesinin de alt edildiğini s&ouml;yleyebiliriz. Egemen sınıfın artık uzlaşmaya ihtiyacı yok &mdash; her g&uuml;n masadaki t&uuml;m fişleri kapabilir. Ortaya &ccedil;ıkan sınıf m&uuml;cadelesi, s&ouml;m&uuml;r&uuml;lme hakkı i&ccedil;in rekabet eden ya da iş&ccedil;i sınıfı emekli maaşlarının ya da on yıllar &ouml;nce &ouml;denmiş ve dağıtılmış diğer sosyal &uuml;cretlerin &ccedil;ar&ccedil;ur edilmesine karşı savaşan bir hayatta kalma m&uuml;cadelesidir. Yeni durum, proletaryanın emek olarak kendi konumlanışının, devrimci m&uuml;cadeleler de dahil olmak &uuml;zere, m&uuml;cadele i&ccedil;in kullanılacak bir kaldıra&ccedil;tan ziyade bir engel haline geldiği, sermaye ve emek arasındaki &ldquo;karşılıklı ima&rdquo; durumudur. Ama hangisi &ouml;nce gelir? &Uuml;cret taleplerinin gayrimeşruluğu, sermaye ve emeğin karşılıklı olarak birbirini i&ccedil;ermesinin nedeni midir yoksa tam tersi mi? Bu, sorulmaya değer bir soru gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor &ccedil;&uuml;nk&uuml; orijinal test &ouml;rneklerimiz &mdash;İtalya ve Arjantin&mdash; her ikisi de kriz nedeniyle iş&ccedil;i sınıfı taleplerinin meşrulaştırıldığı durumları i&ccedil;eriyor. Dolayısıyla t&uuml;m bu &ouml;rnekleri kapsayabilecek bir anlatıya ihtiya&ccedil; vardır.</p>
+Mayıs ayı sona erdikten sonra Censier’de ultra solun genel toplantıları devam etti ve bu soruları tartıştı. Buldukları ilk cevap, kapitalizmin artık doğrudan komünizme geçişi mümkün kılacak kadar üretken hale geldiği ve işçilerin de bunun farkında olduğuydu. 1968, ücret taleplerinin bir dizi niteliksel talep tarafından bastırıldığı göreli bir bolluk anında meydana geldi. Proletarya, üretkenliği ücretlere ve işçi sınıfını kapitalist birikimin zorunluluklarına bağlayan “artırılmış hayatta kalma” anlayışını reddederek, tüm gelişimsel mantıklardan kopmuş görünüyordu. O halde, Censier komitelerinde,
-<p>Bu anlatının bir versiyonu, tarihi birbirini izleyen bir dizi rejim olarak g&ouml;rmek yerine, t&uuml;m rejimleri kesen tek bir y&uuml;klemi vurgulayan Endnotes tarafından sağlanan tarihte bulunabilir: end&uuml;stri, yani emek s&uuml;recinin fabrika ve &ouml;zellikle de s&uuml;rekli akış fabrikası tarafından ger&ccedil;ek anlamda tahakk&uuml;m edilmesi ve bunun endekslediği demografik ve ekonomik ge&ccedil;işler. Endnotes, sınıf m&uuml;cadelesinin doğasında bir şeylerin değiştiği fikrini Theorie Communiste&rsquo;ten alır, ancak referans &ccedil;er&ccedil;evesini at&ouml;lyenin dar alanının &ouml;tesine genişletmeyi başarır. Marx ve takip&ccedil;ileri iş&ccedil;i hareketinin işyerinin teknik bileşimi, b&ouml;l&uuml;nmeleri ve k&uuml;melenmeleri tarafından yaratıldığını hayal etmekten hoşlansalar da, bu her zaman h&uuml;sn&uuml;kuruntu bir d&uuml;ş&uuml;nce olmuştur. At&ouml;lye, iş&ccedil;ileri ancak onları diğer iş&ccedil;ilere karşı b&ouml;lerek birleştirmiştir. Var olduğu yerlerde geniş ve kalıcı birlik ya m&uuml;cadelenin gerekliliklerinin bir sonucu olarak ortaya &ccedil;ıktı ya da başka mekanizmalara dayanmak zorunda kaldı: siyasi program, ahlaki telkin ya da k&uuml;lt&uuml;rel kurumlar. En b&uuml;y&uuml;k &ccedil;atışmaların yaşandığı yerler sadece yarı vasıflı iş&ccedil;ilerin b&uuml;y&uuml;k işyerlerinde toplandığı yerler değildi, ancak bu da &ouml;nemliydi. Patlayıcı &ccedil;atışmalar, daha ziyade, bu iş&ccedil;ilerin zaten ortak bir kimliği paylaştığı durumlarda ortaya &ccedil;ıkmıştır &mdash; bir&ccedil;ok kişinin belirttiği gibi, Hot Autumn&rsquo;da en isyankar iş&ccedil;iler g&uuml;neyden gelen g&ouml;&ccedil;menlerdi, birbirleriyle kuzeyin ırk&ccedil;ılığıyla &ouml;zdeşleşmişlerdi ve g&uuml;neyin ahlaki ekonomilerinden bir şiddet taktikleri repertuarı getirmişlerdi. B&ouml;yle pek &ccedil;ok vaka var, ama belki de şimdi her zamankinden daha az.</p>
+<quote>
-<p>Dolayısıyla iş&ccedil;i hareketi, sınıfın bizzat sınıf m&uuml;cadelesi tarafından aktif olarak b&ouml;l&uuml;nd&uuml;ğ&uuml; durumlarda, stratejik ve taktiksel olarak sınıf birliğini &uuml;reterek bileşim sorununu &ccedil;&ouml;zmekle g&ouml;revlendirilmişti. Bu, sadece at&ouml;lyede değil, &ouml;zellikle proleter toplulukta da bir iş&ccedil;i sınıfı otonomisi projesi gerektiriyordu. Partinin, sendikanın rol&uuml; buydu: bir d&uuml;nya &uuml;retmek ve bu d&uuml;nyadan bir devrim başlatmak. Michael Heinrich&rsquo;in d&uuml;nya g&ouml;r&uuml;ş&uuml; Marksizmi ile eleştirel Marksizm arasında ayrım yapma girişimi, ikinci ve &uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; enternasyonal d&ouml;nemi Marksizminin projesinin sadece bir d&uuml;nya g&ouml;r&uuml;ş&uuml; değil, &ccedil;ok daha &ouml;nemlisi bir d&uuml;nya &uuml;retmek olduğunu kabul etmemektedir. Ancak sorun şu ki, devrim yapma zamanı geldiğinde, bunu yapmaya istekli olanlar proleter d&uuml;nyayı yok etmek, ondan kopmak zorunda kalırken, &ccedil;oğu kişi tam da daha iyi bir yaşama giden daha kolay bir yol gibi g&ouml;r&uuml;nd&uuml;ğ&uuml; i&ccedil;in bu alanı kapitalizm i&ccedil;inde tutmayı umuyordu. K&uuml;resel devrimin başarısızlığından sonra uyum sağlamayan kurumlar yok edildi ve geriye kalanlar otonomilerini sadece ismen korudular. Otonomi bu andan itibaren artık sessiz değildi; sadece molotoflarda ve işgallerde bulunabilir, uğruna savaşılabilir, ayaklanmaların ortasında ve radikal gettolarda inşa edilebilirdi. Proleter k&uuml;lt&uuml;r, piyasa ve ulus-devlet tarafından yutuldu.</p>
+Birleşme noktası, proletaryanın dünyayı değiştirmeden önce kendisini sosyal bir güç olarak kurmak zorunda olmadığı inancıydı. Dolayısıyla yaratılacak, uyandırılacak ya da umut edilecek bir işçi örgütü yoktur. Kapitalizm ile komünizm arasında bir geçiş üretim tarzı yoktur. Proletaryanın dünyayı ve kendisini onunla birlikte komünizeleştirmesi için yaptıklarının dışında özerk bir proleter örgütlenme yoktur.
-<p>Bileşim sorununu miras alıyoruz ama &ccedil;&ouml;z&uuml;mlerini değil. Artık başlayabileceğimiz varsayımsal, pratik bir sınıf birliğine bile sahip değiliz. Sınıf birliği en iyi ihtimalle projeseldir (basit&ccedil;e baskıcı olmadığında) ve ayrıca her zaman, &ouml;yle g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor ki, herhangi bir g&uuml;&ccedil;le dile getirildiğinde, sınıflar-arasıcılıkla lekelenir: Occupy&rsquo;ın biz %99&rsquo;uz s&ouml;ylemi ya da gilets jaunes&rsquo;in hayat pahalılığına odaklanması, her ikisi de proletarya ile pek ilgisi olmayan sosyolojik sınıf kavramlarına dayanıyor. Ya da varoluşsal ve evrensel niceliklerle ifade edilir: siyahilerin hayatı &ouml;nemlidir, su hayattır, t&uuml;m polisler pi&ccedil;tir, proletaryanın adını kapitalist m&uuml;lks&uuml;zleştirme y&ouml;ntemleri aracılığıyla, her zaman aynı anda hem gerekli hem de aşırı g&ouml;r&uuml;nen devlet şiddeti aracılığıyla s&ouml;ylediği bi&ccedil;imler.</p>
+</quote>
-<p>Endnotes&rsquo;un bu sohbete kattığı şey, &ouml;zellikle, iş&ccedil;i hareketini on yıllar ve y&uuml;zyıllar boyunca kolayca g&ouml;zlemlenebilen ekonomik ayrıntılarla ilişkilendirme ve bunu hem titizlikle hem de gereksiz akademik gevezeliklerden uzak bir şekilde yapma becerisiydi. Anlattıkları hikayenin &ouml;z&uuml;nde, emeği ve insanları &uuml;lkeden &uuml;lkeye ama giderek daha hızlı bir zaman diliminde devrimcileştiren ve yeniden d&uuml;zenleyen ge&ccedil;ici bir sosyal s&uuml;re&ccedil;le, sanayileşmeyle ger&ccedil;ek tahakk&uuml;m&uuml;n &ouml;zdeşleştirilmesi yatmaktadır. İkinci D&uuml;nya Savaşı&rsquo;ndan sonra İtalya&rsquo;da g&ouml;zlemlenen sıkıştırılmış demografik ve end&uuml;striyel ge&ccedil;iş, daha b&uuml;y&uuml;k ve daha etkileyici bir &ouml;l&ccedil;ekte Japonya&rsquo;da, ardından Asya Kaplanları&rsquo;nda ve son olarak &Ccedil;in ve Hindistan&rsquo;da tekrarlanmıştır. Ancak bu s&uuml;re&ccedil; her seferinde teknolojik kapasitelerin tamamını devralıyor, yani &uuml;retim daha fazla ve hızlı bir şekilde artıyor. Artık &Ccedil;in ve Hindistan bile toplamda sanayisizleşirken, &Ccedil;in sermayesi Afrika&rsquo;ya, G&uuml;ney Asya&rsquo;ya ve &ouml;tesine ge&ccedil;erken, bu s&uuml;re&ccedil; sona ermiş olabilir. Uzaydan bu şekilde bakıldığında, kapitalizmin tarihinin bir başlangıcı, bir ortası ve şimdi daha kısa ya da daha uzun bir sonu varmış gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor. Proletarya ve projeleri kapitalizmin &uuml;r&uuml;nleri olduğu &ouml;l&ccedil;&uuml;de, iş&ccedil;i hareketi de bu birikim ve b&uuml;y&uuml;me yapısının, d&uuml;nya proletaryasının korkun&ccedil; konumunu ve 1965&rsquo;ten bu yana değişen g&uuml;&ccedil;ler dengesini a&ccedil;ıklayan inişli &ccedil;ıkışlı y&uuml;kselişte ger&ccedil;ekleşen olanaklarının ifadesidir.</p>
+1970’lerin krizi ortaya çıktıkça bu değerlendirmenin gözden geçirilmesi gerekecekti. Reformizm masadan kalkmamış, tamamen değişmişti. İtalya’da, 1969’un Hot Autumn’ı ve onu izleyen canlanmış proleter hareketinde, özerklik ve işçi iktidarı parolalarının mümkün kıldığı politikanın ve çalışmanın reddi, bunun yerine, iktidarı maksimaliteden ziyade farklılığında yatan, gerçekleştirilebilir talepler denizinde yüzüyordu. İtalya’da Mayıs’ın dolaysızlıkları yerel, moleküler, çoğunlukla kapsamı ve süresi bakımından ensüresikyoner hale geldi ve devrime ancak iç savaş yoluyla götürebilir gibi göründü.
-<p>Bu hikayeye belki bazı yeni detaylar ve daha fazla spek&uuml;lasyon getiriyorum. Benim asıl ilgilendiğim konu, bu teorinin bug&uuml;nk&uuml; devrimci beklentilerimiz &uuml;zerindeki etkileri. Sadece kapitalizmin eğilimlerinin ve yapılarının analizi temelinde kapitalizmden &ccedil;ıkış i&ccedil;in herhangi bir yol &ouml;ng&ouml;rebiliriz. Theorie Communiste&rsquo;in anlattığı hikaye, sermaye ve emeğin proleter m&uuml;cadele i&ccedil;inde ve aracılığıyla diyalektik olarak i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;mesini vurgular; Endnotes ise sermaye ve iş&ccedil;i hareketinin birlikte gelişimini vurgular. İkisi arasında, sermayenin uzun gerileme d&ouml;nemi boyunca krizi pasif bir şekilde karşılamadığı g&ouml;zlemleniyor. Ger&ccedil;ek t&uuml;ketimin daralan ufku, &uuml;retkenlik idol&uuml;ne kurban edilen milyonlarca emek&ccedil;inin azalan getirileri, k&uuml;resel fabrikayı m&uuml;mk&uuml;n olan en ucuz işg&uuml;c&uuml;ne erişim etrafında yapılandırarak, işyeri &ouml;rg&uuml;tlenmesini engellemek i&ccedil;in &ouml;zel olarak tasarlanmış bir işb&ouml;l&uuml;m&uuml; kurarak ve fenomenolojik d&uuml;zeyde sınıf aidiyetinin azalmasını a&ccedil;ıklayan etkilerle sermayeyi bir &ccedil;ılgınlığa s&uuml;r&uuml;kledi. Bu hi&ccedil;bir şekilde sınıf varlığının, sınıf kimliğinin, iş&ccedil;ilerin ve iş&ccedil;i sınıfının sonunun geldiğini g&ouml;stermez. Ancak iş&ccedil;iler proleter olarak, m&uuml;lks&uuml;zleştirilmiş insanlar olarak değil de iş&ccedil;i olarak m&uuml;cadele etmekte giderek daha fazla zorlanmaktadır. Bunun a&ccedil;ıklamaları, yukarıda sunulan farklı analiz d&uuml;zeylerini birleştirerek belirttiğim gibi, &ouml;znel olmaktan ziyade teknolojik ve &ouml;rg&uuml;tseldir. Sonu&ccedil; olarak bug&uuml;n, Joshua Clover&rsquo;ın &ldquo;Riot. Strike. Riot.&rdquo; adlı kitabında belirttiği gibi, sınıf m&uuml;cadelesi dolaşım alanında, işyeri kalesinin dışında ortaya &ccedil;ıkma eğilimindedir.</p>
+Ancak İtalya’nın genişleyen, “Creeping” May’i, işçilerin sendikalara ve işverenlere karşı başlattıkları ve sonunda sendikaların kendileri için çözmesine izin verecekleri bir mücadele olması bakımından Fransa’dakine benziyordu. Fransa’da olduğu gibi, 60’ların sonundaki öğrenci radikaller fabrikadaki işçilerle bağlantı kurdular, ancak İtalya’da bu bağlantı daha verimli oldu ve Marksist entelektüeller ile vahşi grevciler arasında kalıcı ve karşılıklı bir bağ oluşturdu. Hızlanan büyüme ve değişen işbölümü karşısında verimliliği ücretlere bağlayan toplu pazarlık yapısının bozulduğu kuzeydeki pek çok tesisten biri olan Milano’daki Pirelli kauçuk fabrikasında “üniter taban komiteleri” (CUB’ler) ortaya çıktı ve iş sahaları içinde ve arasında ustabaşılardan bağımsız temas ağları oluşturdu. Operaist dergisi Quaderni Rossi’nin ve daha sonra Potere Operaio’nun fikirlerinden etkilenen ve öğrencilerin işçilerle eşit düzeyde katılabildiği taban komiteleri, üretim oranlarını hedef alarak ve sabotaj da dahil olmak üzere her türlü aracı kullanarak fabrika genelindeki oranları belirlemek için bir yavaşlatma grevi olan autoriduzione (otomatik azaltma) uygulamasıyla iktidarlarını hissettirdiler. Bu andan itibaren, teori ve pratiği birbirine bağlayan otomatik azaltma, geniş bir red repertuarı için gerçek bir metonim haline gelecektir.
-<p>Son on yıl, aşağı yukarı t&uuml;m bu tezlerin g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir şekilde doğrulanmasını sağladı. Arap Baharı&rsquo;nın plaza işgallerinden, meydan hareketlerine ve Occupy&rsquo;a, Ferguson ve George Floyd ayaklanmalarının otoyol blokajlarına ve isyanlarına, gilets jaunes&rsquo;in işgal edilmiş kavşaklarına ve Hong Kong&rsquo;un s&uuml;r&uuml; taktiklerine kadar son on yılın bir anlamda dolaşım m&uuml;cadelesi olmayan hi&ccedil;bir b&uuml;y&uuml;k ayaklanması yoktur. Aynı zamanda bu m&uuml;cadeleler, kom&uuml;nizasyon analizinin &ccedil;izdiği sınırları aşmak yerine, bu sınırlar i&ccedil;inde kendilerini yeniden tanımlıyor gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor. Siyaset geri d&ouml;nd&uuml;, her ne kadar zamanın tınısı belirgin bir şekilde antipolitik kalsa da. Yarının austerianları kendilerini bug&uuml;n&uuml;n reformcuları olarak sunuyorlar. 2010&rsquo;ların başındaki &ouml;zg&uuml;rleştirici m&uuml;cadeleler, pop&uuml;lizm, milliyet&ccedil;ilik ve r&ouml;vanşizm, d&uuml;ped&uuml;z neofaşizm olmasa da, devlet g&uuml;c&uuml;n&uuml; yeniden y&ouml;nlendirme kapasitesi olmasa da harekete ge&ccedil;irme yeteneği g&ouml;sterdiğinden, korkun&ccedil; bir tepkiye yol a&ccedil;tı. Bunların hi&ccedil;biri orijinal analizler tarafından iyi &ouml;ng&ouml;r&uuml;lmemişti ve bu nedenle ger&ccedil;ek bir d&uuml;ş&uuml;nceyi hak ediyor.</p>
+Pirelli’deki olaylar ve CUB’lerin Milano-Turin-Genoa sanayi üçgeninde yayılması, Mario Tronti’nin İşçiler ve Sermaye’de (1967) öne sürdüğü tek taraflı “sınıf nefreti bilimi”ni güçlü bir şekilde doğruladı. Orada, 1960’ların başındaki ve ortasındaki mücadelelere uygun olarak, “işçi sınıfının sermayeye reformizmi dayatma ve ardından bu reformizmi işçi sınıfı devriminin amaçları için kaba ve hazır bir şekilde kullanma konusundaki politik kapasitesini keşfettiğini ya da yeniden keşfettiğini” savunmuştu. Üretim hedefleri ve ücretler üzerinde anlaşmak için partileri, sendikaları ve işveren birliklerini pazarlık masasına getiren Keynesyen planlamacı devlette, aslında işçi sınıfının birincil ekonomik belirleyici olan üretkenliği belirleme gücü görüldü. Tronti, ekonominin hızını belirleyenlerin işçiler olduğunu ve sermayenin de buna yanıt vermek için çabaladığını savunuyor. Pirelli işçilerinin ekonominin çarklarının hangi hızda döneceğini belirlemesi, sermaye ile emek arasındaki tersine çevrilmiş ilişkinin açık bir teyidiydi.
-<p>Bununla birlikte, kapitalizmin kom&uuml;nizasyon teorisi tarafından sıralanan eğilimleri hala ge&ccedil;erliliğini korumaktadır. Devrimin &ouml;n&uuml;ndeki sınırlar ve engeller teorisi doğrulanmıştır. Ancak kom&uuml;nizasyon teorisi aynı zamanda, g&ouml;zlemlenen bu &ouml;zelliklere dayanarak gelecekteki bir devrimin nasıl ortaya &ccedil;ıkması gerektiğine dair bir teoridir. Başka bir deyişle:</p>
+Ancak Tronti’ye göre otomatik azaltma aracı, öz-örgütlenmeyi (burada tamamen olumsuz) öz-yönetime dönüştürebilecek bir direksiyondan yoksundur. Bu konuda o ve Bordiga hemfikirdir: proleter red stratejisini taktiksel merkezileşme yoluyla sosyalizme dönüştürebilecek olan yalnızca koordinatör partidir. Reformizm devrime taşabilir, ama sadece partinin yapısı aracılığıyla. Ancak bu taşma, partilerin ve sendikaların sınırlarını aştı ve bunun için yeni bir kap bulunamadı: otomatik azaltma, sadece ücretlerin değil, fiyatların, ulaşımın, kiranın, kamu hizmetlerinin, konutların belirlenmesine yönelik bir dizi taktiğe atıfta bulunuyordu. Taban komiteleri, fabrika genelinde militan ağlarına ve diğer örgütlerle bağlantıya ihtiyaç duyuyordu, ancak bazılarının düşündüğü gibi üretim süreci üzerinde iktidarı ele geçirmek için değil, işverenleri taviz vermeye zorlamak için örgütlenmişlerdi. Otomatik azaltma, proletaryanın üretim araçlarından bağımsız ve onlara karşıt bir güç olarak öz örgütlenmesi anlamına geliyordu. Hızlandırmaya karşı mücadele ücret mücadelesiyle bir ve aynıydı, bu da mücadelenin ancak doğrudan eylem yoluyla tek taraflı olarak sonuçlandırılabileceği anlamına geliyordu. Müzakere kaçınılmazdı ve bu noktada ultra sol örgütler kolayca bozguna uğratılabiliyordu. Partiler can çekişirken, sendikalar dirençli ve esnek olduklarını gösterdiler ve Fransa’da olduğu gibi, işyeri demokrasisinin dilini ve hareketin yeni niteliksel taleplerini hızla benimsediler.
-<blockquote>
-<p>T&uuml;m teorik &uuml;retimin geri d&ouml;nmesi, y&uuml;zleşmesi ve bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m bulması gereken temel sorun şudur: Proletarya &ndash;tam anlamıyla kapitalist &uuml;retim tarzının bir sınıfı olarak, bu &uuml;retim tarzı i&ccedil;inde sermaye ile &ccedil;elişkisi i&ccedil;inde hareket ederek&ndash; sermayeyi, dolayısıyla t&uuml;m sınıfları ve dolayısıyla kendisini nasıl ortadan kaldırabilir; yani kom&uuml;nizmi nasıl &uuml;retebilir?</p>
-</blockquote>
+Reddin öz-örgütlenmesi, resmi solun dilinin bir parçası haline gelen işçilerin öz-yönetimine yönelmek yerine ondan uzaklaştı. İşyerinde métier’i örgütlü pasiflikti. Olumlu eylemleri ve kamulaştırmaları ise genellikle işyeri dışında gerçekleştiriliyordu. Proleter alışveriş çılgınlıkları, konut bloklarının işgali. İşyerindeki karşı planlama ancak dolaylı olarak planlamaya dönüşebilirdi, çünkü işbölümünün kendisini amaç olarak alıyordu — vasıflı ve yarı vasıflı işçiler, erkekler ve kadınlar, yöneticiler ve yönetilenler arasındaki ayrımlar. Herhangi bir proleter devrim ve planlama vizyonu, zorunlu olarak, bu bölünmelerin ötesinde değil berisinde inşa edilecektir. Ancak belki de bu nedenle, operaismo ve autonomia taraftarlarının komünist geçiş üzerine düşünceleri, araçlar ve amaçlar arasındaki, bir yanda proleter güçlenme, örgütlenme ve mücadele ile diğer yanda amaç olarak komünizm arasındaki ayrımı reddetme eğilimindedir.
-<p>Eğilimlerin analizi bu soruyu yanıtlamanın sadece ilk adımıdır. Bir yanda kapitalizmin eğilimleri, diğer yanda kom&uuml;nizmin sınavı arasında devrimin g&ouml;revleri, kopuşun, savrulmanın, atılımın, kom&uuml;nist &ouml;l&ccedil;&uuml;n&uuml;n teorisi yatar.</p>
+O halde, işyeri öz-örgütlenmesinin karşı karşıya olduğu sınırları en açık şekilde İtalya’da görebiliriz. Öz-örgütlenme yeni bir sorunsal haline gelmiş, sanayinin yüzyıl ortasında yeniden şekillenmesiyle parçalanmıştır. İşçiler; kadın, göçmen, parça başı ücretle çalışan işçi, teknisyen vb. olarak işbölümündeki kendi konumlarına karşı mücadele etmektedir. Öz-örgütlenmenin özü başka bir yerde, ya üretim araçlarından bağımsız olarak proletaryada ya da bu üretim araçlarının gelecekteki komünist dönüşümünde yatmalıdır. Devrim için gerekli olan şey öz-örgütlenme değil, öz-örgütlenmenin öz-örgütlenmesidir ki bu da bir öteki-örgütlenme, kapitalizmden miras kalan yerler sisteminin yeniden kodlanması anlamına gelir. Theorie Communiste’in bu kavrayışı özetleyerek yazdığı gibi, “öz-örgütlenme devrimin ilk eylemidir; daha sonra devrimin aşması gereken bir engel haline gelir.”
-<h4><strong>Yarıklar ve Sapmalar</strong></h4>
+Bu formülasyonda güçlü ama aynı zamanda kesin olmayan bir şey var — öz-örgütlenmeyi nesne ve özne olarak, engel ve faaliyet olarak birbirinden ayıran nedir? Bu, öz-örgütlenmenin kendisinde değil, yukarıda da belirtildiği gibi, değişen işbölümünde bulunabilir. Çünkü öz-örgütlenmenin özünde, yeri olmayanların öz-örgütlenmesi olsa bile, bir yer, bir aidiyet nosyonu vardır. Kişi bulunduğu yerde mücadele etmekten başka bir şey yapamaz, ancak kişi orada kalırsa, o zaman mücadelenin yerler sistemini aşmak yerine pekiştirmesi mümkün olabilir. Bu nedenle öz-örgütlenme, sol ve işçi hareketinin altında yatan hak, mülkiyet ve aidiyet yasaları ile çatışmaya girecek ya da kapitalizmin yeniden üretimi olan bir hiç haline gelecektir.
-<p>Bu dizinin altıncı b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde, Theorie Communiste&rsquo;in &eacute;cart kavramını, sınıf eylemi i&ccedil;indeki sapmayı (ya da yarılmayı) tartıştım ve kendi form&uuml;lasyonumu denedim. Hatırlayacağımız gibi, &eacute;cart teorisi &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin yetersizliği ile m&uuml;cadele etmeye &ccedil;alışmaktadır. &ldquo;&Ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenme devrimin ilk eylemidir; daha sonra devrimin aşması gereken bir engel haline gelir.&rdquo; Ger&ccedil;ek anlamda diyalektik bir kavram olan &eacute;cart, hem bu aşmanın şekli hem de onun tarafından kapatılması gereken yarık ya da boşluktur. Bu yarık-savrulma, bu diyagonal ya da yanal yarık, &ouml;nerdiğim gibi, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;teki-&ouml;rg&uuml;tlenmesi ya da aynı anlama gelen &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmesi olarak d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lebilir. &Ouml;zetle, sapma teorisi, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z&uuml;n&uuml;n sorunlu olduğunu, kom&uuml;nist hareketin altında yatan ancak kom&uuml;nizm hareketinin &ccedil;&ouml;zmek zorunda kalacağı hak, m&uuml;lkiyet ve aidiyet kavramlarına bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.</p>
+İtalyan 70’lerinden bu yana “otonomi” çoğu zaman öz-örgütlenmenin kapladığı alanı kapladı — doğrudan eylem, doğrudan katılım ve can çekişen solun kurumlarından bağımsızlık konusunda bir ısrar. Ancak arada bir fark vardır. Otonomi, üretim araçlarını kendi kendine yönetme projesinden arındırılmış bir öz-örgütlenmedir — komünizm hedefi bastırıldığı için fantezileri ayrılma, kaçma ve sürekli anabasis fantezileri olma eğilimindedir. Neye karşı otonomi? Ve kimden? Ve hangi amaç için? Otonominin heteronomiyle ilişkisi dışında bir anlamı yoktur; pozitif bir projenin adı olarak aşkınlık yerine içkinliği seçer ve komünizmin hayaletinden vazgeçer. Aşırı solun dilindeki değişim —belki de en çok 90’lar ve 00’larda, eski tematikleri yeniden canlandıran yeni bir kriz komünizminin dönüşünden önce görülebilir— yirmi birinci yüzyılda komünizmin yeni beklentilerine işaret ediyor. Sermayeyi ancak kaçılması gereken bir Mısır olarak hayal edebiliriz.
-<p>Bunu daha az soyut hale getirmek niyetindeyim, ancak &ouml;nce &ccedil;eviri &uuml;zerine ge&ccedil;ici bir s&ouml;z. &Eacute;cart pek &ccedil;ok anlama gelen bir kelimedir &ndash; en başta bir tren ile bir platform veya bir eylemin niyetleri ile sonu&ccedil;ları arasındaki gibi boşluk veya mesafe. Aynı zamanda ger&ccedil;ek ve nominal bir değer arasında olduğu gibi tutarsızlık veya istatistiksel varyans anlamına da gelebilir, ancak son olarak bir otomobilin veya belki de bir sınıf olarak eyleminin sınırlarıyla y&uuml;zleşen devrimci bir proletaryanın yaptığı gibi sapma veya deviasyon anlamına da gelebilir. Theorie Communiste bu kelimeyi genellikle &ldquo;yarık&rdquo; ya da &ldquo;boşluk&rdquo; (ya da belki &ldquo;hata&rdquo;) anlamına yakın bir anlamda kullanır, &ccedil;&uuml;nk&uuml; genellikle iki y&uuml;klem arasında, tipik olarak bir yanda proletaryanın sermaye i&ccedil;indeki yeniden &uuml;retimini sorgulayan eylemler ile diğer yanda onu sermayenin kendini yeniden &uuml;retiminin bir par&ccedil;ası olarak doğrulayan eylemler arasında bir &eacute;cart&rsquo;tan [entre] bahsederler. Bu t&uuml;r bir s&ouml;zdizimsel yapı (&eacute;cart entre), konuyla ilgili ilk yazıları olan &ldquo;Theorie de l&rsquo;&eacute;cart&ldquo;ta terimle tutarlı bir şekilde kullanılmıştır, ancak &ldquo;The Present Moment&rdquo; gibi daha sonraki metinlerde, sınıf m&uuml;cadelesi alanındaki &eacute;cartların &ccedil;oğalmasından bahsederek terimi &ccedil;oğullaştırırlar, &ouml;yle ki bu metnin &ccedil;evirmeni terimi &ldquo;yarık&rdquo; yerine &ldquo;sapma&rdquo; olarak &ccedil;evirmiştir. Her ne kadar TC bu terimi hala sapmadan ziyade yarılmaya daha yakın bir anlamda kullansa da &mdash; &ldquo;kayma&rdquo; g&uuml;zel bir uzlaşma olabilir&mdash; bazı durumlarda sapmanın hem zorlanmış hem de zorlanmamış olduğu hissini sevdiğim i&ccedil;in sapmanın &ccedil;evirisini yarılmanın imalarına tercih ediyorum. Otoyolda bir &ccedil;akal dolaşır; bir araba ondan ka&ccedil;ınmak i&ccedil;in yoldan sapar ve sonra başka bir araba da ona &ccedil;arpan arabadan ka&ccedil;ınmak i&ccedil;in yoldan sapar. Proletaryanın bir kesiminin kendisini kapitalist yeniden &uuml;retim devrelerinden kopmaya ve tarihin yaklaşan trafiğine girmeye zorlandığı anlar da b&ouml;yledir.</p>
+Eğer bu dinamiklere tanık olunan sadece İtalya ya da sadece Fransa olsaydı, komünizasyonun pek de bir teorisi olmazdı. Bu iki ülkedeki işçi hareketlerinin büyüklüğü ve gücünün yanı sıra, özellikle İtalya’da savaş sonrası geçişin hızı konusunda benzersiz bir şey vardır. Dolayısıyla bu iki ülkenin benzersiz olması beklenebilir. Ancak 2000’li yıllarda Arjantin’de, Yunanistan’da, Meksika’da, Fransa ve İtalya’dan oldukça farklı ülkelerde öz-örgütlenme ve otonomi benzer şekilde gelişti. Bu dinamik 2010’larda Mısır’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne, Sudan’dan Rojava’ya kadar genel ve küresel bir hal aldı.
-<p>Theorie Communiste s&uuml;rekli olarak &ldquo;sınıf faaliyetinin merkezinde a&ccedil;ılan bir yarıktan&rdquo; bahseder; burada &ldquo;bir sınıf olarak hareket etmek, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin bi&ccedil;imlendirdiği ve onayladığı bir sınıf olarak varoluşunu reddetmektir.&rdquo; Yarık, bir eylemin niyeti ile etkisi arasında a&ccedil;ılır. Bu yarık hissini en belirgin şekilde, bug&uuml;n t&uuml;m reformist m&uuml;cadelelerin isyancı bir yoğunlukla yanması ve yine de i&ccedil;eriklerini tanımlamaya zorlandıklarında sermayenin sınırları i&ccedil;inde kalmalarında g&ouml;r&uuml;yoruz. Ancak ara&ccedil;lar ve ama&ccedil;lar arasındaki bu t&uuml;r bir boşluk, başka bir perspektiften, sınıf m&uuml;cadelesine i&ccedil;kin bir perspektiften, m&uuml;cadele alanındaki bir fraksiyonun bir sapması, bir kopuşu veya ayrılması gibi g&ouml;r&uuml;nebilir.</p>
+Arjantin’deki olaylar, mantığının izlerini taşıyor gibi göründükleri milenyumun başlangıcına denk gelen en açık göstergesidir. Borç krizinin Arjantin’e dayattığı yapısal uyum programlarının işsizlerin saflarını kabarttığı 90’lı yıllarda, son on yılların en güçlü işsiz hareketlerinden biri belirli bir taktik etrafında birleşti: <em>piquete</em> ya da <em>corte de ruta</em>, işsiz işçilerin devletten belirli bir yardım talebiyle birlikte üstlendikleri yol blokajları. İlk olarak yapısal düzenlemeler nedeniyle ulusal petrol şirketi tarafından işten çıkarılan kırsal kesim işçileri tarafından kullanılan piquete, fiyatları belirlemek, yardım talep etmek ve nihayetinde ’98 krizinden sonra, bazı bölgelerde fırınlar, kantinler, giysi mağazaları, tuğla fabrikaları ve çocuk bakımevleri ile proleter yeniden üretimin önemli bir bölümünü üstlenen, kendi kendini yöneten <em>planes trabajar</em>, çalışma planları için kullanılabilecek toplu hibeler talep etmek için kullanılabiliyordu. Bu gerçekten de güçlü bir özyönetim vizyonuydu, ancak otonomiyi ancak devleti üretimin garantörü olarak varsayarak, başka bir deyişle heteronomiyi varsayarak ortaya koyabilirdi. ’98’den sonra derinleşen krizde, firmalar ve onlarla birlikte isyanlarla devrilen hükümetler de iflas etmeye başladığında, Arjantin şimdiye kadar görülen en kapsamlı işyeri devralma dalgasına tanık oldu. Ancak bunlar sadece başarısız olan, iflas eden ve mali beklentileri bir yana mülkiyetleri bile belirsiz olan firmalarda meydana geldi. Dolayısıyla işçiler, bir yandan sadece devlet sübvansiyonu ve/veya diğer yandan dayanışma ekonomisi yoluyla işletilebilen, ekonominin cılızları olan, son derece borçlu ve verimsiz işletmeleri miras aldılar. Bu genelleştirilebilecek bir model değildi, zira işçiler ekonominin en üretken, yüksek konsantrasyonlu sektörlerini, yani holdingleri işgal etmiyor ve hatta neredeyse hiç saldırmıyorlardı. Theorie Communiste’ten Roland Simon’ın yazdığı gibi:
-<p>Bir anlamda, geliştirmek istediğim sapma teorisi, diğer t&uuml;m sapmaların kendisinden kaynaklandığı &ouml;zellikle tek bir sapmanın &ouml;nceliğini varsaymaktadır: hem aynı sınıf olan hem de olmayan iş&ccedil;i sınıfı ile proletarya arasındaki, s&ouml;m&uuml;r&uuml;lenler sınıfı ile m&uuml;lks&uuml;zler sınıfı arasındaki sapma. Şimdi g&ouml;stermeyi umduğum gibi, bu dizide bu yarıkla defalarca karşılaştık, &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu, sermayenin hareket yasasının, değerin &ouml;z-valorizasyon gerekliliğinin temel bir sonucudur. Bu yasadan, yalnızca kriz ve sınıf m&uuml;cadelesinin &ccedil;&ouml;zebileceği &ccedil;elişkili eğilimler ortaya &ccedil;ıkar: bir yandan sermaye emeği &ccedil;oğaltmaya, m&uuml;mk&uuml;n olduğunca &ccedil;ok sayıda iş&ccedil;i &ccedil;alıştırmaya ve emek s&uuml;relerini m&uuml;mk&uuml;n olduğunca uzatmaya &ccedil;alışır. Diğer yandan sermaye, &uuml;retkenliği arttırmak i&ccedil;in her t&uuml;rl&uuml; y&ouml;ntemi kullanarak bu iş&ccedil;ilerden m&uuml;mk&uuml;n olduğunca &ccedil;ok &uuml;r&uuml;n elde etmeye &ccedil;alışır. Birinci eğilim değer kitlesini arttırırken, ikincisi sadece gerekli emeği azaltarak değeri sermayeden emeğe yeniden dağıtır. Birinci eğilim proleterleşmeyi arttırarak, emek&ccedil;ileri emeklerinden başka satacak bir şeyleri kalmayacak şekilde m&uuml;lks&uuml;zleştirerek ya da erken kapitalizmde sıklıkla olduğu gibi onları hapsedip k&ouml;leleştirerek iş&ccedil;i sınıfını b&uuml;y&uuml;t&uuml;r. İkinci eğilim iş&ccedil;i sınıfının b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğ&uuml;n&uuml; azaltır ve &uuml;retim fazlası proletaryanın b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğ&uuml;n&uuml; arttırır.</p>
+<quote>
-<p>İlki kitleselleşmiş, vasıfsız işg&uuml;c&uuml; ile sonu&ccedil;lanma eğilimindedir. İkincisi ise ya yeniden vasıflandırma ya da emeğin Taylorizasyonu ile sonu&ccedil;lanma eğilimindedir. Yirminci y&uuml;zyılın başlarındaki bir madende emek hem vasıfsızlaştırılmış hem de nispeten kitleselleştirilmiştir. Fordist bir fabrikada ise emek genellikle vasıfsız ya da yarı vasıflı ve atomize haldeydi. En g&uuml;&ccedil;l&uuml; m&uuml;cadeleler bu b&ouml;l&uuml;nmeleri yanlamasına kesme eğilimindedir. Şimdiye kadar Alman Devrimi, Mayıs &rsquo;68, İtalyan 70&rsquo;leri ve 2001 Arjantin krizini inceledik. Her bir &ouml;rnekte, sekansın patlayıcılığının bu b&ouml;l&uuml;nmeleri kesen yanal bağlantılardan kaynaklandığını g&ouml;rebiliyoruz. Sergio Bologna, KAPD ve Alman Konseyleri hareketi &uuml;zerine yazdığı &ldquo;İş&ccedil;i Konseylerinin K&ouml;keninde Sınıf Bileşimi ve Parti Teorisi&rdquo; başlıklı makalesinde, her ne kadar durumu abartma eğiliminde olsa da, bu b&ouml;l&uuml;nmeler hakkında etkileyici bir şekilde yazmaktadır. Bologna <em>operaismo</em>&lsquo;dan &ccedil;ıkan en zeki teorisyenlerden biriydi ve <em>Potere Operaio</em>&lsquo;nun &ouml;nemli bir i&ccedil; eleştirmeniydi. Makalesi Alman Devrimi kadar 70&rsquo;lerin İtalya&rsquo;sıyla da ilgilidir; konsey hareketi i&ccedil;inde durumla ilgili bazı temaları vurgulamaya &ccedil;alışmış ve &ouml;nemli bir kavram olan &ldquo;sınıf bileşimi&rdquo;ni geliştirmiştir. Marxistler, Marx&rsquo;ı takiben, bileşim terimini genellikle sermayeyi ve &ouml;zellikle de değişken ve sabit sermaye arasındaki ilişkiyi tanımlamak i&ccedil;in bir kategori olarak kullanmışlardı, ancak Romano Alquati, at&ouml;lye k&uuml;lt&uuml;r&uuml; &uuml;zerine yaptığı &ccedil;alışmada, bileşimi sınıfın yapısı hakkında d&uuml;ş&uuml;nmek i&ccedil;in kullanmıştı &ndash; hem teknik olarak işb&ouml;l&uuml;m&uuml; ve makinelerin yapısı tarafından oluşturulmuş hem de m&uuml;cadelesi yoluyla politik olarak oluşturulmuş. Bologna fabrika konseyi hareketini, iş&ccedil;i kontrol&uuml; olmadan iş&ccedil;i iktidarı &uuml;retme girişimi olarak okur. Ona g&ouml;re bu hareket, ekonomiyi ele ge&ccedil;irmekten ziyade otonomilerini korumak isteyen Alman makine sanayisindeki vasıflı iş&ccedil;iler ve teknisyenlerin hakim olduğu, ens&uuml;reksiyonist olmaktan ziyade reformist bir hareketti. Ancak Bologna&rsquo;nın da belirttiği gibi, Alman iş&ccedil;i sınıfının en m&uuml;cadeleci kesimleri genellikle yarı vasıflı ya da masa başı &ccedil;ete iş&ccedil;iliğinin hala faaliyet g&ouml;sterdiği madenlerde, ağır sanayide ve tersanelerde ortaya &ccedil;ıkmıştır.</p>
+Arjantin’deki sosyal mücadeleler sırasında gelişen üretken faaliyetlerde, ilk bakışta oldukça rahatsız edici olan bir şey oldu: Otonomi açıkça ne ise o olarak ortaya çıktı, işçi sınıfının sermaye içindeki durumunu devralması ve yeniden üretmesi. “Devrimci” otonominin savunucuları, bunun zafer kazanmadığı için ortaya çıktığını söyleyebilirler, ancak bu onun gerçek zaferiydi. Ancak, üretken faaliyetlerde otonomi olduğu gibi ortaya çıktığı anda, otonomi ve öz-örgütlenmenin tüm temeli altüst oldu: proletarya, bu toplumda olduğu şeyi altüst etmeden ve olumsuzlamadan, yani otonomisinin içeriğiyle çelişkiye girmeden, kendi içinde başka bireyler arası ilişkiler (kasıtlı olarak sosyal ilişkilerden bahsetmiyorum) yaratma kapasitesi bulamazdı. Üretken faaliyetlerin gerçekleştirilme biçiminde, bunların gerçekleştirilmesinin etkili ayrıntılarında, bu toplumun bir sınıfı olarak proletaryanın belirlenimleri etkili bir şekilde sarsılmıştır: mülkiyet, mübadele, iş bölümü ve her şeyden önce çalışmanın kendisi.
-<p>Bologna&rsquo;nın makalesi, Almanya&rsquo;dan IWW, 1905 grev dalgası ve ilk Rus devrimi tartışmasına olduk&ccedil;a hızlı bir şekilde ge&ccedil;erek geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Bologna&rsquo;nın g&ouml;zlemlediği kitlesel, vasıfsız işg&uuml;c&uuml; ile vasıflı, profesyonelleşmiş işg&uuml;c&uuml; arasındaki yarık, tam da kendisinin ve operaismo ile ilişkili diğer yazarların uzun Mayıs aralığında &ccedil;i&ccedil;ek a&ccedil;tığını g&ouml;rd&uuml;kleri yarıktır. Buna karşın, İtalya&rsquo;da Birinci D&uuml;nya Savaşı&rsquo;ndan sonraki iki yılda konsey hareketi b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de, otonomi vizyonları sendikalizme en &ccedil;ok benzeyen vasıflı iş&ccedil;ilerden oluşuyordu. Bu vasıflı iş&ccedil;i sınıfı Bologna&rsquo;nın zamanında hala varlığını s&uuml;rd&uuml;r&uuml;yordu ancak g&uuml;neyden gelen g&ouml;&ccedil;menler, kadınlar ve gen&ccedil;lerden oluşan ve değerleri tamamen farklı olan yeni bir kitlesel iş&ccedil;i tarafından g&uuml;&ccedil;lendiriliyordu. &ldquo;Emeğin reddi&rdquo; temasını &ouml;n plana &ccedil;ıkaran bu grup oldu. Konsey hareketinin teredd&uuml;d&uuml;, Bologna&rsquo;ya g&ouml;re, kamulaştırma istencinin ifadesi olarak değil, kopuş, tutuklama, reddetme olarak sınıf iktidarı bi&ccedil;iminde a&ccedil;ıklanmaktadır; Bologna&rsquo;ya g&ouml;re bu, Alman sermayesi i&ccedil;in kabul edilemez ve devrimi kışkırtan bir şey olurdu.</p>
+</quote>
-<p>Bu makalenin b&uuml;y&uuml;k bir kısmı, İtalyan iş&ccedil;i sınıfının o d&ouml;nemde gelişmekte olan m&uuml;cadelelerine ilişkin eğilimli bir pozisyonu meşrulaştırmak i&ccedil;in tasarlanmış bir geriye d&ouml;n&uuml;ş niteliğinde olsa da, Bologna&rsquo;nın değerlendirmesinde ger&ccedil;eklerle &ouml;rt&uuml;şen bir şeyler var. Aslında en patlayıcı olaylar, emeğin kolektif, kitlesel ve nispeten vasıfsız olduğu yerlerde meydana gelmiştir. KAPD&rsquo;nin ve daha sonraki konsey kom&uuml;nist oluşumlarının programının en g&uuml;&ccedil;l&uuml; cazibesini işsizler, marjinal olarak istihdam edilenler, vasıfsız &ccedil;alışanlar, yani &ccedil;alışma hayatlarında otonomiden yoksun olanlar arasında bulması şaşırtıcı değildir ancak yine de kayda değerdir. Bir miktar otonomiye sahip olan iş&ccedil;iler bunu korumak i&ccedil;in m&uuml;cadele ettiler ama kaybedecekleri &ccedil;ok şey olduğu i&ccedil;in bunu genişletmek zorunda değillerdi. Kom&uuml;nist solun son umudu olan 1920 Mart Eylemi, orta Almanya&rsquo;daki sanayi iş&ccedil;ileri arasında, onları silahsızlandırma girişiminin ardından patlak verdi. Leuna fabrikasında 12.000 silahlı iş&ccedil;i, kısmen aralarındaki KAPD &ouml;rg&uuml;tleyicilerinin teredd&uuml;tleri nedeniyle, silahlanmalarına ve ardından bombalanmalarına, silahsızlandırılmalarına ve &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmelerine rağmen saldırıya ge&ccedil;memeyi tercih etti. B&ouml;lgelerinde faaliyet g&ouml;steren zırhlı kom&uuml;nist birliklerden haberdar olsalardı ve onlarla koordinasyon kurabilselerdi, belki de işler farklı gelişebilirdi. Ancak bunu yapmak i&ccedil;in &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin fabrika-işyerlerinin benliğinden kopan bir uzantısı gerekirdi. Bu, Kızıl Ordu ile iş&ccedil;i konseyi, iş&ccedil;iler ile işsizler arasındaki karşıtlığı yıkarak devrimin gidişatında ger&ccedil;ek bir sapma olurdu.</p>
+Burada TC’nin pesimizmini anlamak kolaydır. Piqueteros, yani işgal edilen fabrikalar, kapitalizmin aşılmasının temeli olamazdı, çünkü çalışan ve çalışmayan işçiler arasında bir ayrım olduğunu, devletin garantör olduğunu vs. varsayıyorlardı. Ancak iyimserliklerine de dikkat ediniz. Öz-örgütlenme taraftarlarının hemen fark ettiği bu durumda savunulamaz bir şey var, öz-örgütlenmenin sklerozuna direnen ve onu öz-örgütlenme ile çelişkiye düşürecek bir temelde örgütlemek isteyen bir şey var. TC bunu özellikle hareketin radikal öznelliğinde, özgürce verme ve katılıma yaptığı vurguda ve tüm bölünmelere karşı düşmanlığında görüyor. Bir piquetero’dan alıntı yapıyorlar:
-<p>Partizanlaşma s&uuml;reci, yani bir devrim sırasında ortaya &ccedil;ıkan gayrı resmi Kızıl Ordu, partizanları sosyal konumlarından ayırma eğilimindedir. &Ccedil;atışma hareketlidir ve &ouml;rg&uuml;tlenme de &ouml;yle olmalıdır. Ruhr&rsquo;daki ayaklanmada, kurulan orduların anarşistlerin ve kom&uuml;nist solun fabrika gruplarıyla gevşek bir bağlantısı vardı. İş&ccedil;i sınıfı kimliğinin herhangi bir kanıtı yeterli kabul edildi.</p>
+<quote>
-<p>Dauve&rsquo;nin Ruhr&rsquo;daki ayaklanma hakkındaki yorumunda bu sapmanın bir &ouml;rneği g&ouml;r&uuml;lebilir:</p>
+Eğer sadece yoldaşlar yemek yiyebilsin diye kantinler oluşturuyorsak, o zaman biz mankafayız demektir. Eğer bir çiftlikte üretim yapmanın sadece yoldaşlar yiyebilsin diye fasulye toplamaktan ibaret olduğuna inanıyorsak, o zaman gerçekten tam bir mankafayız demektir… Eğer çiftliği ve devletin üzerimize attığı her şeyi nasıl terk edeceğimizi, yeni bir sosyal ilişkinin, yeni değerlerin, yeni bir öznelliğin nasıl kurucuları olacağımızı bilmiyorsak, yeni bir 19/20 üzerine bahse girmeyelim.” (MTD Allen’dan bir militan4 – Arjantin’in güneyi, <em>Macache</em>, syf. 27).
-<blockquote>
-<p>Proleterler, sosyal işlevlerine dayandıkları, &uuml;retim aygıtını erzak, silah ve ulaşım i&ccedil;in kullandıkları, ancak &uuml;retim sınırları i&ccedil;inde kalmadıkları s&uuml;rece zafer kazandılar. İsyancı kentler birleşti ve diğer kentlerdeki iş&ccedil;ilere yardım g&ouml;nderdi. Ancak bu a&ccedil;ıdan bile hareket, t&uuml;m d&ouml;nemi karakterize eden zayıf noktalarını sergiledi. Ordu ile girdiği &ccedil;atışmadan, ordunun kendi y&ouml;ntemlerini kullanarak ve kendi topraklarında savaşarak zaferle &ccedil;ıktıktan sonra, proleterler b&uuml;y&uuml;k &ccedil;oğunluklarıyla g&ouml;revlerinin bittiğini d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ler ve iktidarlarını partilere ve demokrasiye devrettiler. Kızıl Ordu askeri kovdu ve ardından kendisini klasik iş&ccedil;i hareketine d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rd&uuml;.</p>
-</blockquote>
+</quote>
-<p>Bu pasajın &ccedil;ıkarımlarının bir yorumu şudur: ordular daha da ileri gitmiş, m&uuml;cadeleye devam etmiş ve sadece savaş ara&ccedil;larını yeniden &uuml;retmeye değil, kendilerini proleter ihtiya&ccedil;lara y&ouml;nlendirmeye, işyeri yapılarıyla koordinasyon kurmaya başlamış olsalardı, bu &ldquo;&uuml;retim sınırlarını&rdquo; kırmış ve &ldquo;klasik iş&ccedil;i hareketinden&rdquo; ger&ccedil;ek bir kopuş ger&ccedil;ekleştirmiş olurlardı. Kom&uuml;nizm silah zoruyla yapılamaz ama demokratik m&uuml;zakere yoluyla da ortaya &ccedil;ıkmayacaktır; insanların kom&uuml;nizmi birlikte yapmalarına olanak tanıyan bir dizi yarılma, sapma yoluyla ortaya &ccedil;ıkmalıdır.</p>
+Anın dinamik gerilimini, olanaklarını karakterize eden şey, tüm dünyayı size izin vermeyen bir zemin üzerinde yeniden inşa etme girişimidir. Bu çelişkiden, otonomi ya da özyönetimin genelleştirilmesi değil, tüm öz ve öteki kavramlarını yanlamasına kestiği için komünizmin dolaysız üretimi olan bir üstesinden gelme beklenebilir:
-<p>Bologna denemesinin asıl nesnesi olan 70&rsquo;li yılların İtalya&rsquo;sı, b&ouml;yle bir savrulma koreografisinin &uuml;stesinden gelmesi gereken yarıkların bir g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; sunuyor gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yor. Sınıfsal <em>yeniden bileşim</em> teması hi&ccedil; bu kadar verimli bir taktik ve stratejik zemin bulmamıştı. Ancak Nanni Balestrini ve Primo Moroni&rsquo;nin The Golden Horde&rsquo;undan &ouml;ğrendiğimiz &uuml;zere, sınıfın <em>yeniden bileşimi</em> projesi her zaman projeseldi. 69&rsquo;un Sıcak Sonbaharı ve o d&ouml;nemin &ouml;ğrenci hareketinden sonra, kafaları Quaderni Rossi ve Sit&uuml;asyonist Enternasyonal, Mao ve Che, Marcuse ve Kara Panterler ile dolu olan yeni enerjik İtalyan solu, Potere Operaio, Lotta Continua, Il Manifesto, Avanguardia Operaia ve diğer bir&ccedil;ok grup olarak bir araya geldi. Ancak 1975 yılına gelindiğinde bu grupların &ccedil;oğu dağılmıştı. Otonomi ve reddediş temaları, mevcut kimlikleri par&ccedil;alama, yeniden oluşturdukları kadar ayrıştırma eğilimindeydi. Hareket literat&uuml;r&uuml;nde sık&ccedil;a anlatılan en &ouml;nemli &ouml;rneklerden biri Lotta Feminista&rsquo;nın &ccedil;ağrısıyla Roma&rsquo;da d&uuml;zenlenen kadın y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş&uuml;d&uuml;r. Erkek yoldaşlar, kadın yoldaşlarıyla dayanışmalarını ifade etmek i&ccedil;in Lotta Communista gibi grupların y&uuml;r&uuml;y&uuml;şte pankartlarla temsil edilmesinde ısrar etmişlerdi. Ancak kadınlar otonomi sloganında farklı bir şey duymuşlardı. Erkeklere pankartlarıyla y&uuml;r&uuml;y&uuml;şe katılamayacakları s&ouml;ylendiğinde, Lotta Communista&rsquo;nın dağılmasına yol a&ccedil;an temel olaylardan biri olan bir arbede &ccedil;ıktı.</p>
+<quote>
-<p>Otonomi, evet, ama kimden? Ve ne i&ccedil;in? Kimin reddi? Bu sorular 1975 yılında g&uuml;ndeme geldi. Potere Operaio dağılmıştı ama militanları h&acirc;l&acirc; aktifti. Hareketin beklediği an, 1973&rsquo;te Torino Mirafiori fabrikasının silahlı işgaliyle ger&ccedil;ekleşmiş gibi g&ouml;r&uuml;n&uuml;yordu; bu işgal, grupların &ouml;l&uuml;m&uuml;nden sonra hareket i&ccedil;in ileriye d&ouml;n&uuml;k bir yol imajı sağladı:</p>
+MTD Allen’dan (Macache) adlı bir aktivist, işgal altındaki bir fabrikada artı-değer, aşırı-üretim ve bunun dağıtımı sorununun nasıl ortaya atıldığını, Brukman işçileri için fabrikayı ele geçirmenin ve yeniden işler hale getirmenin, işsiz piqueteros hareketiyle irtibatı da içeren bir güç ilişkisinin parçası olduğunu anlattı. O anda, eksik olanın “öz-örgütlenmenin genelleştirilmesi” ya da otonomi olduğunu söyleyebiliriz. Ama eğer öyleyse, “genelleme” denen şeyin bir genelleme olmadığını, öz-örgütleyici özne olarak sınıfın yok edilmesi olduğunu anlamıyoruz demektir. Bu genelleştirme, daha önce kendi durumunda öz-örgütlenme kapasitesini bulan öznenin kendi kendisini aşmasıdır. Eğer bu “dinamiği” bir kopuş olarak anlamazsak, salt biçimsel bir hareket vizyonuna saplanıp kalırız çünkü içeriği bizden kaçar, hayatta kalma koşullarının ele geçirilmesi ile ele geçirilmeye yönlendirilen durumun ortadan kaldırılmasını birbirine karıştırırız. Eğer proletarya kendini ortadan kaldırırsa, kendi kendini örgütlemiş olmaz. Tüm hareketin öz-örgütlenmesi çağrısında bulunmak, onun içeriğine kör olmaktır.
-<blockquote>
-<p>1973 yılı, iki nedenden &ouml;t&uuml;r&uuml;, iş&ccedil;ilerin &ouml;nc&uuml;s&uuml; ile Kom&uuml;nist Parti arasındaki ayrışma s&uuml;recinde ş&uuml;phesiz kilit bir anı temsil ediyordu. İş&ccedil;ilerin ve proletaryanın &ouml;nc&uuml;s&uuml; Mirafiori işgalinden belirleyici bir mesaj aldı: İtalya&rsquo;nın en b&uuml;y&uuml;k fabrikalarından birini işgal etme noktasına kadar, sendikanın ya da Partinin katılımı olmaksızın, hatta bu g&uuml;&ccedil;lere a&ccedil;ık&ccedil;a karşı olsa bile, otonom bir şekilde &ouml;rg&uuml;tlenmek m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;.</p>
-</blockquote>
+</quote>
-<p>Başka bir deyişle, işgal, iş&ccedil;ileri işsizlerle, &ouml;ğrencilerle ve diğerleriyle bir araya getiren partinin, sınıfın organik birliğinin bir modeli haline geldi. Potere Operaio bu gelişmeye, Toni Negri&rsquo;nin &ldquo;Mirafiori Partisi&rdquo; olarak adlandıracağı şeyin ortaya &ccedil;ıkmasına tepki olarak dağıldı. Ancak işgal taktiği baskın olsa da, enerji şantiyeden &ouml;teye, plazalara, sokaklara ge&ccedil;ecekti. CGIL Genel Sekreteri Lucio Lama&rsquo;nın konuşması sırasında proleter gen&ccedil;lerle Kom&uuml;nist Parti g&ouml;revlileri arasında yaşanan a&ccedil;ık arbedede a&ccedil;ık&ccedil;a g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; &uuml;zere, Kom&uuml;nist Parti&rsquo;ye bağlı &ouml;ğrenciler Bologna &Uuml;niversitesi&rsquo;ni işgal etmeye zorlanmadan, şiddetli &ccedil;atışmalara yol a&ccedil;madan iş&ccedil;i fig&uuml;r&uuml; etrafında birleşilemezdi. Ka&ccedil;arken, bir yerden bir yere kovalanırken, iktidarın kollarını kavrayamadan, silahlı işgal hızla silahlı m&uuml;cadeleye ve hareketin kitlesel, festival benzeri enerjilerinden kopuk, sklerotik bir g&ouml;n&uuml;ll&uuml;l&uuml;ğe d&ouml;n&uuml;şt&uuml;. Otonomi projesinin kalbinde, <em>işin reddi</em> ile <em>iş&ccedil;i iktidarı </em>arasında bir boşluk ortaya &ccedil;ıkmıştı. Reddin bir &uuml;retim &ouml;rg&uuml;t&uuml; oluşturma yeteneği sınırlıydı, yapabileceği tek şey oranları belirlemekti. Oluşan &ouml;rg&uuml;tler &uuml;retimi y&ouml;netmek yerine sadece par&ccedil;alara ayırabilirdi ki bu da iş&ccedil;i iktidarından ziyade proleter iktidara daha yakın bir şey anlamına gelirdi.</p>
+Piquetero ve işgalci arasında, her ikisinin de üstesinden gelen ve sonuç olarak hiçbirinden kaynaklanmayan yalnızca üçüncü bir terim olabilir. Buna l’écart diyecekler; bir yerde “boşluk”, başka bir yerde “sapma” olarak karşımıza çıkabilecek, biraz da tercüme edilemez bir terim. Kendi yer sistemini aşan öz-örgütlenmenin öz-örgütlenmesi. Komünist perspektif olarak, komünizeleştirici faaliyet olarak, beklentileri mevcut çağın en yoğun sınıf mücadelelerinde yer alan, ifade edilmesi gereken şey budur. Sonraki yazılarımda bunu yapmaya çalışacağım.
-<p>Hi&ccedil;bir yerde bir sapma ve her yerde bir yarık. Bu dinamiklerin 2001 yılında Arjantin&rsquo;de nasıl ortaya &ccedil;ıktığını s&ouml;ylememe gerek var mı? İş&ccedil;ileri tarafından işgal edilen iflas etmiş fabrikalar ile kendi yeniden &uuml;retimlerini otonom bir şekilde &ouml;rg&uuml;tleyebilmek i&ccedil;in hibe talep eden işsiz <em>piqueterolar</em> arasında, h&uuml;k&uuml;meti d&uuml;ş&uuml;ren pop&uuml;list <em>cacerolazo</em> ile proleter varoş ve şehirlerdeki isyancılar arasında, ens&uuml;reksiyondan devrime ge&ccedil;işi ger&ccedil;ekleşmemiş bir sapma olarak &ouml;zetleyebiliriz. Terimin tekilleştirilmesi biraz sorunlu ve bu yazı boyunca <em>olması gerekenlerin</em> kurgusuna g&uuml;venmek zorunda kalıyorum, tarihi ger&ccedil;ek ekseninden uzaklaştırıp hayali tarihlerin olması gerekenlere ayak uydurduğu karmaşık d&uuml;zleme d&ouml;nd&uuml;r&uuml;yorum. Bu alıştırmanın amacının, alternatif tarihle uğraşmak değil, yalnızca g&uuml;n&uuml;m&uuml;z&uuml;n kom&uuml;nist perspektifini aydınlatmak olduğu a&ccedil;ık&ccedil;a belirtilmelidir. Her şeyin bu anlara (Ruhr, Mirafiori, vs.) dayandığını ima etmek istemiyorum. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; işler farklı olsaydı, merkezi anlar da farklı olurdu ve her hal&uuml;karda kom&uuml;nist devrime ge&ccedil;iş tek bir sapma değil, bir&ccedil;ok sapmadır; &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmeyi sosyal konumundan karşılıklı eylem yoluyla &ccedil;eken bir dinamiktir. Mesele, hareketlerimizi oluşturan yarıkları aydınlatmaktır.</p>
+*** <strong>Açıklamalar</strong>
-<p>Amerika Birleşik Devletleri&rsquo;ndeki son ayaklanmanın incelenmesinin de g&ouml;stereceği gibi, bu yarıklar her yerdedir. Polis karşıtı ayaklanmaların merkezinden &ccedil;ıkarılan &ccedil;eşitli otonomi bi&ccedil;imlerinin hikayesi, &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;z&uuml;n&uuml;, yani aynı zamanda &ouml;z-&ouml;rg&uuml;tlenmenin &ouml;tekisini belirlemenin zorluğuna dair bir hikayeden başka nedir ki? Otonomi, evet, ama neyden ve ne i&ccedil;in?</p>
+Bu yazıda, komünizasyon teorisinin içeriğini daha iyi somutlaştırmak için biraz daha analitik ve daha az anlatısal bir yaklaşım deneyeceğim. Tüm teorilerin tarihsel olarak üretildiğini öne süren bir teori olduğu için, bu teorinin ana hatlarını çizerken tarihin karanlığından uzaklaşıp soyutlamanın ışığına girmek zordur. Ancak sorun, bu tarihin zaten bölünmüş olmasıdır — içinde tarihin de okunabileceği bir teori üreten gerçek bir tarih: 1918-21, 1968-72 üzerinden görülüyor. Komünizasyon teorisi evrimleştikçe, geçmişine dair algısı da evrimleşiyor. Benim bakış açımdan, umarım açıklığa kavuşmuştur, yeni süreklilikler ve yeni kopuşlar ortaya çıkıyor. Bu durumda, bir geleceğin teorik üretiminin sürekli olarak yeni bugünler ve yeni geçmişler ürettiği bir anlatılar anlatısıdır.
+
+Komünizasyonun, tarihsel ultra-sol teorisinin yeniden değerlendirilmesini motive eden devrimci bir sorunsala, bir muammaya yanıt olarak ortaya çıktığını gördük. Bazen komünizasyon teorisi, oldukça garip bir şekilde, ön ekin hem süreklilik hem de kopuş anlamına geldiği post-ultraleft olarak tanımlanır. Ama hangi kopuş ve hangi süreklilik? Komünizasyon, Jan Appel, Paul Mattick ve diğerlerinin çok iyi tanımladığı gibi, kapitalizm içinde işçilerin konumunu iyileştirmek için yararlı, ancak kapitalizme karşı bir devrim örgütlemekten tamamen aciz stratejik ve taktiksel bir örgüt geliştiren, ölmemiş “eski işçi hareketi” eleştirisini ultra soldan miras alır. Komünizasyon teorisi, en sağlam sunumunda, bu eleştiriyi ultra solun kendisine kadar genişleterek, en maksimal vizyonlarının bile aynı şekilde emeği kapitalizmin mantığına tabi kılacağını öne sürer. Örneğin Theorie Communiste’e göre hem Leninizm hem de ultra sol, soldan sağa uzanan işçi hareketinin temelini oluşturan ve programatizm olarak adlandırdıkları şeyin ifadeleridir. Yeni işçi hareketi, yeninin kabuğundaki eskidir. Programatizm, “proletaryanın kurtuluşa doğru ilerlerken, gerçekleştirilecek program haline gelen gelecekteki bir sosyal örgütlenmenin temel unsurlarını bulduğu bir sınıf mücadelesi teorisi ve pratiğidir.”
+
+Bu iddiada söz konusu olan geçmiş kadar gelecektir de. TC, kapitalizm ve komünizmin temel unsurları arasında bir süreklilik olmadığını, ancak GIK’in Grundprinzipien’i gibi metinlerin bunu varsaydığını öne sürmektedir. Özellikle hangi süreklilikler söz konusudur? GIK’in devrim vizyonunda ne örgütlenmenin, ne partinin, ne sendikanın, ne devlet işlevinin, ne değerin, ne kârın, ne rekabetin, ne de yasaların yönlendirdiği ekonomik faaliyetin sürekliliği vardır. Ancak KAPD’nin 1920 programında dürüstçe “çalışma yükümlülüğünün acımasızca uygulanması” olarak tanımladığı, ya çalışma belgesi ve işyeri aracılığıyla dağıtım tarafından varsayılan ya da yokluğunda onları düzenleyici olarak anlamsız ve etkisiz kılan bazı süreklilikler kalır. Ücret biçimi, sosyal olarak gerekli emek zamanının ve soyut emeğin bir büyüklük, bir ölçü olarak hesaplanmasında hala gizli olan değer yasasının gölgesini de beraberinde sürükleyerek bir şekilde varlığını sürdürüyor diyebiliriz. Marx’ın belirttiği gibi, kişisel olmayan burjuva hakkı, öznesi ve yasasının hücre biçimi korunur. Ancak emek sertifikasının konsey komünizminin ne ölçüde olumsal ya da temel bir özelliği olduğu açık değildir — Mattick’in son dönem okumaları bunun temel olmadığını göstermektedir.
+
+Diğer süreklilikler daha derinlerde yatmaktadır ve komünizasyonun gerçekten yeni bir şey sunduğu yer de burasıdır: şirket-biçiminin ve verili işbölümünün devrim tarafından hızla ortadan kaldırılması ve şirket içinde öz-örgütlenmenin yerini şirkete karşı öz-örgütlenmeye bırakması ya da başarısız olması gerektiği yönündeki oldukça zayıf bir iddia. O halde, eğer konseyden kasıt öz-örgütlenme ile işbölümü arasında verili bir ilişki ise, “konsey” diye bir şey olamaz. İşte bu noktada tarih yazımında, teoride ve tarihin kendisinde anlamlı bir kopuştan söz edebiliriz. Öz-örgütlenme ile işbölümü arasındaki ilişki, işbölümünün şirket ve sanayi tarafından düzenlenmesi, son birkaç on yılda değişmiştir; öyle ki üretim araçlarının devrimci bir şekilde kamulaştırılması süreci artık işbölümünün açtığı kanalları takip edemez, artık basitçe öz-örgütlenmiş fabrika gruplarının bir araya gelerek konseylere dönüşmesi şeklinde ortaya çıkamaz, çünkü işbölümünün kendisi öz-örgütlenmenin önünde bir engel haline gelecektir. Sormamız gereken soru bunun neden olduğudur. Neden böyle bir durum söz konusu?
+
+Daha önce de karşılaştığımız bir yanıta öznelci diyebiliriz; bu yanıt günün çalışma karşıtı ve antikonformist tutumlarında doğrulanmıştır. Büyümenin, refahın ve savaş sonrası patlamanın bir sonucu olarak, işçi sınıfı arzusu ücret taleplerinin, işyerinde tatmin edilebilecek mücadelelerin ve işle özdeşleşmenin ötesinde olgunlaştı. Çalışmanın reddi, öncelikle yüzyıl ortası kapitalizminin sahte ütopyacılığının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Debord’un yazdığı gibi, kapitalizmin iyileştirme vaadinin yalnızca “artırılmış bir hayatta kalma” olduğu ortaya çıkar. Bu açıklama Mayıs ’68 ve İtalya’nın Hot Autumn/Creeping May’i, ABD’de 70’lerin başındaki taban mücadelesi dalgası için iyi işliyor, ancak 2008’den sonra hızlanan ve birçok durumda kriz, durgunluk ve kitlesel işsizlik gibi ekonomik koşullarda ortaya çıkan mücadele döngüsü için daha az iyi. Theorie Communiste’in açıkladığı gibi, uzun gerileme dönemi boyunca bu öznellik tuhaf bir modülasyona uğrar — işle özdeşleşmeme daha karanlık bir tanıma dayanır, bu da emek sürecinin yeniden örgütlenmesiyle işyerindeki mücadelenin sermaye için, belirli bir firmanın, mesleğin ya da bailiwick’in hayatta kalması için bir mücadeleye dönüşmesidir. İşçiler sömürülmeye devam etmek, işten çıkarmalara ve yeniden yapılanmaya karşı mücadele etmek için, çoğu ücret talebinin gayrimeşru olduğu, uluslararası ekonominin anemik büyüme oranları tarafından engellendiği koşullar altında kendi kendilerini örgütlüyorlar. Bu durum, Fransa’da 95’ten sonra ortaya çıkan ve tasfiye tehdidi altındaki işçilerin iflas etmiş, modası geçmiş fabrikalarını kendi kendilerine düzenlemek için değil, mümkün olan en iyi kıdem tazminatı paketlerini almak için devraldıkları “intihar” mücadelelerinde açıkça görülmektedir. Bir kimya fabrikası olan Cellatex’te, genellikle çevreye sızan 50.000 litre patlayıcı kimyasal maddeyi kamulaştırdılar ve fabrikayı patlatmak ya da kimyasalları nehre dökmekle tehdit ettiler. Ancak istedikleri şey, zehir fabrikasını kendileri işletmek değil, saf ve basit paraydı.
+
+Bu öznel göstergelerden yola çıkarak, sermayenin gelişimiyle her düzeyde iç içe geçmiş olan işçi sınıfının gelişen bileşimine dair nesnel bir teori inşa etmek gerekir. Theorie Communiste’in ve ayrıca Négation’dan Bruno Astarian’ın yaklaşımı, Jacques Camatte’ın Marx’ın yeni yayınlanan metinlerine, özellikle de Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve bazen “Kapital’in kayıp altıncı bölümü” olarak anılan “Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları”na yönelik teorik incelemesinden ilham almıştır. Son metinde Marx, kapitalizmin gelişiminin iki biçimi ve aynı zamanda aşaması olan sermayenin biçimsel ve gerçek ikamesi (ya da tabi kılınması, tahakkümü [bundan sonra tahakküm olarak geçecektir]) arasında bir ayrım yapar. İlkinde sermaye, mülkiyet haklarındaki bir değişiklik, yani biçimsel bir değişiklik (formwechsel) yoluyla halihazırda var olan bir emek sürecini kendine tabi kılar. Biçimsel tahakkümde emek süreci değiştirilmeden kalır, ancak üretim araçları üzerindeki mülkiyet bir kez gerçekleştiğinde, sermaye emek tasarrufu sağlayan teknikler ve ekipmanlar getirmekte özgürdür ve bunlardan elde edilen ekstra gelir mal sahibine tahakkuk edecektir. Kapital’in tartışmasız kitabın merkezi olan IV. bölümü, artı değeri yalnızca emeğin yeniden üretim maliyetlerini düşürerek değil, işçi emeğini artırarak değil, aynı zamanda emeği yoğunlaştırarak ve çoğaltarak, derin emek rezervlerinden yararlanarak üreten bu gerçek tahakküm biçimlerini, maddi tahakküm biçimlerini detaylandırır.
+
+Bu hesaba göre öz-yönetim, emek sürecinin yönünün hala işçinin erişiminde ve görüş alanında kaldığı, biçimsel tahakküme karşılık gelen politik ufuktur. Emeğin temel biçimi sermaye tarafından tüketilmediği sürece, emeğin valorizasyon sürecinden kurtulmayı ve doğrudan ihtiyaç için üretmeyi hayal etmesi mümkündür. Gerçek tahakkümde, üretici güçler sermayeye uygun bir şekilde yeniden düzenlendiğinde, ancak insanlar için zorunlu olmadığında, üretimin organizasyonu bir engel haline gelir. Artık valorizasyon sürecinden kurtulmak mümkün değildir, çünkü valorizasyon süreci üretim sürecini yutmuştur. Kişi ancak zehir fabrikasını havaya uçurabilir ya da onu emebilir.
+
+Ancak bu tarihle ilgili sorunlar var, özellikle de gerçek tahakkümün yalnızca savaş sonrası patlama sırasında başladığı dönemselleştirmenin aslında sermayenin tarihiyle uyuşmadığı gerçeği. Gerçek tahakküm, 1820’lerde İngiltere’de büyük ölçekli sanayinin ortaya çıkmasından bile önce başlar — Adam Smith’in Ulusların Zenginliği’ne başladığı ünlü toplu iğne fabrikası, İngiliz tarım kapitalizmini yüzyıllar önce mümkün kılan dört tarla/karma hayvancılık mahsul sistemi gibi gerçek tahakkümün bir örneğidir. Aslında, biçimsel tahakkümü kapitalist birikimin mantıksal bir önkabulünden ziyade tarihsel bir aşama olarak düşünmek zordur — kapitalizm öncesi emek süreçlerinin maddi olarak değiştirilmeden tahakküm edildiği kesinlikle olur — ancak bu bir kuraldan ziyade istisna gibi görünmektedir ve kapitalizme geçiş vakalarının çoğunda, kapitalistler biçimsel kontrolü ele geçirdiklerinde, bu biçimsel kontrolü derhal gerçek kontrole, gerçek yeniden düzenlemeye, maddi değişime dönüştürürler. Her halükarda, bu sadece iddianın ilk kısmının, yani işçilerin öz-yönetim projesini biçimsel bir alt-üst oluş dönemine bağlayan kısmının karmaşıklaştırılması gerektiği anlamına gelir; yine de emek sürecinin kâr için üretim tarafından sürekli olarak yeniden düzenlenmesinin eninde sonunda işçilerin özyönetiminin bir ufuk olarak artık anlaşılabilir olmadığı bir noktaya ulaştığı doğru olabilir.
+
+Sonuç olarak, gerçek tahakküm anlatıları genellikle gerçek tahakküm aşamalarını, Fordizmin kitlesel işçisinin yerini Toyotizmin esnek işçisinin, dikey olarak örgütlenmiş holdinglerin yerini JIT ve fason üretimin aldığı gerçek bir tahakkümü takip eden daha gerçek bir tahakkümü kabul etmek zorunda kalır. Çoğu zaman, bu genişletilmiş ikincilleştirme biçimlerinde söz konusu olan, emek sürecinin emek olarak yeniden düzenlenmesi değil, toplumun, işyerinin ötesindeki altyapının, valorizasyon taleplerini karşılamak için ikincilleştirilmesidir — okullar, polis, kültürel kurumlar vb. Ancak bu, ya “ikincilleştirme” teriminin genişlemesine ya da üretim ve emek kavramlarının anlamını yitirmesine yol açar, çünkü bu sosyal biçimlerin çoğu uzun süredir kendilerini kapitalist yeniden üretime yöneltmişlerdir. Bu anlatıyı benimseyen komünizasyon akımı içindeki yazarlar için daha önemli olan şey, 1968 dolaylarında emek süreci ile valorizasyon süreci arasındaki ilişkide niteliksel bir değişimin kaydedilmesidir.
+
+Theorie Communiste için bu, sadece sınıfın kendi içinde değil, aynı zamanda kendisi için sınıfın da “mücadelenin ikincilleştirilmesi” gibi bir şeye dönüşür. TC’nin şematik tarihleri, kapitalizmi görece istikrarlı yapılarla karakterize edilen birbirini izleyen emek rejimlerine ayıran Althusser sonrası Düzenleme Okulu’na çok şey borçludur. Böylece, kendisi de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra devrim tehdidine ve 1930’lardaki çöküşüne bir tepki olan “Fordist” dönemin sınıf uzlaşması, uzun Mayıs ayında dağılır ve 1980’lerin yeniden yapılanmasında yerini yeni bir emek rejimine bırakır. Birincisi, işçi sınıfı ücretlerini (yüksek) verimlilik artışına bağlayan ve kitleselleşen işçi sınıfının birikimin bir ortağı olarak görüldüğü ulusal anlaşmalarla karakterize edilirken, ikincisi, ücretlerin (daha yavaş) büyümeden yeni bir şekilde ayrılması ve kâr için üretim talepleri tarafından dikte edilen, büyümeden elde edilen tüm getirilerin sermayeye tahakkuk etmesi ve tüm ücret taleplerinin bir engel olarak görülmesi yönündeki yeni bir gereklilikle karakterize edilir. Bu yeni dönemde sadece emeğin değil, sınıf mücadelesinin, en azından atölye zeminindeki sınıf mücadelesinin de alt edildiğini söyleyebiliriz. Egemen sınıfın artık uzlaşmaya ihtiyacı yok — her gün masadaki tüm fişleri kapabilir. Ortaya çıkan sınıf mücadelesi, sömürülme hakkı için rekabet eden ya da işçi sınıfı emekli maaşlarının ya da on yıllar önce ödenmiş ve dağıtılmış diğer sosyal ücretlerin çarçur edilmesine karşı savaşan bir hayatta kalma mücadelesidir. Yeni durum, proletaryanın emek olarak kendi konumlanışının, devrimci mücadeleler de dahil olmak üzere, mücadele için kullanılacak bir kaldıraçtan ziyade bir engel haline geldiği, sermaye ve emek arasındaki “karşılıklı ima” durumudur. Ama hangisi önce gelir? Ücret taleplerinin gayrimeşruluğu, sermaye ve emeğin karşılıklı olarak birbirini içermesinin nedeni midir yoksa tam tersi mi? Bu, sorulmaya değer bir soru gibi görünüyor çünkü orijinal test örneklerimiz —İtalya ve Arjantin— her ikisi de kriz nedeniyle işçi sınıfı taleplerinin meşrulaştırıldığı durumları içeriyor. Dolayısıyla tüm bu örnekleri kapsayabilecek bir anlatıya ihtiyaç vardır.
+
+Bu anlatının bir versiyonu, tarihi birbirini izleyen bir dizi rejim olarak görmek yerine, tüm rejimleri kesen tek bir yüklemi vurgulayan Endnotes tarafından sağlanan tarihte bulunabilir: endüstri, yani emek sürecinin fabrika ve özellikle de sürekli akış fabrikası tarafından gerçek anlamda tahakküm edilmesi ve bunun endekslediği demografik ve ekonomik geçişler. Endnotes, sınıf mücadelesinin doğasında bir şeylerin değiştiği fikrini Theorie Communiste’ten alır, ancak referans çerçevesini atölyenin dar alanının ötesine genişletmeyi başarır. Marx ve takipçileri işçi hareketinin işyerinin teknik bileşimi, bölünmeleri ve kümelenmeleri tarafından yaratıldığını hayal etmekten hoşlansalar da, bu her zaman hüsnükuruntu bir düşünce olmuştur. Atölye, işçileri ancak onları diğer işçilere karşı bölerek birleştirmiştir. Var olduğu yerlerde geniş ve kalıcı birlik ya mücadelenin gerekliliklerinin bir sonucu olarak ortaya çıktı ya da başka mekanizmalara dayanmak zorunda kaldı: siyasi program, ahlaki telkin ya da kültürel kurumlar. En büyük çatışmaların yaşandığı yerler sadece yarı vasıflı işçilerin büyük işyerlerinde toplandığı yerler değildi, ancak bu da önemliydi. Patlayıcı çatışmalar, daha ziyade, bu işçilerin zaten ortak bir kimliği paylaştığı durumlarda ortaya çıkmıştır — birçok kişinin belirttiği gibi, Hot Autumn’da en isyankar işçiler güneyden gelen göçmenlerdi, birbirleriyle kuzeyin ırkçılığıyla özdeşleşmişlerdi ve güneyin ahlaki ekonomilerinden bir şiddet taktikleri repertuarı getirmişlerdi. Böyle pek çok vaka var, ama belki de şimdi her zamankinden daha az.
+
+Dolayısıyla işçi hareketi, sınıfın bizzat sınıf mücadelesi tarafından aktif olarak bölündüğü durumlarda, stratejik ve taktiksel olarak sınıf birliğini üreterek bileşim sorununu çözmekle görevlendirilmişti. Bu, sadece atölyede değil, özellikle proleter toplulukta da bir işçi sınıfı otonomisi projesi gerektiriyordu. Partinin, sendikanın rolü buydu: bir dünya üretmek ve bu dünyadan bir devrim başlatmak. Michael Heinrich’in dünya görüşü Marksizmi ile eleştirel Marksizm arasında ayrım yapma girişimi, ikinci ve üçüncü enternasyonal dönemi Marksizminin projesinin sadece bir dünya görüşü değil, çok daha önemlisi bir dünya üretmek olduğunu kabul etmemektedir. Ancak sorun şu ki, devrim yapma zamanı geldiğinde, bunu yapmaya istekli olanlar proleter dünyayı yok etmek, ondan kopmak zorunda kalırken, çoğu kişi tam da daha iyi bir yaşama giden daha kolay bir yol gibi göründüğü için bu alanı kapitalizm içinde tutmayı umuyordu. Küresel devrimin başarısızlığından sonra uyum sağlamayan kurumlar yok edildi ve geriye kalanlar otonomilerini sadece ismen korudular. Otonomi bu andan itibaren artık sessiz değildi; sadece molotoflarda ve işgallerde bulunabilir, uğruna savaşılabilir, ayaklanmaların ortasında ve radikal gettolarda inşa edilebilirdi. Proleter kültür, piyasa ve ulus-devlet tarafından yutuldu.
+
+Bileşim sorununu miras alıyoruz ama çözümlerini değil. Artık başlayabileceğimiz varsayımsal, pratik bir sınıf birliğine bile sahip değiliz. Sınıf birliği en iyi ihtimalle projeseldir (basitçe baskıcı olmadığında) ve ayrıca her zaman, öyle görünüyor ki, herhangi bir güçle dile getirildiğinde, sınıflar-arasıcılıkla lekelenir: Occupy’ın biz %99’uz söylemi ya da gilets jaunes’in hayat pahalılığına odaklanması, her ikisi de proletarya ile pek ilgisi olmayan sosyolojik sınıf kavramlarına dayanıyor. Ya da varoluşsal ve evrensel niceliklerle ifade edilir: siyahilerin hayatı önemlidir, su hayattır, tüm polisler piçtir, proletaryanın adını kapitalist mülksüzleştirme yöntemleri aracılığıyla, her zaman aynı anda hem gerekli hem de aşırı görünen devlet şiddeti aracılığıyla söylediği biçimler.
+
+Endnotes’un bu sohbete kattığı şey, özellikle, işçi hareketini on yıllar ve yüzyıllar boyunca kolayca gözlemlenebilen ekonomik ayrıntılarla ilişkilendirme ve bunu hem titizlikle hem de gereksiz akademik gevezeliklerden uzak bir şekilde yapma becerisiydi. Anlattıkları hikayenin özünde, emeği ve insanları ülkeden ülkeye ama giderek daha hızlı bir zaman diliminde devrimcileştiren ve yeniden düzenleyen geçici bir sosyal süreçle, sanayileşmeyle gerçek tahakkümün özdeşleştirilmesi yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’da gözlemlenen sıkıştırılmış demografik ve endüstriyel geçiş, daha büyük ve daha etkileyici bir ölçekte Japonya’da, ardından Asya Kaplanları’nda ve son olarak Çin ve Hindistan’da tekrarlanmıştır. Ancak bu süreç her seferinde teknolojik kapasitelerin tamamını devralıyor, yani üretim daha fazla ve hızlı bir şekilde artıyor. Artık Çin ve Hindistan bile toplamda sanayisizleşirken, Çin sermayesi Afrika’ya, Güney Asya’ya ve ötesine geçerken, bu süreç sona ermiş olabilir. Uzaydan bu şekilde bakıldığında, kapitalizmin tarihinin bir başlangıcı, bir ortası ve şimdi daha kısa ya da daha uzun bir sonu varmış gibi görünüyor. Proletarya ve projeleri kapitalizmin ürünleri olduğu ölçüde, işçi hareketi de bu birikim ve büyüme yapısının, dünya proletaryasının korkunç konumunu ve 1965’ten bu yana değişen güçler dengesini açıklayan inişli çıkışlı yükselişte gerçekleşen olanaklarının ifadesidir.
+
+Bu hikayeye belki bazı yeni detaylar ve daha fazla spekülasyon getiriyorum. Benim asıl ilgilendiğim konu, bu teorinin bugünkü devrimci beklentilerimiz üzerindeki etkileri. Sadece kapitalizmin eğilimlerinin ve yapılarının analizi temelinde kapitalizmden çıkış için herhangi bir yol öngörebiliriz. Theorie Communiste’in anlattığı hikaye, sermaye ve emeğin proleter mücadele içinde ve aracılığıyla diyalektik olarak iç içe geçmesini vurgular; Endnotes ise sermaye ve işçi hareketinin birlikte gelişimini vurgular. İkisi arasında, sermayenin uzun gerileme dönemi boyunca krizi pasif bir şekilde karşılamadığı gözlemleniyor. Gerçek tüketimin daralan ufku, üretkenlik idolüne kurban edilen milyonlarca emekçinin azalan getirileri, küresel fabrikayı mümkün olan en ucuz işgücüne erişim etrafında yapılandırarak, işyeri örgütlenmesini engellemek için özel olarak tasarlanmış bir işbölümü kurarak ve fenomenolojik düzeyde sınıf aidiyetinin azalmasını açıklayan etkilerle sermayeyi bir çılgınlığa sürükledi. Bu hiçbir şekilde sınıf varlığının, sınıf kimliğinin, işçilerin ve işçi sınıfının sonunun geldiğini göstermez. Ancak işçiler proleter olarak, mülksüzleştirilmiş insanlar olarak değil de işçi olarak mücadele etmekte giderek daha fazla zorlanmaktadır. Bunun açıklamaları, yukarıda sunulan farklı analiz düzeylerini birleştirerek belirttiğim gibi, öznel olmaktan ziyade teknolojik ve örgütseldir. Sonuç olarak bugün, Joshua Clover’ın “Riot. Strike. Riot.” adlı kitabında belirttiği gibi, sınıf mücadelesi dolaşım alanında, işyeri kalesinin dışında ortaya çıkma eğilimindedir.
+
+Son on yıl, aşağı yukarı tüm bu tezlerin güçlü bir şekilde doğrulanmasını sağladı. Arap Baharı’nın plaza işgallerinden, meydan hareketlerine ve Occupy’a, Ferguson ve George Floyd ayaklanmalarının otoyol blokajlarına ve isyanlarına, gilets jaunes’in işgal edilmiş kavşaklarına ve Hong Kong’un sürü taktiklerine kadar son on yılın bir anlamda dolaşım mücadelesi olmayan hiçbir büyük ayaklanması yoktur. Aynı zamanda bu mücadeleler, komünizasyon analizinin çizdiği sınırları aşmak yerine, bu sınırlar içinde kendilerini yeniden tanımlıyor gibi görünüyor. Siyaset geri döndü, her ne kadar zamanın tınısı belirgin bir şekilde antipolitik kalsa da. Yarının austerianları kendilerini bugünün reformcuları olarak sunuyorlar. 2010’ların başındaki özgürleştirici mücadeleler, popülizm, milliyetçilik ve rövanşizm, düpedüz neofaşizm olmasa da, devlet gücünü yeniden yönlendirme kapasitesi olmasa da harekete geçirme yeteneği gösterdiğinden, korkunç bir tepkiye yol açtı. Bunların hiçbiri orijinal analizler tarafından iyi öngörülmemişti ve bu nedenle gerçek bir düşünceyi hak ediyor.
+
+Bununla birlikte, kapitalizmin komünizasyon teorisi tarafından sıralanan eğilimleri hala geçerliliğini korumaktadır. Devrimin önündeki sınırlar ve engeller teorisi doğrulanmıştır. Ancak komünizasyon teorisi aynı zamanda, gözlemlenen bu özelliklere dayanarak gelecekteki bir devrimin nasıl ortaya çıkması gerektiğine dair bir teoridir. Başka bir deyişle:
+
+<quote>
+
+Tüm teorik üretimin geri dönmesi, yüzleşmesi ve bir çözüm bulması gereken temel sorun şudur: Proletarya –tam anlamıyla kapitalist üretim tarzının bir sınıfı olarak, bu üretim tarzı içinde sermaye ile çelişkisi içinde hareket ederek– sermayeyi, dolayısıyla tüm sınıfları ve dolayısıyla kendisini nasıl ortadan kaldırabilir; yani komünizmi nasıl üretebilir?
+
+</quote>
+
+Eğilimlerin analizi bu soruyu yanıtlamanın sadece ilk adımıdır. Bir yanda kapitalizmin eğilimleri, diğer yanda komünizmin sınavı arasında devrimin görevleri, kopuşun, savrulmanın, atılımın, komünist ölçünün teorisi yatar.
+
+*** <strong>Yarıklar ve Sapmalar</strong>
+
+Bu dizinin altıncı bölümünde, Theorie Communiste’in écart kavramını, sınıf eylemi içindeki sapmayı (ya da yarılmayı) tartıştım ve kendi formülasyonumu denedim. Hatırlayacağımız gibi, écart teorisi öz-örgütlenmenin yetersizliği ile mücadele etmeye çalışmaktadır. “Öz-örgütlenme devrimin ilk eylemidir; daha sonra devrimin aşması gereken bir engel haline gelir.” Gerçek anlamda diyalektik bir kavram olan écart, hem bu aşmanın şekli hem de onun tarafından kapatılması gereken yarık ya da boşluktur. Bu yarık-savrulma, bu diyagonal ya da yanal yarık, önerdiğim gibi, öz-örgütlenmenin öteki-örgütlenmesi ya da aynı anlama gelen öz-örgütlenmenin öz-örgütlenmesi olarak düşünülebilir. Özetle, sapma teorisi, öz-örgütlenmenin özünün sorunlu olduğunu, komünist hareketin altında yatan ancak komünizm hareketinin çözmek zorunda kalacağı hak, mülkiyet ve aidiyet kavramlarına bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.
+
+Bunu daha az soyut hale getirmek niyetindeyim, ancak önce çeviri üzerine geçici bir söz. Écart pek çok anlama gelen bir kelimedir – en başta bir tren ile bir platform veya bir eylemin niyetleri ile sonuçları arasındaki gibi boşluk veya mesafe. Aynı zamanda gerçek ve nominal bir değer arasında olduğu gibi tutarsızlık veya istatistiksel varyans anlamına da gelebilir, ancak son olarak bir otomobilin veya belki de bir sınıf olarak eyleminin sınırlarıyla yüzleşen devrimci bir proletaryanın yaptığı gibi sapma veya deviasyon anlamına da gelebilir. Theorie Communiste bu kelimeyi genellikle “yarık” ya da “boşluk” (ya da belki “hata”) anlamına yakın bir anlamda kullanır, çünkü genellikle iki yüklem arasında, tipik olarak bir yanda proletaryanın sermaye içindeki yeniden üretimini sorgulayan eylemler ile diğer yanda onu sermayenin kendini yeniden üretiminin bir parçası olarak doğrulayan eylemler arasında bir écart’tan [entre] bahsederler. Bu tür bir sözdizimsel yapı (écart entre), konuyla ilgili ilk yazıları olan “Theorie de l’écart“ta terimle tutarlı bir şekilde kullanılmıştır, ancak “The Present Moment” gibi daha sonraki metinlerde, sınıf mücadelesi alanındaki écartların çoğalmasından bahsederek terimi çoğullaştırırlar, öyle ki bu metnin çevirmeni terimi “yarık” yerine “sapma” olarak çevirmiştir. Her ne kadar TC bu terimi hala sapmadan ziyade yarılmaya daha yakın bir anlamda kullansa da — “kayma” güzel bir uzlaşma olabilir— bazı durumlarda sapmanın hem zorlanmış hem de zorlanmamış olduğu hissini sevdiğim için sapmanın çevirisini yarılmanın imalarına tercih ediyorum. Otoyolda bir çakal dolaşır; bir araba ondan kaçınmak için yoldan sapar ve sonra başka bir araba da ona çarpan arabadan kaçınmak için yoldan sapar. Proletaryanın bir kesiminin kendisini kapitalist yeniden üretim devrelerinden kopmaya ve tarihin yaklaşan trafiğine girmeye zorlandığı anlar da böyledir.
+
+Theorie Communiste sürekli olarak “sınıf faaliyetinin merkezinde açılan bir yarıktan” bahseder; burada “bir sınıf olarak hareket etmek, öz-örgütlenmenin biçimlendirdiği ve onayladığı bir sınıf olarak varoluşunu reddetmektir.” Yarık, bir eylemin niyeti ile etkisi arasında açılır. Bu yarık hissini en belirgin şekilde, bugün tüm reformist mücadelelerin isyancı bir yoğunlukla yanması ve yine de içeriklerini tanımlamaya zorlandıklarında sermayenin sınırları içinde kalmalarında görüyoruz. Ancak araçlar ve amaçlar arasındaki bu tür bir boşluk, başka bir perspektiften, sınıf mücadelesine içkin bir perspektiften, mücadele alanındaki bir fraksiyonun bir sapması, bir kopuşu veya ayrılması gibi görünebilir.
+
+Bir anlamda, geliştirmek istediğim sapma teorisi, diğer tüm sapmaların kendisinden kaynaklandığı özellikle tek bir sapmanın önceliğini varsaymaktadır: hem aynı sınıf olan hem de olmayan işçi sınıfı ile proletarya arasındaki, sömürülenler sınıfı ile mülksüzler sınıfı arasındaki sapma. Şimdi göstermeyi umduğum gibi, bu dizide bu yarıkla defalarca karşılaştık, çünkü bu, sermayenin hareket yasasının, değerin öz-valorizasyon gerekliliğinin temel bir sonucudur. Bu yasadan, yalnızca kriz ve sınıf mücadelesinin çözebileceği çelişkili eğilimler ortaya çıkar: bir yandan sermaye emeği çoğaltmaya, mümkün olduğunca çok sayıda işçi çalıştırmaya ve emek sürelerini mümkün olduğunca uzatmaya çalışır. Diğer yandan sermaye, üretkenliği arttırmak için her türlü yöntemi kullanarak bu işçilerden mümkün olduğunca çok ürün elde etmeye çalışır. Birinci eğilim değer kitlesini arttırırken, ikincisi sadece gerekli emeği azaltarak değeri sermayeden emeğe yeniden dağıtır. Birinci eğilim proleterleşmeyi arttırarak, emekçileri emeklerinden başka satacak bir şeyleri kalmayacak şekilde mülksüzleştirerek ya da erken kapitalizmde sıklıkla olduğu gibi onları hapsedip köleleştirerek işçi sınıfını büyütür. İkinci eğilim işçi sınıfının büyüklüğünü azaltır ve üretim fazlası proletaryanın büyüklüğünü arttırır.
+
+İlki kitleselleşmiş, vasıfsız işgücü ile sonuçlanma eğilimindedir. İkincisi ise ya yeniden vasıflandırma ya da emeğin Taylorizasyonu ile sonuçlanma eğilimindedir. Yirminci yüzyılın başlarındaki bir madende emek hem vasıfsızlaştırılmış hem de nispeten kitleselleştirilmiştir. Fordist bir fabrikada ise emek genellikle vasıfsız ya da yarı vasıflı ve atomize haldeydi. En güçlü mücadeleler bu bölünmeleri yanlamasına kesme eğilimindedir. Şimdiye kadar Alman Devrimi, Mayıs ’68, İtalyan 70’leri ve 2001 Arjantin krizini inceledik. Her bir örnekte, sekansın patlayıcılığının bu bölünmeleri kesen yanal bağlantılardan kaynaklandığını görebiliyoruz. Sergio Bologna, KAPD ve Alman Konseyleri hareketi üzerine yazdığı “İşçi Konseylerinin Kökeninde Sınıf Bileşimi ve Parti Teorisi” başlıklı makalesinde, her ne kadar durumu abartma eğiliminde olsa da, bu bölünmeler hakkında etkileyici bir şekilde yazmaktadır. Bologna <em>operaismo</em>‘dan çıkan en zeki teorisyenlerden biriydi ve <em>Potere Operaio</em>‘nun önemli bir iç eleştirmeniydi. Makalesi Alman Devrimi kadar 70’lerin İtalya’sıyla da ilgilidir; konsey hareketi içinde durumla ilgili bazı temaları vurgulamaya çalışmış ve önemli bir kavram olan “sınıf bileşimi”ni geliştirmiştir. Marxistler, Marx’ı takiben, bileşim terimini genellikle sermayeyi ve özellikle de değişken ve sabit sermaye arasındaki ilişkiyi tanımlamak için bir kategori olarak kullanmışlardı, ancak Romano Alquati, atölye kültürü üzerine yaptığı çalışmada, bileşimi sınıfın yapısı hakkında düşünmek için kullanmıştı – hem teknik olarak işbölümü ve makinelerin yapısı tarafından oluşturulmuş hem de mücadelesi yoluyla politik olarak oluşturulmuş. Bologna fabrika konseyi hareketini, işçi kontrolü olmadan işçi iktidarı üretme girişimi olarak okur. Ona göre bu hareket, ekonomiyi ele geçirmekten ziyade otonomilerini korumak isteyen Alman makine sanayisindeki vasıflı işçiler ve teknisyenlerin hakim olduğu, ensüreksiyonist olmaktan ziyade reformist bir hareketti. Ancak Bologna’nın da belirttiği gibi, Alman işçi sınıfının en mücadeleci kesimleri genellikle yarı vasıflı ya da masa başı çete işçiliğinin hala faaliyet gösterdiği madenlerde, ağır sanayide ve tersanelerde ortaya çıkmıştır.
+
+Bologna’nın makalesi, Almanya’dan IWW, 1905 grev dalgası ve ilk Rus devrimi tartışmasına oldukça hızlı bir şekilde geçerek geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Bologna’nın gözlemlediği kitlesel, vasıfsız işgücü ile vasıflı, profesyonelleşmiş işgücü arasındaki yarık, tam da kendisinin ve operaismo ile ilişkili diğer yazarların uzun Mayıs aralığında çiçek açtığını gördükleri yarıktır. Buna karşın, İtalya’da Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki iki yılda konsey hareketi büyük ölçüde, otonomi vizyonları sendikalizme en çok benzeyen vasıflı işçilerden oluşuyordu. Bu vasıflı işçi sınıfı Bologna’nın zamanında hala varlığını sürdürüyordu ancak güneyden gelen göçmenler, kadınlar ve gençlerden oluşan ve değerleri tamamen farklı olan yeni bir kitlesel işçi tarafından güçlendiriliyordu. “Emeğin reddi” temasını ön plana çıkaran bu grup oldu. Konsey hareketinin tereddüdü, Bologna’ya göre, kamulaştırma istencinin ifadesi olarak değil, kopuş, tutuklama, reddetme olarak sınıf iktidarı biçiminde açıklanmaktadır; Bologna’ya göre bu, Alman sermayesi için kabul edilemez ve devrimi kışkırtan bir şey olurdu.
+
+Bu makalenin büyük bir kısmı, İtalyan işçi sınıfının o dönemde gelişmekte olan mücadelelerine ilişkin eğilimli bir pozisyonu meşrulaştırmak için tasarlanmış bir geriye dönüş niteliğinde olsa da, Bologna’nın değerlendirmesinde gerçeklerle örtüşen bir şeyler var. Aslında en patlayıcı olaylar, emeğin kolektif, kitlesel ve nispeten vasıfsız olduğu yerlerde meydana gelmiştir. KAPD’nin ve daha sonraki konsey komünist oluşumlarının programının en güçlü cazibesini işsizler, marjinal olarak istihdam edilenler, vasıfsız çalışanlar, yani çalışma hayatlarında otonomiden yoksun olanlar arasında bulması şaşırtıcı değildir ancak yine de kayda değerdir. Bir miktar otonomiye sahip olan işçiler bunu korumak için mücadele ettiler ama kaybedecekleri çok şey olduğu için bunu genişletmek zorunda değillerdi. Komünist solun son umudu olan 1920 Mart Eylemi, orta Almanya’daki sanayi işçileri arasında, onları silahsızlandırma girişiminin ardından patlak verdi. Leuna fabrikasında 12.000 silahlı işçi, kısmen aralarındaki KAPD örgütleyicilerinin tereddütleri nedeniyle, silahlanmalarına ve ardından bombalanmalarına, silahsızlandırılmalarına ve öldürülmelerine rağmen saldırıya geçmemeyi tercih etti. Bölgelerinde faaliyet gösteren zırhlı komünist birliklerden haberdar olsalardı ve onlarla koordinasyon kurabilselerdi, belki de işler farklı gelişebilirdi. Ancak bunu yapmak için öz-örgütlenmenin fabrika-işyerlerinin benliğinden kopan bir uzantısı gerekirdi. Bu, Kızıl Ordu ile işçi konseyi, işçiler ile işsizler arasındaki karşıtlığı yıkarak devrimin gidişatında gerçek bir sapma olurdu.
+
+Partizanlaşma süreci, yani bir devrim sırasında ortaya çıkan gayrı resmi Kızıl Ordu, partizanları sosyal konumlarından ayırma eğilimindedir. Çatışma hareketlidir ve örgütlenme de öyle olmalıdır. Ruhr’daki ayaklanmada, kurulan orduların anarşistlerin ve komünist solun fabrika gruplarıyla gevşek bir bağlantısı vardı. İşçi sınıfı kimliğinin herhangi bir kanıtı yeterli kabul edildi.
+
+Dauve’nin Ruhr’daki ayaklanma hakkındaki yorumunda bu sapmanın bir örneği görülebilir:
+
+<quote>
+
+Proleterler, sosyal işlevlerine dayandıkları, üretim aygıtını erzak, silah ve ulaşım için kullandıkları, ancak üretim sınırları içinde kalmadıkları sürece zafer kazandılar. İsyancı kentler birleşti ve diğer kentlerdeki işçilere yardım gönderdi. Ancak bu açıdan bile hareket, tüm dönemi karakterize eden zayıf noktalarını sergiledi. Ordu ile girdiği çatışmadan, ordunun kendi yöntemlerini kullanarak ve kendi topraklarında savaşarak zaferle çıktıktan sonra, proleterler büyük çoğunluklarıyla görevlerinin bittiğini düşündüler ve iktidarlarını partilere ve demokrasiye devrettiler. Kızıl Ordu askeri kovdu ve ardından kendisini klasik işçi hareketine dönüştürdü.
+
+</quote>
+
+Bu pasajın çıkarımlarının bir yorumu şudur: ordular daha da ileri gitmiş, mücadeleye devam etmiş ve sadece savaş araçlarını yeniden üretmeye değil, kendilerini proleter ihtiyaçlara yönlendirmeye, işyeri yapılarıyla koordinasyon kurmaya başlamış olsalardı, bu “üretim sınırlarını” kırmış ve “klasik işçi hareketinden” gerçek bir kopuş gerçekleştirmiş olurlardı. Komünizm silah zoruyla yapılamaz ama demokratik müzakere yoluyla da ortaya çıkmayacaktır; insanların komünizmi birlikte yapmalarına olanak tanıyan bir dizi yarılma, sapma yoluyla ortaya çıkmalıdır.
+
+Bologna denemesinin asıl nesnesi olan 70’li yılların İtalya’sı, böyle bir savrulma koreografisinin üstesinden gelmesi gereken yarıkların bir görüntüsünü sunuyor gibi görünüyor. Sınıfsal <em>yeniden bileşim</em> teması hiç bu kadar verimli bir taktik ve stratejik zemin bulmamıştı. Ancak Nanni Balestrini ve Primo Moroni’nin The Golden Horde’undan öğrendiğimiz üzere, sınıfın <em>yeniden bileşimi</em> projesi her zaman projeseldi. 69’un Sıcak Sonbaharı ve o dönemin öğrenci hareketinden sonra, kafaları Quaderni Rossi ve Sitüasyonist Enternasyonal, Mao ve Che, Marcuse ve Kara Panterler ile dolu olan yeni enerjik İtalyan solu, Potere Operaio, Lotta Continua, Il Manifesto, Avanguardia Operaia ve diğer birçok grup olarak bir araya geldi. Ancak 1975 yılına gelindiğinde bu grupların çoğu dağılmıştı. Otonomi ve reddediş temaları, mevcut kimlikleri parçalama, yeniden oluşturdukları kadar ayrıştırma eğilimindeydi. Hareket literatüründe sıkça anlatılan en önemli örneklerden biri Lotta Feminista’nın çağrısıyla Roma’da düzenlenen kadın yürüyüşüdür. Erkek yoldaşlar, kadın yoldaşlarıyla dayanışmalarını ifade etmek için Lotta Communista gibi grupların yürüyüşte pankartlarla temsil edilmesinde ısrar etmişlerdi. Ancak kadınlar otonomi sloganında farklı bir şey duymuşlardı. Erkeklere pankartlarıyla yürüyüşe katılamayacakları söylendiğinde, Lotta Communista’nın dağılmasına yol açan temel olaylardan biri olan bir arbede çıktı.
+
+Otonomi, evet, ama kimden? Ve ne için? Kimin reddi? Bu sorular 1975 yılında gündeme geldi. Potere Operaio dağılmıştı ama militanları hâlâ aktifti. Hareketin beklediği an, 1973’te Torino Mirafiori fabrikasının silahlı işgaliyle gerçekleşmiş gibi görünüyordu; bu işgal, grupların ölümünden sonra hareket için ileriye dönük bir yol imajı sağladı:
+
+<quote>
+
+1973 yılı, iki nedenden ötürü, işçilerin öncüsü ile Komünist Parti arasındaki ayrışma sürecinde şüphesiz kilit bir anı temsil ediyordu. İşçilerin ve proletaryanın öncüsü Mirafiori işgalinden belirleyici bir mesaj aldı: İtalya’nın en büyük fabrikalarından birini işgal etme noktasına kadar, sendikanın ya da Partinin katılımı olmaksızın, hatta bu güçlere açıkça karşı olsa bile, otonom bir şekilde örgütlenmek mümkündü.
+
+</quote>
+
+Başka bir deyişle, işgal, işçileri işsizlerle, öğrencilerle ve diğerleriyle bir araya getiren partinin, sınıfın organik birliğinin bir modeli haline geldi. Potere Operaio bu gelişmeye, Toni Negri’nin “Mirafiori Partisi” olarak adlandıracağı şeyin ortaya çıkmasına tepki olarak dağıldı. Ancak işgal taktiği baskın olsa da, enerji şantiyeden öteye, plazalara, sokaklara geçecekti. CGIL Genel Sekreteri Lucio Lama’nın konuşması sırasında proleter gençlerle Komünist Parti görevlileri arasında yaşanan açık arbedede açıkça görüldüğü üzere, Komünist Parti’ye bağlı öğrenciler Bologna Üniversitesi’ni işgal etmeye zorlanmadan, şiddetli çatışmalara yol açmadan işçi figürü etrafında birleşilemezdi. Kaçarken, bir yerden bir yere kovalanırken, iktidarın kollarını kavrayamadan, silahlı işgal hızla silahlı mücadeleye ve hareketin kitlesel, festival benzeri enerjilerinden kopuk, sklerotik bir gönüllülüğe dönüştü. Otonomi projesinin kalbinde, <em>işin reddi</em> ile <em>işçi iktidarı</em> arasında bir boşluk ortaya çıkmıştı. Reddin bir üretim örgütü oluşturma yeteneği sınırlıydı, yapabileceği tek şey oranları belirlemekti. Oluşan örgütler üretimi yönetmek yerine sadece parçalara ayırabilirdi ki bu da işçi iktidarından ziyade proleter iktidara daha yakın bir şey anlamına gelirdi.
+
+Hiçbir yerde bir sapma ve her yerde bir yarık. Bu dinamiklerin 2001 yılında Arjantin’de nasıl ortaya çıktığını söylememe gerek var mı? İşçileri tarafından işgal edilen iflas etmiş fabrikalar ile kendi yeniden üretimlerini otonom bir şekilde örgütleyebilmek için hibe talep eden işsiz <em>piqueterolar</em> arasında, hükümeti düşüren popülist <em>cacerolazo</em> ile proleter varoş ve şehirlerdeki isyancılar arasında, ensüreksiyondan devrime geçişi gerçekleşmemiş bir sapma olarak özetleyebiliriz. Terimin tekilleştirilmesi biraz sorunlu ve bu yazı boyunca <em>olması gerekenlerin</em> kurgusuna güvenmek zorunda kalıyorum, tarihi gerçek ekseninden uzaklaştırıp hayali tarihlerin olması gerekenlere ayak uydurduğu karmaşık düzleme döndürüyorum. Bu alıştırmanın amacının, alternatif tarihle uğraşmak değil, yalnızca günümüzün komünist perspektifini aydınlatmak olduğu açıkça belirtilmelidir. Her şeyin bu anlara (Ruhr, Mirafiori, vs.) dayandığını ima etmek istemiyorum. Çünkü işler farklı olsaydı, merkezi anlar da farklı olurdu ve her halükarda komünist devrime geçiş tek bir sapma değil, birçok sapmadır; öz-örgütlenmeyi sosyal konumundan karşılıklı eylem yoluyla çeken bir dinamiktir. Mesele, hareketlerimizi oluşturan yarıkları aydınlatmaktır.
+
+Amerika Birleşik Devletleri’ndeki son ayaklanmanın incelenmesinin de göstereceği gibi, bu yarıklar her yerdedir. Polis karşıtı ayaklanmaların merkezinden çıkarılan çeşitli otonomi biçimlerinin hikayesi, öz-örgütlenmenin özünü, yani aynı zamanda öz-örgütlenmenin ötekisini belirlemenin zorluğuna dair bir hikayeden başka nedir ki? Otonomi, evet, ama neyden ve ne için?
+
+ *Okuyucular, Althusser’in Theorie Communiste üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, Althusser’in Lucretius’un <em>clinamen</em>‘ini aleatif materyalizm üzerine geç dönem yazılarında <em>écart</em> olarak çevirip çevirmediğini merak edebilirler. Kullandığı terim <em>déviation</em>‘dur.
+
+<br>
-<p>*Okuyucular, Althusser&rsquo;in Theorie Communiste &uuml;zerindeki etkisi g&ouml;z &ouml;n&uuml;ne alındığında, Althusser&rsquo;in Lucretius&rsquo;un <em>clinamen</em>&lsquo;ini aleatif materyalizm &uuml;zerine ge&ccedil; d&ouml;nem yazılarında <em>&eacute;cart</em> olarak &ccedil;evirip &ccedil;evirmediğini merak edebilirler. Kullandığı terim <em>d&eacute;viation</em>&lsquo;dur.</p>
-<p>&nbsp;</p>