diff options
author | Kara <kara@edu.wll.im> | 2024-01-18 20:11:42 +0000 |
---|---|---|
committer | Kara <kara@edu.wll.im> | 2024-01-18 20:11:42 +0000 |
commit | 6f5cb57ae14d96a38861cbbdc6467d441cd07f3c (patch) | |
tree | 972f3b8ad6e8cc5ffc881fb9b7d39374943e2f16 /m/ma | |
parent | a9a48462175d2531f4a440bc135f7addcb6bddb4 (diff) |
HTML: /library/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en #14
* 2024-01-18T20:11:36
anarsist kutuphaneden komunizasyon yazisi arsivlendi
-- kara
Diffstat (limited to 'm/ma')
-rw-r--r-- | m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse | 1038 |
1 files changed, 1038 insertions, 0 deletions
diff --git a/m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse b/m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse new file mode 100644 index 0000000..05c403b --- /dev/null +++ b/m/ma/maya-andrea-gonzalez-komunizasyon-ve-toplumsal-cinsiyetin-ortadan-kaldirilmasi-en.muse @@ -0,0 +1,1038 @@ +<!--?xml version="1.0" encoding="utf-8"?-->
+<!DOCTYPE html PUBLIC "-//W3C//DTD XHTML 1.1//EN" "http://www.w3.org/TR/xhtml11/DTD/xhtml11.dtd">
+<html xmlns="http://www.w3.org/1999/xhtml" xml:lang="tr" dir="ltr" lang="tr"><head>
+ <meta http-equiv="Content-type" content="text/html; charset=UTF-8">
+ <title>Komünizasyon ve Toplumsal Cinsiyetin Ortadan Kaldırılması</title>
+ <style type="text/css">
+ <!--/*--><![CDATA[/*><!--*/
+
+
+
+
+html,body {
+ margin:0;
+ padding:0;
+ border: none;
+ background: transparent;
+ font-family: "CMU Serif", serif;
+ word-wrap: break-word;
+}
+
+div#thework {
+ margin-top: 3em;
+}
+
+div#thework > p {
+ margin: 0;
+ text-indent: 1em;
+ text-align: justify;
+}
+
+p.tableofcontentline {
+ margin: 0;
+}
+
+blockquote > p, li > p {
+ margin-top: 0.5em;
+ text-indent: 0em;
+ text-align: justify;
+}
+
+a {
+ color:#000000;
+ text-decoration: underline;
+}
+
+.table-of-contents a {
+ text-decoration: none;
+}
+
+
+
+
+div#page {
+ margin:20px;
+ padding:20px;
+}
+
+
+.muse-sc {
+ font-variant: small-caps;
+}
+
+.muse-sf {
+ font-family: "CMU Sans Serif",Helvetica,Arial, sans-serif;
+}
+
+pre, code {
+ font-family: "CMU Typewriter Text",Consolas, courier, monospace;
+}
+
+pre {
+ overflow: auto;
+}
+
+/* invisibles */
+span.hiddenindex, span.commentmarker, .comment, span.tocprefix, #hitme {
+ display: none
+}
+
+h1 {
+ font-size: 200%;
+ margin: .67em 0;
+ clear: both;
+}
+h2 {
+ font-size: 180%;
+ margin: .75em 0;
+ clear: both;
+}
+h3 {
+ font-size: 150%;
+ margin: .83em 0;
+ clear: both;
+}
+h4 {
+ font-size: 130%;
+ margin: 1.12em 0;
+ clear: both;
+}
+h5 {
+ font-size: 115%;
+ margin: 1.5em 0;
+ clear: both;
+}
+h6 {
+ font-size: 100%;
+ margin: 0;
+ clear: both;
+}
+
+
+
+
+
+sup, sub {
+ font-size: 80%;
+ line-height: 0;
+}
+
+/* invisibles */
+span.hiddenindex, span.commentmarker, .comment, span.tocprefix, #hitme {
+ display: none
+}
+
+.comment {
+ background: rgb(255,255,158);
+}
+
+.verse {
+ margin: 24px 48px;
+ overflow: auto;
+}
+
+table, th, td {
+ border: solid 1px black;
+ border-collapse: collapse;
+}
+
+td, th {
+ padding: 2px 5px;
+}
+
+table {
+ margin: 24px auto;
+}
+
+td, th { vertical-align: top; }
+
+caption {
+ caption-side:bottom;
+}
+
+table.markdown-style-table,
+table.markdown-style-table th,
+table.markdown-style-table td {
+ border: none;
+}
+
+table.markdown-style-table > thead > tr > th,
+table.markdown-style-table > thead > tr > td {
+ border-bottom: solid 1px black;
+}
+
+table.markdown-style-table > tfoot > tr > th,
+table.markdown-style-table > tfoot > tr > td {
+ border-top: solid 1px black;
+}
+
+table.markdown-style-table > thead > tr > td {
+ border-bottom: solid 1px black;
+}
+
+hr {
+ margin: 24px 0;
+ color: #000;
+ height: 1px;
+ background-color: #000;
+}
+
+img.embedimg {
+ max-width:90%;
+}
+div.image, div.float_image_f {
+ margin: 1em;
+ text-align: center;
+ padding: 3px;
+ background-color: white;
+}
+
+div.float_image_r {
+ float: right;
+ text-align: center;
+ margin: 1em 0 1em 1em;
+}
+
+div.float_image_l {
+ float: left;
+ text-align: center;
+ margin: 1em 1em 1em 0;
+}
+
+div.float_image_f {
+ margin-top: 3em;
+ margin-bottom: 3em;
+ clear: both;
+ margin-left: auto;
+ margin-right: auto;
+
+}
+
+.biblio p, .play p {
+ margin-left: 1em;
+ text-indent: -1em;
+}
+
+div.biblio, div.play {
+ padding: 24px 0;
+}
+
+div.caption {
+ padding-top: 1em;
+ text-align: center;
+}
+
+div.center {
+ text-align: center;
+ margin: 1em 0 1em 0;
+}
+
+div.right {
+ text-align: right;
+ margin: 1em 0 1em 0;
+}
+
+div.right > p {
+ margin: 0;
+}
+
+div.center > p {
+ margin: 0;
+}
+
+.toclevel1 {
+ font-weight: bold;
+ font-size:110%;
+}
+
+.toclevel2 {
+ font-weight: bold;
+ font-size: 100%;
+ padding-left: 1em;
+}
+
+.toclevel3 {
+ font-weight: normal;
+ font-size: 90%;
+ padding-left: 2em;
+}
+
+.toclevel4 {
+ font-weight: normal;
+ font-size: 80%;
+ padding-left: 3em;
+}
+
+/* definition lists */
+
+dt {
+ font-weight: bold;
+}
+dd {
+ margin: 0;
+ padding-left: 2em;
+}
+
+/* footnotes */
+
+a.footnote, a.footnotebody {
+ font-size: 80%;
+ line-height: 0;
+ vertical-align: super;
+ text-decoration: none;
+}
+
+* + p.fnline, * + p.secondary-fnline {
+ border-top: 1px solid black;
+ padding-top: 0.5em;
+}
+
+p.fnline + p.fnline, p.secondary-fnline + p.secondary-fnline {
+ border-top: none;
+ padding-top: 0;
+}
+
+p.fnline, p.secondary-fnline {
+ font-size: 80%;
+}
+
+/* end footnotes */
+
+div.amw-impressum {
+ margin-top: 1em;
+}
+
+div.amw-impressum-container {
+ margin-top: 10em;
+}
+
+
+@media only screen {
+ body {
+ margin: 40px auto;
+ max-width: 720px;
+ line-height: 1.6;
+ font-size: 18px;
+ color: rgb(0, 0, 0);
+ padding: 0 20px;
+ }
+ h1, h2, h3, h4, h5, h6 {
+ line-height: 1.2;
+ }
+}
+ /*]]>*/-->
+ </style>
+</head>
+<body>
+ <div id="page">
+
+
+ <h2 class="amw-text-author">Maya Andrea Gonzalez</h2>
+
+ <h1 class="amw-text-title">Komünizasyon ve Toplumsal Cinsiyetin Ortadan Kaldırılması</h1>
+
+
+ <h3 class="amw-text-date">2011</h3>
+
+
+
+ <div class="table-of-contents">
+ <p class="tableofcontentline toclevel4"><span class="tocprefix"> </span><a href="#toc1">I. Kadın Kategorisinin İnşası</a></p>
+<p class="tableofcontentline toclevel4"><span class="tocprefix"> </span><a href="#toc2">II. 'Kadın' Kategorisinin Yıkımı</a></p>
+
+ </div>
+
+ <div id="thework">
+
+<blockquote>
+
+<p>
+“Günümüz uygarlığı, cinsel ilişkiye ancak bir erkekle bir kadın
+arasındaki tek, çözülmez bağlanma temelinde izin verebileceğini,
+cinsellikten kendi başına bir haz kaynağı olarak hoşlanmadığını ve buna
+yalnızca insanların üremesi için şu âna dek alternatif bir kaynak
+bulunamadığından tahammül ettiğini açık bir şekilde ortaya koyar.” <em>Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu</em>
+</p>
+
+</blockquote>
+
+<p>
+Komünizasyon devrimci bir pozisyon değildir, devrimden sonra inşaa
+ettiğimiz bir toplum biçimi değildir. Bir taktik, stratejik bir
+perspektif,bir örgüt ya da bir plan değildir. Komünizasyon, eğer bir
+devrim olacaksa sınıf mücadelesi seyrinde almamız gereken bir dizi
+önlemi tanımlar.
+</p>
+
+<p>
+Komünizasyon; ücretli emek, takas, değer formu, devlet, işbölümü ve özel
+ mülkiyet dahil olmak üzere bütün kapitalist üretim biçimini ortadan
+kaldırır. Devrimin bu şekilde olması bugün sınıf mücadelesinin zorunlu
+bir özelliğidir. Kapitalizmin çelişkileri diğer devrim biçimlerinin
+gerektirdiği koşulları yok ettiğinden mücadele döngümüz başka bir ufka
+sahip olamaz. Devrimden sonra toplumsal farklılıkların çözüldüğü bir
+durum hayal etmek artık mümkün değildir.<a href="#fn1" class="footnote" id="fn_back1">[1]</a>
+</p>
+
+<p>
+Komünizasyon olarak devrimin, toplumsal yaşamın getirdiği tüm
+farklılıkları ortadan kaldırması gerektiğinden, toplumsal cinsiyet
+ilişkilerini de ortadan kaldırmalıdır –toplumsal cinsiyet uygunsuz ya da
+ sakıncalı olduğu için değil, kapitalist üretim biçimini günlük olarak
+yeniden üreten ilişkiler bütününün bir parçası olduğu için. Toplumsal
+cinsiyet sermayenin temel çelişkisini oluşturan şeylerden biridir ve bu
+nedenle toplumsal cinsiyet devrim sürecinde parçalanmalıdır. Toplumsal
+cinsiyet sorununun çözümü için devrimden sonrasını bekleyemeyiz. Onun
+varoluşumuzla olan ilişkisi yavaş yavaş dönüşmeyecektir- ister planlı
+eskitme ister şakacı yapıbozum yoluyla ister toplumsal cinsiyet
+kimliklerinin eşitliği isterse de çok fazla farklılığa dönüşmesi
+şeklinde olsun. Aksine devrimin gerçekleşmesi için, komünizasyon
+tekillikleriyle tanımlanan bireyler arasındaki ilişkileri başlatarak,
+toplumsal cinsiyeti devrim sürecinde yok etmelidir.
+</p>
+
+<p>
+Devrimin komünizasyon halini alması, geçmiş yenilgilerden çıkarılan
+derslerin hatta geçmiş hareketlerin toplumsal cinsiyet sorununu
+çözmedeki acınası başarısızlıklarının sonucu değildir. Olanlardan sonra
+geçmişteki için kazanma stratejisi bulup bulamayacağımız bugün hakkında
+hiçbir şey söylemez. Çünkü sermaye artık proleterler arasında ücretli
+emekçiler olarak ortak koşullar temelinde bir birlik örgütlemiyor.
+Sermaye-emek ilişkisi artık işçilerin işçi kimliklerini teyit etmelerine
+ ve bu temelde devlet içinde iktidarı üstlenebilecek işçi örgütleri
+inşaa etmelerine ve bu temelde devlet içinde iktidarı üstlenebilecek bir
+ işçi örgütleri inşa etmelerine izin vermiyor. İşçileri devrimci bir
+özne statüsüne yükselten hareketler “komünist”ti ancak bugün bizim
+olamayacağımız tarzda komünistti. Komünizasyon biçimindeki bir devrimin
+ne bir öznesi ne de onaylanabilir bir kimliği vardır –Ne işçi, ne çokluk
+ ne de prekarya- Böyle bir devrimci kimliğin temeli eriyip gitmiştir.
+</p>
+
+<p>
+Elbette işçiler hala bir sınıf olarak varlar, Ücretli emek daha önce hiç
+ olmadığı kadar evrensel bir yaşam koşulu haline gelmiştir Ancak
+proletarya dağınık ve parçalanmış durumdadır. Sermaye ile ilişkisi ise
+güvencesizdir. Emek arzının yapısal fazlalığı muazzam boyutlardadır.
+Dışladıkları küresel meta zincirinde kendilerine yer bulmaya çalışan bir
+ milyarı aşkın nüfus, en ayrıcalıklı işçi kitleleri dışında emek arzını
+kontrol edebilecek kitlesel örgütlenmelerin oluşturulmasını imkansız
+kılmaktadır.<a href="#fn2" class="footnote" id="fn_back2">[2]</a>
+Sermaye artık işçiler arasındaki ayrımları şiddetlendiriyor, parçalıyor
+ve her zamankinden daha çok buna güveniyor. Bir zamanlar evrensel olarak
+ geçerli devimci bir ruhun gururlu taşıyıcıları olan İşçi sınıfı
+kapitalizmin içinde bir sınıf olarak özerkliği nedeniyle artık sermayeye
+ karşı bir sınıf olarak gücünü inşaa edemez. Bugün devrim proletaryanın
+bölünmüşlüğünden, bu bölünmüşlüğün üstesinden gelebilecek tek süreç
+olarak ortaya çıkmalıdır. Eğer devrimci eylem proleterler arasındaki tüm
+ farklılıkları derhal ortadan kaldırmazsa o zaman devrimci ya da
+komünizasyon değildir.
+</p>
+
+<p>
+Şu anda, işçilerin bir işçi kimliği temelinde birleşememesi, mücadelenin
+ temel sınırını oluşturmaktadır. Ancak bu sınır aynı zamanda, toplumsal
+cinsiyet ilişkilerinin ve diğer tüm sabit ayrımların ortadan
+kaldırılmasını kendi içinde taşıyan bu mücadele döngüsünün dinamik
+potansiyelidir. Önceki mücadele döngüsünün sonunun İşçinin önceliğine
+karşı bir isyanla - feminizmin önemli bir rol oynadığı bir isyanla -
+aynı zamana denk gelmesi tarihsel bir tesadüf değildir. Kadınları,
+siyahları ve eşcinselleri ikincil konuma indirgemeyecek bir işçi
+hareketini yeniden hayal etmek, bir zamanlar hareket etmesine izin veren
+ birleştirici/dışlayıcı özellikten tam olarak yoksun bir işçi hareketi
+düşünmektir. Geriye dönüp baktığımızda, işçi sınıfının (üretim
+araçlarına doğrudan erişimi olmayan herkesi kapsayan bir sınıf olarak)
+toplumun çoğunluğunu oluşturmaya yazgılı olması halinde, işçi
+hareketinin bu sınıftan net bir çoğunluk örgütleyemeyeceği giderek daha
+açık hale gelmektedir. Komünizasyon biçimindeki devrim bu sorunu çözmez
+ama yeni bir zemine taşır. Bu yeni alanın araştırmacıları olarak,
+toplumsal cinsiyet ilişkilerinin sona erdirilmesine yönelik pratik
+hareketin mevcut durumunu değerlendirmeliyiz. Aynı zamanda bu temel
+komünizasyon tedbirine ilişkin tartışmayı da genişletmeliyiz.
+</p>
+
+<p>
+Yakın zamana kadar komünizasyon teorisi, bir avuç yıllık derginin
+yayınlanması etrafında özörgütlenmiş az sayıda grubun ürünü olmuştur.
+Eğer bu gruplardan çok azı toplumsal cinsiyeti teorize etme görevini
+üstlendiyse, bunun nedeni çoğunun işçi sınıfının varlığına damgasını
+vuran ayrımların gerçek temelini incelemekle hiç ilgilenmemiş olmasıdır.
+ Aksine, geçmiş mücadelelerin erdemlerini ve eksikliklerini deşifre
+edebilecekleri devrimci gizli bir şifre çözücü yüzük keşfetmeye
+çalışmakla meşgul olmuşlardır. Dolayısıyla, komünizasyon taraftarlarının
+ çoğu devrimi tüm ayrılıkların derhal aşılması olarak düşünmüş, ancak bu
+ sonuca bugünün tarihsel özgüllüğüne odaklanmaktan ziyade, geçmiş
+hareketlerin başarısız olduğu yerde başarılı olmak için komünizasyonun
+ne olması gerektiğine dair bir analiz yoluyla varmışlardır.<a href="#fn3" class="footnote" id="fn_back3">[3]</a>
+</p>
+
+<p>
+Bu sebeple Theorie Communiste (TC) etrafında örgütlenen eğilim
+benzersizdir ve biz de açıklamalarımız da büyük ölçüde onu takip
+ediyoruz. TC’ye göre komünizasyon biçimindeki devrim ancak bu
+mücadeleler ‘sapmaya’(faire l’ecart) başladığında pratik bir olasılık
+ortaya çıkar, çünkü mücadelenin kendisi proletaryayı bir sınıf olarak
+kendi kendini yeniden üretimini sorgulamaya ve buna karşı hareket etmeye
+ giderek daha fazla zorlar. Böylece mücadelede “boşluklar” (l’ecarts)
+açılır ve bu boşlukların çoğalması zamanımızda komünizmin pratik
+olasılığının ta kendisidir. İşçiler işlerini korumak için mücadele etmek
+ yerine kıdem tazminatı talep ederek fabrikaları yakar ya da havaya
+uçururlar. Öğrenciler üniversiteleri işgal eder ama sözde uğruna
+mücadele ettikleri talepler adına değil, onlara karşı. Kadınlar zaten
+çoğunluğu oluşturdukları hareketlerden kopar, çünkü bu hareketler onları
+ temsil edemiyor. Ve her yerde işsizler, gençler ve kayıtsızlar,
+ayrıcalıklı bir azınlık olan işçilerin mücadelelerine katılıp onları
+ezerek, bu azınlığın taleplerinin sınırlı doğasını hem aşikar hem de
+sürdürülmesi imkansız hale getiriyor.
+</p>
+
+<p>
+Mücadeledeki bu büyüyen boşluklar karşısında;
+</p>
+
+<blockquote>
+
+<p>
+“Proletaryanın bir bölümü, mücadelesinin taleplere dayalı karakterinin
+ötesine geçerek, komünizasyonlaştırıcı önlemler alacak ve böylece
+proletaryanın birleşmesini başlatacaktır ki bu, insanlığın
+birleşmesiyle, yani bireylerin kendi tekillikleri içinde kendi
+aralarında kurdukları toplumsal ilişkiler bütünü olarak yaratılmasıyla
+aynı süreç olacaktır”<a href="#fn4" class="footnote" id="fn_back4">[4]</a>
+</p>
+
+</blockquote>
+
+<p>
+Dolayısıyla TC için proletarya içindeki bölünmeler yalnızca devrim
+sırasında üstesinden gelinmesi gereken bir şey değil, aynı zamanda bu
+üstesinden gelmenin de kaynağıdır. Belki de bu nedenle TC, komünizasyon
+teorisyenleri arasında tek başına, proletarya içindeki belki de en temel
+ bölünme olan toplumsal cinsiyet ayrımını incelemeye kendini adamıştır.
+TC'nin toplumsal cinsiyet üzerine çalışması görece yenidir, özellikle de
+ son otuz yılını birkaç temel fikri tekrar tekrar rafine ederek ve
+yeniden ifade ederek geçirmiş bir grup için. Toplumsal cinsiyet üzerine
+2008 yılında yazdıkları ana metin nihayet 2010 yılında (iki ek ile
+birlikte) Distinction de Genres, Programmatisme et Communisation adıyla
+dergilerinin 23. sayısında yayınlandı. TC ezoterik formülasyonlarıyla
+tanınır. Yine de, biraz çabayla, fikirlerinin çoğu açık bir şekilde
+yeniden yapılandırılabilir. Toplumsal cinsiyet üzerine çalışmaları
+geçici olduğu için uzun alıntılar yapmaktan kaçınıyoruz. TC,
+komünizasyonun kapitalist toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması
+kadar toplumsal cinsiyetin ortadan kaldırılmasını da içerdiğini iddia
+etmektedir. Çünkü kapitalizmi ayakta tutan bölünmeler toplumsal cinsiyet
+ bölünmesini, toplumsal cinsiyet bölünmesi de diğer tüm bölünmeleri
+ayakta tutar. Yine de, her ne kadar TC toplumsal cinsiyetin üretimine
+ilişkin titiz bir tarihsel materyalist teori geliştirme yolunda adımlar
+atsa da, sonuçta toplumsal cinsiyeti zaten var olan kapitalist üretim
+tarzı teorisine dikmekten öteye gidememektedir (bunun nedeni büyük
+ölçüde önemli bir Fransız feminist olan Christine Delphy'nin
+çalışmalarına dayanmalarıdır<a href="#fn5" class="footnote" id="fn_back5">[5]</a>).
+</p>
+
+<p>
+Buradaki bağlamımız için, TC, aynı zamanda sınıf mücadelesi tarihinin
+bir dönemselleştirmesi olduğu ölçüde özellikle büyüleyici bir
+komünizasyon teorisine sahiptir - ki bu da sermaye-emek ilişkisi
+tarihinin bir dönemselleştirmesine karşılık gelir. Bu da TC'ye komünizme
+ yönelik mevcut beklentiler konusunda eşsiz bir tarihsel bakış açısı
+sağlamaktadır. En önemlisi, TC değer üretiminden ziyade sermaye-emek
+ilişkisinin yeniden üretimine odaklanır. Bu odak değişikliği, kapitalist
+ toplumsal yaşamı fiilen inşa eden ilişkiler bütününü -fabrika ya da
+ofis duvarlarının ötesinde- inceleme alanlarına almalarını sağlar. Ve
+toplumsal cinsiyet ilişkisi her zaman yalnızca değer üretimi alanının
+ötesine uzanmıştır.
+</p>
+<h5 id="toc1">I. Kadın Kategorisinin İnşası</h5>
+
+
+<p>
+Kadın toplumsal bir inşadır. Kadın kategorisinin kendisi, insanlığın
+kadın ve erkek olarak ikiye ayrılmasının - sadece kadın ve erkek değil -
+ ayrılmaz bir dizi toplumsal ilişki içinde ve bu ilişkiler aracılığıyla
+düzenlenmektedir. Bu şekilde, cinsel farklılığa başka türlü sahip
+olamayacağı özel bir toplumsal önem atfedilir.<a href="#fn6" class="footnote" id="fn_back6">[6]</a>
+ Cinsel farklılığa bu sabit önem sınıflı toplumlarda, kadın kategorisi
+çoğu (ama hepsi değil) insan dişisinin yaşamlarının bir döneminde türün
+cinsel üremesinde yerine getirdiği işlevle tanımlanmaya başladığında
+verilir. Sınıflı toplum böylece bedenlere toplumsal bir amaç yükler:
+bazı kadınlar bebek 'doğurduğu' için, bebek 'doğurabilecek' tüm bedenler
+ toplumsal düzenlemeye tabidir. Kadınlar doğumlarının biyolojik
+olumsallıklarının köleleri haline gelirler. Sınıflı toplumun uzun tarihi
+ boyunca, kadınlar yalnızca erkekler için düzenlenmiş bir dünyaya
+doğdular - toplumdaki birincil 'aktörler' ve özellikle de mülk sahibi
+olma yeteneğine sahip tek insanlar. Böylece kadınlar bir bütün olarak
+toplumun malı haline gelmiştir.
+</p>
+
+<p>
+Kadınlar tanımları gereği erkek olmadıkları için 'kamusal' toplumsal
+yaşamdan dışlanmışlardır. TC'ye göre, kadın alanının bu şekilde
+sınırlandırılması, kadınların yalnızca bedenlerine değil, aynı zamanda
+faaliyetlerinin bütününe de erkekler tarafından el konulması anlamına
+gelmektedir. Varlıkları kadar etkinlikleri de tanım gereği 'özel'dir. Bu
+ şekilde, kadınların faaliyeti ev içi emek niteliği kazanır. Bu emek
+evde yapılan iş olarak değil, kadın işi olarak tanımlanır. Eğer bir
+kadın pazarda kumaş satıyorsa dokumacıdır, ama evde kumaş yapıyorsa
+sadece bir eştir. Böylece bir kadının faaliyeti, başka, daha saygın bir
+toplumsal varlık tarafından gerçekleştirilmesi halinde sahip olacağı
+somut belirlenimlerin hiçbiri olmaksızın, yalnızca onun faaliyeti olarak
+ değerlendirilir. Erkek/kadın cinsiyet ayrımı böylece kamusal/özel ve
+toplumsal/evsel olarak ek bir önem kazanır.
+</p>
+
+<p>
+Kadınların erkekler için karşılıksız emeği, belki de çocuk 'üretimi' de
+dahil olmak üzere, bu nedenle bir sınıf ilişkisi, hatta bir üretim tarzı
+ (Delphy'nin dediği gibi, ev içi üretim tarzı) mıdır? TC, sınıflı
+toplumu artı üreticiler ve artı çıkaranlar arasındaki bir ilişki olarak
+tanımlar. Bu gruplar arasındaki toplumsal bölünme, artı değerin
+üretilmesi ve çıkarılması amacıyla üretici güçleri organize eden üretim
+ilişkilerini oluşturur. Daha da önemlisi, bu ilişkiler, ürünleri olarak
+sınıf ilişkisinin kendisinin yeniden üretimine sahip olmalıdır. Bununla
+birlikte, TC için - ve biz de bu noktada onları takip ediyoruz - her
+üretim tarzı zaten bir bütündür ve aslında kadınların cinsel yeniden
+üretimdeki rolünün toplumsal önemi üretim tarzıyla birlikte değişir. Bu,
+ erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkilerin sınıflar arasındaki
+ilişkilerin bir türevi olduğu anlamına gelmez. Daha ziyade, kadın ve
+erkek arasındaki ilişkilerin sınıf ilişkisinin temel bir unsurunu
+oluşturduğu ve ayrı bir "sistem" olarak düşünülemeyeceği anlamına gelir
+ki bu da sınıf temelli sistemle ilişkilidir.
+</p>
+
+<p>
+Elbette bu tartışma soyut kalmaktadır. Şimdi sorulması gereken soru,
+kadınlar hakkındaki hikayemizi üretim biçimlerinin ardışıklığı
+hakkındaki hikayemizle nasıl birleştireceğimizdir. TC'ye göre kadınlar
+tüm sınıflı toplumlarda birincil üretici güçtür, çünkü nüfusun artışı
+sınıf ilişkisinin yeniden üretiminin temel bir desteğini oluşturur.
+Birincil üretici güç olarak nüfusun artırılması, sınıflı toplumun tarihi
+ boyunca kadınların yükü olmaya devam eder. Bu şekilde, heteroseksüel
+matris belirli bir maddi toplumsal ilişkiler kümesi üzerine kurulmuştur.
+</p>
+
+<p>
+Bununla birlikte, doğumun özel yükünün sınıflı toplumun ortaya
+çıkmasından önceye dayandığını kendimize hatırlatmalıyız. Tarihsel
+olarak, her kadın ortalama altı çocuk doğurmak zorundaydı - sadece bu
+altı çocuktan ikisinin gelecek nesilleri yeniden üretmek üzere hayatta
+kalmasını sağlamak için. Bir kadının hayatı boyunca doğum sırasında ölme
+ ihtimali neredeyse onda birdi<a href="#fn7" class="footnote" id="fn_back7">[7]</a>
+ . Belki de TC'nin sezgisi, insan nüfusunun büyüklüğünde muazzam bir
+artışa tanıklık eden sınıflı toplumun ortaya çıkışının, bu gerçeklerin
+toplumsal geçerliliğini sertleştirdiğidir. Ancak sınıflı toplumun ortaya
+ çıkmasından önce bile, insan cinsel üremesinin hiçbir zaman 'doğal' bir
+ rejimi olmamıştır. Evlilik yaşı, emzirme süresi, doğan çocuk sayısı,
+bebek öldürmenin toplumsal olarak kabul edilebilirliği - bunların hepsi
+insan toplumsal oluşumları boyunca değişiklik göstermiştir<a href="#fn8" class="footnote" id="fn_back8">[8]</a>. Bunların çeşitliliği, insan türünün benzersiz bir uyum yeteneğine işaret etmektedir.
+</p>
+
+<p>
+Ancak biz insan türünün uzun tarihinden ziyade kapitalist üretim
+tarzının tarihiyle ilgileniyoruz. Ücretli emek, hem antik kölelikten hem
+ de feodal vasallıktan temelde farklıdır. Kölelikte, artı üreticilerin
+üretim araçlarıyla hiçbir 'ilişkisi' yoktur. Çünkü kölelerin kendileri
+de üretim araçlarının bir parçasıdır. Kölelerin yeniden üretimi ya da
+bakımı doğrudan köle sahibinin sorumluluğundadır. Hem erkek hem de kadın
+ köleler için kamusal ve özel arasındaki ayrım böylece ortadan kalkar,
+çünkü köleler tamamen özel alanda var olurlar. Köleler için mülkiyet
+mirası ya da vergilendirme gibi devletle ilişkiler de söz konusu
+değildir. İlginçtir ki, ataerkilliğin belki de tam da bu nedenle Güney
+Amerika'daki köle aileleri arasında oldukça zayıf olduğuna dair bazı
+kanıtlar vardır<a href="#fn9" class="footnote" id="fn_back9">[9]</a>.
+Buna karşılık vassallıkta, artı üreticilerin üretim araçlarına doğrudan
+erişimi vardır. Artı güç kullanılarak elde edilir. Köylü erkek, köylü
+hanesinin kamusal temsilcisi olarak bu dış güçle ilişki içinde durur.
+Mülkiyet onun soyundan geçer. Kadın ve çocuk köylüler, kendisi de hem
+üretim hem de yeniden üretim alanı olan köyün özel alanıyla sınırlıdır.
+Köylü ailesinin ihtiyaç duyduğu şeyi üretmek için özel alanını terk
+etmesi gerekmez, sadece ürününün bir kısmını lordlara vermesi
+yeterlidir. Bu nedenle köylü aileleri piyasalardan görece bağımsız
+kalırlar.
+</p>
+
+<p>
+Elbette kadınlar da kapitalizm var olduğu sürece erkeklerle birlikte her
+ zaman ücretli emekçi olmuşlardır. TC'ye göre, kadınların ev içi
+işlerinin cinsiyetlendirilmiş doğası, ev dışında yapıldığında bile
+işlerinin yalnızca kadın işi olarak kalmasını belirler. Yani, belirli
+bir türden ücretli emek, yani üretken olmayan ya da düşük katma değerli
+emek olarak kalır. Kadınlar yarı zamanlı, düşük ücretli işlerde,
+özellikle de hizmet sektöründe çalışma eğilimindedir (elbette günümüzde
+en yüksek maaş alan profesyoneller de dahil olmak üzere ekonominin tüm
+sektörlerinde en azından bazı kadınlar bulunmaktadır). Kadınlar
+genellikle başkalarının evlerinde ya da ofislerinde ve uçaklarında ev
+hizmetleri vermektedir. Kadınlar fabrikalarda çalıştıklarında, özellikle
+ tekstil, giyim ve elektronik montajı gibi hassas el işçiliği gerektiren
+ emek yoğun işlere ayrılırlar. Aynı şekilde, ev içinde yapılan işler,
+erkekler yapsa bile - ki çoğunlukla yapmazlar - kadınların işi olarak
+kalır.
+</p>
+
+<p>
+Bu anlamda, toplumsal cinsiyet ücret ilişkisinde ikili bir kamusal/özel
+ilişki olarak somutlaştığında, TC kadınların cinsel yeniden üretimde
+oynadıkları rolün temelini teorize etmeyi bırakır. Kadınların ev
+dışındaki işlerinin belirli bir karaktere sahip olduğu gerçeği, yalnızca
+ ev içinde gerçekleştirdikleri işin karakterine kıyasla doğrudur.
+Kadınların cinsel yeniden üretimdeki rolünün maddi temeliyle hiçbir
+ilişkisi yoktur ve bu anlamda az ya da çok ideolojiktir. Aynı şekilde,
+TC de kadınların ev içinde yaptıkları işi, kadınların "üretimin temel
+gücü" olarak doğumda oynadıkları rolle ilişkili olarak değil, zorunlu
+olarak üretim alanının dışında gerçekleştirilen günlük yeniden üretim
+emeği olarak tanımlamaktadır. Eğer kapitalist üretim tarzı içerisinde
+kadınlar hem ücretli emekçi hem de ev içi emekçi iseler ve her zaman da
+öyle olmuşlarsa, neden neredeyse tamamen kadın olarak kalmaktadırlar? TC
+ kapitalizmi tartışmaya başladığında, ev içi emeğin maddi olarak
+temelsiz bir kavrayışı altında kaybolan cinsel yeniden üretime
+odaklanmayı aşamalı olarak bırakır (daha sonra göreceğimiz gibi
+biyolojiye referansları geri döner).
+</p>
+
+<p>
+Bu gözden kaçırma ciddi bir hatadır. Kapitalist üretim tarzında işin
+cinsel olarak ayrıştırılması, kadın yaşamının zamansallığıyla doğrudan
+ilişkilidir: Çocuk doğuran, küçük yaşlarda onların beslenmesinin ana
+kaynağı olan (emzirme) ve ergenlik döneminde onların birincil bakıcısı
+olan kadın. Kapitalizmin uzun tarihi boyunca, kadınların işgücü
+piyasasına katılımı belirgin bir 'M-şekilli' eğri izlemiştir<a href="#fn10" class="footnote" id="fn_back10">[10]</a>.
+ Kadınlar yetişkinlik dönemine girdiklerinde katılım hızla artmakta,
+ardından 20'li yaşların sonlarına ve 30'lu yaşların başlarına
+geldiklerinde düşmektedir. Kadınlar 40'lı yaşların sonuna geldiklerinde
+katılım tekrar yavaşça yükselmekte ve emeklilik yaşlarında düşmektedir.
+Bu modelin nedenleri iyi bilinmektedir. Genç kadınlar tam zamanlı iş
+aramakta, ancak çocuk sahibi olduklarında ya çalışmayı bırakacaklarını
+ya da yarı zamanlı çalışacaklarını düşünmektedirler. Kadınlar çocuk
+doğurmaya başladıklarında işgücüne katılımları azalmaktadır. Çocukları
+küçükken çalışmaya devam eden kadınlar daha yoksul proleterler arasında
+yer almakta ve aşırı sömürülmektedir: evlenmemiş anneler, dullar ve
+boşanmışlar ya da kocalarının gelirleri düşük veya güvenilmez olan
+kadınlar. Çocuklar büyüdükçe, giderek daha fazla kadın işgücü piyasasına
+ geri dönmekte (ya da tam zamanlı çalışmaya geçmektedir), ancak en
+azından iş için rekabet ettikleri erkeklere kıyasla, beceri ve istihdam
+süresi açısından belirgin bir dezavantajla karşılaşmaktadırlar<a href="#fn11" class="footnote" id="fn_back11">[11]</a>
+</p>
+
+<p>
+Tüm bu nedenlerden ötürü, kapitalist ekonomilerde kadın işçiler için her
+ zaman özel bir "yere" sahip olmuştur; bu işçiler ya işte çok uzun süre
+kalmaları beklenmeyen ya da işgücüne geç giren veya yeniden giren yaşlı
+işçilerdir. Bunun da ötesinde kadınlar, Marx'ın "gizli" yedek işgücü
+ordusu olarak adlandırdığı ve kapitalist işletmelerin konjonktürel
+ihtiyaçlarına göre işgücüne girip çıkması beklenen ordunun önemli bir
+bileşenini oluşturmaktadır. İşgücünde kadınlar için belirgin bir yerin
+varlığı, kadınların hem evdeki hem de işteki doğal yerlerine ilişkin
+toplum çapında bir bağlılığı ve ideolojiyi pekiştirmektedir. Hem
+erkeklerin hem de kadınların çalıştığı durumlarda bile erkekler tipik
+olarak (en azından yakın zamana kadar) daha yüksek ücret almakta ve ev
+dışında daha uzun saatler çalışmaktadır. Dolayısıyla kadınlar üzerinde,
+kocalarına maddi olarak bağımlı oldukları ölçüde, tabiiyetlerini kabul
+etmeleri, ev içindeki cinsel işbölümü meselelerinde 'fazla
+zorlamamaları'<a href="#fn12" class="footnote" id="fn_back12">[12]</a>
+yönünde güçlü bir baskı vardır. Tarihsel olarak bu baskı, kadınların
+İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar hukuken olmasa da fiilen birçok
+mülkiyet biçiminden dışlanmış olmaları ve sermaye ile ilişkilerinin
+aracıları olarak erkeklere bağımlı olmaları gerçeğiyle daha da
+artmıştır. Bu nedenle kadınlar, erkek proleterlerin kendileri için
+kazandıkları hukuksal özgürlüklere sahip değillerdi - kadınları için
+değil. Kadınlar, erkek meslektaşları gibi piyasa ve devlet karşısında
+gerçek anlamda 'özgür' emek değildi.
+</p>
+<h5 id="toc2">II. 'Kadın' Kategorisinin Yıkımı</h5>
+
+
+<p>
+TC kapitalizmde kadınların inşasının temelini açıklamakta başarısız olsa
+ da, kadınların kapitalizm içindeki durumunun bu üretim tarzının ortaya
+çıkan çelişkilerine göre nasıl değiştiğine dair kışkırtıcı bir teoriye
+sahiptir. "Kapitalizmin kadınlarla bir sorunu var" çünkü mevcut dönemde
+sermaye-emek ilişkisi işgücünün sürekli büyümesini karşılayamıyor. Daha
+önce de belirttiğimiz gibi, sermaye giderek artan bir şekilde, yapısal
+olarak emek talebinden fazla olan büyük ve büyüyen bir artı nüfusla
+karşı karşıya kalmaktadır. Bu fazla nüfusun ortaya çıkışı, kapitalist
+devletlerin, işçi hareketinin ve feministlerin kadınları 'temel üretici
+güç' olarak görme biçimindeki bir dönüşümle aynı zamana denk gelmiştir.
+Daha önceki bir dönemde Avrupa'da ve eski Avrupalı yerleşimci
+sömürgelerde doğum oranları hızla düşmüştü. Buna verilen yanıt
+'pro-natalizm' oldu. Kadınlar artık ulusa karşı görevlerini yerine
+getirmedikleri için uygarlık sözde yakın bir yozlaşmayla karşı
+karşıyaydı; yeniden teşvik edilmeleri gerekiyordu. 1920'lere
+gelindiğinde feministler bile giderek daha fazla doğum yanlısı oldular
+ve anneciliği kadınların erkeklere kıyasla 'eşit ama farklı'
+saygınlıklarının bir açıklamasına dönüştürdüler. Ancak 1970'lere
+gelindiğinde - kapitalist ekonomi uzun süreli bir krize girerken yoksul
+ülkelerin nüfusu patladığından - annecilik büyük ölçüde ölmüştü. Dünya,
+işgücü talebine göre aşırı nüfuslanmıştı. Kadınlara artık kadın olarak
+rollerinde ihtiyaç duyulmuyordu. Onların ikincil rollerinin 'özel
+saygınlığı' artık hiç de saygın değildi.
+</p>
+
+<p>
+Ancak bu hikayenin sadece yarısıdır. Diğer yarısı ise, TC'nin dikkate
+almadığı demografik geçişin kendi tarihinde bulunabilir. Erken gelişimi
+sırasında kapitalizm, çalışanların tüketimini arttırmış ve böylece
+sağlıklarını iyileştirerek bebek ölümlerini azaltmıştır. Bebek
+ölümlerinin azalması da her kadının türün yeniden üretimi için sahip
+olması gereken çocuk sayısını azalttı. Başlangıçta bu dönüşüm, kadın
+başına hayatta kalan çocuk sayısında bir artış ve nüfusun hızla artması
+şeklinde ortaya çıktı. Dolayısıyla, kapitalist toplumsal ilişkilerin
+yayılması her yerde kadınların üreme yükündeki artışla ilişkilendirildi.
+ Ancak zamanla ve şimdi dünyanın hemen her bölgesinde, hem her kadının
+sahip olduğu çocuk sayısında hem de bebeklik ve erken çocukluk dönemini
+atlatan çocuk sayısında azalma olmuştur. Aynı zamanda, hem erkekler hem
+de kadınlar daha uzun yaşadıkça, kadınların yaşam sürelerinin daha azı
+ya küçük çocuk sahibi olarak ya da onlara bakarak geçmektedir. Bu
+gerçeklerin önemi göz ardı edilemez. Yaşadığımız dönemde heteroseksüel
+matrisin düz ceketinin tokalarının hem erkekler hem de kadınlar için (ve
+ hatta az da olsa ne cinsiyet ayrımı ne de cinsel farklılık
+kategorilerine uymayanlar için)<a href="#fn13" class="footnote" id="fn_back13">[13]</a> neden hafifçe gevşetildiğini açıklıyorlar.
+</p>
+
+<p>
+Kapitalizmdeki diğer her şeyde olduğu gibi, kadınların yeniden üretim
+kaderlerinden kazandıkları (ya da kazanmakta oldukları) 'özgürlük' boş
+zamanla değil, başka çalışma biçimleriyle yer değiştirmiştir. Kadınların
+ işgücüne sözde katılımı, aslında her zaman kadınların ücretli işlere
+zaten var olan katılımlarının zaman ve süresinde bir artış olmuştur.
+Ancak şimdi, kadınlar her yerde doğum ve çocuk yetiştirme için daha az
+zaman harcadıklarından, işgücü piyasalarına katılımlarının M-Şeklindeki
+doğasında bir azalma olmuştur. Dolayısıyla kadınların durumu, bir yandan
+ çocuk doğurma ve ev işlerinin azalan ama yine de ağır olan yükü, diğer
+yandan da hayatlarında giderek artan birincil rol olan ücretli iş
+arasında giderek daha fazla bölünmektedir - ancak bu rolde dezavantajlı
+olmaya devam etmektedirler. Tüm kadınların bildiği gibi bu durum,
+erkeklerle eşit olduğu varsayılan bir çalışma hayatı vaadi ile çocuk
+sahibi olma baskısı ve arzusu arasında zorunlu bir seçim olarak kendini
+göstermektedir. Bazı kadınların hiç çocuk sahibi olmamayı tercih
+etmeleri - ve böylece bu ikilemi kendileri için yetersiz de olsa
+çözmeleri - doğum oranının demografik geçiş teorisinin öngördüğünün
+altına düşmesinin tek olası açıklamasıdır. Doğurganlık şu anda İtalya ve
+ Japonya'da kadın başına 1,2 çocuğa kadar düşmüştür; Batı'nın hemen
+hemen her yerinde ise 2'nin altına düşmüştür. 1950'de kadın başına 6
+çocuk olan doğurganlık, bugün dünya genelinde 2,5 civarına düşmüştür.
+</p>
+
+<p>
+Bu durumda, kadınların piyasalarla bir sorunu olduğu giderek daha açık
+hale gelmektedir, çünkü piyasalar kadınlarla uyumsuzdur. Bu uyumsuzluk,
+kapitalist üretim tarzıyla ilgili iki olgudan kaynaklanmaktadır.
+Birincisi, sermaye, eğer sermaye olarak kalacaksa, işçi sınıfının
+yeniden üretimi için doğrudan sorumluluk alamaz. İşçiler kendi
+bakımlarından sorumlu oldukları için tekrar tekrar işgücü piyasasına
+dönmek zorunda kalırlar. Aynı zamanda, emek piyasaları, eğer piyasa
+olarak kalacaklarsa, 'cinsiyet körü'<a href="#fn14" class="footnote" id="fn_back14">[14]</a>
+ olmalıdırlar. Piyasalar, işçiler arasındaki rekabeti, işçilerin piyasa
+dışı özelliklerine bakmaksızın değerlendirmek zorundadır. Bu piyasa dışı
+ özellikler arasında insanlığın yarısının kadın olduğu gerçeği de yer
+almaktadır. Bazı işverenler için cinsel farklılık ek bir maliyet olarak
+görünmekten başka bir şey değildir. Kadın işçiler çocuk
+doğurabilmektedir ve bu nedenle çocuk sahibi olmamaları konusunda
+kendilerine güvenilemez. Diğer işverenler için de cinsel farklılık tam
+da aynı nedenle bir fayda olarak görünür: kadınlar esnek, ucuz işgücü
+sağlar. Dolayısıyla kadınlar kapitalist ilişkiler tarafından - tam da
+piyasalar cinsiyet körü olduğu için - ücretli kadın işine mahkum
+edilirler.
+</p>
+
+<p>
+Kadınlar ve piyasalar arasındaki bu uyumsuzluk kadın hareketinin başına
+bela olmuştur. Feminizm tarihsel olarak toplumsal yaşamın
+cinsiyetlendirilmiş doğasını kabul etmiştir, çünkü kadınlar ancak
+toplumsal cinsiyet aracılığıyla kadın kimliklerini teyit edebilir ve bu
+temelde örgütlenebilirler. Bu olumlama tarihsel olarak hareket için bir
+sorun haline geldi, çünkü toplumsal cinsiyeti -kadın ve erkeklerin
+varoluşunu- işçi sınıfı ve sermayenin eşzamanlı varoluşuyla tam olarak
+uzlaştırmak imkansızdı<a href="#fn15" class="footnote" id="fn_back15">[15]</a>. Sonuç olarak, kadın hareketi iki pozisyon arasında gidip gelmiştir<a href="#fn16" class="footnote" id="fn_back16">[16]</a>.
+ Bir yandan kadınlar erkeklerle temelde aynı olmaları temelinde eşitlik
+için mücadele ettiler. Ancak yeteneklerinin benzerliği ne olursa olsun,
+kadınlar ve erkekler sermaye için aynı değildir ve asla aynı
+olmayacaktır. Öte yandan kadınlar, erkeklerden 'farklı ama eşit
+saygınlıkları' temelinde eşitlik için mücadele etmişlerdir. Ancak burada
+ annelik olarak açıkça ortaya konan bu farklılık, tam da kadınların
+ikincil rolünün nedenidir.
+</p>
+
+<p>
+İşçi hareketi, kadınları ve işçileri piyasanın ötesinde ya da en azından
+ arkasında uzlaştırmayı vaat etmiştir. Ne de olsa Alman Sosyal
+Demokrasisinin kurucu metinleri, Marx'ın Kapital'inin yanı sıra
+Engels'in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni ve Bebel'in Kadın
+ve Sosyalizm adlı eserleriydi. İşçi hareketi, mücadele yoluyla kadınları
+ evden çıkarıp işgücüne katmayı ve nihayetinde erkeklerin gerçek
+eşitleri haline getirmeyi vaat ediyordu. Bu gerçek eşitliğe ulaşmak
+için, işçi hareketi kadınların yeniden üretim işlerini 'devrimden sonra'
+ toplumsallaştıracaktı. Hem ev işleri hem de çocuk bakımı kadınlar ve
+erkekler tarafından birlikte yapılacaktı. 1970'lerde Radikal Feminist
+hareketin en aşırı unsurları için açık hale geldiği üzere, bu önlemler
+kadın ve erkek işçiler arasında 'gerçek eşitliği' sağlamak için asla
+yeterli olmayacaktı. Hem toplumsal cinsiyetin hem de emeğin kesiştiği
+sınırda bir işçi eşitliğine ulaşmanın tek olasılığı, bebeklerin test
+tüplerinde doğması ve nihayetinde kadınlarla hiçbir ilgisi kalmamasıdır<a href="#fn17" class="footnote" id="fn_back17">[17]</a>.
+</p>
+
+<p>
+Aslında, işçi hareketi eline fırsat geçer geçmez kadınlarına ihanet
+etti. Ne zaman iktidara yaklaşsalar, erkek işçiler ekonomiyi yönetme
+kapasitelerini göstererek, kendilerinin de kadınları nasıl yerlerinde
+tutacaklarını bildiklerini göstermeye tamamen istekliydiler. İngiliz
+Komünist Partisi'nde kocaları ev işlerinden kurtarmak, kadınların 'parti
+ çalışmasının'<a href="#fn18" class="footnote" id="fn_back18">[18]</a>
+ana göreviydi. Başka türlü nasıl olabilirdi ki? İşle, daha doğrusu
+üretken emekle (kapitalizmin bir kategorisi) tanımlanan bir dünyada
+kadınlar her zaman erkeklerden daha az olacaktı. Kadınları erkeklerle
+eşit seviyeye 'yükseltme' girişimi her zaman 'evrensel' bir işçi
+hareketini kadınların 'özel' ihtiyaçlarına göre ayarlama meselesiydi.
+Kapitalizmin sınırları içinde bunu yapma girişimi, çocuk bakımının
+asgari düzeyde sosyalleştirilmesi ve kadınları piyasalardaki
+dezavantajlarından koruyan asgari bir dizi yasanın (yani doğum izni vb.)
+ oluşturulması anlamına geliyordu. İşçi hareketleri bu yolda daha da
+ilerleyebilirdi. Kadınlara yaptıklarından daha fazla öncelik
+verebilirlerdi. Ama gerçek şu ki bunu yapmadılar. Ve şimdi her şey
+bitti.
+</p>
+
+<p>
+İşçi hareketinin ölümü başka metinlerde de ele alınmıştır.<a href="#fn19" class="footnote" id="fn_back19">[19]</a>
+ Ölümü aynı zamanda devrimin tarihsel bir biçiminden diğerine geçişi de
+işaret etmektedir. Bugün kadınların sınıf mücadelesi içindeki varlığı
+ancak bir yarık (l'ecart), sınıf çatışmasında onun koşullarını
+istikrarsızlaştıran bir sapma olarak işlev görebilir. Bu mücadele,
+herhangi bir verili durumda katılımcıların çoğunluğunu oluştursalar
+bile, onların mücadelesi olamaz. Proleterler bir sınıf olarak hareket
+etmeye devam ettikleri sürece, aralarındaki kadınlar kaybetmekten başka
+bir şey yapamazlar. Bu nedenle mücadele sırasında kadınlar erkeklerle
+çatışmaya girecektir. Hareketi rayından çıkardıkları, ana hedeflerinden
+saptırdıkları için eleştirileceklerdir. Ancak mücadelenin 'hedefi' başka
+ bir yerde yatmaktadır. Proletarya ancak bu (ve diğer) çatışmaların
+içinden, sınıf aidiyetini dışsal bir kısıtlama, sermaye ile ilişkisinin
+ötesinde herhangi bir şey olabilmek için aşması gereken bir çıkmaz
+olarak görmeye başlayacaktır. Bu üstesinden gelme, toplumsal cinsiyeti
+ve aramıza giren tüm diğer ayrımları yok eden komünizasyon olarak sadece
+ devrimdir.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back1" id="fn1">[1]</a>
+ Francesca Manning'e bu metindeki fikirler üzerinde çalışmamdaki paha
+biçilmez yardımı için teşekkür ederim. Aaron Benanav'a da bu yazının
+düzenlenmesindeki yardımları için teşekkür ederim.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back2" id="fn2">[2]</a> Bakınız ‘Misery and Debt’, Endnotes 2 (2010): 20–51, http://endnotes.org.uk/ articles/1.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back3" id="fn3">[3]</a> Bu konudaki önemli bir tartışma için bkz: Endnotes 1 (2008), http://endnotes.org. uk/issues/1
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back4" id="fn4">[4]</a> Théorie Communiste, 'The Present Moment', yayınlanmadı.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back5" id="fn5">[5]</a> Christine Delphy ve Diana Leonard, Familiar Exploitation (Cambridge: Polity Press, 1992).
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back6" id="fn6">[6]</a>
+ Tüm insanlar erkek ve kadın kategorilerine uymaz. Mesele,
+toplumsallaşmış bir cinsiyetten farklı olarak doğallaştırılmış bir
+cinsellik teorisini temellendirmek için biyoloji dilini kullanmak
+değildir. Ayrım gözetmeyen doğa, doğal ortalamaları alan ve onları
+davranış normlarına dönüştüren bir sosyal yapıya entegre olur. Tüm
+'kadınlar' çocuk doğurmaz; belki bazı 'erkekler' doğurur. Bu onları,
+cinsel normlara uygunluğu sağlamak için bazen doğumda değiştirilen
+bedenleri de dahil olmak üzere, toplumun katı kurallarına daha az borçlu
+ yapmaz.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back7" id="fn7">[7]</a>
+ Bu istatistikler, bazen bizzat kadınlar tarafından uygulanan kadınlara
+yönelik şiddetin, onları türlerin cinsel üremesindeki rollerine sıkı
+sıkıya bağlı tutmak için her zaman ne ölçüde gerekli olduğunu açıkça
+ortaya koymaktadır. Bakınız Paola Tabet, 'Natural Fertility, Forced
+Reproduction', Diana Leonard ve Lisa Adkins, Sex in Question (Londra:
+Taylor and Francis, 1996).
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back8" id="fn8">[8]</a>
+ Demografiye giriş için bakınız Massimo Livi-Bacci, A Concise History of
+ World Population (Malden, Mass. ve Oxford: Blackwell, 2007).
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back9" id="fn9">[9]</a> Ellen Meiksins Wood, ‘Capitalism and Human Emancipation’, New Left Review I/167 ( Jan-Feb 1988): 3–20.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back10" id="fn10">[10]</a> Bu terim Japonya'dan gelmektedir, bakınız Makotoh Itoh, The Japanese Economy Reconsidered (Palgrave 2000).
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back11" id="fn11">[11]</a> Johanna Brenner ve Maria Ramas, 'Rethinking Women's Oppression', New Left Review I/144 (Mar-Apr 1984): 33-71.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back12" id="fn12">[12]</a> Johanna Brenner ve Maria Ramas, 'Rethinking Women's Oppression', New Left Review I/144 (Mar-Apr 1984): 33-71.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back13" id="fn13">[13]</a>
+ Kadınların mülkiyetle ilişkisine dair daha gelişmiş bir teori için
+bakınız 'Notes on the New Housing Question', Endnotes 2 (2010): 52-66,
+http://endnotes. org.uk/articles/3. Bu gevşemenin zemini ve zamanlaması
+queer teorinin sınırları içinde açıklanamaz kalmıştır.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back14" id="fn14">[14]</a> Brenner ve Ramas, 'Rethinking Women's Oppression'.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back15" id="fn15">[15]</a>
+ Bu anlamda, elbette sadece kadınların işçi hareketi içindeki durumunun
+tarihiyle ilgileniyoruz. Burjuva oy hakkı savunucuları, mülkiyete dayalı
+ oy kullanma niteliklerini savundular - böylece kadınları sınıf düşmanı
+olarak dışladılar. Yirminci yüzyılın ortalarına gelindiğinde, aynı
+burjuvalar kadınların annelik rolünün savunucuları haline geldiler -
+aynı zamanda 'tehlikeli sınıflar' arasında kadınların bedenlerini
+kontrol etmek için örgütler kurdular.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back16" id="fn16">[16]</a> Joan W. Scott, Only Paradoxes to Offer (Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 1996).
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back17" id="fn17">[17]</a>
+ Radikal feminizm 20. yüzyılın ikinci yarısında ilginç bir yörünge
+izleyerek önce çocuk doğurmayı, sonra ev işlerini ve nihayet cinsel
+şiddeti (ya da erkek orgazmını) kadınların ezilmesinin temeli olarak
+kabul etti. Sorun, bu feministlerin her durumda, tarihsel bir olgu
+haline gelen şey için tarih dışı bir zemin aramalarıdır.
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back18" id="fn18">[18]</a>
+ Kadınların işçi hareketi içindeki konumunun tarihi hakkında bakınız
+Geoff Eley, Forging Democracy (Oxford: Oxford University Press, 2002).
+</p>
+
+<p class="fnline"><a class="footnotebody" href="#fn_back19" id="fn19">[19]</a> Théorie Communiste, 'Much Ado about Nothing', Endnotes 1 (2008), http://endnotes.org.uk/articles/13.
+</p>
+
+ </div>
+ <hr>
+
+ <div id="impressum">
+
+
+
+
+
+ <div class="amw-impressum amw-text-notes" id="notes">
+ Çeviri: AIUX <br> İngilizce Aslı: <a class="text-amuse-link" href="https://theanarchistlibrary.org/library/maya-andrea-gonzalez-communization-and-the-abolition-of-gender">Communization and the abolition of gender</a>
+ </div>
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+ </div>
+
+</div>
+
+
+
+
+</body></html>
\ No newline at end of file |